Gültan Kışanak, cezaevi günlerini anlattı
Artı Gerçek - Namık Kemal Dinç’in moderatörlüğünü üstlendiği Artı Özel’in bölüm konuğu siyasetçi Gültan Kışanak oldu. Kobane Davası kapsamında 7 yıl 7 ay tutuklu yargılanan Kışanak, cezaevinde bir günün nasıl geçtiğini, gözetim altında yaşamı ve kapatılmayı aşma yöntemlerini anlattı.
‘HAYAL GÜCÜNÜ KAPATACAK DUVAR İCAT EDİLMEDİ’
Diyarbakır, Elazığ ve İzmir'deki cezaevi deneyimlerinin ardından Kandıra Cezaevi’nde de 7 yıl 7 ay tutuklu kalan Gültan Kışanak, "Cezaevi nedir?" sorusunu şöyle yanıtladı:
“Kapatılma, egemenlerin hükmetme ve kendilerince biat ettirme araçları. İnsan edimleriyle vardır, faaldir, aşkındır, yaratıcıdır. Bir şey yapmak, yeni bir şey ortaya çıkarmak ve geleceğine dair bir adım atmak ister. Cezaevi insan doğasına aykırı bir yer olarak insanlıktan çıkarma mekanı aslında, yani bir insan olarak tüm edimlerinden yoksun bırakıyor. Kapatılma bir işe yaramıyor. Fiziki olarak kapatıyorsun ancak zihnini, duygularını, hayal gücünü kapatamazsın, mümkün değil. Bunları henüz kapatacak bir duvar icat edilmedi.”
‘F TİPİNDE ÇİÇEK, BİTKİ YASAK’
Gültan Kışanak, kapatılma ve edinimsiz bırakılmayı nasıl aştığını ise çimlendirdiği bitkilerden örneklerle anlattı:
“Her taraf beton, kafaya taktım. F tipinde çiçek/bitki yasak. Benim ilk mücadelem; Çay tortularını biriktirip, kantinden aldığım havucu içine koydum, yeşerdi. Aramada 'Bu ne diye?' sordular. Siz çiçek vermiyorsunuz, ben de kendim yetiştirdim. 7 yıl 7 ay boyunca ben orada domates, havuç, nane yetiştirdim. Hatta bir tane ayçekirdeği bile yetiştirdim. Aramada gelip koparmışlar, bir kıyamet kopardım.”
KIŞANAK’TAN KİTAP ÖNERİSİ: LADY SAPİENS
İçeri ve dışarıyla iletişim kurma biçimlerinin, deneyimleri ile kısıtlı iletişimlerin anlam gücünü derinleştirdiğini anlattı. Kışanak, cezaevinde özellikle feminist okumalara ağırlık verdiği vurgulayarak, kitap okuma deneyimlerinden bazılarını şöyle özetledi:
“Feminist okumaları ve sistematik bir şekilde kadın okumaları yapmayı tercih ettim. Bu okumalardan sonra anladım ki aslında kadın özgürlük mücadelesi ilk günden itibaren başlamış, kadınlar öyle hiç de ruhlarını teslim etmemişler. Belki biz son 5 yüzyılı biliyoruz. Okuduklarım arasında Lady Sapiens’i tavsiye ederim. Lady Sapiens’i antropolog tarihçiler, arkeologlar ve kadın politikasına kafa yoranlar beraber hazırlayıp çıkartmışlar ve tamamen bilimsel bulgular üzerinden 45 bin yıl öncesine hatta 60 bin yıl öncesine tarihlenen resimleriyle işte bulunan kalıntılarla kadınların toplumsal hayattaki rolüne dair ve nasıl işlevleri olduğuna dair iyi ve umut verici bir kitaptı.”
‘İLK OKUĞUM KİTAP: FOUCAULT’UN HAPİSHANENİN DOĞUŞU’
”Gittiğimizde tatil olduğu için içeriye kitap almıyorlardı. İçeride yapacak her şey için dilekçe yaz diyorlar. Sinirlendim, 'ben müdürle görüşmek istiyorum' dedim. Müdür ile konuşunca ‘arkadaşlar gidin bir kütüphane listesi getirin, baksın bir iki tane kitap, -belli gerilmiş-, kitap verelim en azından okusun. Girmişken bari Foucault’un Hapishane’nin Doğuşu’nu okuyayım dedim. İlk okuduğum kitap oldu.
‘EN ÜZÜCÜ ANIM, KAYIPLARIM’
“Benim açımdan bu 7 yıl yargı taciziyle geçti. Bu süreçte şu iki şey beni çok zorladı. Ailemden arka arkaya kayıplar yaşadım. 7 yıl içerisinde yedi kişiyi kaybettim. Sadece ablam ve babamın cenazesine gelebildim. Ki bu da bu benim için zor bir süreçti. Köy mezarlığımız aynı zamanda türbedir, bizim için kutsaldır. Babamın cenazesinde onun etrafını yüzden fazla jandarma, polis ve siviller tutmuştu. O mezarlığın o kadar ayaklar altına alınması beni çok acıttı. O yüzden abimi kaybettiğimde tereddüt ettim, buna yapmaya hakkım var mı diye. Bizim için kutsal olan mekanların bu kadar anlamsız bir şekilde taciz edilmesi çok rahatsız ediciydi.”