Babacan: Hükümet Kobani ile ilgili çağrıdan haberdardı
Partisinin Diyarbakır il kongresinde konuşan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Kürt sorununun çözümü konusunda önemli mesajlar verdi.
Remzi BUDANCİR
ARTI GERÇEK-Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) çalışmalarını sürdürüyor. Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, il kongresine katılmak üzere Diyarbakır’a geldi. Diyarbakır’da Babacan’a ilgi oldukça yoğundu. Babacan kentteki programı kapsamında Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası’nı (DTSO) ziyaret etti. Babacan, DTSO Başkanı Mehmet Kaya, iş insanları ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri ile bir araya geldi. DTSO Başkanı Kaya ve Babacan basın açıklaması yaptı.
TÜM SİYASİ PARTİLER DAVET EDİLDİ
Babacan ardından partisinin il kongresine katıldı. Kayapanır’da düzenlenen kongreye katılım oldukça fazlaydı. Kongre'nin yapılacağı salonun girişine ve kentin belirli yerlerinde Kürtçe pankartlar asıldı. Tüm siyasi parti il temsilcilerinin davet edildiği kongreye CHP, Gelecek Partisi ve İYİ Parti İl Başkanları katıldı. Kongreye davet edilen HDP ise Çermik kongresi olduğu için katılamadığını iletti.
TAHİR ELÇİ, CEYLAN ÖNKOL VE GAR KATLİAMINDA HAYATINI KAYBEDENLERİ ANDI
Burada bir konuşma yapan Babacan, Kürt sorununun çözümünden, anadilde eğitime, faili meçhullerden kayyım uygulamalarına önemli mesajlar verdi. Konuşmasına Melayi Ceziri, Ahmedî Xani, Feqiyê Teyran gibi Kürt düşünürlerin isimlerini anarak başlayan Babacan, Tahir Elçi ve Ceylan Önkol’u da unutmadı. Adaletin peşinde ömrünü̈ feda eden Tahir Elçi’nin, 12 yaşında hayatını kaybetmiş Ceylan Önkol’un şehrinden seslendiğini belirten Babacan, Ankara Gar katliamında yaşamını yitirenleri andı.
DİYARBAKIR’DAN TÜRKİYE’YE SESLENDİ
Babacan konuşmasında önemli mesajlar verdi. Diyarbakır’dan Türkiye’ye seslenmek istediğini söyleyen Babacan, ülkede adalet sorunu olduğunu, haksızlık, hukuksuzluğun almış başını gittiğini, insan haklarının ayaklar altına alınarak özgürlüklerin yok edildiğini söyledi. Ülkede yaşanan sorunları başlıklar halinde sıralayan Babacan’ın hedefinde iktidar partisi ve ortakları vardı. İktidar partisi ve küçük ortaklarının, kendilerine göre bir "makbul vatandaş̧" kitlesi, "tek tip insan" kitlesi oluşturma gayretinde olduğunu belirten Babacan, "Hukuk devletini hiçe sayan bu anlayışı asla kabul etmeyeceğiz. Kim ne derse desin biz, insan haysiyetini, hak ve özgürlükleri, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, kuvvetler ayrılığını savunmaktan asla vazgeçmeyeceğiz" dedi.
KÜRT MESELESİ
Babacan’ın ziyareti öncesi kentte en çok merak edilen konu Diyarbakır’da vereceği mesaj ve Kürt meselesi ile ilgili ne söyleyeceğiydi. Kürt meselesini es geçmeyen Babacan, "Bugünün Diyarbakır’ında konuşulması gereken en önemli konulardan birisi Kürt meselesidir" dedi. Kürt meselesi konusunda Diyarbakırlılara değil, Diyarbakır’dan Türkiye’ye seslendiğini söyleyen Babacan, şunları söyledi: "Bugün bu kürsüden, 5 bin yıllık tarihinde nice medeniyete ev sahipliği yapmış bu kadim topraklardan; bu güngörmüş, bu çilekeş̧ şehirden bütün Türkiye’ye sesleneceğim. Evet, konumuz Kürt meselesi. On yıllarca "Sözde Kürt Sorunu" denilerek inkar edilen, Ancak 2000’li yılların başında adı konulabilen, ama ne yazık ki bugün yine yasaklı bir söz haline gelmeye başlayan Kürt meselesinden bahsedeceğim bugün.
