Yönetmen İbrahim Gülistan vefat etti
Artı Gerçek - İranlı eleştirmen, yazar ve yönetmen İbrahim Gülistan 100 yaşında vefat etti.
Haberi yazar Makbule Aras Eyvazi, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla duyurdu. Eyvazi paylaşımında Gülistan hakkında "Tek başına bir okuldu, sinemada yeni yollar açan bir devrimciydi. Sanatın hakkını veren, sözünü asla esirgemeyen cesur ve onurlu bir adamdı" ifadelerini kullandı.
İbrahim Gülistan bu dünyadan göçtü. Tek başına bir okuldu, sinemada yeni yollar açan bir devrimciydi. Sanatın hakkını veren, sözünü asla esirgemeyen cesur ve onurlu bir adamdı. Furuğ'un yoldaşı, sevgilisi, aziziydi...#ابراهیم_گلستان #ebrahimgolistan #furuğ #ibrahimgülistan pic.twitter.com/lHkIF83QyF
— Makbule Aras Eyvazi (@ArasEivazi) August 23, 2023
İBRAHİM GÜLİSTAN KİMDİR?
İbrahim Gülistan, 19 Ekim 1922'de İran'ın Şiraz kentinde doğdu. 1975 yılından bu yana Birleşik Krallık'ta Sussex'de yaşamını sürdürdü.
1960’lı yıllarda alternatif İran sineması olarak kayıtlara geçen yeni dalga sinema akımı Gülistan’ın “Balçık ve Ayna” ile başlamıştır.
1957’de kardeşi Şahruh Gülistan ile birlikte kurmuş oldukları Gülistan Film Prodüksiyon Şirketinde Furüğ Ferruhzâd, Mehdi Ehavansalis, Bernardo Bertolucci gibi dünyaca ünlü isimlerle çalışmış ve bir dönem Türkiye’de de ikamet etmiş olan Gülistan, 1922 de Şiraz’da dünyaya gelir. O yıllarda babası Şiraz’ın tek yerel gazetesi olan Gülistan Gazetesi’nin sahibi ve genel yayın yönetmenidir. Gülistan 19 yaşında memleketi Şiraz’dan ayrılarak Tahran’a yerleşir. Hukuk fakültesinde yüksek öğrenimine başlar. Kısa bir süre sonra eğitimini yarıda bırakır zira dönemin modası sayılacak siyasete vurulmuştur. İran aydınlarının büyük kısmının tecrübe ettiği gibi o da Tudeh Partisi (Kitle Partisi) saflarındaki yerini alır. Uzun bir süre partide aktif olarak görev alır fakat birkaç yıl sonra partinin ileri gelenleri ile fikirsel sorunlar yaşar ve partiyle yollarını ayırmak zorunda kalır. Artık siyasete veda etmiş, uluslararası haber ajanslarıyla çalışan bir kameramandır, aynı zamanda da profesyonel bir fotoğrafçı.
Gülistan’ın ilk öyküsü “Çalınmışlar” 1946 yılında “Merdum” adlı aylık edebiyat dergisinde yazı dizisi şeklinde verilir. Aynı öykü iki yıl sonra çıkarttığı “Azer, Sonbaharın Son Ayı” adlı toplu öykü kitabında da yayınlanır. Aynı yıllarda Ernest Hemingway, Anton Çehov ve William Faulkner’dan çeşitli öyküler çevirir ve bu çevirileri “Kayığı Kırıklar” adlı kitabında yayınlar. Birçok edebiyatçı tarz ve üslup açısından onu Faulkner’a benzetir. Hasan Abidin “İran Öykü ve Romanının Yüz Yılı” adlı çalışmasında Gülistan’dan şöyle bahseder: “Üslup açısından İran öykü yazarları arasında Amerikalı öykü yazarlarına en çok benzeyeni Gülistan’dır… Azer, Sonbaharın Son Ayı adlı öykülerinde Faulkner’ın edebi metodlarını ustaca kullandığını görürüz…”
1957 yılında “Gölgelerde Avlar” isimli ikinci toplu öyküleri yayımlanır sonra da Gülistan Film Prodüksiyon’u kurarak belgesel film çekimlerine başlar. Uzun bir süre öykü yazmaz ta ki 1967 yılına kadar. 67’de “Su, Duvar ve Susuz” bir yıl sonra da “Ay ve Sis” adlı toplu öyküleri yayınlanır. Gülistan Prodüksiyon’a sponsor olacak şirketlerle irtibata geçer. İran Ulusal Petrol Şirketi’nin finansal desteğiyle çalışmalarına başlar ve ilk olarak 8 mm’lik el kamerasıyla ilk deneme çekimlerini yapar. “Damladan Deryaya” adlı ilk belgesel filmini çeker. 16 mm’lik Blocks marka kamera ile çektiği bu belgesel film batılı birçok şirket tarafından beğenilir. Aynı yıllarda İran belgesel filminin en parlak ve en verimli dizisini ortaya çıkarır. 