CHP: Darbe girişimini bilen ve bekleyenler vardı
CHP, 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu'nun raporuna karşı muhalefet şerhini açıkladı. Raporda Kılıçdaroğlu'nun 'kontrollü darbe' ifadesi yinelendi.
Sibel HÜRTAŞ / ANKARA
CHP, 15 Temmuz Darbe Komisyonu’nun raporuna karşı hazırladığı şerh yazısında 15 Temmuz için "öngörülen, önlenmeyen ve sonuçları kullanılan kontrollü darbe" değerlendirmesini yaptı.
CHP’nin şerh yazısı Darbe Komisyonu üyesi Aykut Erdoğdu tarafından Komisyona iletildi. 304 sayfalık şerh yazısında, Genelkurmay ve MİT’in 15 Temmuz gecesi yaşananlara ilişkin Komisyon’a gönderdikleri ifadeler mercek altına alındı. Yazıda, bu ifadelerin, "anlaşılmaz ve çelişkili olduğunu" öne sürüldü ve MİT Müsteşarının görevini yerine getirmediği vurgulandı. Şerh yazısında, AKP’nin 15 Temmuz’a giden yolda onca insanın hayatını kaybetmesi, yaralanması ve sakat kalmasındaki ihmalinin ortaya çıkmaması için çabaladığı belirtildi.
Rapordan tespitler şöyle:
AKP DARBEYİ FIRSATA ÇEVİRDİ: OHAL "olağan yönetim" şekline dönüşerek KHK’lar ile demokrasi ve hukuk devleti paramparça edilerek yok edilmiş, adeta darbenin başarılması halinde yapılacak olan bazı eylem ve işlemler yapılmış, fiilen darbe(ciler) ile hesaplaşma imkânsız hale gelmiştir. AKP İktidarı darbeyi araştırmak bir yana darbeyi tek adam rejimine giden yolda fırsat (!) haline dönüştürmüştür. Burada AKP’nin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin desteğiyle referandum ile anayasa değişikliğini başarmış olmasının da unutulmaması gerekir.
ERDOĞAN KOMİSYONA GELMELİYDİ: Özellikle AKP’nin kendi rolünü "aldatıldık", "kandırıldık" diye açıkladığı, herkesin FETÖ’nün ortaklığıyla organize edildiğini bildiği Ergenekon, Balyoz gibi kumpas davalarını zamanında öven, arka çıkan ve Fetullah Gülen’e övgüler düzen Reşat Petek’in Komisyona üye olması ve akabinde de Komisyon Başkanı yapılması, Komisyonun çalışmalarını baştan sakat duruma düşürmüştür. Araştırma Komisyonunun TBMM Genel Kurulu tarafından kabul edilen resmi kuruluş önergelerindeki amaçlarını yerine getirebilmesi için mutlaka dinlenmesi gereken kişilerin başında Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar, Başbakanlık MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Başbakan Binali Yıldırım ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yer almaktaydı. Sayın Başbakan ve Sayın Cumhurbaşkanı yaşadıklarını, bildiklerini bilerek ve isteyerek milletin iradesinin tecil ettiği Yüce Meclisimiz ile paylaşmaktan kaçınmışlardır. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da taleplerimize karşın çağrılmamış, Adil Öksüz’ün nasıl serbest bırakıldığı aydınlatılmamıştır.
AKP’NİN ORTAYA ÇIKMASINI İSTEMEDİĞİ KONULAR: Komisyonda AKP’nin ortaya çıkmasını istemediği iki önemli konu bulunmaktaydı; Birincisi, 15 Temmuz’a giden yolda AKP Hükümetinin en hafif deyimle "ihmali" sonucunda onca insanın hayatını kaybetmesi, yaralanması ve sakat kalması, İkincisi de, darbeci "zümre"nin Türkiye’nin ekonomik yapısına ve devlet teşkilatına sızmasında AKP’nin oynadığı "yardım ve yataklık" rolü. AKP, "ihmalleri" tartıştırmamak için "FETÖ"nün tarihsel gelişimine gündemi kaydırmaya çalışmıştır.
