Gültan Kışanak: Faillerin bulunması Türkiye tarihini de aydınlatacak

Gültan Kışanak: Faillerin bulunması Türkiye tarihini de aydınlatacak
Kobanê eylemlerinde yaşanan ölümlerin faillerinin bulunmasının Türkiye tarihini aydınlatacağına söyleyen tutuklu Kürt siyasetçi Gültan Kışanak, “Eğer demokratik bir ülkede iktidar olmak isteyen birileri varsa, onların da derdi bu olmalı” dedi.

Artı Gerçek- IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırıları üzerine 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 17’si tutuklu 108 isim hakkında açılan davanın 19’uncu duruşması, 5’inci oturumuyla Sincan Cezaevi Kampüsü Duruşma Salonu’nda görüldü.

Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılamanın duruşmasına, HDP Hukuk Komisyonu ve Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukatlar katıldı. Sincan Kapalı Cezaevi’nde tutulan siyasetçiler duruşma salonuna getirilirken, farklı cezaevlerindeki tutulanlar ise duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlandı.

Kimlik tespitinin ardından dosyaya eklenen evrakların okunmasıyla başlayan duruşma, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eski Eşbaşkanı Gültan Kışanak’ın savunmasıyla devam etti.

‘FALİLLERİNİN BULUNMASI TARİHİ AYDINLATACAK’

6-8 Ekim olaylarından sonra barış ve “çözüm” sürecinin fiili olarak askıya alındığını ifade eden Kışanak, “Süreç, demokratik siyasete inananların ve İmralı’nın çabalarıyla 2015 Haziran’a kadar sürdü. Kim barış ve diyalog için uğraşıyordu? Kim onların önüne engel çıkarmak için uğraşıyordu? Olağan şüpheli olarak demokratik siyaseti ve Kürtleri fişlemek yerine gerçek suçlular belki bulunabilirdi ama yapmadılar. Böylesi bir süreçte 6-8 Ekim 2014’te hiç birimizin tasvip etmediği dahası acılar duyduğu olaylar yaşandı. İnsanlar yaşamını yitirdi. Bu olayların faillerinin bulunması Türkiye tarihini de aydınlatacak” dedi.

'AMAÇ MUHALİFLERİ SAF DIŞI BIRAKMAKTI’

Kışanak, şöyle devam etti: “Eğer demokratik bir ülkede iktidar olmak isteyen birileri varsa, onların da derdi bu olmalı. Çünkü bu provakatif olayları ortaya çıkarılmazsa bundan sonrada ülkenin başı beladan kurtulmaz. 2014’ten 2018’e kadar savcılar gelmiş, gitmiş. Bu soruşturma dosyasını ne yapacaklarını bilememişler. Kimsenin aklına bu kadar büyük bir kumpas kurmak gelmemiş. Fakat 2018’de durum değişiyor. İki tane önemli gelişme var. Biri Cumhurbaşkanı seçimi, diğeri de Demirtaş AİHM kararı. Seçimde biliyoruz ki Cumhurbaşkanı, Sayın Selahattin Demirtaş karşısında aday olmuş ve karşı kampanya yürütmek için en etkili söylemleri kullanmış. Ayrıca toplum 2016’da yapılan siyasi soykırım operasyonunu kabullenmemiş. Meşru görmüyor. ‘Milletvekillerimizi cezaevine koydunuz’ diyenler var. Ortada iddianame yokken Erdoğan, Demirtaş nezdinde tüm Kürt siyasetini sorumlu tuttu, bir kampanya yürüttü. AİHM’in 2018’deki Demirtaş kararından sonra Erdoğan ‘Biz de karşı hamlemizi yaparız’ dedi. Nasıl yapacak? Yargıya talimat verecek. Talimat arıyorsunuz ya talimat ortada. Asıl amaç siyasi muhalifleri saf dışı bırakmaktı.

