Lâle Devri nasıl bittiyse 'Aile' devri de biter mi? - I

Lâle Devri nasıl bittiyse 'Aile' devri de biter mi? -  I
Çok iyi niyetle (ya da belki sadece feminizmin kitleselleşen gücünün farkına varıp bunu kullanmak amacıyla) yazılan "güçlü kadın karakterler", asabi, hoyrat, saygısız, kaba, kavgacı ve aslında çok kırılgan resmediliyor: Yani tıpkı birer erkek gibi.

Tuğba SİVRİ


Artı Gerçek - "Bir tümörüm olsa adını 'aile' koyardım." Seneler önce böyle bir tweet atmıştım, sonra anonimleşti. Aile, yani yüzyıllardır kurumsallaşmış haliyle ataerkil aile, gerçekten insanın, bireyin benliğinde bir tümör gibi büyüyüp onu ele geçiren, en iyi huylusu bile bin bir zahmete neden olan, hatta bazen ölümcül bir yapı. Kendisine atfedilen kutsallığın ardında, "bütün kötülüklerin iyi niyetle yapıldığı yer." 'Aile' dizisi, yaptığı bu aile tanımıyla bile ilgiyi hak ediyor.

Aile için "bütün kötülüklerin iyi niyetle yapıldığı yer" diyen, hele ki Türkiye gibi ailenin kutsallığının her daim vurgulandığı bir memlekette bunu söyleyen bu dizi, "nihayet aileye eleştirel bir yaklaşımı izleyeceğiz" heyecanı uyandırdı bende. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim; maalesef beklediğimi bulamadım.

WATTPAD ROMANLARINI CİDDİYE ALMAK

Özellikle 2000 sonrası doğumlu gençler ne dediğimi hemen anlayacaktır; 'Aile' dizisinden müthiş bir Wattpad kokusu aldım ben. Wattpad, internet ortamında bölüm bölüm hikaye yazılıp yayınlanan bir çevrim içi hikaye paylaşım platformu.

Üzerine yazılıp çizilmeye yeni yeni başlansa da 2014'ten beri Türkiye'de çok ciddi bir okur/yazar kitlesine sahip, birçok yayınevi tarafından sıkı takip edilen bu popüler edebiyat mecrasına ben de doktora tezimde yeni muhafazakarlık ve toplumsal cinsiyet bağlamında bakmıştım. 'Aile' dizisi, hikayesiyle, senaryosuyla, diyaloglarıyla bir Wattpad hikayesi okuyorum hissi verdi bana.

Açıkçası Wattpad'de karşılaştığımız bütün stereotipler mevcut dizide. Mafyatik, yakışıklı, zengin "iş adamı" Aslan Soykan (isimler çok önemli, buna daha sonra değineceğim); asabi, hırçın, güzel genç kadın Devin Akın; oğullarını bir şekilde travmatize etmiş/eden, aile içindeki en büyük otorite anne Hülya Soykan; anne meseleleri (mother issues) olan erkek kardeş Cihan Soykan; Aslan'a aşık, takıntılı, Aslan'ın aşık olmadığı hâlde sadece tensel beraberlik yaşadığı "kötü kadın" eski sevgili ve diğer tarafta Devin'in, ilgisiz anne babasının sorumluluğunu da üzerine alarak annelik ettiği kız kardeşi Yağmur.

Bu stereotipte erkek şiddetinin "asıl nedeni", otoriter ya da ilgisiz, "kötü anneler" olarak sunulurken erkekler, çocukluktan getirdikleri yaralar nedeniyle şiddete meyilli ama özünde iyi karakterler olarak kurgulanıyor. Dizide de böyle. Tabii, bu yaralar genelde aşkla, daha doğrusu erkeğin aşkını hak edecek "o kadın" tarafından iyileştiriliyor; en azından Wattpad romanlarında durum bu. Aile'deyse durum biraz daha çetrefilli; çünkü baş kadın karakter Devin Akın (soyadını özellikle vurguluyorum, buna da değineceğim), aynı zamanda bir psikolog.

'MAFYA MI KALDI?'

Mafya hikayeleri tüm dünyada çok ilgi görüyor. Dizide de bundan bahsediliyor üstelik; Godfather'ın bu kadar beğenilen bir film olması, "aile" denen yapıyı çok güzel analiz etmesiyle ilişkilendiriliyor mesela. Ben buna çok katılamıyorum.

