'Demokratik Çözüm ve Özgürlük Yürüyüşü’ yarın başlıyor: İlk inkar Meclis’te başlamıştı, düzeltmeyi de buradan başlatmalıyız

'Demokratik Çözüm ve Özgürlük Yürüyüşü’ yarın başlıyor: İlk inkar Meclis’te başlamıştı, düzeltmeyi de buradan başlatmalıyız
Demokratik Kurumlar Platformu öncülüğünde, Ankara’ya “Demokratik Çözüm ve Özgürlük Yürüyüşü” yarın başlıyor. Deklarasyon metninde, "Çözüm için Meclis de rolünü oynamalıdır" denildi

Artı Gerçek - Demokratik Kurumlar Platformu öncülüğünde, “Abdullah Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa demokratik çözüm” kampanyası kapsamında yarın Ankara’ya “Demokratik Çözüm ve Özgürlük Yürüyüşü” başlatılacak. Yürüyüş, Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’nde düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyuna duyuruldu. Toplantıya, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, MED Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuki ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED TUHAD FED) Eşbaşkanı Pınar Sakık Tekin ve Kerem Canpolat’ın yanı sıra platform üyeleri katıldı.

Yürüyüşün deklarasyon metninin Kürtçesini DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, Türkçesini ise Özgür Kadın Hareketi (Tevgera Jinên Azad-TJA) aktivisti Gülistan Sarılı okudu.

HEDEF ORTADOĞU’NUN DİRENGEN TOPLUMU

Tarihi ve kritik bir süreçten geçildiğine dikkat çekilen deklarasyonda, şu ifadeler yer aldı: “Merkezinde bölgemiz yer alsa da küresel düzeyde etki ve yansımaları olacağı muhakkaktır. Adına Üçüncü Dünya Savaşı denilmesi de bu ölçek itibarıyladır. Üç büyük savaşın temel aktörü olan hegemonik güçlerin sınır tanımayan acımasızlığı, yıkıcılığı ve yok ediciliğini tüm insanlık görüyor ve yaşıyor. Ulus-devletçi zihniyetin savaşın bu ağır bedelinde rolü başattır. Bu zihniyet, birer halklar, kültürler, diller, dinler ve inançlar bahçesi olan Mezopotamya ve Anadolu’yu boydan boya kuşatmış, yüz yıldır bu cennet topraklarını cehenneme çevirmiştir. İlk iki büyük savaşta bu toprakların kadim halkları nasıl soykırımlardan geçirilmişse, içinden geçtiğimiz ve yeni bir aşamaya getirilen Üçüncü Dünya Savaşı’nın bilançosu bunu katbekat aşmıştır.

Birbirini koşullayan küresel sermaye ile merkezi hegemonik düzenin, yeni enerji koridorları uğruna savaşı Ortadoğu’da derinleştirmek; zengin toplumsal ve manevi kültürü ile direnen toplum gerçekliği hedeflenmektedir. Emperyalizmin değişmez karakteri olan böl-parçala-yönet politikası her yönüyle devrededir. Yüz yıl önce homojen ulus devletçikler yaratma üzerinden bölgeyi cetvelle bölen hegemon güçlerin masasında bugün de yeni dizayn haritası bulunmaktadır. Sorunların çözümü ulus devletçiliğin palazlanmasında değil, tam aksine ulus-devlet zihniyetinin yarattığı tahribatları görerek, bu toprakların köklerinde olan demokratik ulusu geliştirmektir. Ortadoğu halklarının ortak geleceği ancak bununla sağlanabilir. Aksine savaşın Irak, Suriye, Lübnan, Filistin’den sonra tüm bölgeyi içine çekmesidir. Savaşlara doymuş bu toprakların barışa ihtiyacı var ve günümüzün en yaşamsal aciliyetidir. Barışın yolu da demokrasi ve özgürlük adımlarının atılmasından geçer.

ÇÖZÜMSÜZLÜK POLİTİKALARI

Çözümsüzlük politikalarının sonucu olarak uluslararası bir karaktere ulaşan Kürt meselesi her geçen gün çözümünü daha fazla dayatmaktadır. İzleyeceği yolla Türkiye’yi cennete de cehenneme de dönüştürmek, devlet ve siyaset aklının elindedir. Ret ve inkar politikalarının Türkiye Cumhuriyeti’ni getirdiği nokta koyu bir karanlıktır. Karanlığı aydınlatmanın vakti gelmiştir, geçmiştir. İşe, ikinci yüz yılına giren Cumhuriyeti demokratikleşmeyle başlayabiliriz. Cumhuriyeti, 1921 Anayasası’nda olduğu gibi halkların, inançların, tüm kesimlerin Cumhuriyeti yapabiliriz.

HERKES KAYBEDER

Türk-Kürt ilişkilerini tarihsel gerçekliği üzerinden yeniden güçlendirebiliriz. Kürt sorununun kaynağı ret ve inkardır. Türklere Anadolu’nun kapılarını açanlara, ülkenin kurtuluşunda canını siper edenlere kardeşlik kapısının kapatılmasıdır. Sıra gelen isyanlar neden değil sonuçtur; inkara karşı var olma mücadelesidir. Sorunun çözümsüzlüğü ülkeyi yangın yerine çevirdi; nice iktidarlar, hükümetler çürüttü. Dokunan yanar misali, çözüme niyet edenler hep tasfiye edildi. Kürt sorunu kartopu gibi her geçen an daha da büyüdü, bölgesel ve küresel bir hal aldı. Türkiye’nin açık yarasına dönüşen soruna tuz basanlar kuşkusuz çok olur. Kanayan bu yarayı iyileştirme fırsatları, süreçleri 1993’ten bu yana heba edilmiştir. Ve bunun acı sonuçları olmuştur, binlerce gencecik insan toprağa düşmüştür. Gelinen aşamada her yönüyle kan kaybeden bir ülke gerçekliğidir. Sonuç, Kürt sorunu var oldukça herkes kaybetmeye mahkumdur.

