Evler ‘Erdoğan modeli’ erkeklerle doldu
HDP Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu, referandumda oylanacak anayasa değişikliğiyle yetkilerin kendisinde toplanacağı ‘Tek Adam’ın aynı zamanda...
HDP Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu, referandumda oylanacak anayasa değişikliğiyle yetkilerin kendisinde toplanacağı ‘Tek Adam’ın aynı zamanda toplumda yeni bir erkekliği dizayn etmenin de sembolü olacağını söylüyor.
Sibel HÜRTAŞ / ANKARA
Anayasa değişikliğini kadınlar açısından yorumlayan HDP Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, bunun bir Anayasa değişikliği referandumu değil tek adam modelinin onaylanması olduğuna dikkat çekiyor.
Peki "Tek Adam" kadınları nasıl etkiliyor? "Erdoğan’ın konuşma metinlerini okuduğunuzda hayatınızın birisi tarafından kuşatıldığı, işgal edildiği hissine kapılırsınız" diyen Kerestecioğlu, bugün evlerin de "Erdoğan modeli" erkeklerle dolduğunu söylüyor. Bunun sonucu, Erdoğan modeli erkeklerin de aynı şiddet ilişkisini iki kişi arasında hane içlerinde korumalarıyla ortaya çıkıyor.
HDP Milletvekili Filiz Kerestecioğlu’yla Anayasa değişikliğinin kadınlar için ne ifade ettiğini, HDP’li kadınların bu süreçte neler yapacağını konuştuk.
6 hafta sonra referandum için sandık başına gidiyoruz. Anayasa değişikliği kadınlar için ne getiriyor? Bu referandumdan Evet çıkarsa, kadınları nasıl bir gelecek bekliyor?
Bu Anayasa değişikliğiyle yalnızca yetkiler bir adamın elinde toplanmıyor. Aynı zamanda bu tek adam, toplumda yeni bir erkekliği dizayn etmenin sembolü de oluyor. 15 Temmuz sonrası, "madam gibi değil adam gibi ölün" diyen bir kişiden bahsediyoruz. Sürekli öfke dilini büyüten, belli bir grubun diğerleri üzerindeki egemenliğini en sert tonda ifade eden, erkek egemenliğinin tüm sembollerini kullanan bir kişiden bahsediyoruz. Erdoğan’ın konuşma metinlerini okuduğunuzda hayatınızın birisi tarafından kuşatıldığı, işgal edildiği hissine kapılırsınız. Egemenlik kurma ve sömürüdür bu. Tarihteki en eski egemenlik ilişkilerinden olan erkek egemenliğinin kullandığı yöntemler nelerdir? Kadınların bedenlerini, emeklerini ve kimliklerini gasp etmek! Erdoğan da bu yöntemleri kullanıyor.
ERDOĞAN MODELİ ADAMLAR
Seslendiği "vatandaş"ın kadınlar olmadığını görüyoruz. Kimi zaman "Hanım" kardeşlerine seslendiğinde de onlara yeni rejimi için roller yüklüyor. Bu öfke, bu erkek egemen dil ve uygulamalar tüm Türkiye’ye sirayet ediyor. "Erdoğan modeli" adamlar aynı şiddet ilişkisini iki kişi arasında, hane içlerine kuruyor.
Aslında Anayasa değişikliği denemeyecek, "Tek Adam" için yapılan bu değişiklikle, hali hazırda yürüttükleri kadın düşmanı siyasetlerini daha güvenle, kimseden icazet almadan yürütecek. Tek adam, Kanun Hükmünde Kararnamelerle kadınlarla ilgili her kararı alabilecek. Yargı da kendisi tarafından seçildiğinden bu kararlara karşı çıkacak bir terk hukukçu bulunamayacak. Kadınları ilgilendiren konularda atadığı Bakanlar aracılığıyla kararlar alacak. Biz Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme talep ederken bu değişiklikle tüm Bütçe yalnızca Tek Adam tarafından hazırlanacak.
‘Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ adını verdikleri bu garabetin bir adı var: ‘TEK ADAM REJİMİ’. Getirmek istedikleri bu tekçi ve otoriter rejim, kadın düşmanlığını esas alan faşizmi, baskıyı, sömürüyü devam ettirerek OHAL ve KHK düzenini kalıcı hale getirmeyi hedefliyor.
Referandumda kadınlar sadece bunun için mi Hayır demeli? Kadınların Hayır’ının altında başka hangi nedenler var?