Son yıllarda mafya hikayelerinin ekmekle su gibi tüketilmesinin altında yeni muhafazakar (neo-conservative) politikaların küresel yükselişine bağlı olarak çeteleşme ve mafyalaşmanın devletler için norm haline gelmesi ve çözülen sosyal devlet anlayışının ikamesi olarak bu yapıların güçlendirilmesinin yattığını düşünüyorum.

Bu analize çok girmeyeceğim ama 'Aile' dizisini bu perspektiften okuduğumuzda, Türkiye'nin güncel politik yapısına dair de bize çok şey söylediğini görebileceğiz.

Dizi, ailenin mafyatik bağlarını (kumar, uyuşturucu, vs.) yok etmeye ve "temize çekmeye" çalışan Aslan Soykan karakterinin ağzından mafyayı dalga geçilir bir pozisyona sokuyor. Devin'le tanışmalarının ardından Devin'in sorduğu "Mafya mısın sen?" sorusuna Aslan'ın yanıtı, "Mafya mı kaldı ya?" olurken Devin, "Doğru, onun yeni adı iş adamı oldu, değil mi?" diye cevap vererek aslında mafyanın beyaz gömleğini ifşa ediyor.

Dizide aile meselesi, güçlü ve üst sınıf bir aile üzerinden anlatılırken aslında yeni muhafazakarlığın aile kutsamasının, özellikle mafyatik bağların ve sınıfsal konumun, yani sermayenin korunması için ne kadar gerekli olduğunu da bir kez daha görüyoruz. Aslan'ın vazgeçmeye çalıştığı para kaynakları, ailenin bütün gücünü sağlayan sınıfsal üstünlüğünün teminatı olduğu için vazgeçilmesi çok zor; bu yüzden ciddi bir çatışma doğuyor.

Dizide mafyanın "milli mücadeledeki" önemini de fark ediyoruz. "İyi mafya" inancı, milli duygulara hitap edilerek kendini meşrulaştırıyor. Uyuşturucu ticareti yapan amca Soykan'ın, "Malları yurtiçine satmıyorsunuz, değil mi?" diye soran iş ortağına verdiği yanıt, aslında büyük bir ifşa: " Sen ne biçim konuşuyorsun Kürşat, küfretsen daha iyiydi. Biz Türk evladını zehirleyecek kadar şeref yoksunu muyuz? Biz malımızı sadece gâvura satarız, bunların hepsi yurtdışına gidecek." Bunun çok gerçekçi bir temsil olduğunu belirtmek gerek; ayrıca aynı yaklaşımın yurtiçinde de nasıl işlediğini tahmin edebiliriz sanıyorum. Bu durumda suç, üstelik uluslararası suç, bir milli mücadele yöntemine dönüşüyor.

GÜÇLÜ KADIN KARAKTER MÜMKÜN MÜ?

Türkiye'de senaristler güçlü kadın karakter yazamıyor, bunu kabullenelim bence. Bunun temel nedeni, gücü eril kodlarla açıklıyor olmamız aslında. İktidarla güç birbirine karıştırılıyor. Böyle olunca güçlü kadın karakterler de aslında kötü birer erkek taklidine dönüşüyor.

Duygusal gücün her şeyden önce kendine sevgi ve saygı duymak, kendine zarar veren ilişkilerin içinde bulunmayı reddederek sınır çizebilmek, aşkı bir mücadele alanı olarak görmeyip karşılıklı dayanışma ve büyümenin mümkün olduğunu unutmamaktan geldiğini bilmiyoruz galiba. Dizilerde de bu böyle.
Çok iyi niyetle (ya da belki sadece feminizmin kitleselleşen gücünün farkına varıp bunu kullanmak amacıyla) yazılan "güçlü kadın karakterler", asabi, hoyrat, saygısız, kaba, kavgacı ve aslında çok kırılgan resmediliyor: Yani tıpkı birer erkek gibi.

Devin Akın da böyle. Daha ilk bölümde tanımadığı insanlara karşı tavrından, mesleğinde aldığı tutuma kadar çok eril bir karakter Devin. Bir psikolog olarak ailesinde yaşadığı travmaların çözümünü kendini bir öfke kalkanı arkasına saklamakta bulması, aslında mesleğine olan inançsızlığını da gösteriyor kanımca.

"Benim yengeye çok kanım ısındı, çok delikanlı bi kız, lafını falan hiç esirgemiyo." Böyle diyor Aslan'ın "yaveri". Delikanlı kızların, ne kadar erilleşirlerse erilleşsinler, ataerkil dünyada bir erkek kadar güçlü olamayacağı gerçeğini göremiyorlar, göremiyoruz.

Devam edecek...

Öne Çıkanlar