Bakırhan'dan 'yeni anayasa' çağrısı: 'Önce Kobanê kumpas davasına son verilmelidir'

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, yeni anayasa tartışmalarına ilişkin "Önce Kobanê kumpas davasına son verin" dedi. Siyasi davalarla intikam alındığını belirten Bakırhan, Osman Kavala ve Can Atalay için çağrı yaptı.

Artı Gerçek - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin değelendirmelerde bulundu. Kürt siyasetçilerin yargılandığı Kobanê Davası'na ilişkin konuşan Bakırhan, yeni anayasa tartışmalarına değinerek "Yeni anasaya yapalım, darbecilerin izini silelim' diyenlerin yapması gereken şey Kobanê kumpas davasına son vermektir" dedi.

İktidar ve yargı arasında işleyen süreçlere dikkat çeken Bakırhan, Adnan Menderes'in idam edilmesini hatırlatarak, "Bu ülkede darbe sadece ordu karargahlarında değil, adliye koridorlarında da hazırlanıp devreye konulmuştur. Adnan Menderes'in idam edilmesi siyasi darbe değil miydi?" diye sordu.

İktidara seslenen Bakırhan, "Bugün siz mazlumluktan zalimliğe geçerek Kürtlere, devrimcilere yargı yoluyla eziyet etmeye devam ediyorsunuz. İntikam almaya çalışıyorsunuz. Bir taraftan Kobanê kumpas davası, diğer taraftan Osman Kavala'ya haksızlık yapıyorsunuz. Can Atalay'ı da HDP'li seçilmişler gibi rehin tutarak halkın iradesini yok sayıyorsunuz" ifadelerini kullandı.

Bakırhan'ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

KÜRT DİL BAYRAMI

Yarın Kürt Dil Bayramı'dır. Bütün Kürt halkının Kürt Dil Bayramı'nı kutluyorum. Kürt dili ve kültürü önünde hala ciddi engeller devam ediyor. 21. yüzyılda olmamıza rağmen Kürtçe sinamalar, tiyatrolar, konseler yasaklanıyor. Bu utanç maalesef yüzyıldır devam ediyor. Bu ülkede inkar ve asimilasyon var diyenler, demokrasi talepe edenler, sizin de bildiğiniz gibi ya katlediliyor ya sürgüne yollanıyorlar ya da yargılanıyorlar. Türkiye'nin en önemli meselelelerinden biri olan Kürt meselesi de yıllarca yok sayıldı. Milyonlarca Kürdün varlığı inkar edildi. Kürdün Kürt olmadığını ispatlamak için saçma sapan teoriler üretildi.

Dünya bilimde, teknolojide gelişirken biz 'kart kurt' teorileriyle bu ülkenin insanlarını, Kürtlerini yıllarca kandırmaya çalıştık, oyaladık ama geldiğimiz noktada Kürtler de, dilleri de, kültürleri de bu teorilere rağmen varlığını devam ettiriyor.

KOBENÊ DAVASI

Yüzyıllık geçmişe baktığımız sadece çözümün konuşulduğu zamanlarda hep birlikte yaşadık. İnsanlar daha mutlu, ekonomi daha iyiydi. Ne zaman ki şiddet tırmandıysa hukuksuzluk hakim oldu, devlet Kürtlerden, muhaliflerden toplu intikam davalarını devreye sokarak intikam almak istedi. Herkes biliyor ki bu davalar bir hukuk davası değil, siyasi intikam davasıdır. Demokratik siyaset hakkına saldırı davalarıdır. 21.yüzyılda Kürdü inkar etmenin geldiği son noktadır. Yargının bir kumpas kurumu olarak çalıştığı bir davayla karşı karşıyayız.

Bakın iki gün sonra bir twit atıldığı için arkadaşlarımız, önceki dönem eş genel başkanlarımız Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve onlarca HDP'li arkadaşımız yargılanıyor. Bu dava bir kumpas kurumu olarak devrede. Bu davayı açan hakim ve savcıların çetelerle mafyalarla suç örgütleriyle nasıl bir ilişki ağı içinde olduklarını hep birlikte gördük.

'ADNAN MENDERES' HATIRLATMASI

Grup toplantısında halka parmak sallayan, tehdit eden, yargıyan talimat verenleri de hep birlikte gördük. Bu dava sadece bir hukuk, yargı davasuı değil, aynı zamanda siyasetçilerin de karıştığı bu davanın hakimi, savcısı ve polisi oldukları davayla karşı karşıyayız.

