Modern insana yeni bir bakış: 'Yavaşlık Felsefesi'

Modern insana yeni bir bakış: 'Yavaşlık Felsefesi'
Merve Küçüksarp bu hafta sosyolog Özgür Taburoğlu’nun Doğu Batı yayınları etiketiyle çıkan 'Yavaşlık Felsefesi' kitabı üzerine yazdı.

Artı Gerçek - Yazar, sosyolog Özgür Taburoğlu’nun Yavaşlık Felsefesi isimli kitabı “Khora, Tao ve Aralıklar” alt başlığı ve Doğu Batı yayınları etiketiyle okurla buluştu.

Taburoğlu, eserinde Uzak Doğu’da ortaya çıkan ve zamanla Batı’ya da yayılan yavaşlık felsefesini kökeni mercek altına alıyor, yavaşlığın modernizm ve kapitalizm ile olan ilişkisini inceliyor ve insanları daha yavaş ya da daha hızlı olmaya zorlayan kimi etmenleri anlatıyor.

Malum kapitalizm bilhassa son elli senede, tarihin kadranıyla oynamış, insanlar hayatlarını hiç olmadığı kadar hızlı yaşamaya, hızlı tüketmeye başlamışlardır.

Dünyanın haddinden fazla hızlanması yıkıcı sonuçlarını da beraberinde getirmiş, yozlaşan insani ve etik değerler, kanser vakalarındaki fahiş artış, iklim krizleri, ekolojik tahribat hatta en son yaşadığımız covid19 salgını ile durum vahametini enikonu göstermiştir.

Taburoğlu, hızlanmanın ne raddede olduğunu tarif ederken her ne kadar hızlanma mefhumunu yer yer taşlasa da, bir yandan da dünyanın ve doğanın şirazesini oynatan şeyin fazla hızlanma olmadığının da altını çiziyor. Zira asıl sakıncalı olan insanları, doğayı ve diğer canlıları kendi doğalarına, özlerine aykırı hareket etmeleri için zorlanmak, imkanlarının çok üzerine çıkmaları için adeta şiddet uygulamak, varoluşun dengesiyle bu şekilde oynamaktır.

Diğer yandan kapitalizmin etkileri yalnızca insan ile sınırlı değildir. Daha çok karlılık gayesi güden üretim ve tüketim döngüsünde bir tavuğun daha fazla yumurtlaması, bir ineğin daha fazla süt vermesi yahut bir ağacın daha hızlı meyve vermesi için uygulanan suni işlemler bu canlıların doğallıklarını kaybetmelerine sebep olur ve bu da doğal dengenin bozulmasına bir alamettir.

YAVAŞLIK FELSEFESİ

Modernizm sonrası kontrolden çıkan hızlanma mefhumunun yarattığı tahribat karşısında Uzak Doğu menşeili bir yavaşlık felsefesi geliştirilir. Uzakdoğu felsefelerinde salık verilen ve bilhassa Taburoğlu’nun üzerinde durduğu Taocu bilge ruhun yaşam düsturu haline gelen yavaşlık, bireyin etrafındaki nesneler ve deneyimler arasında bir tür aralık oluşturarak, yaşadığını ve gördüğünü fark edebilmesidir.

Ne neşeli ne de kederli düşüncenin temas edemediği bir tür aralıktır kast edilen. Bu “aralık” bir denge, sükunet ve yavaşlık halidir, kimi zaman tefekkürde ruh haletini demirlemektir. Arzularla ileri atılmak yerine sabitkadem durmak, geçmişteki hatıralardan ve geleceğe dair korkulardan arınmış bir kamil duruma geçmektir. Ne olup bittiğinin farkına varmaktır.

Bu farkındalık tüketilen gıdaların muhtevasından, beyindeki düşüncelerin nasıl ortaya çıktığına kadar hayatın her alanını kapsar. Düşünsel bağlamda kişinin –kimi zaman hazcılıkla- aldığı her nefesi hissetmesi beklenir. Geçilen yolun yalnızca bir yol olması değil, kişinin ilişkiye girdiği ve bir izlenim edindiği bir uzam olması amaçlanır.

Nitekim bu felsefeyle birlikte deneyim kazanmak için keşifler yapmaya, çok uzaklara seyahat etmeye lüzum yoktur. Zira etrafında olanları kavraması ve çıkarımlar yapması insanı zenginleştirecek, bakış açısının değişmesine neden olacaktır.

Üretim ve tüketim bağlamında ise, yavaşlık, satın alınan ürünün/hizmete dair bir farkındalık oluşturulması anlamına gelir. Bu tür yavaşlık satın alma ve tüketim süreçlerinde bir tür doğallık istencine sebep olur. Organik gıdalar, gezen tavuklar ve onların ürünleri tüketici için daha evla tüketim nesneleridir artık.

