Yönetmen Kazım Öz: Elif Ana Aleviliğin doğal halini yaşıyor
Esra Çiftçi
Artı Gerçek - Yönetmenliğini Semir Aslanyürek ile Kazım Öz’ün üstlendiği, “iyilik iyiliktir” mottosuyla beyaz perdeye aktarılan, Alevi inancı ve kültürü açısından önemli bir figür olan Elif Sugan’ın (Elif Ana) hayatını konu alan film vizyona girdi.
Elif Ana, Maraş’ın Pazarcık ilçesi Akdemir (Pulyanlı) köyünde dünyaya gelen ve insanlara yardım severliği ile ün salan, bilge kişiliği ile bilinen bir kadındır. 1908 yılında doğan Elif Ana Alevi toplumunda önemli bir yere sahiptir. Sağlığında insanların yardımına koşmasıyla tanınan ve ermiş olduğuna inanılan Elif Ana, 1991 yılında 83 yaşında öldü. Kendi adıyla anılan bir ocağın kurucusudur.
Elif Ana filminin yönetmenlerinden Kazım Öz ile filmin hikayesini konuştuk.
“GERÇEK BİR KARAKTERDEN YOLA ÇIKTIM”
Yönetmen Kazım Öz, gerçek bir hikâyeden yola çıktıklarını, Elif Ana’nın 1903 ile 1991 yılları arasında yaşamış gerçek bir karakter olduğunu söylüyor. Elif Ana’nın Maraş bölgesinde tanınan bir kadın olduğunu, binlerce insanın o henüz sağken şifa bulmak için onu ziyaret ettiğini söyleyen Öz, vefat ettikten sonra da türbesinin ziyaretgaha dönüştüğünü belirtiyor. Yaşadığı bölgenin Elif Ana’yı rüyasında görenlerle, onu tanımadan sevenlerle, onu görüp şifa bulanlarla dolu olduğunu söyleyen Öz, Elif Ana’nın kalp gözü açık bir kadın olduğunu ve çevresine çokça iyilik yapan bir kadın olduğunu, binlerce insanın onu evinde ziyaret ettiğini ve misafir olarak karşılandığını belirtiyor.
“SENARYOYU DÖRT MEVSİM TASARLADIM”
Filmi çekmeye nasıl karar verdiklerini sorduğumuz Kazım Öz, filmin kendisinden önce başlayan bir proje olduğunu, hatta çekime de çok yaklaştıklarını ama projenin çeşitli sebeplerden dolayı yürütülmediğini söylüyor. Kendisine teklif geldiğini söyleyen Öz, senaryoyu okuduktan sonra kendisini tam olarak içinde bulamadığını ve şart olarak senaryonun revize edilmesini sunduğunu belirtiyor. Kendisinin de yıllardır Kürt Alevi hikayeleri ile uğraştığını söyleyen Öz, Elif Ana’ya benzer Dersim’de geçen bir hikâye düşündüğünü, bu filmi çekerek o hikâyeyi de dolaylı olarak çekmiş olacağını düşünerek sıcak baktığını ifade ediyor ve o süreci şöyle anlatıyor.
“Senaryoyu yeniden toparlamaya karar verince ben bizzat bölgede araştırma yaptım. Birebir tanıklarla görüştüm. Elif Ana türbesi üzerine araştırma yapan sevgili Dilek Kızıldağ’ın hazırladığı yüksek lisans tezi de çok beslendiğim değerli bir kaynak oldu. Hem birebir tanıklıklardan hem Dilek Kızıldağ’ın alan araştırmasından Elif Ana ile yaşadıkları anıları, rüyaları, olağanüstü olayları dinledim. Senaryoyu geliştirirken bu gerçeklikten hareket ettim. Tabi uzun bir senaryo geliştirme sürecine ihtiyaç duyduk. Semir Hoca ile önce yoğun bir çalışma yaptık, sonra yalnız çalıştım. Sağ olsun Nihat Behram’da olumlu yaklaştı ve senaryoya son halini verdik. Geçen yıl 25 Kasım’da filmin çekimlerine başladık. Senaryoyu dört mevsim tasarladığım için yapım süreci uzun bir zamana yayıldı. Özellikle kış mevsimi sahneleri oldukça zor geçti”
“GÜNÜMÜZ DÜNYASI KÖTÜLÜKLERİN ÖRGÜTLÜ OLDUĞU BİR DÜNYA”
Elif Ana’nın filmini çekerek izleyicilerde nasıl bir farkındalık yaratmak istediğini sorduğumuz Kazım Öz şöyle anlatıyor.