BASIN AÇIKLAMASINDAN BAŞKA BİRŞEY YOK

Eğer gerçekten adalete inanan birileri olsa, bugün bu dosyanın kapağını kapatırdı. Herhangi bir insana soruşturma sürecinde yaşananları anlatsan, hukuk fakültesi okumasına gerek yok. ‘Böyle hukuksuzluk olmaz’ der. Gerçekten 3 bin 500 sayfalık iddianamede basındaki konuşmalarımız dahil en fazla 50 sayfa çıkar. Altı üstü konuşmuşuz. Kamuoyunun karşısında yaptığımız 3-5 açıklamadan başka bir şey olmayan, sahte belgelerden oluşan bir dosyayı önümüze koyuyorsunuz. Erdoğan, kendisine hakaretten herkese dava açıyor ya. Gerçekten bu ülkenin Cumhurbaşkanı olsaydı, dosyanın nasıl tertiplendiğini çok iyi bilen utanmadan ve bunu vatan millet adına yaptığını söyleyen Bahtiyar Çolak’a da dava açtırırdı. Ne demek ya? ‘Sen hangi delillerle böyle bir yargılama yapıyorsun’ derdi ama zaten Çolak’a ‘dosyayı kabul et’ diyen Erdoğan. Bu bir iddianame değil. Ne yazık ki bu dava başladığında bu noktadaki itirazlarımıza rağmen iade etmediniz.”

‘YENİ KUMPASLAR ORTAYA ÇIKARIYORLAR’

Kışanak, dosyayı "kumpas" olarak nitelendirerek, “Baştan aşağı dışarıdan paralel eller tarafından yönetilen bir dosyadır. Size de yeterince bu kumpasa sahip çıkıp çıkamayacağınıza inanmıyorlar ve bu nedenle yeni kumpaslar ortaya çıkarıyorlar” dedi. Aile görüşüne katılacağını belirten Kışanak, beyanlarını bu sözlerle noktalamak istediğini söyledi. Kışanak’ın savunması, 28 Kasım Pazartesi günü görülecek oturumda devam edecek.

'6-8 EKİM KOBANE OLAYLARI' NEDİR?

IŞİD tarafından 2014 yılının Eylül ayında Suriye’nin Halep iline bağlı Kobane ilçesine yönelik düzenlenen saldırıların artması ve on binlerce Kobanelinin katledilme tehlikesinin ortaya çıkması üzerine Türkiye’de birçok yurttaşın katılımıyla katliama tepki göstermek ve cihatçı terör örgütünün düzenlediği saldırıya sessiz kalınmaması talebiyle demokratik eylemler düzenlenmişti. Türkiye’den katliama sessiz kalınmaması yönünde çağrılar yükselirken, AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan o sıralarda "Kobani düştü, düşüyor" açıklaması yapmıştı.

7 Ekim itibariyle düzenenlenen protestolarda güvenlik güçleri, Kobane’de düzenlenen saldırılara karşı çıkan ve halkların kardeşliği şiarıyla yapılan eylemlere yönelik orantısız güç kullandı. Devam eden günlerde gelişen olaylarda, 47’si HDP üyesi ve seçmeni olmak üzere toplam 54 kişi hayatını kaybetti. HDP eski Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ da çoğu parti üyelerinin hayatını kaybettiği Kobane olaylarına ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında tutuklu olarak yargılanıyor.

Geçtiğimiz yıl (Ekim 2019) 6-7 Ekim olaylarına ilişkin Meclis’e bir önerge veren HDP Grup Başkanvekilleri Fatma Kurtulan ve Saruhan Oluç, 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde yaşanan ve kamuoyunda "Kobani olayları" olarak bilinen olayların tüm boyutlarıyla açığa çıkarılmasını istemişti.

Önergede, IŞİD tarafından 2014 yılının Eylül ayında Suriye’nin Halep iline bağlı Kobane ilçesine yönelik saldırıların artması ve on binlerce Kobanelinin katledilme tehlikesinin ortaya çıkması üzerine Türkiye’de insanlar Anayasal bir hak olan demokratik protesto haklarını kullanarak, iktidarın Kobane’de yaşanması muhtemel katliama sessiz kalmamasını talep ettiği ifade edilerek şöyle denilmişti:

"6 Ekim 2014 tarihine kadar Türkiye’de gerçekleşen demokratik protestolarda herhangi bir ölüm yaşanmamıştır. Türkiye halkları olası bir katliama karşı sesini yükseltirken 7 Ekim günü, AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan Gaziantep’te yaptığı konuşmada "Kobani düştü, düşüyor" demiştir. Yine aynı gün, Muş Varto’da Hakan Buksur adlı 25 yaşındaki gencin güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu başından vurularak öldürülmesi sonrasında 7 Ekim itibariyle gerçekleşen protestolarda güvenlik güçleri halka karşı orantısız güç kullanmıştır. Gelişen olaylarda, 47’si partimizin çalışanı ve seçmeni olmak üzere toplam 54 yurttaşımız yaşamını yitirmiştir. Bu olaylar esnasında yaşamını yitiren yurttaşlarımızla ilgili açılan soruşturmalarda bir arpa boyu yol alınmamıştır." (HABER MERKEZİ)

Öne Çıkanlar