Şu örgü meselesi

Şu örgü meselesi
Merve Küçüksarp bu hafta, Nurdan Gürbilek'in Metis Yayınları etiketiyle yayımlanan yeni kitabı 'Örme Biçimleri' üzerine yazdı.

Merve KÜÇÜKSARP


Edebiyat eleştirmeni Nurdan Gürbilek'in 'Örme Biçimleri' isimli yeni kitabı, "Bir Ters Bir Düz Fragmanlar" alt başlığı ve Metis Yayınları etiketi ile okuyucuyla buluştu. Gürbilek bu eserinde, edebiyat tarihine iz bırakmış maruf isimlerin metinlerine ışık tutuyor, zihin açıcı sorularının izinden giderek kimi zaman karşılaştırmalı değerlendirmelerde bulunuyor.

Başta kitaba ismini veren 'Örme Biçimleri'nde ele aldığı yazar Virginia Woolf olmak üzere, Bilge Karasu, Latife Tekin, Ayhan Geçgin, Susan Sontag, Borges, Gombrowicz gibi isimler Gürbilek'in eserinde yer verdiği yazarlardan bazıları.

Gürbilek'in kitabın önsözünde "Yazarken bir kapıdan girer, çoğu zaman aynı kapıdan çıkar gideriz," şeklinde belirttiği gibi, eserine Virginia Woolf ile başlıyor, onun kaleme aldığı "Kendine Ait Bir Oda" isimli metinden yola çıkarak, eserlerindeki örme ve el işi metaforlarını inceliyor, Woolf'un kadınlık mefhumu ile olan imtihanını sorguluyor.

Virginia Woolf, geleneksel kadınlık hallerini taşladığı ve kadınlara yazar olmakla ilgili tavsiyelerde bulunduğu kült eseri 'Kendine Ait Bir Oda'da, kadınlara yazı yazmak veya sanatla iştigal etmek için evdeki meleği, yani o geleneksel kadın hallerini öldürmelerini önerse de, aslında kadınların günlük rutinleri, meşgaleleri ile sanat arasındaki keskin sınırları ortadan kaldırmaya çalışır. Bu bakımdan Gürbilek, 'Kendine Ait Bir Oda'ya dair de birtakım yaklaşımlar ve eleştirilerde bulunur.

Keza Woolf'un 'Kendine Ait Bir Oda'da, yazarın çift cinsiyetli olması gerektiği salığının altında yatan sebeplerin izini sürer. Woolf kadınlar ve erkekleri ayıran sınırın keskinliğinden mi kaçıyordur, yoksa kadınların aleyhine işleyen cinsiyetlerin birbirinden gitgide uzaklaşması durumunu değiştirmeye mi çalışıyordur? Diğer bir deyişle onun itirazı kadını doğa ve bedenle, erkeği akılla ve zihinle ilişkilendiren klasik kurama mıdır? Bu soruları yanıtlamaya çalışır Gürbilek.

Aslına bakarsanız Woolf her ne kadar geleneksel kadınlık hallerinden kaçmaya çalışsa da, kaçmak istediği kadınlık bölgesi ile her daim temas halindedir. Mütereddit bir ruh haletindedir bu bakımdan. Eserlerindeki karakterler bu iki ayrı dünyadan seslerle belirirler.

Erkeklerin dünyasına isyan ederken ve eserlerini etkilenme endişesi ile üretirken, bir yandan da kız kardeşlik ve dayanışma olgusuna kapılıp yine geleneğin içinde kalarak bir "yazınsal anne" arayışı içinde olmaktan da imtina eder. Kadınların gelenekten kaçmayı başardıkları takdirde bile erkekler kadar özgür olamadıklarına dair iddiasında da bu endişe vardır.

Son tahlilde bu endişeleri bertaraf etmek için Woolf, kadın yazarlara kendileri gibi yazmalarını önerir. Eğer bunu başarabilirlerse Austen'ın ya da Shakespeare'in cümlelerinin metinde yer almasının hiçbir sakıncası olmayabilir.

Gürbilek, Woolf'un geleneksel kadınlık hallerini ve yazarlığın arasındaki sınırları ihlal edişine bir örnek olarak romanlarında yer verdiği örgü örme metaforunu ele alır. Woolf'un romanlarında karakterleri örgü örerler ve bu, yıkıma karşı onaran, parçalanmayı bütünleştiren bir temsildir aynı zamanda. Keza bu bütünleşme Mrs. Dalloway'da "olayları birbirine bağlamaktan doğan tad" ifadesinde de kendini bulur. Örgü, Woolf'un metinlerinde bir yazı metaforudur. Örgü bir canlılık, biteviye bir didinme, parçaları bütüne erdirme gibi eylemleri ihtiva etmektedir.

Evdeki meleği öldürmeyi salık veren Woolf bir yandan da romanlarında, bilhassa 'Dalgalar'da, pencere yanında dikiş diken Susan'da temsil edildiği gibi bir anneye dönüş, kadınlığın o mutat hallerine demirleme tavrı içine girer. Durmadan örgü ören kadın karakterlerin ise Woolf'un otoportreleri olma ihtimali yüksektir. Ancak bu noktada Gürbilek, bundan da emin olmadığını, belki de kendini anlatmak yerine Woolf'un kendini rahat hissettiği bir tür kadınlık inşa etmiş olabileceğini de hatırlatıyor.

Örgü metaforu, erken dönem metinlerinde de yer alır. Nitekim hayatı dokuyan anne figürü ve dikiş dikmekte onun kadar mahir olmayan kızı yirmili yaşlarında yazdığı 'Joan Martyn Hanımefendi'nin Günlüğü'nde hayat bulur. 'Dışa Yolculuk'ta da örgü metaforu vardır.