“Elif Ana’nın karakterinden dolayı iyilik teması filmin temel cümlelerinden biriydi. Gerçekten de herkese iyilik yapmıştı. İnsanlar, hayvanlar, canlılar, doğa hepsi Elif Ana’dan iyilik görmüşlerdi ama kendisi bunca iyiliğe karşın yaşlı ve gözü görmeyen ablasının vahşi bir şekilde katledilmesi gibi anlatılması zor bir kötülükle karşılaşmıştı. Maraş katliamını araştırdığınızda o katliamın en vahşi cinayetinin ablası Cane’ye karşı işlendiğini göreceksiniz. Burada tabi büyük bir trajedi, büyük bir çelişki söz konusu. İnsanlığın bunu sorgulamasını istedik. Günümüz dünyası kötülüklerin örgütlü olduğu bir dünya. Kötülüğün iktidar olduğu bir dünya. İnsanlığın kılcal damarlarına kadar sinmiş bir kötülükle karşı karşıyayız. Elbette buna karşı her türlü direniş meşru ve haklıdır ama Elif Ana şahsında kötülüğe karşı iyilikle mücadele etme, her şeye rağmen iyilikle mücadele etme anlayışı ön plana çıkıyor. Biraz Aleviliğin de özüne yakın bir yaklaşım bu”
“ELİF ANA ALEVİLİĞİN DOĞAL HALİNİ YAŞIYOR”
Elif Ana’nın yaşarken gerek geleceği hissetme özelliğinden gerekse çevresine yaptığı iyiliklerden ve yaşam tarzından dolayı bulunduğu toplum içinde bir inanç önderi pozisyonuna geldiğini söyleyen Öz, Alevilikteki dedelik ve analık geleneğinin bir parçası olduğunu vurguluyor. Elif Ana’nın insanlar arasındaki sorunların çözümünde büyük rol oynadığını, kırgınlıkları gidermede bir elçi gibi davrandığını söyleyen Öz, Aleviliğin doğal halini yaşadığını belirtiyor ve şöyle devam ediyor.
“Aslında doğal duruşu ile Aleviliğin asimile edilişine karşı bir direnç oluyor. Sadece inanç anlamında değil, ulusal kimlik ve kültür anlamında da bu doğallığını koruyor. Mesela anadiline bağlılığı ön plana çıkıyor. Filmin bir sahnesine yerleştirdiğimiz şu kelimeler aslında onu özetleyebilir. Gelip Elif Ana’nın kapısında bir gece yatan günahkâr İsmail’in not defterinde “Elif Ana der ki; ziman, iman, guman” Ziman dilindir, iman inancındır, guman kuşkudur”
“FİLMDE TÜRKİYE SİYASİ TARİHİNE GÖNDERMELER DE VAR”
Filmin Elif Ana’yı anlatırken aynı zamanda onun yaşamı boyunca Türkiye siyasi tarihine de göndermeler yaptığını söyleyen Öz, Kürt ve Alevi bir kadın olarak Elif Ana’nın yaklaşık yüz yıllık hikayesinin doğal olarak Türkiye’nin de tarihini içerdiğini belirtiyor. Öz, her dönemin siyasal olaylarını da işlemeye çalıştıklarını, savaşların, katliamların yarattığı tahribatı hisseden bir karakter olarak Elif Ana’yı işlerken Dersim Katliamını, Ermeni Katliamını, Maraş Katliamını ve birçok siyasi olayı işlemeden geçmenin eksik kalacağını özellikle belirtiyor.
Filme ilginin oldukça iyi olduğunu söyleyen Öz, seyircinin Türkiye’de ilk kez bazı konuların dürüst bir şekilde işlendiğine tanık olduğunu dile getirdiklerini söylüyor. Filmin ilk galalarını Avrupa’da yaptıklarını, seyircinin filmi elden ele taşımaya başladığını belirten Öz, Türkiye’de henüz istedikleri noktada olmadığını ama dalga dalga yayılacağına inandığını ifade ediyor. Öz son olarak,
“Kültür Bakanlığı vizyona girdiğimiz ilk saatlere kadar işletme belgesini maalesef vermedi. Hatta Türkiye çapında ilk iki seansımız işletme belgesi olmadığı için oynamadı. Salonlar filmi başlatmak için bu belgeyi beklediler. Bakanlık son ana kadar filmle ilgili nasıl bir tavır alacağından emin olamadı diye düşünüyoruz. Neyse ki işletme belgesi çıktı ve film şu anda yasal bir şekilde oynuyor.