CEMAAT KADAR AKP DE SUÇLUDUR: 2002-2006 yılları arası görev yapan emekli Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, 25 Ağustos 2004 tarihli MGK toplantısında "Fetullah Gülen örgütü çok büyük bir imkan kabiliyete kavuştu dedik ama pek fazla bir şey yapıldığını görmedik" dedi. 2004 MGK toplantısında asker kanadının inisiyatifi ile gündeme gelen bu konunun gereğinin yapılmamasının bedelini tüm Türkiye ödemiştir. Gerekli tedbirleri almayan AKP iktidarıdır. Kumpas davalarının ve ülkemizin 15 Temmuz darbe sürecine gelmesinde Cemaat kadar AKP iktidarı ve yöneticileri de suçludur.
DERİN CEMAAT: Fehmi Koru, Komisyonda verdiği ifadede, ‘Benim aklıma gelen tek bir şey var, hâlâ da anlayamadığım bir olaydır. Yani sanki orada öyle bir irade var ama başka bir irade de burada o operasyonları düzenliyor ama Tayyip Bey bu kanaatte değildi ben konuştuğumda’ dedi. Fehmi Koru’nun bu beyanları ile ima etmeye çalıştığı, F. Gülen’in de kontrol edemediği bir derin cemaat vurgusu, garip bir biçimde bir yandan 17-25 Aralık operasyonlarına konu olan yolsuzlukları siyasi bir darbe girişimiydi diyerek kapatmaya çalışmak; diğer yandan da, FETÖ denen terör örgütünün bir kısmını temize çıkarmaya çalışmak anlamına gelmektedir. Ayrıca, Koru’nun dile getirdiği diğer iki husus da dikkat çekicidir. Bir yandan istihbarat zafiyetini vurgulayarak üstü kapalı iktidarı suçlaması, diğer yandan da, cemaatin böyle bir darbe girişimi beklenmeyecek türden bir eğitim-hizmet hareketi olduğu vurgusu ile birlikte, darbe girişiminin cemaatin içinde yuvalanmış "derin cemaatin" işi olabileceği iddiasıdır.
DARBECİLERİ GİZLEDİLER: 15 Temmuz, darbeci zihniyetle hesaplaşılması konusunda millet adına TBMM tarafından tarihi bir fırsat doğduğu halde, AKP bu fırsatı ucu kendisine dokunacağı için heba etmiştir. Darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL ve bu kapsamda çıkarılan KHK’larla, orta ve alt düzeyde görev almış olan FETÖ’cülerle birlikte FETÖ’yle en ufak irtibatı olmayan, hatta yıllarca FETÖ karşıtı mücadeleleri dolayısıyla hem söz konusu oluşumun hem de AKP’nin hedefi olmuşkişiler, FETÖ’yle "iltisaklı" gösterilmeye çalışılmıştır. Kamudaki tasfiyelerde de bu yola girilmiş, hem siyaset hem de bürokrasi bu şekilde yeniden dizayn edilmeye çalışılmaktadır. Ancak tüm bunlar yapılırken esas darbeci zihniyet ve FETÖ’nün siyasi uzantıları ısrarlı bir biçimde gizlenmeye çalışılmıştır.
KUMPAS DAVALARI: AKP İktidarları, kumpasın yasal altyapısını oluşturma sürecine daha 2003 gibi erken bir tarihte başladı ve TCK değiştirildi , özel görevli mahkemeler kuruldu, gizli tanıklık müessesi getirildi, askerlerin özel mahkemelerde yargılanmasının önü açıldı ve hakim savcılar aleyhine tazminat davasının açılması engellendi. Yeni HSYK düzenlendi. Yargıtay ve Danıştay yeniden düzenlendi. Telefonların dinlenmesine ilişkin yasa çıkarıldı. 2006 yılında Rahip Santoro öldürüldü, Danıştay saldırısı gerçekleşti, 2007’de Hrant Dink öldürüldü daha sonra da Malatya Zirve Yayınevi katliamı yaşandı. Bunlar olurken, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Genel Müdür Yardımcısı kadrosundan şube müdürü kadrosuna kadar ki neredeyse bütün yönetim kadroları Fethullah Gülen Cemaatinin elindeydi. Türkiye 22 Haziran 2007 seçimlerine, siyasi cinayetler işleyerek ülkeyi askeri darbeye davetiye çıkaran bir istikrarsızlık ortamına sürüklemeye çalışmıştır. AKP, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde oylarını % 46.6’a çıkararak iktidara yerleşti. Arkasında kitlesel bir halk desteği vardı, kendine güven geldi ve Cumhuriyete ve Demokrasiye kumpas operasyonlarının düğmesine basıldı. Ergenekon operasyonları gerçekleşti.