'KÜRT SORUNU' LAFI REJİMİ RAHATSIZ EDİYOR
Biliyorsunuz, ‘Kürt sorunu’ lafı bugünkü̈ rejimi en fazla rahatsız eden söz haline gelmiş̧ durumda. "Neleri eksik ki? Ne diye hala Kürt sorunu deyip duruyorsunuz" diyorlar. Kabul etmeliyiz ki, mevcut iktidar partisinin ilk döneminde, Avrupa Birliği surecinin hızlanmasının da katkısıyla, cesur reformlar gerçekleştirmişti. Peki şimdi durum ne? Bazı temel reformlar dışında çok fazla bir şey kalmadı geriye. Ülkeyi yönetenlerin son yıllardaki tarzı, üslubu, kendilerine buldukları yeni ortakların saplantıları doğrultusunda atılan adımlar, yeniden Kürt sorununu oluşturdu ve sorun gittikçe büyüyor.
Aslında bu sorun, tüm ülkemizi, tüm vatandaşlarımızı ilgilendiren temel sorunların da yansıması. Şu anda toplumumuzun tüm kesimlerini etkileyen ve yeniden hızla büyüyen bir hukuk sorunumuz var. Adalet sorunumuz var. Hızla büyüyen bir eşit vatandaşlık sorunumuz var!
'2005’TE BAŞLATAN, 2015’TE BİTİRN AYNI KİŞİYDİ'
Her şey 2005 yılında o günkü̈ Başbakanın Diyarbakır konuşmasında "Kürt sorunu vardır ve benim sorunumdur" sözleriyle başlamıştı. Ve her şey 2015’te aynı kişinin "Kardeşim ne Kürt sorunu ya? Artık Kürt sorunu yok, daha ne istiyorsun?" sözleriyle bitti.
'VAKTİNDE ASILAN TABELALAR DA BİRER BİRER KALDIRILIYOR'
2002 yılı öncesi Kürt sorunu deyince ilk akla gelen şey Kürtçe üzerindeki yasaklardı. 2002-2015 arasındaki yıllar Kürt dili üzerindeki baskıların son bulduğu, Kürtçe televizyon yayınının başladığı, üniversitelerde lisansüstü̈ düzeyde Kürtçe programının açıldığı, şehirlerde Kürtçe tabelaların boy gösterdiği yıllardı. Ama şu anda görüyoruz ki, eğitim veren enstitüler hem müfredat, hem de kadro olarak zayıflatılıyor. Vaktinde asılan tabelalar da birer birer kaldırılıyor.
'AYDIN VE SİYASETÇİLER GÖÇ EDİYOR'
Reform yılları; Avrupa’ya kaçmak zorunda kalan Kürt aydınlarının büyük umutlarla Türkiye’ye döndüğü yıllardı. Bugünse çok sayıda aydın ve siyasetçi her an tutuklanma tehdidi altında yasamaktansa yurtdışına çıkıp gurbetçi olarak yaşamayı göze alıyor. Yani göç̧ yine başladı. Mesela Şivan Perwer 2013 yılında 37 yıllık ayrılıktan sonra Türkiye’ye gelip Diyarbakır’da o zamanki başbakanla el ele tutuşmuştu. Aynı gün Diyarbakır’da başbakanla el ele tutuşan bir başka isim ise, mevcut iklim yüzünden Türkiye’de değil. Hatırlayın, Ak Parti’nin iktidara gelir gelmez gündeme getirdiği konuların başında yerel yönetimlerin güçlendirilmesi geliyordu. Muhalefetin engellemesi yüzünden çıkarılamayan Yerel Yönetim Reformu Türkiye tarihinin o zamana kadar gördüğü en köklü reformlardan biriydi.
'İKTİDAR SEÇİMLE KAZANAMADIĞI HER BELEDİYEYİ HUKUKSUZCA ELE GEÇİRMEYE ÇALIŞIYOR'
Peki o günlerden bugüne geldiğimizde ne görüyoruz? Seçilmiş belediye başkanlarını makamlarından indirip yerine atanmış kişileri oturtuyorlar! Hem de bir iki değil. 48 belediyeye kayyum atandı. 6’sına da kazandıktan sonra YSK mazbata vermemişti zaten. Halk iradesi, seçme ve seçilme hakkı ayaklar altında. Seçimler adeta bir aldatmaca haline getirilmiş. İktidar seçimle kazanamadığı her belediyeyi hukuksuzca ele geçirmeye çalışıyor. Seçimde kaybettiği şehirlere kayyum atıyor. Sadece belediye başkanları görevden alınmıyor, belediye meclisleri de çalışmaz hale getiriliyor. Vatandaş oy vermiş, birilerini meclise seçmiş, birilerini başkan seçmiş kimin umrunda! Şunu açıkça görüyoruz: İktidarın kayyum politikası, kazanamadığı seçimlerde halkı cezalandırma yöntemine döndü. Kimse halkının oyunu gasp edemez. Seçimlere ve seçim sonuçlarına saygı gösterilmesi, demokrasinin temelidir. Bizim sözünü verdiğimiz Türkiye’de, bağımsız ve tarafsız yargıdan başka hiç kimse, seçilmiş bir insanı görevden alamayacak. Seçilmişlerin güvencesi, seçmen iradesinin güvencesidir. Biz, seçmen iradesinin her türlü iradeden üstün olduğuna inanıyoruz. Seçmen iradesi gasp edilemez!