Yıllar boyunca, şiddete karşı yasal değişiklikler, TCK ve Medeni Kanun değişiklikleri için büyük bir mücadele yürüttük. Kürtaj Yasası’na, kadın cinayetlerine ve ağır tahrik indirimlerine, tecavüz yasasına karşı on binlerce kadın meydanları doldurduk. Cinsiyetçi baskıları gerilettik ve büyük kazanımlar elde ettik. 8 Martlarda ve 25 Kasımlarda bütün dünyadaki kadın yoldaşlarımızla birlikte özgürlüğü, eşitliği gerçekleştirmek için alanları doldurduk, kadın isyanını büyüttük. Bu kazanımlardan vazgeçmeyeceğimizi Hayır’larımızla beyan edeceğiz. Tecavüzü, şiddeti önlemek için HAYIR! Kadın cinayetlerini engellemek için HAYIR! Yaşam tarzlarımız için HAYIR! Saygı gördüğümüz işlerde çalışmak ve hak ettiğimiz ücretler için HAYIR! Özgürlüklerimiz, emeğimiz, bedenimiz ve kimliğimiz için HAYIR…
AKP’nin referandum kampanyasının ilk adımı torun bakan büyükannelere sosyal yardım verilmesiydi. AKP’nin özellikle seçim ve referandum öncesinde kadınlara yönelik sosyal yardımlar üzerinden şekillenen kampanyalarını nasıl değerlendirmek gerekiyor?
Bildiğiniz gibi tüm dünyada bugün kadınlar en çok çalışanlar ama en yoksullar. Buna literatürde yoksulluğun kadınsılaşması deniyor. Hem kadınlar en yoksullar, hem de kadınların yaptıkları işler en düşük ücretli işler. AKP’nin bu sonucu doğuran neoliberal politikaların tam destekçisi olduğunu biliyoruz. Tek adam rejimi kadın yoksulluğunu da artıracak. Kadınları yardımlarla yaşamaya mahkum edecek. Bunu AKP yönetimi altında tecrübe ettik. Boşanan kadınlara partimize üye ol, yardım al diyen; insanların mahrumiyetlerini siyasi ranta dönüştürmeye çalışan bir partiden bahsediyoruz. Şimdi karşımızda her maddesi geleceğimizi ipotek altına alacak, toplumu kutuplaştıracak, savaşı derinleştirecek, yoksulluğu büyütecek, kadınları yaşamın her alanından tasfiye edilecek bir oylama var.
Biz her zaman kadınların ev içindeki emeklerinin görünür olmasını, ev kadınları için sosyal güvenlik ve emeklilik haklarının olması gerektiğini dile getirdik. Diğer yandan ise bakım hizmetlerinin kamusallaşması, yani kreşlerin ücretsiz ve ulaşılabilir olması gerektiğini ifade ettik. Oysa Milli Eğitim Bakanlığı’nın istatistiklerine göre 2007-2008 yılında 497 olan kamu kreşi sayısı 2015-2016 döneminde 56’ya düştü. AKP, çocuk bakımını özel sektöre ve aileye devretti. Biz her vatandaşın şartsız bir vatandaşlık gelirine sahip olması gerektiğini ve bakım emeğinin kamusallaşması gerektiğini düşünüyoruz. Çocuk bakan ebeveyn veya büyükanne-büyükbabalara yapılacak maddi yardım bu politikaların yanında ek bir yardım olarak ele alınabilir ancak. Daha Aralık ayında çok acı bir olay yaşadık, Kütahya’da temizlik işçisi bir kadın, çocuklarını kreşe veremediği için ve çocuklarına bakacak kimsesi de olmadığı için evde bırakarak işe gitmek zorunda kalmış ve evde çıkan yangında biri 6, diğeri 3 yaşında olan iki kardeş yaşamını yitirmişti. Şehir hayatında artık aileler, büyükanne ve büyükbabalara yakın da yaşamıyorlar çoğunlukla ve kadınlar çocuklarını bırakacak kimseyi bulamıyorlar. Bu nedenle esas önemli olan 7/24 çalışan, ulaşılabilir ve ücretsiz kamu kreşlerinin yaygınlaştırılmasıdır.
HDP’nin Hayır kampanyalarında kadınlara özel bir rol düşüyor mu? HDP’li kadınlar Hayır kampanyasının neresinde?