Bu ülkede darbe sadece ordu karargahlarında değil, adliye koridorlarında da hazırlanıp devreye konulmuştur. Adnan Menderes'in idam edilmesi siyasi darbe değil miydi? 367 kararı siyasete darbe değil miydi? Bu darbeleri yargıç cübbesi giyenler yapmadılar mı?

OSMAN KAVALA, CAN ATALAY

Evet, o günün mazlumları sizlerdiniz. Kürtlerdi, devrimcilerdi. Aydınlardı. Bugün siz mazlumluktan zalimliğe geçerek Kürtlere, devrimcilere yargı yoluyla eziyet etmeye devam ediyorsunuz. İntikam almaya çalışıyorsunuz. Bir taraftan Kobanê kumpas davası, diğer taraftan Osman Kavala'ya haksızlık yapıyorsunuz. Can Atalay'ı da HDP'li seçilmişler gibi rehin tutarak halkın iradesini yok sayıyorsunuz.

Bizlere, muhaliflere bu davaları hak görenler on yıllardır Kürtleri, aydınları katleden JİTEM davalarını da birer birer aklıyorlar. Türkiye halkları bunları görüyor.

'KIŞANAK, MIZRAKLI HALK İRADESİ DEĞİL MİYDİ'

AKP'ye kapatma davası açıldığında savunmalarında ne dediler biliyor musunuz? "Demokrasilerde esas olan halkın seçtiği iradenin yönetmesidir" diyorlardı. Peki Gültan Kışanak seçilmiş değil mi? Selçuk Mızraklı halkın iradesi değil midir?

İşte öylesine bir iktidarla, devlet zihniyetiyle karşı karşıyayız ki zorda oldukları zaman kendileri için söylediklerini iktidar olduklarında unutuyorlar. Söz konusu Kürtler, muhalifler olunca yine o ikili hukuklarını hem zihinlerinde hem sözlerinde hem pratiklerinde hayata geçiriyorlar.

Siz değil miydiniz kapatılma davası açıldığında hukukun üstünlüğünü savunan, adalet diyen. Peki hukukun üstünlüğü nerede, adalet nerede? diye sorarsak ortada bir şey yok. Şimdi önünüzde bir şans var, Kobane kumpas davası başta olmak üzere demokratik siyaset hakkını ihlal eden siyasi davalara son verin diyoruz.

YENİ ANAYASA ÇAĞRISI

Bugün 'yeni anasaya yapalım, darbecilerin izini silelim' diyenlerin yapması gereken şey Kobane kumpas davasına son vermektir.

Bugün yumuşama ve normalleşme diyenler dün hukuksuzluk ve adaletsizlik olduğunu itiraf ediyorlar. Demek ki 22 yıldır Türkiye hukukla yönetilmedi. Eğer gerçek bir normalleşme istiyorsanız yol belli. Kobane kumpas davasına son verin. Yine bu dava kadar önemli bir durum var. Sayın Öcalan'ın içerisinde bulunduğu mutlak tecrite son verin. Normalleşmenin en önemli adımları bunlar olacaktır.

‘ÇÖZÜM BİR ADA UZAKLIĞINDA’

“Sayın Öcalan’ın içinde bulunduğu mutlak tecride son verin” mesajı veren Bakırhan, “Normalleşmenin en önemli adımları bunlar olacaktır. Bunları yapmadan bir normalleşme ve yumuşamadan ne bizler ne de Türkiye halkları inanmaz. Sayın Öcalan ne zaman barışa dair, çözüme dair rolünü oynadıysa ülkede refah vardı, huzur vardı, gençler ve Türkiye halkları geleceğe umutla bakıyordu. Ama ne zaman demokratik siyasete müdahale etme durumu başladıysa umutsuzluk, ekonomide kötüye gidiş ve Türkiye’den umudunu kesen milyonlarca karşı karşıya kaldık. Evet normalleşmek doğru ama normalleşmek istiyorsanız çözüm bir ada uzaklığında, bir ada yakınlığındadır” dedi.