HESABINI VERİN: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2008’de bu davalar için "Ben bu davaların savcısıyım" dedi. Bu hukuk dışı desteği duyan Cemaatin devletin her kadrosuna sızmış ve fiilen kumpasları hazırlayan, yürüten, soruşturan ve yargılayan emniyetçisini, askerini, hakimini ve savcısını kim tutabilir? Kumpasa verilen bu derece ölçüsüz stratejik desteğin hukuki ve fiili anlamı, "Hedefimize cesaretle yürüyün, sonuna kadar arkanızdayım." demektir. Bu davalarla TSK kadroları boşaltıldı ve boşalan kadrolara Fethullah Gülen cemaati kadroları yerleştirildi. Siyasi İktidar, bunun hesabını halka ve hukuka vermek zorundadır.
CEMAAT TSK’YE BÖYLE SIZDI: Cemaatin en güçlü yerleştirildiği kurumlardan birisi Türk Silahlı Kuvvetleriydi. Bu yerleştirme ağırlıklı olarak kumpas davaları sırasında Atatürk’e ve Cumhuriyete gönülden bağlı Subayların AKP tarafından görevden alınması, istifaya veya emekliliğe zorlanması veya AKP destekli cemaatçi hakim, savcı ve polislerin yaptığı hukuksuz soruşturma ve yargılamalar sayesinde oldu. İstifaya, emekliliğe hatta intihara zorlanan, tutuklanan yurtsever Subayları boşalttığı kadrolara Cemaat mensupları yerleştirildi.
DARBE NASIL PLANLANDI?: Çatı iddianameye göre, 15 Temmuz darbe planlaması çeşitli defalarda ağırlıklı Ankara’da düzenlenen toplantılarda yapılmıştır. Toplantılara her rütbeden asker ile örgütün sivil imamları katılmış, tugay komutanı, kolordu komutanı düzeyinde yüksek rütbeli subaylarla, Genelkurmay Başkanının danışmanı gibi kritik mevkilerde görev yapan subaylar, hiçbir çekince taşımadan bu toplantılara katılabilmiştir. Cemaat bağlantıları çok önceki tarihlerden bu yana bilinebilecek olan örgütün imamları da aynırahatlıkla darbeye hazırlık toplantılarına katılmış, toplantılardan sonra hiçbir kaygı taşımadan birlikte Fetullah Gülen’e rapor vermek üzere ABD’ye seyahat etmiş, Gülen’le toplantılar yapmış ve en nihayetinde darbeye ilişkin onayları alarak Türkiye’ye dönmüş ve darbeyi başlatmıştır.
MİT’E SORULAR:
Adil Öksüz, neden takip edilmedi?
Gülen’in ABD’deki konutu MİT tarafından izlendi mi? İzlendiyse, 27 Aralık 2015 tarihinden sonrası sıklıkla Gülen’e gelip giden ve darbe hazırlıklarını yürüten sivil ve askeri personelin tespit edilememe nedeni nedir? MİT, 17/12/2013 tarihinden önce de, yani Gülen cemaati FETÖ/PDY olmadan önce de bu cemaati takip etmiş midir? MİT’in Komisyonu muhatap bahse konu yazısında FETÖ/PDY’nin devlete karşı ilk komplosunun 7/2/2012 tarihinde MİT Müsteşarının ifadeye çağrılması olduğu belirtilmektedir. 7/2/2012 tarihinden 17/12/2013 tarihine kadar teşkilatta Fetullahçı MİT mensubu bulunmakta mıdır? Eğer varsa bunlar kaç kişidir ve haklarında 7/2/2012 tarihinde sonra nasıl bir işlem yapılmıştır? MİT 7/2/2012 tarihinden sonra hükümete cemaatle ilgili uyarıda bulunmuş mudur?
