Newala Qesaba AVM yapılmak isteniyor! Çünkü hâkim kültür, inkâr kültürü
Artı Gerçek - "Newala Qesaban, Türkçe adıyla Kasaplar Deresi. 1915’te katledilen Ermeni ve Keldanilerin, 1980’den sonra da bölgede öldürülen Kürtlerin, sayısız bedenin altında yattığı Siirt’teki lanetli dere. 1989’da gazeteci Günay Aslan’ın haberi üzerine konunun gündeme gelmesiyle üstünkörü yapılan kazıda birkaç saat içinde sekiz kişinin cesedine ulaşılınca, toplu mezarlar da konu da bir daha açılmamacasına kapatılmıştı.
33 yıl sonra bugün Newala Qesaban yine gündemde. Waryap adlı inşaat şirketi toplu mezarların üzerine havuzlu villalar, AVM’ler dikmeye hazırlanıyor. Failler ve bugüne kadar suçların üstünü örten suç ortakları ne murad ediyor? Bizler ne yapabiliriz, ne yapmalıyız? birartibir.com'dan Bekir Avcı, “Kasaplar Deresi / Newala Qesaban” kitabının yazarı Günay Aslan’ı ve adli tıp uzmanı Ümit Biçer’le konuştu.
Ürpertici bilgiler verilen söyleşiden bazı bölümler şöyle:
Bekir Avcı: Siirt’teki Newala Qesaban’da toplu mezarların olduğu kayıp yakınları, tanık beyanları, sizin yaptığınız haberler ve 1989’da kısmen yapılan ilk kazıyla ortaya çıkanlar sayesinde açıkça bilindiği halde, bölge bir kez daha yapılaşmayla gündemde. Orada yakınının naaşı bulunan Sıdıka Sevilgen Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi’nin “Tecrübeler ve Tanıklar: Ölüye Yönelik Şiddeti Aileler Anlatıyor” başlıklı panelinde şöyle demişti: “Çocuklarımızın babalarını öldürüp oraya attılar, şimdi üzerine bina yapmak istiyorlar. Ayıbın üstünü mü örtmeye çalışıyorlar?” Neden özellikle Newala Qesaban yapılaşmaya açılmak isteniyor?
Günay Aslan: Çünkü hâkim kültür, inkâr kültürü. Ermeni mezarlarının üzerine işyerleri yaptılar, hatta bir Ermeni mezarlığının üstüne tuvalet yapıldı. Vanlıyım ben, Van’da birçok Ermeni yapısı var. Yedi Kilise de bu yapılardan biriydi ve çok önemliydi. Yıkıp ahır yaptılar. Newala Qesaban da bir toplu mezar olarak kaldığı sürece devleti rahatsız ediyor. Burayı ortadan kaldırmak için üzerine villa veya AVM yapmaları lâzım. Aynı zamanda rant da sağlıyorlar. Ezcümle, toplumdaki ahlaki çöküntü ve çürüme devletin kadim inkâr kültürüyle birleşince böyle bir yapılaşma gündeme geliyor.
Ümit Biçer: Belli mekânların kullanılma ve seçilme şekli semboliktir. Bizlerin “hafıza mekânı olsun” diye talep ettiğimiz yerlere devletin nasıl yaklaştığını anlamak gerekiyor. Bu mekânlar suç delillerinin saklandığı yerler. Suçun üstünün örtülmesi cezasızlık kültürünün devam etmesi demek. Cezasızlık, suçları işleyenlerin sorumlularına da güvence verilmesi anlamına geliyor. Geçmişte işlenen suçların delillerini ortaya çıkarmayarak suçlarla yüzleşilmeyeceğini ve o suçların tekrar işlenebileceğini hissettiriyorsunuz. Öldürülenlere dair aktarılan her tanıklığı, öyküyü ve hakikati yok etmek bir yana, bu tür suçların tekrar işlenebileceği yönünde bir irade ortaya koyuyorsunuz.
Dünyada toplu öldürmelerin meydana geldiği yerler hep benzer özellikler taşır. Ya yapılaşma ya da benzer yollarla üzerleri örtülür. Bu bir unutturma değil. Çünkü şu ya da bu şekilde toplu öldürülmeleri sürekli hatırlamanız isteniyor. Biz orada yaşananlarla ilgili hakikate ulaşamadığımızda aynı öyküleri, endişeleri yaşamaya ve bizden sonraki kuşaklara aktarmaya devam ediyoruz. Mezarsız bırakma fiilinin o güne ait bir mesele olmadığını, ilelebet süren bir şey olduğunu bilmek gerekiyor. O insanların gömülmeyi ve bu dünyada var olmayı hak etmediği fikrini herkese yaymak istediklerini düşünüyorum. (Kültür Sanat)
Röportajın tamamına buradan ulaşabilirsiniz.