‘TEHDİTLERİNİZDEN VAZGEÇİN’

DEM Parti milletvekilleri ve belediye eş başkanlarına dönük algı operasyonlarına da yanıt veren Bakırhan, “Şimdi halkın mesajını almayan kirli ve karanlık odaklar yine rahat durmuyorlar. Utanmazlar 2016 yılında annesini kaybetmiş vekilimiz Perihan Koca’ya çamur atıyorlar. Çiçek Otlu vekilimize iftiralarda bulunuyorlar. Burcugül Çubuk milletvekilimize medya tetikçileri aracılığıyla suçlamalarda bulunuyorlar. Belediye eşbaşkanlarımız, milletvekillerimiz, partililerimiz öyle kolay lokma değiller. Bizler hakikat mücadelesinin birer neferleriyiz. Öyle tehditlere pabuç bırakacak sus pus olacak kimseyi ne bu mekanlarda ne aramızda göremezsiniz. Dolayısıyla bu tehditlerinizden bir an önce vazgeçin” diye konuştu.

‘YÜZÜNÜZÜ KARANLIK YAPILARA DEĞİL ADALETE DÖNÜN’

Bakırhan şöyle devam etti: “Ülkedeki hukuk, yargı ve medyanın bir bölümünün yaklaşımı söz konusu muhalifler olunca maalesef gözleri kapalı, kulakları duymuyor. Bakın sokak ortasında cinayetler işleniyor, plakalar ortada... Çakarlı araçlar ortalığa saçılıyor ama buna dair kimi trollerin tek bir lafı yok. Bugün inanın bir değil onlarca Susurluk vakası var Türkiye’nin her yerinde. Susurluk’a rahmet okutacak çeteler her yerde kol geziyorlar. Ama bu trollerin derdi ne? Yalan ve iftira ile DEM Partiye yüklenmek. Bunlar gazeteci mi sorusunu defalarca sorduk. Bunlar gazeteci değil olsa olsa tetikçi olurlar. İktidara sesleniyoruz; bu maşaları bizden uzak tutun. Kendi elinizle devlet içinde yeni paralel yapılar ürettiniz. Şimdi bu yapılar elinize, ayağınıza dolandı ve feryadı figan ediyorsunuz. Tekrar ediyoruz; yüzünüzü karanlık yapılara değil, hukuka ve adalete dönün. Türkiye’nin de sizin de geleceğiniz, Türkiye’nin de demokrasinin de yararı hukuka ve adalete tekrar yüzünüzü dönmenizdedir.

‘ROJBAŞ ERDOĞAN ROJBAŞ!’

AKP Genel Başkanı Erdoğan, Danıştay’ın kuruluş yıldönümünde ne diyor? Belli bir zümrenin menfaatini gözeten, dar kadrocu anlayışın adalet teşkilatı dahil devlet kurumlarında yuvalanmasına izin vermeyeceğiz diyor. Aslında Sayın Erdoğan, bir gerçeği de itiraf ediyor. Demek ki yargıda, devlet kadrolarında, aslında bir zümrenin menfaatini gözeten bir yapılanma vardır. Eee rojbaş Erdoğan, rojbaş! Bu paralel yapılar sizin eseriniz değil mi? Her gün yargıya talimat veren siz değil miydiniz? Yargıyı yolgeçen hanına çeviren siz değil miydiniz? Şimdi yargıyı öyle bir noktaya getirdiniz ki yargı muhalefeti susturmanın iş bitirmenin bir aracı haline geldi. Dolayısıyla bu yargı Türkiye’de hukuk dağıtamaz, adalet dağıtmaz. Öncelikle bu yargıda yuvalananların demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü esas almayan bu çevrelerin birer birer teşhir edilerek açığa çıkarılması gerekiyor. Aksi halde Türkiye gittikçe hukuk devleti olmaktan, özgürlüklerden ve demokrasilerden uzaklaşmak zorunda kalacak.

‘KÜRTLERİN STATÜSÜNÜ GÜVENCE ALTINA ALINAN BİR TÜRKİYELİLİK…’

Türkiye’nin en önemli meselesi Kürt meselesidir. Bunu söylemeye devam ediyoruz. Bu bilininceye kadar da bunu tekrar etmeye devam edeceğiz. Kürtlerin statüsünü ve tanınmasını güvence altına alınan bir Türkiyelilik çözümün anahtarıdır. Etnik tekçilik, kültüre dayalı milliyetçilik, sorunların esas kaynaklarından birisidir. Herkesi kapsayan ortak kimlik tanımı bu ülkede birçok sorunun çözümüne deva olacaktır. Kürtleri kendi dilleriyle, kimlikleriyle statüleriyle bu ülkede yaşamaları için gerekli olan altyapının oluşturulması gerekiyor.

