Cemil Çiçek: Tarikatların para kaynakları denetlenmeli
Artı Gerçek-İsmailağa cemaatine bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in, kızı H.K.G. altı yaşında 'evlilik' adı altında senelerce cinsel köleleştirmeye maruz kaldı. Yaşananlardan sonra tarikatların kapatılması gündeme geldi.
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi, eski TBMM Başkanı ve Adalet Bakanı ve Cemil Çiçek, Halk TV yazarı İsmail Saymaz ile kayıt dışı din olgusu konuştu.
Çiçek, bu yapıların önemli bir kısmı kayıtdışı olduğunu belirterek, “Para kaynaklarının denetlenmesi lazım. Bu paralar nerden geliyor, nereye harcanıyor?” dedi.
1950’de çok partili hayata geçtiğimiz andan itibaren kayıtdışı din ve kayıtdışı siyaset iç içe girdiğini vurgulayan Çiçek, denetimin Diyanet İşleri Başkanlığı’n sorumluluğunda olması gerektiğini söyledi.
Gümüşeli tarafından altı yaşında kızının evlendirmesine dair görülecek dava ile ilgili konuşan Çiçek, “Doğru olanı yargı yapmalı. Yargıyı doğru yapacak bir ortama hazırlamamız lazım. Değilse yargı da savrulur. Belki en tehlikeli, en acıtıcı, en fazla radyasyon bırakacak tartışma, din tartışmasıdır” ifadelerini kullandı.
Cemil Çiçek ile konuşan Saymaz’ın kaleme aldığı yazının ilgili kısmı şöyle:
Sizin ‘kayıt dışı din’ dediğiniz meseleye geldik dayandık.
Senelerdir söylüyoruz. Sağa bakıyoruz, fazla kimse yok; sola bakıyoruz, fazla kimse yok. Arkamızda hiç kimse yok. Biz olaylar çıkmadan evvel söylüyoruz. Sonra bir olay çıkıyor. Herkes üzerine yükleniyor. Sonra unutuyoruz. Temelde bir şey yapılması lazım.
Ne olması lazım?
Sağlık ve ulaşım politikası oluyor. Din politikası var mı senelerdir? Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında var. O da laikçilik tarzında bir başka yanlışa gerekçe oluşturdu. “Din Allahla kul arasında.” Hala bunu söyleyen var. Din tarihin hiçbir döneminde sadece Allah ile kul arasındaki ilişki değildi. Dinlerin insanların tüm hayatıyla ilgili tavsiyeleri, emirleri, yasakları olur. Bu gerçeği yok farz ederek, katı laikçilikle “Din Allahla kul arasındır, onun dışına çıkarsan 163 (Eski Türk Ceza Kanunu’nda dini örgütlenmeyi yasaklayan hüküm) derseniz” kayıtdışı unsurlar ortaya çıkar. 1950’de çok partili hayata geçtiğimiz andan itibaren kayıtdışı din ve kayıtdışı siyaset iç içe girdi.
Bugünün ihtiyacı ne?
Bazı arkadaşları dinliyorum. “Yasaklayalım.” Bu çözüm değil. Ciddi şeffaflaşmaya ve kaliteli bir denetime ihtiyacı var. Söylenir ki, Dernekler Masası denetliyor. Hayır, o denetim yetmez. Para kaynaklarının denetlenmesi lazım. Bu paralar nerden geliyor, nereye harcanıyor? Türkiye’de din adına kolibasili su içiliyor. Ondan sonra niye karnımız ağrıyor diye konuşuyoruz. Şehir şebekesinden doğru su vermek lazım. Nedir o? Diyanet İşleri Başkanlığı.
Altı yaşındaki kızı evlendirenler fıkhi meseleyi örnek alıp hayata geçiriyor.
Ben fıkıhçı değilim. Evlenme bir akit mi? Akitse burada irade özgürlüğü ve serbestisi esastır. Altı yaşındaki çocuğun ceza hukuku anlamında suç ve ceza ehliyeti yoktur, iradesi bir tarafa… Nasıl olacak altı yaşındaki çocuğun iradesi?
Toplum da bunu anlayamıyor.
Türkiye’de 80 küsür ilahiyatçımız var. Böyle zamanlarda dinin hükmünü açıkça ortaya koymayacaksa ettehiyyatu’da 40 yanlışı olan adamlar konuşmak durumunda olur. Bu din akıl dinidir. Aklı olmayanın dini olmaz. İrade esastır, akıl esastır. Bir insanın tüm hayatını etkileyecek evlenmeyle ilgili bir kararda, yaşı itibariyle serbestçe iradesini ortaya koyamıyorsa o akit zaten yok hükmündedir.
Buna rağmen Diyanet ve dini gruplar suskunluk içinde. Diyanet bir açıklama yaptı üç gün sonra. Ben de diyordum ki, “Şu açıklamayı niye bir gün evvelden yapmadın?” Arkadaş, dini bir konuyu Ankara İlahiyat var, Diyanet var, evvela ona soralım. İşin çerçevesini o çizsin, sonra münakaşasını yapalım. Üç gün sonra Diyanet açıklama yapıyor. Bu arada herkes konuştuğu kadar konuşuyor. Olaya bütünlük içerisinde bakmak lazım. Bir: Türkiye’de din adına öğretilenlerin belli bir kısmı kolibasilidir. Bunlar dinde olmayan dindir. Bu yapıların önemli bir kısmı kayıtdışıdır. Kayıtdışı siyasetin esaslı unsurlarından birisidir. İkincisi: Şehir şebekesinden, imam hatip’ten, ilahiyattan, Diyanet’ten arıtılmış su vermezseniz, millet kolibasilili çeşmeden su içer. Bu çeşmelerin basında bulunanlar da FETÖ gibi yapılardır. “Ya nerden çıkarıyorsun bunları?” FETÖ gibi 1967’de Kestanepazarı’ndan başlar, ne zaman ki kazığı 15 Temmuz 2016’da yeriz, aklımız başımıza gelir. “Vay şerefsiz, vay namussuz!” Ben de “Vay akılsız” derim o zaman. Halen şu FETÖ meselesinden gerekli dersleri çıkarabildik mi? Seçime gidiyoruz. Bir partinin din politikasıyla ilgili bir cümle bul buna. Türkiye gibi uzun bir geçmişten gelen ve belli travmaları yaşamış bir toplumda din politikası olmaz mı? Bir şeyin politikası olmazsa savrulur toplum. Din politikanız yoksa doğru dürüst din eğitim politikanız da olmaz.
Adalet Bakanlığı da yaptınız. Sözde damat ve kızını veren baba tutuklanmamış. Savcı sahte rapora ikna olup takipsizlik vermiş. Yargı dini gruplar karşısında çaresiz ya da korkak.
TCK’nın 163. maddesi açık. Savcı bir suç işlendiği izlenimini edinirse dava açılıp açılmamasıyla ilgili soruşturma başlatır.
Açık bir izlenim yok mu?
Var. Gereğini yapması lazım. Bu defa da mayıs mı deniliyor.
Duruşma 22 Mayıs’ta.
Doğru olanı yargı yapmalı. Yargıyı doğru yapacak bir ortama hazırlamamız lazım. Değilse yargı da savrulur. Belki en tehlikeli, en acıtıcı, en fazla radyasyon bırakacak tartışma, din tartışmasıdır. Herkesin aklını başına alması lazım.”(Kaynak)