HDP’li kadınlar, Partinin genel kampanyasından ayrı bir Hayır kampanyası yürütüyorlar. Çünkü, bahsettiğimiz gibi, bu yeni rejimin kadınların hayatında yaratacağı tahribat çok daha büyük. Bugün siyasetteki erkek egemen dil ve uygulamalar tüm Türkiye’ye sirayet ediyor. Şort giydiği için Ayşegül Terzi'nin otobüste, hamile olan Ebru Tireli'nin spor yaptığı parkta tekmelenmesinden otobüs firması Metro Turizm’de seyahat eden kadının şiddete uğramasından, bir kadının HAYIR eyleminde Kadıköy’de Polisler tarafından dövülmesine bu şiddetin kamusal karşılıklarını görüyoruz. Kadınların aslında ne kadar direngen ve kararlı olduklarını biliyor hükümet de. Çünkü küçük yaşlardan itibaren direnmeden yaşama olanağımız olmadığını öğreniyoruz. Bu nedenle kadınları özellikle baskı altında tutarak şiddet uygulayarak kadınların sokağa çıkmalarını engellemeye çalışıyorlar. Bunun uygulayıcısı da polis de olabiliyor, evdeki koca da olabiliyor. Çünkü "bu yetki" tüm erkeklere verilmiş durumda! Erkekliği ve militarizmi büyütmeden böylesi diktatöryal yöneticiler kitleleri mobilize edemezler. Bu nedenle bu öfke ve kutuplaşma bilinçli olarak bir kitleyi konsolide etmek için diri tutuluyor. Bu nedenle kadınlar, kendi sözleriyle kendi "Hayır"larıyla bu kampanyanın en önemli unsuru olacaklar.
Figen Yüksekdağ’ın önce milletvekilliği düşürüldü, ardından Yargıtay da siyasi parti üyeliğinden düşürdü. Siz aynı zamanda bunun kadın temsiline yönelik bir saldırı olarak da düşünüyor musunuz?
Partimiz Kadın Grubu ve tutuklanan her kadın vekilimiz, kadınların sorunlarını Meclis’e taşıyan, Kadın Bakanlığının kurulmasına dair kanun teklifleri veren, şiddeti eleştiren milletvekilleridir. Kadın kurtuluş mücadelesini, feminist mücadeleyi, Kürt kadınlarının, Alevi kadınlarının, başörtülü kadınların sorunlarını, taleplerini bu erkek parlamentonun erkek yapısına rağmen taşıyan ve bunun için mücadele eden milletvekilleridir. Vekillerimizin tutuklu olmalarının nedeni de aslında bu mücadeleleridir.
Figen Yüksekdağ’ın vekilliğinin düşürülmesinin gerekçesi ne? Bir cenaze töreninde, cenazeye katılanların attığı sloganlar nedeniyle mahkemenin Sayın Yüksekdağ’a verdiği ceza. Yani, Figen Yüksekdağ, slogan atanların yanında bulunduğu için örgüt propagandası cezası alıyor. Bu, açıkça bir hukuk katliamıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bırakın slogan atanın yanında bulunmayı, bu tür sloganların propaganda sayılamayacağı gerekçesiyle Türkiye’yi defalarca mahkûm etti ve yaşanan bu olay, gerçekten, hak alanını daraltan Hükûmet uygulamalarına yargının desteğini "yargı tacizi" olarak adlandıran Avrupa İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks'in tanımına da uyan vahim bir örnektir. Bu kararın, sevgili Figen Yüksekdağ’a uygulanmasının bir nedeni de kadın düşmanlığıdır; kadın sesinin, kadınların bir arada olma iradesinin yok edilmek istenmesidir.
TBMM’de kadın vekil olmanın zorlukları var mı? Parlamento’daki eril siyaset ve eril dil size ne hissettiriyor?
Bu Parlamentoda bulunan her kadın, önemli zorlukları aşarak geldiği bu sıralarda inandığı değerleri temsil etmeye çalışıyorlar. Biz kadınlar, politikayı yabancı bir mesele olarak görmek üzere toplumsallaştırıldığımız için, annelik sorumlulukları; çocuk, hasta ve yaşlılara bakma yükümlülükleri, tam gün politikayı bizler için neredeyse imkansız bir seçim haline getirdiği için, çocuklarına bakmak için hiç toplantılara devamsızlık etmek zorunda kalmamışerkeklerin politik deneyimleriyle yarışamadığımız için, zaman zaman düşman bir medyanın bizleri hedef alan haberleri nedeniyle cesaretimiz kırıldığı için veya medyanın bizlere karşı ilgisizliği nedeniyle, politik yaşama açılan kapıları tutan erkekler tarafından dışlandığımız için, politikada erkekler kulübü, kadınlara müsaade etmediği için, bugün bizler, Meclis’te de siyasetin diğer alanlarında olduğu gibi çok daha büyük bir özveriyle bulunuyoruz. Gücünü yetirebildiğini ezen, kendine benzemeyen herkesi ve her şeyi çıkarı için araç olarak gören erkek egemen siyaset anlayışına karşı da ayrıca mücadele etmek durumunda kalıyoruz. Meclis'te sürekli erkek egemen bir dilin ve şiddetin kullanılmasını kadınlar olarak sürekli engellemeye çalışıyoruz. Bu zorlukları aşmanın en önemli yolunun kadın dayanışması olduğunu biliyoruz ve bunu yükseltebilmek için de önemli bir mücadele ediyoruz.