Kadınların "evde ördüğü sımsıkı dokunmuş hayat" güzel bulunan ama aynı zamanda baş kadın karakterin parçalarına ayırmak istediği bir kavramdır. El işleri ekseriyetle, "tümce örme", "motif işleme", "ağ örme", "teyelleme", "ağır ağır pişirme" şeklinde çıkan yazı metaforu olur. Ancak Gürbilek, Woolf'un yalnızca el işleriyle değil, daha başka pek çok metafor kullanarak yazıyı anlattığını da vurgular. Tarla sürmek, tünel kazmak, buz kırmak, petrol kuyusuna inmek, gergin bir ipin üzerinde her an aşağıya yuvarlanma endişesiyle ip cambazlığı yapmak gibi...

"Deniz Feneri"nde de ellerinin yanı sıra zihniyle de ören, bir yandan da etrafındaki insanları ortak paydada bütünleştiren bir karakter olan Mrs. Ramsay bulunur. Bununla birlikte Gürbilek, "Deniz Feneri"ndeki otobiyografik öğelerin fener bekçisinin oğluna hiç nihayete ermeyecek bir çorap dikmekle meşgul Mrs. Ramsay'de değil, Lily Briscoe veya Cam gibi karakterlerde belirdiğini öne sürer. Zira Cam, dalgalara bakarak öyküler inşa etmesinin yanı sıra yabanıl ve hırçın karakteriyle Woolf'u hatırlatırken, Lily Briscoe ise kadınların resim yapamayacağına, yazı yazamayacağına dair kati inanca sahip bir toplumda "fırçasını" dik tutmaya uğraşan, on sene boyunca aynı resim üzerinde sebatla çalışmaya devam eden bir karakterdir.

Woolf'un diğer kült romanı "Mrs. Dalloway"de ise farklı karakterlerde otobiyografik öğelerin olduğunun altını çizer Gürbilek. Clarissa Dalloway, Lucrezia, Septimus Warren Smith gibi karakterler ekseninde, "kıvılcım saçan şişler", "olayları birbirine bağlamaktan doğan tad", "yorulmak bilmeyen parmaklar " gibi ifadelerle el işi ve yazı arasındaki bağ kendini gösterir.

Yalnızca kurgu metinlerinde değil, eşi Leonard Woolf'a yazdığı kişisel mektuplarda da örgü kavramından bahseder Woolf. Örgünün hayat kurtarıcı olduğunu yazar. Gürbilek bu noktada, Woolf'un örgü kavramıyla annenin dünyasına vurgu yapıp yapmadığını sorgular. Woolf, koruyucu bir sığınaktan mı bahsediyordur?

Aynı yıl kendisinin ağır bir psikolojik rahatsızlık geçirdiğini, danıştığı terapistin kendisine el işleri ile uğraşmasını tavsiye etiğini düşünürsek, gerçek anlamda da, temsil ettiği dünya bakımından da örgü ve el işlerinin yatıştırıcı bir yanı olduğunu fark etmiş olabilir. Psikolojik esenliği için tavsiye nettir: "Yazma! Ör!" Bu tavsiye, "Mrs. Dalloway" isimli eserinde, Sir William Bradshaw'ın sözleriyle hayat bulur. Sir Bradshaw, el işleri ile uğraşan eşinin örnek alınması gerektiğini, bunun diğer kadınlara da iyi geleceğini belirtir.

Woolf'un vefatından bir süre önce yazdığı, 'A Sketch of the Past'te söylediği, "Sadece sözcüklere dökebildiğimde bütüne ulaşabiliyorum, bu beni incitme gücünü yitirmesi demek; belki böyle yaparak acıyı yok ettiğim için, bu bana bölünmüş parçaları bir araya getirmenin büyük sevincini veriyor." sözü karşısında Gürbilek şu soruyla okuru baş başa bırakır: Acaba Woolf, anayurduna, koparılmış o kadınlık bölgesine sığınmak için mi yazıyordur, yoksa o koparılmış kadınlık bölgesini ve kadınlığa dair yeni bir tanımlama yapmak için mi?

Gürbilek, Woolf'un metinlerinde kadınlık mefhumunun yanı sıra imgelere de odaklanır. Kimi kuramcılar, onun metinlerine dair "aşırı yorumlar"da bulunurken, -keza "Deniz Feneri" romanında deniz fenerinin sabit bir sembol olduğunu ileri sürerlerken, Woolf deniz feneri ile bir şey kastetmediğin belirtir, kimi kuramcılar ise onun metinlerinde Freud etkisi üzerine birbirinden farklı iddialarda bulunurlar.

Evet, Woolf, Freud'u romanlarını kaleme aldıktan çok daha sonraki yıllarda okumuştur ancak Freud'un kuramları ortaya çıkar çıkmaz Avrupa entelijansiyası arasına bomba düşmüş ve o dönem çıkan yazıları ve edebi metinleri etkilemiştir. Woolf Freud'dan da, onun kuramlarından da haberdardır. Gürbilek bu açıdan Woolf'ta Freud etkisi olduğunu detaylı olarak belirtir ve külliyatının, bilhassa 'Deniz Feneri'nin Freud ile birlikte okunmasının romanı daha aydınlığa kavuşturacağını ileri sürer.

Nurdan Gürbilek, 'Örme Biçimleri'nde baskın olarak Woolf ve el işlerinin yazı ile ilişkisini merkezine alsa da, 20'nci yüzyıla damga vuran Türkçe edebiyat ve Batı kanonundaki pek çok kitap ve yazara göndermelerde bulunuyor. Diğer eserlerinde olduğu gibi bu defa da, sanat ve edebiyat üzerine nitelikli eleştirinin nasıl yapılacağına dair bir referans kaynak ortaya koyuyor.

Öne Çıkanlar