Cuma Çiçek: AKP'de statükocu eğilim daha güçlü, kayyım bunun teyidi
Artı Gerçek - Hakkari'de DEM Partili Belediye Eşbaşkanı Mehmet Sıddık Akış'ın gözaltına alınarak yerine kayyım atanması, bir süredir tartışılan AKP-MHP ittifakına dair tartışmaları artırdı.
Yerel seçim sonrası CHP ile girilen 'normalleşme' adımlarına MHP'nin karşı çıkması, AKP içerisinde bu konuda farklı eğilimler olduğu yönündeki yorumlar eşliğinde gelen kayyım kararına, akademisyen Cuma Çiçek yorumladı. Kısa Dalga'dan Çağrı Sarı'nın sorularını yanıtlayan Çiçek, "Rejimi yeniden kurmanın laboratuvarı Kürt alanı" tespitinde bulundu.
Çiçek'in sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
Bir süredir Türkiye gündeminde yumuşama- normalleşme tartışmaları yapılıyordu. Bu tartışmalar sürerken önce Kobanê davasına dönük ağır kararlar alındı ardından da kayyım atandı… Bu durum normal mi?
Mayıs seçimlerinden sonra DEM Parti geleneği, 8 yıllık aldığı pozisyonu değiştirmişti. Yani 8 yıl boyunca DEM Parti muhalefetle birlikte bir pozisyon aldı. Erdoğan’ın kaybına yatırım yaptı. Ayrıca, muhalefet içerisinden bir demokratik bloğun çıkmasını bekledi. 2015 çözüm sürecinin çöküşünden 2023 Mayıs seçimlerine kadar olan süreçte, Erdoğan bu kavgayı ciddi bir güç kaybetmekle beraber kazandı, 8 yılın ardından ikinci kez başkan seçildi. Kürt hareketinin beklediği şey gerçekleşmedi.
İkinci beklentisi kendisinin de içinde olduğu daha geniş bir demokrasi bloğunun ortaya çıkmasıydı. Bu blok tarafından da dışlandı. Ayrıca, bu blok bir demokrasi blokuna da dönüşmedi. Yani demokratikleşme bağlamında net bir perspektifi olan, net bir tutumu olan ve kolektif eyleyen bir blok oluşmadı.
Mayıs seçimlerinden sonra DEM Parti pozisyon değiştirdi ve yeniden üçüncü yol söylemine daha fazla yatırım yapmaya başladı. Muhalefetle iktidar arasında üçüncü siyasi merkez olmaya yatırım yaptı. Ak Parti ile müzakere zemini oluşturmaya çalıştı. Özellikle muhalefetin ana aktörü olan CHP ile ilişkileri koparmadan, en azından yerel ölçekte iş birliklerini zorlarken, bir yandan da AK Parti ile bu 8 yıllık çatışmalı ilişkiden çıkmaya ve AK Parti ile yeniden konuşmaya yöneldi.
Yani Dem Parti daha net bir pozisyon aldı; Leyla Zana açıktan bir pozisyon aldı. Ahmet Türk yine benzer bir pozisyon aldı. Demirtaş keza öyle. Müzakerenin zemini yoklanmaya başlandı. Buna dair çabalar oldu. AK Parti içerisinde de buna cevap veren bir ekip vardı ama zayıf kaldı. AK Parti içindeki çatışma ilk olarak Van’da mazbatayı ikinciye verme vakasında görünür oldu. Van vakası bir yönüyle AK Parti’nin kendi içerisindeki bir çatışmanın yansımasıydı. Ak Parti’de demokratikleşmekten bahseden bir kesim var. Bir yandan da bu gruba parmak sallayan bir ekip var. Ve bu ikinci grup daha güçlü gibi görünüyor.
AKP’nin kendi içindeki kliklerden bahsediyorsunuz… Ayrıca Türkiye’de verilen siyasi kararlara bakınca MHP’nin ciddi bir ağırlığı görünüyor. Hakkari’ye atanan kayyım konusunda, Kobanê davasında verilen kararlar konusunda MHP’nin sözünün baskın geldiği, AKP’ de statükocu ekibin ağır bastığı değerlendirmesi yapılabilir mi?
