Yönetmen Oğur Ataş: Kürt sinemacıların üretmekten başka seçeneği yok

Yönetmen Oğur Ataş: Kürt sinemacıların üretmekten başka seçeneği yok
“Cezaevinde anne olmak” belgeselinin yönetmeni Oğur Ataş, çocukların gözünden bakan bir çalışma üzerinden sorunu anlatmayı denediğini söylüyor ve ekliyor: "Kürt sinemacıların üretmekten başka seçeneği yok!"

Artı Gerçek - “Cezaevinde anne olmak” belgeselinin yönetmeni Oğur Ataş, ele aldığı konu başlığını kendi hayat hikayesini de ilgilendiren bir duyarlılıkla işleyip; soruna bir de çocukların gözünden bakmayı deneyerek yorumluyor. Bu çabayı bir sorumluluk olarak ele aldığını söyleyip, konuya ilişkin, "Kürt sinemacıların üretmekten başka seçeneği yok!" diyor.

1-mrk-07-11-2022-cezaevinde-anne-olmak-belgesel-rop-ogur-atas2.jpg

“Hapsedilen çocuklar” sorununu kendi yaşadıkları üzerinden beyaz perdeye taşıyan yönetmen Oğur Ataş, Kürt sinemacıların bu topraklarda yaşananları dünyaya duyurma sorumluluğunun olduğunu söylüyor.

Ataş, çektiği belgeselin önemine vurgu yapmak için 90'ların en çarpıcı filmlerinden olan "Uçurtmayı Vurmasınlar"dan el alıyor. “İnci, havada kuş gibi bir şey gördüm, kuyruğu vardı” diye tarif eder Barış. Gökyüzünde gördüğü uçurtmaya yetişemez İnci ama Barış neyi tarif ettiğin anlar ve yere bir uçurtma çizer. İnci de Barış’a bir gün uçsuz bucaksız tarlalarda uçurtmayı uçurma sözü verir. Tabi cezaevi olunca baskılar da eksik olmaz. Önce Barış için avluya çizilen uçurtma silinir ardından da İnci’nin gökyüzünde uçurduğu kurşunlar. Bu sahneler 1990’lı yılların kült politik filmlerinden olan “Uçurtmayı Vurmasınlar” filminden. Cezaevinde yaşananlara bir de çocukların gözünden bakan filmin üzerinden yıllar geçse de Türkiye’de anne ve babaları tutuklu olduğu için dört duvara hapsedilen çocuk gerçekliği değişmedi.

Yönetmen Oğur Ataş tam da bu soruna dikkat çekmek amacıyla kamerasını bu yöne çevirdiğini, hikayeyi kendi hayatından deneyimlerle kayıt altına almanın bir sorumluluk olduğunu ve yaşananlara çocukların gözünden bakmayı denediğini belirtiyor.

Çektiği belgesel nedeniyle Mezopotamya Ajansı'ndan Dicle Müftüoğlu'na bir mülakat veren Ataş, “Cezaevinde anne olmak” belgeselini çekmeden önce kendisini en çok etkileyen olayın 2013 yılında başından geçen bir tanıklık hikayesinden kaynaklandığını söylüyor. Ataş, o hikayeyi şöyle aktarıyor: "Beni ilk etkileyen olay, bir çocuğun cezaevi koşullarında büyümesiydi. 2013 yılın da eşim Gebze cezaevinde tutukluyken, eşimin görüşüne gittiğimde anne babası cezaevinde olan Robin adında bir çocuk tanıdım, 7 yaşına kadar cezaevinde annesinin yanında büyümüştü. Yıllar sonra 2017 de bu durumun aynısını ben de yaşadım. Benim çocuğum da cezaevi koşullarında büyüdü. Uluslararası çocuk sözleşmeleri ve anayasa; anne ve 0 -6 yaş grubu çocukların cezaevinde kalmaması için buna uygun yasalar düzenlemişken uygulanmaması, devamlı hak ihlallerinin yaşanması, hak ihlallerine uğrayan anne ve çocukları psikolojik durumları daha kötüye gidiyordu. Bugüne kadar hiç kimse, hiçbir kurum, annesiyle birlikte cezaevinde kalan 0 - 6 yaş grubu çocuklar için hiçbir şey yapmamıştı. Düşünün; Baro, İnsan Hakları Derneği, devletin yetkilileri bu konu hakkında hiçbir rapor yayınlanmamıştı. Cezaevleri, çocuklu annelerle dolup taşıyordu. Bir şeyler yapmam gerektiği hissi uyandı bende, aslında o süreçte tanık olduklarım ve yaşadıklarımın yoğun hissiyatı, beni bu konuyu görünür hale getirmeye itti ve bunu bir şekilde topluma duyurmam gerekiyordu. Görüntü yönetmeni Ensar Özdemir ile senaryo ve projeyi hazırladık. Avrupa Birliği desteğiyle belgeseli çektik." (KÜLTÜR SANAT)

Öne Çıkanlar