Moritz Schlick: Kant'tan Viyana Çevresi'ne 'Felsefenin Doğası'

Moritz Schlick: Kant'tan Viyana Çevresi'ne 'Felsefenin Doğası'
Görkem Kızıldağ, Viyana Çevresi olarak bilinen felsefi topluluğun kurucu düşünürlerinden Moritz Schlick'in, FOL kitap tarafından yayınlanan çalışması 'Felsefenin Doğası'nı yazdı.

Görkem KIZILDAĞ


Analitik felsefenin ve Viyana Çevresi'nin kurucu düşünürlerinden olan Moritz Schlick’in (1882-1936) FOL Kitap tarafından yayımlanan Felsefenin Doğası kitabı (çev. Ömer Faik Anlı), felsefenin neliğine ilişkin ‘analitik’ bir bakış sunuyor. Frege, Wittgenstein ve Russell’ın sorunsallaştırmaları etrafında gelişen ve üyeleri arasında Hahn, Carnap, Feigl, Gödel, Neurath, Waismann’ın bulunduğu Viyana Çevresi’nin temel tezlerini (ve eleştirilerini) sunuyor.

“Felsefe nedir? Felsefenin bilimden farkı nedir? Felsefenin konusu ‘cevaplanamaz sorular’ mıdır? Hayatın bir anlamı var mı? Kısacası ‘felsefi düşünme’ nasıl gerçekleşir?” sorularını cevaplarken, gerçekte var olmayan sözde problemlerin peşini bırakmaya ve deneyimi temel alan felsefi bir düşünmenin temellerini atmaya çağırıyor. Bu aynı zamanda geleneksel felsefe ile yeni deneyim felsefesinin sınırlarını ortaya koyarak, felsefe tarihinin 2500 yıllık tortularından arındırılması gibi iddialı bir girişim anlamına geliyor.

BİR YENİ POZİTİVİSTİN METAFİZİĞE İLGİSİ

1882 yılında Prusyalı, Protestan bir ailenin üçüncü ve en genç oğlu olarak dünyaya gelen Friedrich Albert Moritz Schlick, genç yaşlarda etik sorunlarla ilgilenmeye başlar ve döneminin popüler isimleri Schopenhauer ve Nietzsche’nin yanı sıra Descartes okumaları yapar.

Felsefi ilgisinin başlangıcı her ne kadar metafiziksel kaygılarla örülü gibi görünse de Schlick’in Felsefenin Doğası kitabının giriş yazısında, Friedrich Waismann’dan öğrendiğimiz kadarıyla öğretmenleriyle yaptığı matematik ve fizik sohbetlerinden çok etkilenen Schlick “omurgalarından aşağı inen bilgi ürpertileri”nden söz eder ve Heidelberg, Lozan ve Berlin’deki üniversitelerde doğa bilimleri ve matematik okur.

Buradan kısa bir çıkarsama yapmaya kalkarsak: 19. yüzyılın ikinci çeyreği itibariyle Schlick, Kant’tan miras fizik ve metafizik tartışmalarının tam da ortasına doğar ve lisans eğitiminin yanı sıra belli ki bu tartışmalarla da meşgul olur.

Meraklı okuyucu için süprizbozan bir bilgi olarak ölümünden altı yıl önce 1930’da yazdığı “Die Wende der Philosophie” (Felsefenin Dönümü) adlı yazıda metafizikten şöyle söz edecektir:
“Gerçek anlamın ve nihai içeriğin daha ileri ifadelerle formüle edilebileceğine inanmak ve böylece onu bilgi olarak sunmak geçmiş çağların en büyük yanılgılarından biriydi; bu ‘metafizik’in hatasıydı. ”

MAX PLANCK DANIŞMANLIĞINDA BİR BİLİM İNSANI DOĞUYOR

Otuz iki yaşına geldiğinde ise belki de birçok doğa bilimcisinin ve hatta bilim teorisyeninin rüyalarını süsleyecek şekilde Max Planck’ın -en gözde öğrencilerinden biri olarak- danışmanlığında Über die Reflexion des Lichtes in einer inhomogenen Schicht (Homojen Olmayan Tabakalardan geçen Işığın Yansıması) adlı optik çalışması ile doktorasını tamamlar.

Böyle bir doktoradan dört yıl sonra ilk kitabını yayımlar ancak kitap bir fizik kitabı değil aksine bir etik kitabıdır Lebensweisheit (Hayat Bilgeliği). Dr. Schlick’in hayatının seyri belli ki gençliğinden de getirdiği “felsefi sorunlarla” şekillenir ve onu doğa bilimleri, sosyal bilimler, formel bilimler ve metafizik arasında düşünmeye, yazmaya iter. Bu bağlamda Schlick ilk kitabından sonra iki sene Zürih’te psikoloji okur ve 1911’de, Rostock Üniversitesi’nde Modern Mantığa Göre Doğruluğun Doğası adlı incelemesiyle öğretim görevliliği için liyakatini alır.

Öğretim üyesi olarak Rostock’ta çalışmaya başlayan Schlick, 1917’den itibaren profesör unvanı alır ve 1927’ye kadar bu üniversitede çalışmalarını sürdürür. Bu sürede Einstein ile arkadaşlık bağları kurar ve görelilik teorisini felsefi bir açıdan incelemeye çalışırken buna bağlı olarak bir bilim teorisyeni olarak doğa bilimlerinde yaşanan Einstein devriminin geleneksel fizik felsefesini nasıl dönüştüreceği üzerine çalışmalar yapar. Ve Schlick’in Kant’a karşın vardığı sonuçlardan biri şöyle olur:

“Metafizik, (Kant’ın da düşündüğü gibi) görevinin yerine getirilmesi noktasında insan aklının yetersiz kaldığı bir girişim olduğu için değil, böyle bir görev olmadığı için çöker.”

