CHP'li Seyit Torun: Kan kusup kızılcık şerbeti içtik
CHP'nin Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, yerel seçim hazırlıklarını, aday belirleme kriterlerini ve almayı hedefledikleri belediyeleri Artı Gerçek'e anlattı.

Esra KOÇAK MAYDA
ARTI GERÇEK- 24 Haziran Genel Seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinin ardından partiler şimdi de Mart 2019'da yapılacak yerel seçimlere hazırlanıyor. Yol haritaları hazırlanıyor, seçim stratejileri belirleniyor, adaylıklar için görüşmeler yapılıyor.
CHP ise seçimler sonrası yapılan olağanüstü kurultay tartışmalarından sıyrılıp yerel seçim çalışmalarına hız kazandırma çabasında. Ön seçim, temayül yoklaması, merkez yoklaması ya da adaylık teklif edilmesi gibi yöntemlerle çalışmalar yürütüleceğini ifade eden CHP'nin Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, "Bu partiye ihanet eden, bu partinin onurunu zedeleyen, bu partiyi kamuoyunda küçük düşüren, parti suçu işlemiş kişiler dışında herkese kapımız açık" dedi.
Kurultay sürecine ilişkin de "O dönem hep sustuk, içimize attık, kan kustuk kızılcık şerbeti içtik dedik" diyen Torun "Sen git ben geleyim" anlayışı ile kurultay çağrısı yapılamayacağını söyledi.
- CHP’nin bu yerel seçimler için yol haritası hazır mı? Nasıl bir politika izleyecek?
Bizim amacımız tüm belediyeleri sosyal demokrat anlayışla yönetmek ve kimseyi ayrıştırmadan, ranta dayalı değil; halka dayalı bir yönetim oluşturmak. Sorunları ve çözüm yollarını biliyoruz, önümüzdeki dönemde de halktan, vatandaştan bu yetkiyi aldığımızda göstereceğiz. Mevcut belediyelerimiz, bu ceberrut tek adam rejiminin her türlü baskısına, tehdidine rağmen gerçekten çok olumlu hizmetler ortaya koydu. Bölgelerinin her türlü sorunuyla ilgileniyorlar. Bu anlamda çalışmalarımızı Nisan ayında başlatmıştık ama genel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri dolayısıyla ertelemiştik. Şimdi bunu büyüterek devam edeceğiz. 1398 belediyede de başarı kazanmak istiyoruz.
- Adayları belirlerken nasıl bir yöntem uygulayacaksınız? Ön seçim mi halk oylaması mı temayül yoklaması mı yapılacak?
Her yerde aynı yöntem uygulanacak diye bir şey yok. Ön seçim yapılacak, temayül yoklaması, merkez yoklaması yapılacak yerler olacak. Adaylık teklifi ile gidilecek yerler olacak. Birkaç yöntemle adayları belirleyeceğiz. O yörede sevilen, o görevi yapabilecek, seçimi kazanabilecek isimlere adaylık teklifi sunacağız.
HERKESE KAPIMIZ AÇIK
- Bir aday kriteriniz olacak mı? Örneğin kurultay çağrısı yapan isimler aday olabilecek mi?
Bizim aday kriterimiz şu: Halkta karşılığı olacak, örgüt tarafından kabul görüp benimsenecek, bu işi yapabilecek vizyonu ve misyonu olacak, kendi seçim bölgesi ile ilgili projeleri ve çözüm önerileri olacak. Bunları sağlayan bütün arkadaşlarımız aday olabilir. Biz imza vermiş, çağrı yapmış diye bakmayacağız. Yalnızca bu partiye ihanet eden, bu partinin onurunu zedeleyen, bu partiyi kamuoyunda küçük düşüren, parti suçu işlemiş kişileri tabii ki ayrı tutuyoruz. Bunların dışında herkese kapımız açık.
AÇ TAVUK KENDİNİ DARI AMBARINDA SANIR
- CHP’nin mevcut belediyeleri kaybedeceği yönünde iddialar var. Bu iddialara ne diyorsunuz?