Artık Kürtleri yok sayan inkâr eden Cumhuriyet’le hesaplaşma, muhasebe yapma zamanıdır. Türkiye’nin ilk ve dış güvenliğinin yolu büyük Türk ve Kürt barışından geçer. Türkler ve Kürtler arasında büyük barış, toplumsal uzlaşma sağlanmadığı müddetçe ekonomi yerlerde, hukuk yerlerde, demokrasi ve özgürlükler yerlerde! İşte yargıda, bürokraside de tam da sizin söylemiş olduğunuz gibi paralel yapılanma örgütlenmeye devam edecek, sizin ve demokrasinin ayaklarına dolanmaya devam edecektir. Türkiye’nin toplumsal barışının sağlanması, güvenliğinin ve refahının sağlanması demektir. Güvenlik top değil, tüfek değil, mermi değil. Güvenlik sınır ötesinde operasyonlar yapmak, kalekollar karakollar kurmak değil, güvenlik Kürtleri birbirinden ayrıştırarak bazı Kürtleri inkâr, ret ve asimilasyon siyasetinin yanına çekmek değil, asıl güvenlik ülkede Türk ve Kürtler arasında toplumsal barışı sağlayarak, demokrasiyi ve özgürlükleri hayata geçirmektir.

BÜTÇE AÇIĞI PAKETİN 22 KATI

Dün büyük bir şatafatla bir tasarruf paketi açıkladılar. Biz de merak ettik; gerçekten bu paket, içinde bulunduğumuz bu ekonomik krizden, yoksulluktan yoksunluktan Türkiye halklarını ve emekçilerini çıkaracak mı diye. Can kulağı ile dinledik.

Adına tasarruf paketi diyorlar ama içini incelediğimizde bir göz boyama paketi olduğu açık bir şekilde ortaya çıktı. Neymiş bu tasarruf paketinin toplamı topu topu söylediklerinin tamamını yapsalar bile 100 milyar TL tasarruf sağlayacaklar. Büyük bir şatafatla açıkladıkları bütün kanalların canlı yayında verdiği tasarruf paketinin tümü hayata geçerse, Türkiye 100 milyar TL tasarruf edecek. Peki, şimdi açıklayacağım rakamlara bakınca gerçekten tasarruftan yana olup olmadıklarını bu konuda samimi olup olmadıklarını hep beraber göreceğiz.

2024’te beklenen bütçe açığı 2 trilyon 600 milyar. Tasarruf paketi ne kadardır? 100 milyar. Yani bütçe açığının 26’da 1’i. 2024’te sermayeye 2 trilyon 200 milyar vergi kıyağı geçmişler. Tasarruf paketinin 22 katı. 2024 bütçesinde şirketlere 162 milyar garanti ödemesi yapacaklar. Tasarruf paketinin neredeyse 2 katı. Örtülü ödeneğe sadece 3 ayda 2 milyar 500 milyon lira ayırmışlar. Bu ödemeler varken, değil tasarruf paketi kırk tas suyla yıkasanız bu ekonomi yine düzelmez. İşçinin yoksulun, emekçinin sofrasından tasarruf edeceğinize tanktan, toptan, mermiden tasarruf edin. 'İtibardan tasarruf olmaz' diyenler şatafattan vazgeçmedikçe savaştan tasarruf etmedikçe ne ekonomi düzelir ne de ülke düzlüğe çıkar. Türkiye emekçileri, halkları bunu böyle bilsin. Gerçekten bir tasarruf yok. Emekliye 10 bin lira maaş veriyorlar. Ekmeğin tanesi olmuş 20 lira. 5 ekmek alan bir emekli maaşının yüzde 30’unu ekmeğe vermek zorunda kalacak. Yani artık kuru ekmek de yemeyin diyorlar. Kuru ekmeği bize çok görenler biraz önce saydığım gibi garantili geçiş ücretleri sermayeye tanınan vergi muafiyetleri ve savaştan tasarruf etselerdi o zaman gerçekten ekonomiyi düzlüğe çıkaracaklarına inanırdık. Bu da bir aldatmaca, kandırmaca gibi ortada duruyor.”

