Baluken, üç ay sonra grup toplantısında

Baluken, üç ay sonra grup toplantısında
İdris Baluken, Meclisin üçüncü partisinin eş Genel Başkanları, milletvekilleri ve binlerce üyesinin cezaevinde tutulduğu bir ortamda yapılacak referandumun...

İdris Baluken, Meclisin üçüncü partisinin eş Genel Başkanları, milletvekilleri ve binlerce üyesinin cezaevinde tutulduğu bir ortamda yapılacak referandumun meşruluğunun tartışılacağını söyledi.  

HDP'nin bu haftaki grup toplantısında yaklaşık üç ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye olan Grup Başkanvekili İdris Baluken konuştu. Zorlu ama onurlu bir ayrılık dönemi yaşadıklarını söyleyen Baluken, grupta asıl konuşması gereken kişinin kendisi olmadığını söyledi. Baluken, "Burada konuşmayı benim değil şu an Edirne Cezaevi’nde rehin bulunan eş genel başkanımız Demirtaş’ın yapması, Kandıra’da rehin tutulan eş genel başkanımız Yüksekdağ’ın yapması gerekiyordu. Parti sözcümüz Ayhan Bilgen’in yapması gerekiyordu. Ancak bu hukuksuzluk garabeti devam ettiği için ben yapmak zorunda kaldım" dedi.

Baluken'in konuşmasında öne çıkan satır başları şöyle:

– 3 aydır tipsiz bir tecrit hücresinde insan yüzü görmemiş olan bir milletvekilinin bu kalabalık karşısında büyük bir mutluluğa kapılması gerekir. Ancak tahliye olduğumuz andan itibaren bu rehin alma operasyonların her türlü hukuksuzluğuna maruz kalıyoruz.

– Türkiye siyasi tarihinin en anormal durumu ile karşı karşıyayız. 6 milyon oy almış bir partinin milletvekilleri ve eş genel başkanlarının rehin olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Meclis çatısı altında olması gerekenler cezaevi çatısı altında bulunuyor. Onlar bu meclis çatısı altında yasama görevini yapmaları üzere görevlendirilmiş olan siyasi çalışmalarının başında olması gereken arkadaşlarımızdır.

IŞİD'LİLER YAN HÜCRELERDEYDİ

– 4 Kasım gecesi ortaya çıkan tabloyu herkes gördü. Seçilmiş bir milletvekili olarak, 6 milyon oy almış bir partinin bir üyesi olarak o gece gözaltına alınan bütün arkadaşlarımızla birlikte bizlere Ranger araçlar, rotası belirsiz helikopterler milletvekillerini kaçıracak şekilde havalanmış uçaklar, kar maskeli silahlı güvenlik güçleri bize reva görüldü. Bu bile yaşadığımız hukuksuzluğun ne anlama geldiğini çok iyi ifade ediyor. Gideceğimiz cezaevindeki hücreler dahi önceden belirlenmişti. Bekletileceğimiz karanlık soğuk nezarethanelerde IŞİD’liler yan tarafta hazır bekletilmişti.

– Bu sürecin tamamı siyasi saiklerle belirlendi, yargı ve hukukta bir araç olarak kullanıldı. Hukuk uzun süredir yapıldığı gibi 4 Kasım gecesi de araçlaştırılmış oldu. Aynı anda HDP’yi lince tabi tutan büyük bir toplumsal ve siyasal operasyonun, kampanyanın da startı verilmiş oldu. Bizler gözaltına alınıp tutuklanırken, belediye başkanlarımız, il ve ilçe başkanlarımız tutuklanırken medyada HDP’ye ‘terör’ operasyonu manşetleri atılıyordu. Ortada bir ‘terör’ vardı ama o terör, HDP’den kaynaklanan değil, HDP’yi linç etmeye çalışan pespayelik terörünün kendisiydi. Siz attığınız o manşetlerin gerisini takip ettiniz mi? Siz bizi dünyanın en tehlikeli insanları olarak yansıtırken sonrasında hakkımızdaki iddianamelerle ilgili gerçeği çıkıp dürüst bir şekilde açıkladınız mı? O fezlekelerde ne var, bunlarla ilgili gerçekleri bütün bir dürüstlükle çıkıp Türkiye kamuoyuna açıkladınız mı?

– O iddianamelerin içeriğinin tamamı burada yaptığımız konuşmaların tamamıdır. Muhtemelen burada yaptığım konuşmalar da ileri de fezleke konusu yapılacak. Konuşmalardan ibaret iddianamelerden bahsediyoruz. Demokratik siyasi çalışmalar dışında o iddianamelerde herhangi bir silahlı örgütle ilişkilendirilebilecek tek bir cümle yoktur. Size dayatılan bu algı yönetimine inanmayın.