O iddia altı boş bir iddia. Hani bir laf vardır, aç tavuk kendini darı ambarında zannedermiş. AKP belediyeciliği bitmiştir. AKP Belediyeciliği ranta dayalı, betonlaştıran, insanları ayrıştıran bir belediyeciliktir. Bunu her ne kadar makyajlasalar da o da düşmüştür zaten. Bu iş çiçekle, böcekle olmuyor, yalnızca bugünü kurtarmaya çalışmakla olmuyor, yarını kurmakla oluyor. İstanbul ve Ankara’da yere damla düştüğünde maalesef botlarla ilerliyorsunuz. Ulaşım biçiminiz değişiyor. AKP Genel Başkanı’nın da itiraf ettiği gibi her yeri betonlaştırarak, dikey büyüyerek sağlıksız bir kent ortaya koydular. Planlamayı bir yana bırakıp, rantı önde tutarak bütün kentleri içinden çıkılmaz bir hale getirdiler. 24 yıldan fazladır görevde oldukları Ankara ve İstanbul’da trafik bir işkenceye döndü, yeşil alanlar azaldı, kentte yaşamak zulüm haline geldi.
AYRIŞTIRAN DEĞİL BİRLEŞTİREN BELEDİYECİLİK
- Peki CHP buna karşı nasıl bir belediyecilik sunacak?
Biz yalnızca bugünü düşünen değil, yarını da kuran bir belediyecilik ortaya koyacağız. Teknoloji her şeyi kolaylaştırıyor değil mi? Teknoloji hayatı kolaylaştırsa da örneğin İstanbul’da varacağınız yere iki saatten önce varamıyorsunuz. Biz vatandaşlarımızın bulundukları kentte mutlu olmalarını sağlayacak bir belediyecilik anlayışı yürüteceğiz. Bütün planlamaları araç projeksiyonları ve nüfus projeksiyonlarına dayalı olarak gerçekleştireceğiz. 1999’dan bu yana bir deprem gerçeği ile yaşamamıza rağmen bunla ilgili vergiler toplanıp, yasalar çıkarılmasına rağmen hala somut bir gelişme yok. O nedenle, mutlaka Türkiye’yi yerel yönetimler anlamında da depreme hazırlıklı hale getireceğiz. Yarın vah dememek için, sadece taziye dileyip, halkımızın yanındayız dememek için bu sorunları çözeceğiz.
Yakın zamanda bir imar affı çıkarıldı biliyorsunuz. Parayı veren affedildi. Tamam yapılaşması uygundur, kente adapte olmuştur kabul ama bugün deprem yönetmeliğine uymayan, şehirde ciddi anlamda imar sıkıntısı oluşturan yerlerde hiç gözetilmeden verin parayı alın ruhsatı denildi. Bunların ağır bedellerini ödeyeceğiz. Devletin planlayıcı, denetleyici yönü olmalı ve geleceği düşünmeli. Ama şu anda yapılan yalnızca kar, rant mantığıyla oluşturulan bir yapı, bu yapı mutlaka değişmeli. İnsanlarımız ayrıştı. Herkes kendi gettolarını oluşturdu. Bir kentte yaşıyorsak hep birlikte yaşamalıyız ve eşit hizmet almalıyız ve ayrışmamalıyız. Biz birleştirici olmalıyız, ayrıştırıcı değil. Bütün bölgelere hizmeti aynı şekilde sunmalıyız. Toplumun inançları ile ilgili, yaşam biçimleri ile ilgili taleplerini de yerine getirmeliyiz. Anne de şehirden alması gereken hizmeti almalı, engelli de genç de yaşlı da. Çocuk da gelişimini tamamlarken yerel yönetim onun gelişimine katkıda bulunmalı. Bu anlamada bunu yaratacak ortamları oluşturmamız lazım. Eğitime, kültür ve sanata kaynak ayrılması lazım. Bu anlayışla tüm Türkiye’ye talibiz.
ADANA, MERSİN, ANTALYA'DA İDDİALIYIZ
- Mutlaka hedeflediğiniz iller, özel çalışma yürüttüğünüz belediyeler de vardır. Yürüttüğünüz çalışmalar size özellikle nereleri işaret ediyor?