MİT, 2004 yılı Milli Güvenlik Kurulunun hükümete tavsiye kararından sonra Gülen cemaatini kesintisiz olarak izlemiş midir? MİT’in Gülen cemaatini izleme faaliyeti kesintiye uğramışsa bunun nedeni nedir? MİT, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanına FETÖ/PDY örgütü faaliyetleri ile ilgili olarak darbe girişiminden önce en son hangi tarihte bilgi vermiştir?
MİT Komisyona gönderdiği 22/5/2017 tarihli yazıda; Fetullah Gülen’in oturma izni almasına CIA yetkililerinin yardımcı olduğundan bahsederek FETÖ/PDY örgütünün yabancı istihbarat servisleriyle ilişkisine işaret etmektedir. MİT, Fetullah Gülen’in CIA bağlantısını 17/12/2013 tarihinde mi öğrenmiştir? Bu tarihten önce Gülen cemaati ve Fetullah Gülen’in yabancı istihbarat servisleri ile ilişkisinin olup olmadığı bilinmemekte midir?
GENELKURMAY’A SORULAR: Özel Kuvvetler Komutanı Korg. Zekai Aksakallı’nın Ankara’da görülen darbe davasının duruşmasında dile getirdiği "TSK’da kriz ve olağanüstü durumlarda ilk haber alınır alınmaz tedbir olarak ‘personel kışlayı terketmesin’ emri verilir. Birlik komutanları kışlalarında, mesaiye devam edilir. Her zaman uygulanan bu temel ve basit kural 15 Temmuz’da ilk haber alındığı zaman uygulanmamıştır. Uygulansaydı darbe girşimi baştan açığa çıkardı" şeklindeki ifadesi basına yansımıştır. 15 Temmuz 2016’da bu emir neden verilmemiştir?
ADİL ÖKSÜZ SORULARI: Adil Öksüz, kim olduğu bilinen bir isimdir. Gülen cemaatinde önemli bir yöneticidir. Cemaatin bir terör örgütü olarak kabul edildiği tarihten önce de, sonra da faaliyetleri bilinmektedir. Görünürde Sakarya Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Öğretim görevlisi maaşıyla, kimi zaman izinsiz olarak 2002 yılından darbe gününe kadar 52 kez yurtdışına çıkmıştır. 17 Aralık 2013 tarihinden sonra bile 12 kez elini kolunu sallayarak ABD’ye gidip gelmiş, sadece bu tarihler arasında toplamda 111 gününü ABD’de geçirmiştir. Her seferinde de ABD’de Fetullah Gülen’le görüşmüştür. 27.12.2015 tarihinden darbe gününe kadar üstü düzey komutanlar ve örgüt üyesi sivillerle toplantılar düzenlemiş ve hiçbirisinde de devletin dikkatini çekmemiştir.
ÖNGÖRÜLEN DARBE: 15 Temmuz sonrasında ortaya çıkan gerçekler 15 Temmuz gecesi yaşanan şok edici ve dehşet verici bu girişimin birilerince çok önceden bilindiğini, beklendiğini ve nihai maksada yönelik olarak değerlendirilecek bir fırsat olarak görüldüğünü ortaya koydu.
