Yaşlı, evsiz ve işsiz: Nomadland
Medine KILIÇ
ARTI GERÇEK - Belki de milyonlarca insanın aklından yerleşik hayata son verip, ömrünün kalanını yollarda, ya bir karavanla ya da başka bir yöntemle ama seyahat ederek yaşamak geçiyordur. Yine belki de milyonlarca insan çalışmak zorunluluğunu köleliğin farklı bir hali olarak yorumlayıp bu köleliğe radikal bir şekilde son verip, dünyayı dolaşmayı istiyordur.
Bu arzuyu, maddi olanakları belli bir seviyenin üzerinde olanların gerçekleştirdiğini duyuyoruz. Bazıları da yıllarca uğraşıp didinerek elde ettikleri kariyerlerini çöpe atıp sonu belli olmayan seyahatlere çıkabiliyor.
Ancak bazıları da hayatta sahip olduğu tüm yerleşikliği kaybedip "evsiz" kalıyor, yeni bir ev tutacak paraları olmuyor ve bu nedenle de seyyar yaşamı seçmek zorunda kalabiliyor.
Yönetmenliğini Asya kökenli Chloe Zhao’nun yaptığı ABD bağımsız sinemasının son örneklerinden olan Nomadland’de de 21. yüzyılda karavanlarıyla göçebe hayatı yaşamak zorunda bırakılanların hikâyesi anlatılıyor.
Filmin başrolünde "güçlü ve bağımsız kadın" karakterleriyle bilinen, usta oyuncu Frances McDormand var. 60’lı yaşlarında, işini ve eşini kaybedip yapayalnız kalan Fern'in bir anda kendi ülkesinde bir göçmene dönüşmesi ve onun yol/göç hikâyesini izliyoruz. Fern, Frances McDormand’ın canlandırdığı diğer filmlerdeki karakterler gibi yine güçlü, yenilmeyen, kendi kuralları olan ve kurallarını çiğnemeyen bir kadın.
ABD’nin Nevada eyaletinde Empire kasabasında alçıpan üreten 88 yıllık USG şirketi 31 Ocak 2011'de "talep azlığından" dolayı kapatılıyor. Hatta Empire’nin posta kodu bile iptal ediliyor. On yıllar boyunca çok sayıda insanın yaşadığı Empire bir anda hayalet bir kasabaya dönüşüyor. USG şirketi kapanmadan kısa süre önce Fern’in eşini hastalığından dolayı erken emekli ediyor ve adam 10 gün sonra ölüyor. Aynı şirkette çalışan Fern de şirket kapanınca işini kaybediyor. Empire kasabası kapanan şirketle birlikte "yok" olunca ve işsiz kalınca evini dağıtmak zorunda kalan Fern elindeki tek varlık olan aracını karavana dönüştürerek yollara düşüyor. Filmin bundan sonrası sistemin acımazlığını anlatan hikâyenin başlangıcı artık.
Nomadland 2008’deki küresel ekonomik krizin evsiz bıraktığı insanların gerçek hayat hikâyelerinin anlatıldığı Amerikalı gazeteci Jessica Bruder’ın "Nomadland: Surviving America in the Twenty-First Century" isimli kitabından uyarlanmış. Zaman zaman belgesel hissi veren filmde gerçek hayatta göçebe olarak yaşayan çok sayıda kişi oynuyor. Bu da filmi daha gerçekçi kılıyor.
Fern karavanıyla şehir şehir ilerlerken, uygun park yeri bulmaya çalışırken bir yandan da iş arıyor. İş görüşmesine gittiği bir yerde, "Seni tam olarak nasıl bir pozisyonda kullanabileceğimizden emin değilim" diyor ona kurumun yöneticisi. 60’lı yaşlarında bile iş bulma derdi, karavandaki daracık hayatın zorluklarıyla baş etme sorunu ve eşini kaybedişinin acısını yaşayan Fern, seçmek zorunda kaldığı yeni hayatına alışmaya çalışıyor. Park ettiği yerlerde karavan komşularından duyduğu hayat hikâyeleri kendi hayatından pek de farklı değil. Hemen hepsi kapitalist sistemin "kullan at" mağduriyetini yaşamış insanlar.
Fern’in de dahil olduğu seyyar yaşamın bir nevi ideolojik temelini kuran bir grup lideri, yaşlı insanları yollara düşüren durumdan, kimin ve neyin sorumlu olduğunu anlatmaya çalışırken "doların despotluğu" kavramını kullanıyor ve bu insanların, hayatın bu aşamasını yaşamak zorunda bırakıldığına yani "sisteme" dikkati çekiyor. Sistemin analizini yapan grup lideri "Koşum atı" benzetmesini de kullanıyor ve bu "modern zaman göçebeleri" için "toplum koşum atlarını emekli ediyorsa koşum atlarının da bir araya gelip güç birliği yapması gerektiğini" vaaz ediyor. Ve kendi aralarında bir komünal hayatın kaçınılmazlığına işaret ediyor.