Elbette tüm büyükşehir belediyelerine talibiz. Şöyle bir çalışma yaptık, az oy farkıyla aldığımız, az oy farkıyla kaybettiğimiz belediyeleri ayırdık. 2014’ten bu yana yapılan bütün seçimlerin sonuçlarını anlamlandırdık. Öncelikli olarak İstanbul, Ankara’da iddialıyız. Adana, Mersin, Antalya gibi bizde olmayan büyükşehirlerde iddialıyız. AKP belediyeciliğinin bittiğini gören belediye meclis üyeleri bize geçiyor. AKP belediye başkanlarını ağlatarak istifa ettiriyor. Dün AKP’nin yerel yönetimlerden sorulu genel başkan yardımcısı zaten itiraf etti, "Biz bunları FETÖ’den, yolsuzluktan değil başarısız oldukları için aldık" dedi. Bu bir belediye başkanının değil bir anlayışın başarısızlığıdır bence. İşte bu malumun ilanıdır. Bu anlamda da Türkiye’nin yerel yönetimleri seçimlerinde iddialıyız, başta büyükşehirler olmak üzere il ve ilçe belediyelerini de alacağız.
BU BİR BARIŞ HİZMETİ DE OLACAK
- CHP geçtiğimiz yerel seçimler de dahil olmak üzere bölge illerinde çok da oyunu yükseltemedi. Buralara özellikle de kayyım atanan belediyelere ilişkin bir çalışmanız olacak mı?
Bizim bu illerde oy oranlarımız gittikçe artıyor. Orada yaptığımız saha çalışmaları doğrultusunda çıkacak iyi adaylarla seçimleri alabilmek için mücadele edeceğiz. Her seçim bölgesinin kendine göre hassasiyetleri var elbette. O bölgede barışı, huzuru ve kardeşliği ortaya koyacak, bu ülke sınırları içersinde hep birlikte yaşamanın, hep birlikte mücadele etmenin kavgasını vereceğiz. İnanıyorum ki bu bir yerel yönetim hizmeti kadar bir barış hizmeti de olacak.
- Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı bırakacağı yönündeki iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sayın Genel Başkan 'Ben bırakacağım' demedi. Muharrem Bey’in kendisi ile ilgili çeşitli ithamları olunca, "Muharrem Bey partimizin bir değeri idi yarın benden sonra gelecek kişinin Muharrem Bey olmasını isterdim, ben de buna katkıda bulunmak adına böyle şeyleri düşünebilirdim ama güvenimi sarstı" şeklinde bir ifade kullandı. Yoksa 'Ben bırakıyorum' demedi. Sayın Genel Başkan bir temennisini dile getirdi. Sayın Genel Başkan elbette ne zaman bırakacağına kendisi karar verir ama biz şu anda kendisinin bırakmasına ilişkin bir izlenim edinmedik.
SAVRULDUK
- Kemal Kılıçdaroğlu’nun "Partide ideolojik bir erozyon var, parti örgütlerinden, yönetime kadar" sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu erozyonu önlemek için nasıl bir çalışma yürüteceksiniz?
9 Eylül'de Sunay Akın'ın bir gösterisi olacak. Parti örgütlerimizle bu gösteriyi izleyeceğiz. Sonrasında ise başka toplantılar gelecek arkasından. İster istemez belirli popüler kültürlerden biz de etkileniyoruz. Tüm bu süreçlerden parti yöneticilerimiz de etkileniyor. Ancak bizim en kısa sürede kendimizi toparlamamız gerekiyor. Biz bu ülkenin kurucu partisi isek sosyal demokrat bir çizgimiz varsa, bu çizgiyi daha belirginleştirip, ortak bir iddiayı hep beraber sağlamamız lazım. Tabii uzun süre iktidara gelememenin vermiş olduğu bir olumsuzluk da var. Savrulduk bir süre. Ama artık tüm örgütlerimizle, partililerimizle ortak iddiamızı büyütmek zorundayız, bu mücadeleyi hep birlikte vermek zorundayız.
- Bu çalışmaların dışında bu erozyonu sağlayan isimlerle yollarını ayıracak mı CHP ya da başka bir onarıma mı gidecek?