Savcılık iddianamelerinin incelenmesinden Cemaatin darbe hazırlıklarına 2015 yılının son günlerinden itibaren başladığı anlaşılmaktadır. Darbeye hazırlık faaliyetleri Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç ve Harun Biniş tarafından yürütülmüştür. Adil Öksüz darbe girişiminden çok önce devlet tarafından bilinen sivil bir FETÖ üyesidir. Kemal Batmaz, Kaynak Kağıt A.Ş.’nin eski genel müdürü olup Cemaat bağlantısı bilinen bir isimdir. Hakan Çiçek Anafartalar Kolejinin eski sahibidir. Cemaat bağlantısı darbeden sonra öğrenilmiş bir bilgi değildir. Nurettin Oruç cemaatin dershanesinde öğretmenlik yapmış, Aralık 2015’ten Haziran 2016’ya kadar 12 kez Ankara’ya gelmiş, 2500 TL maaşına rağmen kısa süre içerisinde defalarca ABD’ye gidebilmiş birisidir. ABD ziyaretlerinde Fetullah Gülen’le görüşen bir isimdir. Harun Biniş elektrik-elektronik mühendisidir. Bu isimler Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki örgüt elemanlarıyla bağlantı kurarak hazırlık faaliyetlerini yönetmiş, sıklıkla ve aynı zaman dilimlerinde ABD’ye seyahat etmişlerdir.
MİT’İN BİLMEMESİ DÜŞÜNÜLEMEZ: Yapılan toplantıların Fuat Uğur’un darbeden 4 ay önce yazdığı yazılarda "Cemaatin önde gelen isimlerinin Ankara’da toplanarak hücre halinde örgütlenen cemaatçi subayları birleştirmeye çalıştığı" başlığı altında verdiği bilgilerle tam olarak örtüştüğü anlaşılmaktadır. Bu durum Fuat Uğur’a bilgi sızdıran kaynaklar tarafından darbe hazırlık toplantılarının bilindiği ve izlendiği gerçeğini ortaya koymaktadır. Fuat Uğur tarafından bilinen ve kamuoyu ile paylaşılan gerçeklerin MİT tarafından bilinmemesi düşünülemez. MİT’in "TSK bünyesinde istihbarat toplayamadığından darbe girişiminin tarihi konusunda net bir istihbarata önceden ulaşılamadığı" savunması geçerli kabul edilmemektedir. Çünkü güvenlik ve istihbarat makamları tarafından bilinen ve takip edilmesi gereken "cemaatin hususileri" olarak adlandırılan başta Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç ve Harun Biniş asker değil sivil kişilerdir. Darbeye hazırlık ve planlama toplantılarının çoğu askeri bölgelerde değil sivil bölgelerde yapılmış binlerce asker bu toplantıya iştirak etmiştir. Canlı kaynak bulundurma dahil birçok istihbarat imkan ve kabiliyeti bulan MİT’in yetkisizlik gerekçesiyle bu toplantıları takip etmemiş ve dolayısıyla darbe tarihini belirleyememiş olmasını Yüce Milletimizin takdirine arz ediyoruz.
DARBE GİRİŞİMİ ÖNGÖRÜLDÜ: MİT Müsteşarlığı TBMM Araştırma Komisyonu’na yönelik yazdığı 22.05.2017 tarihli yazısında "MİT’in daha önce dış makamlarla paylaşılan notlarda cemaatin darbe girişiminde bulunabileceğini bildirdiğini ancak TSK bünyesinde istihbarat toplayamadığından darbe girişiminin tarihi konusunda net bir istihbarata önceden ulaşılamadığı" bilgisiyle darbenin bilindiğini ve beklendiğini şüpheye yer bırakmayacak şekilde ikrar etmiştir. Bu durum 15 Temmuz hain darbe girişiminin öngörülen bir darbe girişimi olduğunu tarihi bir gerçeklik olarak önümüze koymaktadır.
ÖNLENMEYEN DARBE: 15 Temmuz darbe girişiminin hemen öncesinde öngörülen darbenin öncül belirtileri ortaya çıkmıştır. 14 Temmuz 2016 tarihinde yani kalkışmadan bir gün önce Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la birlikte Özel Kuvvetler Komutanlığı 4. Dönem Özel Kuvvetler İhtisas Kursu Mezuniyet törenine katıldığı, önceki yıllarda böylesine bir törene katılma geleneği olmadığı, bu tören sonrası MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la Özel Kuvvetler Komutanlığı bahçesinde 18:00 – 00:30 arasında yaklaşık 6,5 saat boyunca baş başa görüştüğü ifadelerle ortaya çıkmıştır. Darbe girişiminden saatler önce yapılan bu olağan dışı görüşmede nelerin konuşulduğu gerek Hakan Fidan gerek Hulusi Akar tarafından TBMM Araştırma Komisyonuna gönderilmediğinden öğrenilememiştir.
Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Salih Zeki ÇOLAK 18.07.2016 tarihli ifadesinde özetle; "13-14-15 Temmuz tarihlerinde karargah dışında denetleme ve törenlere katılma görevleri olduğunu, programının saat 18:00’de biteceğini ancak Genelkurmay Başkanı’nın kendisini saat 14:00’de beklediğinin emredilmesi nedeniyle programını erken kesip Ankara’ya döndüğünü, neden erken çağrıldığını bilmediğini, erken gelme emrini aldıktan sonra 12:40’ta Hava Kuvvetlerine ait bir uçakla yanında Akın Öztürk ve eşi olduğu halde İzmir’den Ankara’ya geldiğini, Akın Öztürk’ün torunlarını görmek üzere Akıncılar üstüne gittiğini kendisinin de Genelkurmay karargahına geçtiğini, Saat 16:00’dan itibaren YAŞ hazırlıkları ile ilgili Genelkurmay Başkanı ile çalışmaya başladıklarını saat 16:45’de Org. Yaşar Güler’in gelerek Genelkurmay Başkanı ile özel toplantı yaptığını saat 17.45’te kendisinin de toplantıya dahil olduğunu" belirtmiştir.
Kara Kuvvetleri Komutanının 15 Temmuz günü İzmir programının Genelkurmay Başkanı tarafında erken kesilerek rutin YAŞ görüşmeleri için Ankara’ya çağrılması ve aynı uçakta hain darbe girişiminin en yüksek rütbeli subayı olan Org. Akın Öztürk’ün olması ve yine aynı gün darbe girişiminin başlaması izaha muhtaç bir durumdur.
İhbarcı MİT’e "kalkışmanın bir cemaat operasyonu ve bir darbe girişimi" olduğunu açıkça söyleyerek durumun ciddiyetini ortaya koymuştur. Bu koşullar altında MİT Müsteşarının Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a derhal ulaşarak bilgi vermesi ve güvenlik birimlerini teyakkuz haline geçirmesi gerekirken bu görevini ihmal etmiş olması anlaşılamamaktadır.
FİDAN’IN ERDOĞAN’I ARAMASI: MİT Müsteşarlığı TBMM Araştırma Komisyonu’na yönelik yazdığı 22.05.2017 tarihli yazısında bu telefon görüşmesinin detayıyla ile ilgili bilgi bulunmamaktadır. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın telefonda Cumhurbaşkanı Koruma Müdürü Muhsin Köse’ye sorduğu "Muhsin sana dışarıdan bir saldırı olsa buna karşı koyacak kadar gücün, kuvvetin ve adamın var mı?" sorusu hayatın olağan akışı içerisinde sorulabilecek bir soru değildir. Bu durumda Hakan Fidan veya Muhsin Köse tarafından Cumhurbaşkanı’nın bilgilendirilip bilgilendirilmediği hususu karanlıkta kalmakta ve makul şüpheler artmaktadır.
FİDAN ERDOĞAN’I NEDEN UYARMADI: MİT Müsteşarının Cumhurbaşkanını bir darbe olasılığı konusunda uyarmamış olması, en hafif ifadeyle ihmaldir. Ülkenin istihbarat şefinin Cumhurbaşkanının Koruma Müdürünü arayarak, dışarıdan bir saldırı olması durumunda buna karşı koyacak kadar gücünün, kuvvetinin ve adamının olup olmadığını iki kez sorması karşısında Koruma Müdürünün kayıtsız kalması, yine en hafif deyimle ihmaldir. Burada, Koruma Müdürü Muhsin Köse’nin Hakan Fidan’ın bir saldırı olasılığını akıllara getiren sorusundan sonra Cumhurbaşkanına bilgi vermemiş olması, yaptığı görevi ve mevkii dikkate alındığında eşyanın tabiatına aykırıdır. Eğer bilgi vermemişse de ciddi bir güvenlik zafiyeti söz konusudur. Her iki görevlinin de 15 Temmuz 2016 tarihinden bu yana görevlerine devam ediyor olması ise "enişte" ile açıklanabilecek kadar hafife alınacak ve geçiştirilecek bir durum değildir.
