AKP'li yazarlar arasında 'Reis kimi seviyor' tartışması
Erdoğan'ın, AKP'li yazarlar arasında son dönemlerde giderek artan kavga ile ilgili 'Tekkeye mürit aramıyoruz' yorumu AKP medyasında yeni bir tartışma başlattı

POLİTİKA- Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Hindistan ziyareti sırasında uçaktaki gazetecilere AKP'li yazarlar arasındaki kavgayla ilgili yaptığı 'Tekkeye mürit aramıyoruz' yorumu, AKP medya mahallesinde yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi.
Yazarlar şimdi Erdoğan bu sözle kimi kastetti, kimi seviyor kimi sevmiyor tartışması başlattı. Kimileri, bu sözleri Erdoğan'ın sözkonusu mahallenin üslup bakımından en sorunlu ve çok sayıda gazeteciyi hedef gösteren ismi Cem Küçük'e destek olarak yorumlarken, Cem Küçük de '7'li çete' olarak tarif ettiği köşe yazarlarının bu ifadelerden sonra istifa etmesi gerektiğini iddia etti.
AKP'li gazeteciler arasındaki kavgayla ilgili Erdoğan, "[Bunlar arasında] geçmişte partiyi desteklemiş olanlar bulunabilir. Ama onların bu desteklerini daha sonra da aynen sürdürdüklerini düşünmüyorum. Daha sonra ibreleri değişti. Yol arkadaşlığı, gönül arkadaşlığı önemlidir. Yol arkadaşıysan, gönül arkadaşıysan, pazara kadar değil mezara kadar gidilir. Bunların bir kısmı pazara kadar geldiler, sonra trenden indiler. Hele hele son dönemde, çok çirkin, kabul edemeyeceğimiz yaklaşımlara şahit olduk. Bu bir defa yolda, çizgide istikrarsızlıktır. Sırat-ı müstakim’den sapmadır. ‘İslamcı olanlar atılıyor, İslamcı olmayanlar getiriliyor’ deniliyor. Bir siyasi partinin çalışmalarında, İslamcı olmak ya da olmamak şeklinde bir ayrım yapmak zaten yanlış. Biz tekkeye mürit aramıyoruz ki. Siyasi parti için esas olan, dürüst, ilkeli, vatanını, milletini seven, parti ilkelerine uyacak insan aramaktır. Yapılması gereken budur. Ama bazıları işi tamamen şirazesinden çıkardı. İşi, kendi doğrularını benimseyen, kendilerinin belirledikleri çerçevede kalan insanları ‘doğru’, onun dışındaki insanları da ‘yanlış’ addetme noktasına getirdiler. Oysa hiç kimsenin böyle bir hakkı yok. Onların da böyle bir hakları, yetkileri yok, benim de yok. Kaldı ki ebedi âlemin ölçüsü hiçbirimizin elinde değil. Kimse bunu teraziye çıkarmasın. Hele hele çok ağır olacak ama uluhiyet davasına da kimse girmesin" demişti.
Uçakta bulunan AKP'li gazetecilerden Nagehan Alçı konuyla ilgili köşesinde şu yorumu yaptı:
Cumhurbaşkanı doğrudan ve hafifletme gereği duymadan, son günlerdeki tartışmalarla ilgili tavrını ortaya gayet net ve sert koydu...
‘Ak Parti’yi destekleyen iki kanat yok, Ak Parti’yi hâlâ destekleyen yazarlarla, geçmişte desteklemiş ve zaman içinde belli hadiselerde zoru görünce davayı satmış yazarlar var’ demeye getirdi. Kendine İslamcı diyen bazı yazarlara çok kırgın hatta öfkeliydi. ‘O isimlerin artık Ak Parti camiasında yeri yok’ mesajını verdi. Açıkçası, hepimiz şaşırdık, hatta 6 saatlik yolculuğun söyleşi bittikten sonra kalan yaklaşık 4 saatinde her köşede konuşulan temel konu buydu. 17-25 Aralık darbe teşebbüsünden itibaren yaşanan tüm sürecin medyadaki birikmiş hesaplaşmasının Erdoğan’ın kafasında olduğunu gördüm...
Peki, tüm bunlar nasıl yorumlanabilir? Gördüğüm kadarıyla muhalif gazeteciler ve akademisyenler yaşananları anlamaktan çok uzaklar. Aslında hikâye, 17-25 Aralık depremi sırasında başladı. 17 Aralık’tan 30 Mart’a kadar her gün hatta her saat yeni bir siber saldırıyla Gülenistler Erdoğan’a karşı çok kirli bir psikolojik harp yürüttü. Erdoğan ilk şoku o günlerde yaşadı. Eskiden beri yanında bildiği arkadaşlarının çoğunun Gülen’den ürktüğü ve mücadele etmediği kanaatindeydi. Aynı durum medyada da geçerliydi. Erdoğan’ın düşüncesine göre en güvendiği eski isimler yalpalıyordu ve nispeten daha yeni medya aktörleri 17-25 darbesine karşı ön safta savaşıyordu.
Ardından ikinci büyük deprem 7 Haziran geldi ama 7 Haziran’dan önce de medyada belli kıpırdanmalar ve kısmi tasfiyeler oldu. 7 Haziran-1 Kasım arası süreç, Cumhurbaşkanı için ikinci şoktu. Erdoğan’ın iktidardan düştüğü ve artık bir daha tek başına iktidarda olamayacağı düşüncesi Ak Parti medyasında da yaygınlaştı. O süreçte belli gazeteciler teker teker Ak Parti’ye ve özellikle Erdoğan’a desteği azaltmaya başladılar, hatta karşı tarafa geçtiler. Yani Erdoğan’a göre ‘zoru görünce davayı sattılar’. Cumhurbaşkanı’nın bazı muhafazakâr yazarlara birikmiş kızgınlığı bu süreçlerde yaşadığı hayal kırıklığı sebebiyledir.
Hürriyet köşe yazarı Akif Beki ise, Erdoğan'ın sözlerinin cımbızlandığını düşünüyor.
İşte o yazının ilgili bölümü:
Hem İslamcılara hem tetikçilere tepki verdi.
AK Parti’yi destekleyen ama yeri geldiğinde eleştirisini de esirgemeyen kalemler için ‘çizgide istikrarsız’ diyor Cumhurbaşkanı.
Durumlarını bir Kuran terimiyle ‘sırat-ı müstakimden sapma’ yani ‘dosdoğru yoldan ayrılma’ olarak değerlendiriyor.
Fakat devamında da bir siyasi partinin çalışmalarında İslamcı olan-olmayan gibi ayrımlar yapılamayacağını belirtiyor.
"Tekkeye mürit aramıyoruz" diyor.
Kendisi dahil hiç kimsenin, kendi gibi düşünmeyenleri yanlış yani yoldan çıkmış gösteremeyeceğini üstüne basa basa vurguluyor.
İslam’ı ve Müslümanlığı siyasete karıştırmaya karşı çıkıyor.
Bir partiyi desteklemek dinin, imanın, itikadın konusu değil demeye getiriyor.
Belki de sonradan cımbızlandı, aradaki bazı cümleler çıkarılınca bütünlüğü bozuldu da başıyla sonu arasında kopukluk oluştu... Bilemiyoruz.
Ama Erdoğan, kendini iktidarın sopası zanneden düşünce bekçilerine had bildiriyor... Tehditle görüş empoze etmeye kalkışan baskıcı, dayatmacı tetikçileri hizaya çekiyor sanki.
İtiraz hakkını tanıyor, eleştiriye alan açıyor, dini terminolojiyle söylersek cevaz vermiş oluyor.