Bu görüşe paralel olarak film, seyyar hayatın kolektivizm, dayanışma, yardımlaşma, eşya paylaşımı gibi kapitalist sistemin unutturduğu etik kavramları hatırlatıyor ve bu seyyar hayatı seçenlerin ya da seçmek zorunda kalanların bu değerleri bizzat yaşadıklarını gösteriyor.
Nomadland kapitalizmin savurduğu insanların, "emekli ettiği koşum atları"nın alternatif bir hayat kurabileceğini göstermesi açısından özel bir film. Belki bu alternatif hayat, "ev"li, yerleşik hayatın konforundan yoksun ancak hayatın tek bir yaşanış şekli olmadığını, bir yerlere kök salmadan da yaşanabileceğini ve paranın "önemsiz" olabileceğini anlatmaya çalışıyor. Fern’in kız kardeşinden ve arkadaşından aldığı "yanımızda kalabilirsin" tekliflerini reddetmesi, dondurucu bir gecede bile kilisenin evsizlere açtığı odalara girmemesi bu alternatif yaşamın sürdürülebilir olduğunun ifadesi olarak sunuluyor.
Film 60’lı, 70’li yaşlarında yollara düşmüş ve kiminin ölümü de beklediği bu insanların hayat hikâyelerini dokunaklı bir şekilde anlatıyor. Fern ile çok iyi arkadaş olan bir kadının şu sözleri çok etkileyici:
"62 yaşındaydım, iki kız büyüttüm ve hayatım boyunca çalıştım. (Günün birinde) Sigorta kurumu hesabımda 580 dolarım olduğunu söylüyordu. İntihar etmeye karar verdim. Sonra iki köpeğime baktım... Bunu onlara yapamazdım. Bana güveniyorlardı, kendime de bunu yapamazdım…"
Nomadland aynı zamanda bir yol filmi. Fern’i birçok kez karavanıyla yol alırken görüyoruz ve yolculuğu onu doğayla da buluşturuyor. Uçsuz bucaksız çöl, şehir hayatında kolay kolay görülemeyecek olan yaban hayatı, okyanus dalgaları, çırılçıplak soyunup girebildiği ıssızlıktaki akarsular…
Doktorun biçtiği 7-8 aylık ömrünün son günlerine yaklaştıkça eşyalarını dağıtan Fern’den yaşça büyük bir kadın, seçtiği hayat tarzından pişman olmadığını anlatırken yol boyu karşılaştığı doğa harikalarını tek tek sıralıyor ve "Bence oldukça güzel bir hayat yaşadım" diyor. Bir kırlangıç sürüsünün yuva yaptığı nehir kıyısında yaşadığı deneyimden ne kadar etkilendiğini anlatırken "Tam da o an ölebilirdim, ölsem o an sorun olmazdı" diyebiliyor.
Fern, göçebe hayatı boyunca kocasının anılarıyla birlikte yol alıyor. Bir karavan kampında tanıştığı yaşlı lidere hayat hikâyesini anlatırken kocasının "Hatırlanan şey ölmez" dediğini söylüyor. Bu sözler aslında Nomadland’ın temalarından biri, yani bir şeye bağlı kalmak için orada olmak gerekmiyor…
Sistemin "kullanıp attığı" koşum atları gerçeğinin naifçe işlendiği hem kurmaca hem de belgeselin harmanlandığı film "ev" kavramını da seyirciye yeniden sorgulatıyor. Bir evde yaşayabilmenin bedellerini hayatımızla ödediğimizi bize yeniden hatırlatıyor. İnsanların hayatları boyunca durmadan çalışmaları ve günün sonunda elde avuçta hiçbir varlıklarının olmayışı gerçeği ile yüz yüze kalınmasının acıklı hikâyesi ve bu hikâyelerden milyonlarca olması…
Nomadland, Oscar'ın habercisi olarak görülen Altın Küre Ödülleri'nde en iyi film ödülünü aldı. Film Altın Küre’den önce de çeşitli festivallerden ödülle dönmüşü. Geçen yıl 77. Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan Ödülü’nü, Toronto Uluslararası Film Festivali’nde de Seyirci Ödülü’nü aldı. Filmin senaryosu da yönetmeni Chloe Zhao’ya ait.