DARBE AÇIĞA ÇIKARDI: Özel Kuvvetler Komutanı Korg. Zekai Aksakallı’nın Ankara’da görülen darbe davasının duruşmasında dile getirdiği "TSK’da kriz ve olağanüstü durumlarda ilk haber alınır alınmaz tedbir olarak ‘personel kışlayı terketmesin’ emri verilir. Birlik komutanları kışlalarında, mesaiye devam eder. Her zaman uygulanan bu temel ve basit kural 15 Temmuz’da ilk haber alındığı zaman uygulanmamıştır. Uygulansaydı darbe girişimi baştan açığa çıkardı" şeklindeki ifadesi şüpheleri artırmıştır.
DARBE NASIL BİLİNEMEDİ: MİT Müsteşarlığı TBMM Araştırma Komisyonu’na yönelik yazdığı 22.05.2017 tarihli yazısında "MİT’in daha önce dış makamlarla paylaşılan notlarda Cemaatin darbe girişiminde bulunabileceğini bildirdiğini ancak TSK bünyesinde istihbarat toplayamadığından darbe girişiminin tarihi konusunda net bir istihbarata önceden ulaşılamadığı" bilgisiyle darbenin bilindiğini ve beklendiğini şüpheye yer bırakmayacak şekilde ikrar ettiği ve bu durum 15 Temmuz hain darbe girişiminin öngörülen bir darbe girişimi olduğunu tarihi bir gerçeklik olduğunu hatırlatmakta fayda vardır. MİT’in bildiği ve dış makamlar diyerek bilgilendirdiği Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın öngörülen bu darbe başladıktan sonra Cumhurbaşkanı’nın "darbeyi eniştemden öğrendim" demesi Başbakan’ın "eşten dosttan öğrendim" demesi ve sanki hiç bilmedikleri ve beklemedikleri şok edici bir gelişmeyle karşılaşmış gibi davranmaları anlaşılamamaktadır. Öngörülen darbe girişimi 15 Temmuz günü öğleden sonra 14:20 itibariyle öğrenilmiş ancak yukarıda belirtilen bilgi ve bulgular ışığında gerekli bilgilendirmelerin yapılmadığı ve etkin önlemler alınmadığı anlaşılmıştır. Bu ihmaller zinciri sonucunda 15 Temmuz hain kalkışması önlenmeyen darbe girişimi olarak tarihe geçmiştir.
KONTROLLÜ DARBE: Yazar Fuat Uğur’un 24 Mart 2016, 2 Nisan 20016 ve 21 Nisan 2016 tarihli yazılarında kamuoyuyla paylaştığı bilgiler 15 Temmuz hain darbe girişiminde ve sonrasında aynen gerçekleşmiştir. Fuat Uğur ve benzeri yazarların darbeden aylar öncesi paylaştığı bu yazılar MİT için açık istihbarat kaynağı olup, Fuat Uğur’un bildiklerini MİT’in bilmiyor olması düşünülemez. 15 Temmuz hain darbe girişimini sonuçları kullanılmış ve karşı darbe gerçekleştirilmiştir. Bu sebeplerle 15 Temmuz darbe girişimi karşı darbe yapmak amacıyla sonuçları kullanılan bir darbe girişimidir. Muhalefet şerhimizde detaylarıyla anlatıldığı üzere 15 Temmuz Hain Darbe Girişimi Öngörülen, Önlenmeyen ve Sonuçları Kullanılan bir Kontrollü Darbe olarak tarihe geçmiştir.