6 bölümden oluşan “Bakış” adlı bu belgesel filmi, kardeşi Şahruh Gülistan, Mahmut Hengval, Süleyman Minasyan ve Furuğ Ferruhzat’ın katkılarıyla İran sinemasına kazandırır. Bu sırada Ahvaz’daki bir petrol kuyusunda yangın çıkar ve 70 gün süren bu yangını Ferruhzat ve kardeşiyle birlikte filme çeker [1958]. “Ateş” adını verdiği film 1961’de Venedik Kısa Film ve Belgesel Festivali’nde altın Merkür ödülüne layık görülür. Kanada Ulusal Film Kuruluşu (National Film Borad of Canada) kız isteme konulu bir film hazırlaması için Gülistan Film’e sipariş verir. Filmin senarist ve başrol oyuncusu Furuğ Ferruhzâd’tır. Furuğ aynı zamanda bu filmde Gülistan’ın yönetmen yardımcılığını da üstlenir. Filmin diğer oyuncuları ise Perviz Daryuş ve İranlı ünlü şair Ahmet Şamlu’nun birinci eşi Tusi Hairi’dir. Ardından yönetmenliğini yine Gülistan’ın yaptığı “Su ve Sıcak”, “Dalga, Mercan ve Mermer” adlı filmler gelir. Petrol Şirketi için hazırladığı “Dalga, Mercan ve Mermer” adlı belgesel film İran sinema tarihinin en iyi belgesel filmlerinden birisi kabul edilir.
Gülistan’ın bir sonraki belgesel filmi 1964 senesinde kendisine Venedik’te altın San Marco ödülünü kazandıran “Marlik Tepeleri” adlı belgesel filmdir. Gülistan’ın tamamen kişiye özel diye yorumladığı bu film İran’ın tarihi sit alanlarından olan Marlik Tepeleri’ndeki arkeolojik kazıları konu alır. Gerçekteyse yaşam, sanat ve yarınlar için daha fazla umut diyen bir belgesel filmdir. Gülistan Marlik Tepeleri filmi için şunları söyler: “Arkeolojik kazılar üzerine film yapmış olduğum sanılmasın. Ben sinema yaratmaya çalıştım. Yaratmak istediğim sinema bir mefhumu tasvir etmek için ardada gelen fotoğraflar dizisi değildir. Bu tür film yapanlar ya gerizekâlıdır ya da seyirciyi gerizekâlı sanan zavallılardır… Bu film zinde kalmaya çalışan bir düşünce hakkındadır. Ölümün sınırını aşan bir harekettir. Zaman yaşamda, yaşam yaratılıştadır diyen bir trend var oldukça kendini gösteren bir histir bu… Tabi ki seyircinin yaptığım işi anlamasını isterim fakat anlamıyorsa bu yaptığım işin anlaşılmaz olduğunu göstermez. Anlamamışsa anlamasına yardım ederim fakat yapılan işi değiştir(e)mem. Bu işteki düşünce bendendir iktizası ise içeriğinde olup, başkalarının kavrama gücünde değildir. Zira şekil mananın içinden gelir, dışardan getirilip de manaya tutturulmaz.”
Gülistan ilk anlatı filmi olan “Balçık ve Ayna”yı çeker [1965]. O döneme kadar klasik İran sinemasını eleştiren ve kendini ondan soyutlamış olan Gülistan, Tahran’daki Radyo-City ve Majestik Sinema salonlarını şahsi olanaklarıyla kiralayarak Balçık ve Ayna filmini seyirciyle buluşturur. İran sinemasında kendi otonomisini kurarak ayakları üzerinde durmaya çalışmış ve hiçbir yapımcıyla çalışmayı kabul etmemiş Gülistan’ı bu özelliğinden ötürü İngiliz sinemasındaki Lindsay Anderson, Fransız sinemasındaki John Rush, Amerika sinemasındaki John Cassavetes gibi bağımsız yönetmenlere benzetenler olmuştur. Gülistan, gerek anlatı gerekse belgesel filmlerinde olsun sanatını asla uğraş veya ticari amaçla kullanmamıştır. Ona göre klasik film yapımcıları filmin yapımında veya gösterime sunulmasında bağımsızlıklarını sekteye uğratacak bir tür tekel oluşturmuşlardır. Gülistan’ın, konusunu moderniteye yüzünü dönmüş geleneksel toplumdaki parçalanmış insan ilişkileri, alinasyon ve toplumsal bunalımların oluşturduğu “Balçık ve Ayna” filmi İran sinemasına realist-modern bir mutasyon bahşeder. “Balçık ve Ayna” Gülistan’ın şair kişiliği ve elinde tuttuğu kamarasıyla sokaklardaki yalnız ve kimsesiz insanların arasına girerek onların acılarını realist bakış acısıyla çektiği son filmi olur. Gülistan Prodüksiyon ise bir daha açılmamak üzere kapanır.