‘SİYASİ PARTİ LİDERLERİNE 5 MADDELİK MESAJ’

31 Mart seçimlerinin ardından yoğunlaşan diplomatik görüşmelere işaret eden Bakırhan, siyasi partilerle görüşmelere devam edeceklerinin bilgisini verdi. Bakırhan, “Sadece Meclis’te bulunan siyasi partilerle değil, meclis dışındaki siyasi partilerle de toplumsal örgütlerle, inanç örgütleriyle de bu buluşmalarımızı devam ettireceğiz. Bu buluşmalarımızda esasında ortak bir zemin yakalama amacı yatıyor. Evet muhalefet toplumsal kesimler ortak bir zemin yakalamadıkları için işte bu günleri yaşıyoruz, bu aldatmacaları bu kandırmacaları bu hukuksuzluğu bu adaletsizliği yaşıyoruz. Ortak bir zemin yakalamak aynı zamanda DEM Parti’nin boynunun borcudur. Halklarımız artık siyasi partilerin polemik merkezi olmasını değil, çözüm merkezini olmasını istiyor. 31 Mart’ta bize bu mesajı net bir şekilde verdiler. Biz de çözüm merkezi olmanın mücadelesini yürütüyoruz” dedi.

Bakırhan, siyasi parti liderleriyle gerçekleştirdikleri görüşmelerde DEM Parti’nin dikkat çektiği 5 maddeyi açıkladı:

“*Kürt sorununun demokratik çözümü hem Türkiye’nin hem Ortadoğu’nun yararınadır. Müzakereye dayanan bir çözümü hep birlikte gerçekleştirelim. Kürt sorununun çözümünde yol almadan ne Türkiye Yüzyılı olur ne de yeni bir anayasa olur.

*Demokratik siyaset hakkını güvence altına alalım. Türkiye'yi siyasete dönük askeri ve bürokratik darbelerden koruyalım. Türkiye’de darbeleri artık tarihe gömelim.

*Ekonomik krize karşı ortak akılla hareket edelim. Emekçinin, yoksulun, bir bütünen toplumun hakkını koruyalım. Krize karşı toplumu koruyalım.

*Kadınların mücadeleyle kazandığı haklara dönük saldırılara son vererek eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplumsal yaşamı inşa edelim.

*Toplumsal barışın sağlanması için herkesin hakkını, hukukunu koruyan, Kürde uygulanan, emekçiye, devrimciye uygulanan, muhalife uygulanan ayrı hukuka da karşı çıkalım. Yerel demokrasiye ve güçler ayrımına dayanan yeni bir anayasa yapalım. Gelin 31 Mart’ta halkın vermiş olduğu mesajı doğru okuyalım dedik. Bu ülkede barışa, adalete, refahı hep birlikte sağlayalım dedik.”

ULUSAL BİRLİK MESAJI

Son olarak Türkiye ve Ortadoğu’da yaşayan tüm Kürt halkına seslenen Bakırhan, “Dünyadaki gelişmelerin Ortadoğu’nun kaderini çizdiği bir dönemdeyiz. Hepimize tarihi sorumluklar düşüyor. Üzerimize düşen en büyük tarihi sorumluluk Kürt ulusal birliğini sağlamaktır. Hiç kimse ama hiç kimse ulusal birliği zedeleyecek girişimlerde bulunmamalıdır. Çıkarlarını Kürtlerin demokratik ulusal birliği önüne koymamalıdır. Çünkü yaşadığımız süreçte Kürtler olarak büyük kazanma ya da büyük kaybetme arafındayız. Bu konuda örgütlü örgütsüz Kürdistan'da yaşayan bütün kesimlere kurumlara bireylere, partilere büyük ve önemli görevler düşüyor. Bu görev ve sorumlulukla yaklaşacaklarını düşünüyoruz. Kürtlerin ulusal birliğini sağlaması 4 parçada demokratik birliklerini sağlamaları kimsenin aleyhine değil. En başta Ortadoğu’da Kürtlerin birlikte yaşamış oldukları ülkelerde demokratik haklara kavuşmaları oradaki emekçilerin kadınların yoksulların yararınadır. Çünkü kürdü yok saymak için harcanan bütçe o ülkede yaşayan yoksullara harcanacaktır. Kürtlerin ulusal birliği Türkiye demokrasisi önünde bir tehdit değildir. Kürtlerin ulusal birliği İran, Irak, Suriye’nin demokratikleşmesi önünde engel değil aksine demokrasi ve özgürlük ihtiyacı olan bu ülkelerin demokratikleşmesini ve özgürleşmesini sağlayacaktır” dedi.

“Gelin birlik olalım” diyen Bakırhan, “Kürt meselesinin Ortadoğu’da demokratik bir şekilde çözümünü hızlandırarak birlikte mücadele ederek aynı zamanda Türkiye ve Ortadoğu'da demokrasinin yeşermesi için elimizden geleni yapalım diyoruz” sözlerini kullandı. (MA)

Tuncer Bakırhan dem parti