İkili bir durum olduğunu düşünüyorum ben. MHP diyalog konusunda net bir karşı tutum koyuyor. Ama bunu tek başına MHP’nin talebine bağlayamayız. Van'daki kriz, ekip çatışmasının birinci yansımasıydı o krizde bir şekilde diyalog hattının sesi yükseldi. Kobanê kararları bence ikinci kriz alanıydı. Yani Van umut yarattı, Kobanê davası kararlarında ciddi bir umut kırımı oldu. Türkiye'de normalleşme olacaksa, Kürt sahasına yansıyacaksa bu normalleşme legal Kürt partisinin sahasının genişlemesi ile olacak bir şey. Bunun sembolik ismi şu an Selahattin Demirtaş. Yegâne lider konumunda neredeyse. Böyle bir konumda olan birinin 40 yıl ceza alması zaten sokakta bir endişe, kaygıyı yaratmıştı.
Dün yaşanan kayyım tek başına, Hakkari’ye yahut Kürt coğrafyasını kayyım atama meselesi değil. Kürt meselesinin sürdürülebilir bir kriz olarak yönetilmesi politik alanda bir otoriterlik kaynağına dönüştürülmüş durumda. Yani Kürt meselesinin çözümsüzlüğü, şiddet zeminde tutulması, bir politik kriz alanı olarak tutulması ve yönetilmesi her zaman Ankara'da bir otoriter rejim inşasının aracı olmuş durumda.
Türkiye ölçeğinde normalleşme olacaksa, Kürt meselesinin siyasi alanda demokratikleşme, ekonomik alanda eşitlik kaynağının dönüştürülmesine bağlı. Burada MHP’nin bir blokajı var. Bu çok net. MHP, 8 yıllık ittifakı sürdürmek istiyor. Yani MHP, bir parti olarak temsil gücünden çok daha büyük ölçüde bir güce sahip devlet içinde. Ak Parti'yle kurmuş olduğu ittifak, MHP’ye bu gücü sağlıyor. Ama öte yandan Ak Parti'ye baktığımızda; AK Parti son 8 yıllık kavgayı kazandı, Erdoğan ikinci kez başkan oldu, ama büyük bir güç kaybetti. Dolayısıyla hem iç hem de dış siyasette AKP’yi değişime zorlayan, daha büyük makro dinamikler var. AK Parti 2000’lerin hatta 2015’lerin Ak Partisi değil. Yani bu dönem içerisinde Ak Parti'nin gövdesi de değişti, söylemi değişti ve kabaca aslında politik söylem olarak da ideolojik hat olarak da neredeyse MHP’ye benzeşen bir AK Parti var. MHP’leşen bir AKP var. Tek başına MHP’nin bariyeri değil.
AK Parti’de net bir değişim eğilimi olsaydı, MHP’nin bu derece etkili olabileceğini düşünmüyorum açıkçası. Açıktan AK Parti içerisindeki çatışma olduğunu düşünüyorum. Statükocu olan eğilim daha güçlü AK Parti içerisinde. Bugün de kayyım bunun teyidi oldu.
O zaman birkaç hafta önce konuşulan ‘yeniden çözüm olur mu’ tartışması tamamen bitti…
Zaten çok zordu, bugünden sonra daha zor. Yani şimdi şunu izlemek gerekiyor. Bu konuda DEM Parti tepki verdi. Asıl, CHP’nin nasıl bir tepki vereceğine bakmalıyız. Kayyımlar devam ederse, 4- 5 yıl Türkiye'nin kriz yıllarının süreceğini gösterir. Yani kanaatim şu ki kayyımların önü alınmazsa Hakkari'den, İzmir'e, İstanbul'a, Antalya'da taşacaktır bu kriz hali. Bu durum sadece Hakkari ile sınırlı kalmaz. Batı metropollerine kayyım atanacağını beklemiyorum ama farklı araçlarla bu belediyelerin alanları daraltılacaktı.r İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin de bugün itibariyle sahasının daraldığını düşünüyorum, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin de.