TEK ÇIKIŞ KÜRTLERİN KABÜLU

Tek bir çıkışı var; o da Kürtlerin varlığını kabul etme ve onurlu bir barışı sağlamaktır. Ortadoğu bunalımına da dünya krizine de en doğru çözümü öneren Sayın Abdullah Öcalan, Türk-Kürt tarihsel ilişkisine en doğru projeksiyonu tutan ve sorunun çözümünde temel muhatabıdır. Nitekim 43 ay sonra yaptığı aile görüşmesinde ‘Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim’ sözleriyle çözüm iradesini göstermiştir. Kürt halkı ve siyaseti de bu iradenin arkasında durmuş ve kararlılığını ifade etmiştir. Bu mesajın üzerinden 51 gün geçmiştir, hiçbir koşul oluşturulmamıştır. Aksine tecrit sürdürülmüş, hukuka aykırı disiplin cezaları peş peşe verilmiştir. Halk iradesine darbe olan kayyım politikaları yeniden devreye konulmuştur. Tokalaşmanın, Meclis’e çağırmanın samimiyetine gölge düşürülmüştür. Söz başka pratik başka olmuştur.

KUZEY VE DOĞRU SUREİYE’YE SALDIRILAR

Türkiye’nin dış siyasette de Kürtlere karşı izlediği politika barışçıl olmaktan çok uzak kalmıştır. Ortadoğu’da yaşanan savaş Filistin ve Lübnan sahasından 27 Kasım itibari ile Suriye topraklarına taşınmıştır. Türkiye ve kendisine bağlı gruplar tarafından Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin hedef alınması başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye’de yaşayan ve barıştan yana olan tüm kesimlerde büyük bir tepkiye neden olmuştur. Kadınlar öncülüğünde IŞİD barbarlığına karşı dünya tarihine daha şimdiden geçmiş olan Rojava Devrimi, hem Kürtler için hem de dünyadaki devrimci demokrat tüm halklar için ‘Demokratik ulus’ paradigmasının yaşam bulduğu halklar devrimine dönüşmüştür. Kürt halkı için bu kadar önemli olup duygusal bağın kurulduğu Rojava’nın savaş alanına dönüştürülüp hedeflenmesinin daha büyük gerilimlere neden olacağı aşikardır. Gidişat tehlikeli ve çözümsüzlüğü derinleştirmektedir. Bu politika, ancak ve ancak iç barışı değil, çelişki ve çatışmaları tahkim eder. Ülkenin kaderinin masada olduğu şu süreçte bu yanlıştan derhal dönülmelidir. Kürt düşmanlığı üzerine kurulan sömürü çarkına su taşımaktan vazgeçilmelidir.

KÜRTLER NE İSTİYOR?

‘Kürtler ne istiyor’ diye soranlara yanıtımız nettir: Kürt, demokratik, özgürlükçü, onurlu bir barış istiyor. Bunun ilk adımı da tüm ömrünü Kürt sorununun demokratik çözümüne ve onurlu bir barışa adayan Sayın Öcalan üzerindeki tecridi kaldırmaktır. Sağlık, güvenlik ve özgürlük koşulları sağlanarak, ‘teorik ve pratik gücünü’ kullanmasına zemin hazırlanmalıdır.

ANKARA’YA YÜRÜYÜŞ

Çözüm için Meclis de rolünü oynamalıdır. Sayın Öcalan da, Kürt siyaseti de Meclis’i sıklıkla işaret etmekte ve bu çatı altında çözümde ısrar etmektedir. Çünkü ilk inkar Meclis’te başlamıştır; Meclis’in çıkardığı Anayasa ve yasalarla günümüze kadar sürdürülmüştür. Dolaysıyla düzeltmeyi de buradan başlatmalıyız. Meclis’in rolünü oynaması için Türkiyeli dostlarımızın 16 Aralık’ta İstanbul’dan Ankara’ya doğru başlatacakları yürüyüşü önemsiyoruz. Kürt siyaseti olarak bizde Diyarbakır'dan Ankara’ya aynı gün ve zamanda yürüyeceğiz. 16 Aralık’ta Diyarbakır'da start alacak olan ‘Demokratik Çözüm ve Özgürlük Yürüyüşü’, Urfa, Antep, Adana ve Mersin ile devam edecek, son durak 20 Aralık’ta Ankara olacaktır. İki koldan Ankara’ya yapılacak yürüyüşe çözüm ve barış isteyen herkesi katılmaya çağırıyoruz. Meclis’i de tarihsel misyonunu oynamaya davet ediyoruz.”

Metnin ardından konuşan Barış Annesi Meryeme Tura, "Yarın yürüyüşümüz başlayacak. 7'den 70 yaşına kader herkesi barış yürüyüşüne katılmasını istiyoruz . Barış istiyoruz” dedi. (MA)

Öne Çıkanlar