– Bir partinin eş genel başkanı tutuklanıyor, ortada iddianame yok sonra yaptığı konuşmalardan bir iddianame hazırlanıyor ve 6 ay sonrasına duruşmaya tarihi veriliyor. Şimdi biz yargıya nasıl güveneceğiz. Bu tablonun kendisi bile içerisinde bulunduğumuz süreçle ilgili son derece önemli bilgiler veriyor.

– Bugün bir referandum sürecinin içerisinde bulunuyoruz. Bu süreçte bir partinin milletvekilleri, eş başkanları, il ve ilçe yöneticileri cezaevinde bulunuyor. Bu süreçte bile bu tablo aşılmazsa ortaya çıkacak sonucun meşruluğundan bahsedebilir misiniz? Bu tarz akıl tutulmasının yaşandığı süreçlerde yerel mahkemelerin inisiyatif kullanamadığı durumlarda ya da siyasi iktidarın bir inisiyatif koymadığı durumdalar en üst yargı mercileri devreye girerek bu krizi aşmalıdır. 3 ay geçmesine rağmen AYM’den halen bir karar çıkmış değil. Bu süre içerisinde neden AYM gündemine almadı tartışmasına girecek değilim, bizim derdimiz hukuk ve siyasetin irade koyamadığı noktada hukuk devletinin korunması ile ilgili AYM’nin karşı karşıya kaldığı tarihsel görev ve sorumluluktur. Bir an önce bütün Türkiye’yi rahatlatacak, bu referandum sürecinde de adil koşulları sağlayacak bir kararı ivedilikle sunmalıdır. Aksi takdirde ortada hukuk devleti diye bir şey kalmaz. AYM’nin elinde bu konuda emsal kararlar var.

REFERANDUMUN MEŞRULUĞU TARTIŞILIR

– Bu koşullarda yapılacak referandumun meşruluğu tartışılır. Meclis’teki en büyük üçüncü partinin eş başkanları, grup başkanvekilleri, milletvekilleri, binlerce parti çalışanı tutuklu olacak, bütün belediyelerin kayyum atanmış olacak ondan sonra da referandumla ilgili bir süreç yürütülüp adil ve demokratik ortamda seçim yapılacak. Adil koşulların bir an önce sağlanmasını istiyoruz. Bunun için bu tablonun hızla devreden çıkarılması gerekiyor.

– ‘Evet’ ve ‘Hayır’ oyu verecekler içinde adil koşulların sağlanması gerekir. Sayın Binali Yıldırım, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Sayın Devlet Bahçeli ve Sayın Tayyip Erdoğan, referandumda nasıl siyasi çalışmaların başında olacaklarsa Sayın Selahattin Demirtaş ve Sayın Figen Yüksekdağ da bu süreçte siyasi çalışmalarının başında olması gerekiyor. Hükümete yakın kalemlerin özgürce ‘Evet’ propagandası yaptığı bir dönemde İnan Kızılkaya’nın, Murat Sabuncu’nun, Ahmet Şık gibi tüm muhalif gazetecilerin ifadelerini özgür bir şekilde dile getirdiği ortamlar yaratılmalıdır. Sorun sandıktan ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ çıkmasından öte önce meşruiyeti sağlama sorunudur.

– Bizim tutumumuz bile bulanıklaştırılmaya çalışılıyor. Bu konuda oy ve söz hakkı gasp edilmiş, dolayısıyla ilk andan itibaren o sürecin dışına atılmış bir partinin üyesi olarak bu anayasa değişikliğine en güçlü şekilde ‘Hayır’ demek bizim hakkımızdır. Bu referandumda sandığa atılacak her oy bizim açımızdan ‘sokağa çıkma yasaklarını’, kentleri yakıp yıkan politikaların bir oylaması olacak. Doldurulmuş olan cezaevlerinin, iradesine el konulmuş belediyelerin durumun oylanması olacak. Böylesi bir tabloda HDP seçmenin tavırsız olacağını kim konuşabilir.

– Dün HDP’ye terörist diyenler, bugün ‘Hayır’ diyenlerini tamamını ‘terörist’ ilan ettiler. Böyle bir sorumsuzluk olabilir mi? Bunların söyledikleri yarın yapacaklarının güvencesidir. Daha referandumdan onay almadan ‘terörist’ ve ‘terörist olmayanlar’ diyerek ülkeyi ne hale getireceklerinin tablosu bugünden ortaya çıkıyor.

 

Öne Çıkanlar