KANT KRİTİSİZMİNDEN VİYANA ÇEVRESİ’NE

Schlick bu sözlerle geleneksel fizik felsefesinin de bir “görev” olarak görülemeyeceğini ilan eder. Felsefe, Schlick’e göre ne bir bilimdir ne de -Kant’ın dediği gibi- bilimlerin kraliçesidir. Felsefe ifadelerin anlamlarını ortaya çıkartacak bir araç olarak bilimsel bilgi için “alfa ve omega”dır; zira bilimin içeriği, ruhu ve tini; doğal olarak önermelerin son tahlilde ne söylemek istediğinde yatar.

Felsefeye biçilen bu görev bize hemen Schlick’in kurucusu olduğu Viyana Çevresi’ni hatırlatır. 1924’te kurulan Viyana Çevresi’nden hemen önce Schlick, 1918’de önemli bir çalışması olan Allgemeine Erkenntnislehre’yi (Genel Bilgi Kuramı) yayımlar. Bu eserinin gerek ismi gerekse niteliğiyle Schlick için artık bir bilim (bilgi) teorisyeni demek hiç de yanlış görünmez.

1922’de Viyana Üniversitesi’nde -başka bir bilim teorisyeni- Mach’ın halefi olarak “Endüktif Bilimler Felsefesi” kürsüsüne başkan olarak atanır. Bu değişim aslında bilgi kuramında yaşanacak olan düşünsel değişimin bir habercisi gibidir. Zira “bir pozitivist” olan Ernst Mach’ın yerine bir “Yeni pozitivist” iş başı yapar. 1924’te de bu kürsünün başındayken, matematik bölümünde Viyana Çevresi toplantıları başlar.

Viyana Çevresi ya da Yeni Pozitivistler diye tabir edebileceğimiz bilim teorisyenleri/bilim insanlarının bir araya gelmesinin temel motivasyonuna baktığımızda, Schlick’in hayatı boyunca yaptığı çalışmalarla doğal olarak örtüştüğünü görürüz.

Bilimi modelleme çalışmaları yapan çevre, bunun yanı sıra bilim ile metafizik (felsefe) arasındaki farkı da ortaya koymaya çalışarak; bilimin gerçekliğe uygun “en güvenilir bilgi” olduğu konusunda hemfikirdirler. Bu bağlamda Viyana Çevresi’nin çalışmaları genel itibariyle çok değerli görünür; çünkü Schlick’in de hayatını adadığı doğa bilimleri, sosyal bilimler, formel bilimler ve felsefe arasındaki farklılıkları (sınırları) belirlemeye çalışmak beraberinde bin yıllarla ifade edilebilecek felsefi problemlerin de çözümü hususunda önemli bir yol kat etmek anlamına gelir.

NAZİ KARŞITLIĞI VE ÖLÜMÜ

Viyana Çevresi toplantılarının yanı sıra Etik Derneği üyesi olan ve Ernst Mach Derneği’ne başkanlık eden Schlick, özellikle ikinci dernek yüzünden politik anlamda birçok zorluk yaşar. Zira Mach, bir liberaldir ve kendisi rektörlüğü sırasında yaşanan dil ayrımcılığını engellemekle hatırlanır. Schlick de aynı Mach gibi bir liberaldir ve hatta Nasyonel Sosyalist hareketin fırtına gibi estiği Almanya’da “liberal ve kozmopolit bir entelektüel prototipi”ni temsil eder.

Bu yüzden de 1928’de kurulan ve yetişkin eğitimi ile meşgul olan mevzubahis dernek 1934’te dağılır. İşte böyle bir atmosferde Schlick; 1926’dan itibaren Wittgeinstein ile bağlantı kurar, Bonn Üniversitesi’nden teklif alır ancak reddeder ve sırasıyla Stanford ve Berkeley’de misafir profesörlük yapar.
Tarihler 22 Haziran 1936’yı gösterdiğinde ise Schlick eski bir öğrencisi tarafından tamamen Weltanschauung (Dünya görüşü) sebebiyle Viyana Üniversitesi merdivenlerinde öldürülür. Bu olay ve katilin cezası bitmeden Naziler tarafından serbest bırakılması Viyana Çevresi’nin faaliyetlerini bitirmesine neden olur ve çevrenin neredeyse bütün üyeleri ya istekleriyle ya da zorla Viyana’dan göç ederler.

SCHLICK KİMDİR?

Akademik hayatının zirvesinde 54 yaşında hayata veda eden ve hayatı boyunca felsefenin doğa ve sosyal bilimlere ilişkin önemli ve bağımsız bir işlev sağladığını savunan Schlick’in şu sözleri aslında bütün bir düşüncesini de özetler niteliktedir:

“Einstein’ın zaman ve uzayla ilgili önermelerin anlamının analizinden yola çıkan başarısının gerçekten felsefi olduğu konusunda herkes genel olarak hemfikirdir.

Burada, bilimdeki tamamen belirleyici, çığır açan ilerlemelerin her zaman bu türden olduğunu, temel ilkelerin anlamının açıklığa kavuşturulmasını temsil ettiğini ve bu nedenle yalnızca felsefe yapma yeteneğine sahip olanlar tarafından gerçekleştirildiğini ekleyebiliriz; büyük bilim insanı bu nedenle her zaman aynı zamanda filozoftur. ” (KÜLTÜR SANAT)

Öne Çıkanlar