'YAŞANANLAR 90’LI YILLARI ÇAĞRIŞTIRIYOR'
Bu şehir, 12 Eylül’ün işkenceleriyle anıldığı gibi, hukuksuz pek çok fotoğrafa da sahne oldu. 2002 sonrasında gerçekleşen en önemli değişiklik, faili meçhul cinayetlerin son bulması ve "işkenceye sıfır tolerans" uygulamasıydı. Ama ne yazık ki bugün bambaşka bir noktadayız. İki sene evvel Van’da mantar toplayan köylülere işkence uygulayan ve "terörist" diyenler, yargının köylülerin masumiyetini ispatlaması karşısında özür bile dilemedi. Hatta birkaç hafta evvel yine Van’da, helikopterden atıldığı iddia edilen vatandaşlarımız hastaneye kaldırıldı. Gözaltına alınanlardan Servet Turgut, yoğun bakımdan çıkamadan ne yazık ki vefat etti. Yetkililer olayın soruşturmasının sürdüğünü söylüyor. Dosya hakkında gizlilik kararı olduğu için soruşturmanın hangi aşamada olduğunu da bilmiyoruz. Ama sorarım size, bildiğimiz kadarı bile, bize çok şey anlatmıyor mu? 2000’li yıllarda sıfırlanan işkencenin ve faili meçhul cinayetlerin geri dönüşünün alarm zillerini duymuyor musunuz? Son dönemde duyduklarımız, 90’lı yılların karanlığında karakolların kapısından canlı girip bir daha çıkamayan kurbanları çağrıştırmıyor mu? Bu halk, bu şehir, bu bölge, bu ülke bunu hak etmiyor. Suçu işleyen kim olursa olsun, isterse kamu görevlisi olsun, hukuki ve idari işlemler sonuna kadar adalete uygun olarak yürütülmelidir..
'HÜKÜMET KOBANİ İLE İLGİLİ ÇAĞRIDAN HABERDARDI'
Birlikte düşünelim: 2015 yılının Şubat ayında, yani Kobani olaylarından dört ay sonra, hükümet üyeleri Dolmabahçe’de mutabakat metni okurken dört ay önceki Kobani ile ilgili çağrıdan haberdar değiller miydi? Elbette haberdardılar. Ama o tarihlerde Çözüm Süreci devam ediyordu ve Dolmabahçe’deki o fotoğrafa ihtiyaçları vardı.
'KÜÇÜK ORTAKLARIN PEŞİNE TAKILAN YÖNETİM 90’LARIN KÜRT POLİTİKASINA KOŞUYOR'
Yıllar geçti, aynı kişilerin bu sefer ihtiyaçları değişti. Bugün ise küçük ortakların peşine takılmış, hızlı adımlarla 90’ların Kürt politikasına doğru koşan yönetimin birilerini düşmanlaştırmaya ve muhalefet partilerini tehdit etmeye ihtiyacı var. Ancak unutmayalım ki, güçler ayrımının net olduğu bir hukuk devletinde yargı siyasi amaçlara hizmet etmek için bir araç olarak kullanılamaz. Bu tablo kabul edilemez.
'SEÇİLMİŞ SİYASETÇİLERİ KEYFİ YARGILAMALARA MARUZ BIRAKMAYIN'
Türkiye’yi yönetenlere sesleniyorum: Demokratik yollarla siyasi mücadeleye inanmış vatandaşlarımıza, âdeta ‘seçimler gereksiz’ duygusu yaşatarak, zaten büyümekte olan Kürt Meselesini daha da büyütmeyin. Zaten büyük ölçüde işlevini yitirmiş olan bir Meclis var. Oradaki seçilmiş siyasetçileri keyfi yargılamalara maruz bırakmayın. Daha dün çözüm sürecinde birlikte çalıştıklarınızı, şimdi apar topar düzenlenen fezlekelerle tutuklatmayın.
