Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar: Akbelen'den çıkan ses Cudi'de de duyulmalı

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar: Akbelen'den çıkan ses Cudi'de de duyulmalı
Yeşil Sol Parti’nin grup toplantısında konuşan Çiğdem Kılıçgün Uçar, "Akbelen’den çıkardığımız sesin Cudi’den, Cudi’den çıkardığımız sesin Akbelen’den duyulması gerekiyor. Çünkü bütün bu doğa talanı tek bir merkezden yönetiliyor" dedi.

Artı Gerçek - Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, partisinin haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmeler bulundu. Kürt siyasetçi Gültan Kışanak’ın ablası Zeynep Özer için başsağlığı dileyen Uçar, ölümünün 14’üncü yıl dönümü dolayısıyla Aram Tigran’ı andı. Uçar, 8 Ağustos 1938’de Erzincan Zini Gediği'nde katledilenleri anarak, devletin katliamla yüzleşmesini istedi. Uçar, “Bunun hesabını sormaya ve yüzleşme gerçekleşinceye kadar takipçisi olmaya devam edeceğiz” dedi.

CUDİ VE AKBELEN’DE DİRENİŞ

Meclis’in gün içinde Akbelen'de gerçekleştirilen ağaç kıyımına ilişkin olağanüstü toplanacağını söyleyen Uçar, hem Cudi’de hem de Akbelen’de doğa katliamlarına karşı direnişlerin olduğunu belirtti. Akbelen Ormanı’nın dörtte birini kesildiğine dikkat çekerek, halkın buna karşı direnişini selamladı ve doğal tahribata karşı mücadeleyi sürdüreceklerini vurguladı.

'YÜZYILDIR SİYASİ YANGIN VAR'

Uçar, Meclis’in Akbelen için olağanüstü toplandığını ve bu toplantının bir sonuca ulaşması gerektiğinin altını çizerek, “Gerekirse Meclis bir bütün olarak Akbelen’de de Cûdi’de de toplanmayı göze almalıdır. Eğer bugün Akbelen, Cudi ve Dikmece ile ilgili bir sonuç çıkmayacaksa; Meclis toplanmasın. Kazdağları’nda Cengiz Holding, Cûdi’de devletin kendisi, Akbelen’de ise yandaş şirketlerin eliyle kıyım yapılıyor” ifadelerinde bulundu.

Akbelen’de talanın yanı sıra Cudi’de ormanlık alanların ateşe verildiğini sözlerine ekleyen Uçar, “Öyle aleni bir saldırı ki kolluk güçleri sosyal medyadan ve Tiktoklardan Cudi ve Kurdistan coğrafyasının nasıl yakıldığı ve talan edildiğini topluma gösteriyor. Yıllardır Cudi’de yangınlar var. 26 Temmuz’da başlayan, 29’ Temmuz’a kadar devam eden ve halen yer yer yanıp sönen bir yangınla karşı karşıyayız. Yangını söndürmeye giden köylüler, HDP ve Yeşil Sol Partililer, yine Mezopotamya Ekoloji Hareketi, güvenlik gerekçesi ile alana alınmadı. Sadece Cudi değil, bu ülkede 100 yıldır devam eden bir siyasi yangın var” diye konuştu.

'AKBELEN’DEN ÇIKAN SES CUDİ’DE DUYULMALI'

Uçar, “Akbelen’den çıkardığımız sesin Cudi’den, Cudi’den çıkardığımız sesin Akbelen’den duyulması gerekiyor. Çünkü bütün bu doğa talanı tek bir merkezden yönetiliyor. Kim ekolojik tahribat için savaşı araçsallaştırıyorsa, bu ülkede yürütülen savaşın da kıyılan canların da müsebbibi onlardır. Cudi’de çok net bir tablo var; Cudi’de ve Kürdistan coğrafyasında yangını çıkaran devletin kendisidir. Yangını sönmesini engelleyen devletin kendisidir. Asıl hedef ormansızlaştırma, insansızlaştırmak. Buna Akbelen’deki mücadele kadar ses çıkaracağız ve geçit vermeyeceğiz” dedi.