Ne var ki, doğallık günümüzde kültürel olduğu kadar bir sınıf meselesidir de. Zira alt ve orta sınıf tüketicilerin, doğal ve organik olan ürünleri satın almaya çoğu zaman ekonomik güçleri yetmez.

Nitekim bu tür bir yavaşlık, tüketim döngüsünü yavaşlatmaya, sistemi normalleştirmeye yönelik değil, kişilerin yaşam kalitesini iyileştirmeye yönelik bireysel bir eyleme dönüşür. Ekonominin büyümesine ve sistemin daha fazla hızlanmasına sebep olur. Kaldı ki, organik ve doğal üretilen ürünlerin her daim çevre dostu olduğu da doğru değildir.

Taburoğlu eserinde yavaşlık felsefesinin Doğu ve Batı’da farklı yankılar uyandırdığını ve farklı amaçlara hizmet ettiğini de vurguluyor. Keza Batıdaki yavaşlık hazcılık odaklı, bireyi daha geliştirmeye, kişisel refahını ve esenliğini arttırmaya, rekabette onu öne çıkarmaya çalışan, bir yandan da Uzakdoğu felsefesiyle desteklenen bir tür yavaşlamadır.

Gıda meselesinde olduğu gibi hayatın her alanında kültürel ve iktisadi zaruretlere dayanır. Kimi zaman modern yaşamın insanın ayağının altıdaki zemini her an kayabileceğine dair verdiği endişe ataklarıyla baş etmek için tercih edildiği gibi, bazen de ertesi gün işte daha yüksek performans sergilemek, günü daha iyi geçirmek için meditasyon gibi yöntemlerle de bu yola gidilebilir.

Oysa membaını Uzakdoğu’dan alan yavaşlık felsefesinde ve Taoculukta insanları yavaşlığa iten saikler başkadır. Dış dünyada kendi paylarına düşen alan ve imkanın kıtlaşması, kitlelerin hayata dair beklentilerini azalttığı gibi, onları zorunlu bir tür yavaşlığa mecbur kılar. Bu yavaşlık felsefesinde, dış dünyada aradığını bulamayan insan, kendi zihin dünyasına yönelir.

Dış hareketlilik bu yaklaşımda önemini yitirir. Yavaşlıkla kast edilen ise iç görünün derinleştiği bir bedensel atalettir. Meditasyon, yoga, mistik ruh terbiyeleri bir tür yavaşlama ritüellerindendir.

YAVAŞLIK FELSEFESİ VE EDEBİYAT

Taburoğlu, yavaşlık felsefesinin pratik dünyada nasıl yer bulduğu kadar edebiyat ve felsefedeki yansımalarını da inceliyor. Bilhassa Batı kanonunda iz bırakmış yazarların eserlerini karşılaştırmalı olarak ele alıyor.

Keza Novalis’in Heinrich von Ofterdingen isimli eserinde Heinrich gerçek mi düşsel mi olduğu muğlak yolculuklar sırasında birtakım yerler görür ve pek çok insana rastlar. Bu yolculukta kendi ruh hali de değişime uğrar. Ruh hali değiştikçe, dışarısını daha farklı görmeye başlar.

İç dünyasında var olan kendi ruhu ve “manzara” denilen yeryüzünün büyük ruhu yekpare olur. Duygulanmak duymak iç içe geçer. Heinrich Taoculukta tarif edilen bir tür aralık halinde demir atarak, yalnız be yalnız anı duyarak çok yüksek bir seviyede yolculuk yapar. İşte romanda Heinrich’in dış dünya ile iç dünya arasında denge bulduğu sükunet hali Tao felsefesinin senalar düzdüğü bir tür yavaşlıktır.

Taburoğlu, Batı kanonundan daha başka yazarların eserlerini ve bu eserlerdeki kişileri de yavaşlık bağlamında ele alır. İsmi tembellikle özdeşleşmiş Oblomov’un dinginlik arayışı, yeryüzüyle bağ kurmakta zorlanan Beckett’in karakterleri, Milan Kundera’nın romanlarının izleğinde yer alan yavaşlık mefhumu, Henry David Thoreau, Baudelaire, Nietzsche ve Rousseau gibi isimlerin yürüme meselesine olan bakışları da metinde yer bulur.

Taburoğlu eserinde geç dönem kapitalizmin hayatımızdaki tahribatlarının otopsisini yaparken, buna karşı geliştirilen yavaşlık mefhumunu ve onun olanaklarını Doğu’dan Batı’ya geniş bir kültür içerisindeki yansımalarıyla ele alıyor. Modern bireyin içine düştüğü çıkmazları gözler önüne sererken, edebiyat metinlerini okurken daha farklı bir gözle bakmamızı sağlayacak ufuk açıcı bir eser meydana getiriyor.

Öne Çıkanlar