Hayır yolları ayıracağız diye bir şey yok. Yolları ayırmanın kriterini söyledim. Onun dışında bizim bir partilimizi dahi dışlama şansımız yok. Herkesi kucaklayarak daha örgütlü, ideolojik olarak daha donanımlı bir şekilde mücadelemizi devam ettireceğiz. Örneğin Genel Başkan bir soruna dair bir tespitte bulunuyor. Ancak aşağı inene kadar herkes bildiğini söylüyor. Örneğin 24 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye'nin 5 temel sorununa dikkat çektik ve çözüm önerilerimizi sunduk. Peki kaç partilimiz bunun farkında, bunları biliyor ve gittiği yerlerde kamuoyuyla bunları paylaşıyor. İnanıyorum biz bilgiyle ve ortak iddia ile tüm sorunları çözeriz.
BİRİLERİ İSTEDİ DİYE KURULTAY TOPLANMAZ
- Kurultay tartışmaları, muhalif vekillere ilişkin tartışmalar ve partinin yıpratıldığına yönelik iddialarla seçimlere nasıl gidecek CHP?
Kurultay çağrısı yapmış olabilir, imza vermiş olabilir, değişim demiş olabilir. Hiçbiri mesele değildir. Asıl mesele bu partinin kurumsal kimliğine zarar vermemiş olmaktır. Kemal Bey'in partiyi kurultaya götürmek gibi bir yetkisi var evet, ama bu karar delegenin kararıdır ve delege de gitmeme kararı almıştır.
Biz bu partinin geleceğini düşünüyoruz. Amacımız çatışmak değil. Kurultay talebi olduğunda da bunu söyledik. Biz imza verenler, vermeyenler diyerek bu partiyi ayrıştırmak istemiyoruz. Eğer bir kurultay olmuş olsaydı belki her şey çok farklı bir yere evrilecekti. Biz bu süreçte hep sustuk, hep içimize attık. Birçok hakareti, olumsuz olayları hiç gündeme getirmedik. Bizim için söylenmeyen sözler bile söylendi diye ifade edildi. O dönem sürecin nasıl yönetildiğini biz biliyoruz. O imzaların nasıl attırıldığını, hangi vaatler verildiğini. Biz bu partiyi canımızdan çok sevdiğimiz için de kan kusup kızılcık şerbeti içtik diyoruz.
Hiçbir şekilde polemiklerin içerisinde olmadan, bu partiyi ileriye taşımak istiyoruz. Kurultay mı evet, değişim mi evet, hiçbir itirazımız yok. Ama daha seçim sonuçlarını tartışmadan, bir süreci değerlendirmeden sen git ben geleyim anlayışıyla olmamalı. Bunu yaptığınızda partinin daha ileriye gitmesi lazım, kurultay sonunda partinin kazanım elde etmesi lazım. Eğer daha kötüsü olacaksa bir şeyi yapmış olmak için yapmanın ne anlamı var. Birileri istedi diye kurultay toplanmaz. Bir vizyon ile çözüm önerileri ile gelinir.
-Söylenmedi mi bunlar?
Söylendi mi siz duydunuz mu? Bunun dışında ben şöyle yöneteceğim, bunları yapacağım dendi mi? Tüzük değiştireceğim denildi yalnızca. Şimdi tüm bu yaşanan sürecin sorumlusu tüzük mü? Biz aslında tüzüğe çok güzel şeyler koymuştuk ama fırsat vermediler. Bugün partiye ekonomik, siyasal olarak katkı sunan kişi mi karar organlarında olmalı yoksa partiye hiç uğramayan, hiçbir katkısı olmayan sadece kurultay, kongrede gelip de oy kullananlar mı olmalıdır?
Bu parti Cumhuriyet'in kurucu partisi ve sorumluluğu da çok büyük. Hiç kimse de koltuk sevdasında değildir. Başta Sayın Genel Başkan olmak üzere tüm yönetici arkadaşlarımızın böyle düşündüğünü biliyorum. MYK öncesi hepimiz istifa dilekçelerimizi de verdik. Hiç öyle bir hırsımız yok.
Türkiye'nin önünde çok önemli sorunlar var. Sağlıktan ekonomiye, eğitimden dış politikaya kadar. Biz de hiçbir partiliyi dışlamadan, tüm bu tartışmaları bir yana bırakıp önümüze bakacağız.