'ÊZIDÎLERE KATLİAMLAR REVA GÖRÜLDÜ'

Uçar, 3 Ağustos 2014’te DAİŞ’in saldırılarıyla Êzidîlere dönük 73’üncü Ferman’ın yıldönümüne değinerek, şunları söyledi: “Geçtiğimiz günlerde, 3 Ağustos’ta 74’üncü Ferman olarak tanımladığımız Êzidî Soykırımı’nın yıldönümüydü. Dünya üzerinde inançsal anlamda, kültürel anlamda, mücadele anlamında en kadim halk olan Êzidîlere reva görülen hep katliamlar oldu. Ama şunu açık ifade edelim. Her bir Êzidî’nin ölümünü kendi yaşadığımız toplumun kültürel inançsal değerlerinin kaybından bağımsız ele alamayız. Her bir öldürülen, köleleştirilen Êzidî’nin yaşadığı eziyet, aslında bizim geleceğimizden de çalıyor” diye belirtti.

İMRALI TECRİT SİSTEMİ SÜRÜYOR

Uçar, İmralı tecrit sistemi ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan haber alınamama haline dikkat çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’de hukukun işlemediği bir süreçle karşı karşıyayız. Tecrit sözünü kullandığı için tutuklamalar gerçekleşiyor. Biz hakikatin ve gerçeğin emekçileri olarak, bu ülkede gerçeklerden sorumlu olduğumuzu her defasında ifade ettik. Yüksek sesle dile getirelim; bu ülkede tecrit var, mutlak bir tecrit var. Sayın Öcalan ile ilgili olarak Asrın Hukuk Bürosu dün bir açıklama yaptı. Bir hukuk devlet olduğunu iddia eden mevut iktidar ve yandaşları, 12 yılda sadece 5 defa görüşmenin yapıldığı İmralı’daki hukuk katliamı ile ilgili hiç bir şey söylemiyorlar. Son 30 aydır Sayın Öcalan ve yanındakilerle hiç bir görüşme gerçekleşmedi, tek bir haber alınmadı.

TECRİT KELİMESİNDEN KORKAN İKTİDAR

Yüzlerce avukat, binlerce defa başvuruda bulundu. Sadece aile ve avukatlar değil, tecridin hem insani hem de hukuki açıdan ne kadar tehlikeli olduğunu bilenler; dünya çapında başvuruda bulundu. Dünya genelinde 35 avukat, Türkiye’de 29 baroya kayıtlı 775 avukat Adalet Bakanlığı’na başvurdu. Haziran ve Eylül 2022 tarihlerinde tecrit ile ilgili bilgi almak istediler ve İmralı’ya giderek yerinde inceleme yapmak istediler. Bununla ilgili yıllardır yapılan tek bir açıklama yok. Tecrit kelimesinden korkan bir iktidar ile karşı karşıyayız. Peki niye korkuyorlar? Bu olan bitenlerin nedenlerini biz söyleyeyim. Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yollarla çözümü, toplumsal barışın tesis edilmesi için en önemli kişi Sayın Abdullah Öcalan’dır. Devreye girdiği andan itibaren bu iktidar ve bu savaş meşruiyetini yitirecektir. 2013-2015’te deneyimlediğimiz şey, bu sürecin kendisidir.

TECRİTE KARŞI MÜCADELEYİ SÜRDÜRECEĞİZ

Devlet ve iktidar bir acziyet yaşıyor. Ama hiç bir işkence ile bu acziyeti gizleyemezler. Tecridin sona ermesi, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin bitirilmesi, aile ve avukat görüşlerine izin verilmesi ve durumun açığa kavuşturulması gerekmektedir. Bununla ilgili bugüne kadar yürüttüğümüz mücadeleyi bundan sonra da yürütmeye devam edeceğiz.”

EKONOMİK KRİZ VE HAYAT PAHALILIĞI

Ekonomik krizin derinleştiğini belirterek Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e Kürtçe seslenen Uçar, “Ülkenin önemli gündemlerinde biri de hayat pahalılığı ve enflasyon. Bugün yaşadığımız kriz, AKP’nin ekonomik tercihleridir. Savaşa ve ranta dayalı krizin yükünü emekçiler ve bizler çekiyoruz. Türkçe söyledik, anlaşılmadı. O halde biz Hazine ve Maliye Bakanı’na buradan en iyi anladığını düşündüğümüz dilden, yani Kürtçe söyleyelim. Rojek nan heye, dew tune ye, rojek dew heye, nan tune ye. Êdî bese, êdî naçe, êdî nameşe. (Bir gün ekmek var ayran yok, bir gün ayran var ekmek yok. Artık yeter, artık gitmiyor, artık yürümüyor) Acaba anlamış mıdır?” diye konuştu. (MA)


Öne Çıkanlar