Biz, bu topraklarda siyaset yollarını kapatan herkese karşı buradayız. Biz sokaklarda TOMA’ların olmadığı, sabaha karşı operasyonların yapılmadığı bir Diyarbakır için buradayız. Biz analar ağlamasın diye buradayız. Biz demokratik siyaset için hazırız. Hukuk dışı uygulamaları hiçbir koşulda kabul etmiyoruz. Terör eylemlerinin varlığı da devletin hukuk dışı uygulamalarını meşru kılamaz. Terörle sonuna kadar mücadele edilmelidir. Ancak bu mücadele hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde sürdürülmelidir.
'KÜRT SORUNUNU DİRİLTEN HÜKUMETİ VE KÜÇÜK ORTAKLARINI KİMSE HAYIRLA ANMAYACAK'
Bu şehir cezaevinde Türkçe olarak öğrendiği tek cümle "Kamber Ateş nasılsın" diyen annelerin gözyaşlarına çok tanık oldu. Hatırlıyorsunuz değil mi? Annelere evlatlarıyla anadilinde konuşmayı yasaklayanları gördük. Bugün onları hayırla anan var mı? Eğer böyle giderse, şimdi yeniden Kürt sorununu dirilten, vatandaşlarımızın demokratik haklarını elinden almaya çalışan hükumeti ve küçük ortaklarını da -açık söylüyorum- kimse hayırla anmayacak.
'ANADİLİN GELİŞTİRİLMESİ İLE İLGİLİ DÜZENLEME YAPACAĞIZ'
Bu topraklarda konuşulan her bir dil, her bir lehçe bizim zenginliğimizdir. Resmi ve ortak dilimiz olan Türkçe’nin iyi öğretilmesinin yanında, anadili hakkı kapsamında bütün vatandaşlarımızın anadillerini kullanmaları ve geliştirmeleri için demokratik bir hukuk devletine yakışan bütün düzenlemeleri yapacağız. Dil de dahil olmak üzere eğitime erişimin ve eğitimde fırsat eşitliğinin önündeki her türlü engeli kaldıracağız.
'ORTADAN KALDIRILAN TÜM DEMOKRATİK HAKLAR YENİDEN SAĞLANACAK'
Türkiye’nin neresinde yaşarsa yaşasın, her bir vatandaşımızın insan olmaktan kaynaklanan tüm temel hak ve özgürlükleri tanınıp, yasal ve anayasal güvenceye bağlanıncaya kadar bu mücadelenin neferleri olacağız. Mevcut yönetimin, küçük ortağının peşine takılarak ortadan kaldırdığı ya da kullanılmaz hale getirdiği bütün demokratik hakları yeniden sağlayacağız. Biz, etnik, dini, mezhebi ve kültürel çeşitliliğimizi dikkate alarak toplumdaki tüm farklılıkları kapsayacak ve kuşatacak bir vatandaşlık anlayışını savunuyoruz. Herkesin kendini bu ülkenin eşit ve özgür bir vatandaşı hissetmesini sağlayacağız. Özgürlükçü, katılımcı ve çoğulcu bir demokrasinin gereği neyse onu yapacağız.
KOMŞU ÜLKELER İLE İLİŞKİLER: İLİŞKİLERİMİZİ GELİŞTİRECEĞİZ
Bugünkü yönetim, komşularımızın her biriyle farklı çatışma alanları oluşturmak için adeta özel gayret gösteriyor. Sınırın ötesinde yaşayan sivil halk düşman değil arkadaşlar! Türk, Kürt, Arap şehirleri bizim akrabalarımızın şehirleri. Irak’taki, Suriye’deki komşularımızla konuştuğumuz dil aynı. Güçlü bir tarih ve kültür ortaklığımız var. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, 100 yıl önce dedelerimizin, ninelerimizin bir arada yaşadığı şehirler adeta ortadan ikiye bölünmüş. Şimdi biz sınırların böldüğü Suruçlu ile Kobaneliyi, Akçakaleli ile Tel Abyad’lıyı Ceylanpınarlı ile Resulayn’lıyı nasıl ayırt edebiliriz? Komşumuzun dinine, diline, ırkına bakabilir miyiz? Bakmayacağız. Komşularımızla karşılıklı güven, dayanışma ve işbirliği esası ile ilişkilerimizi geliştireceğiz."