İmamoğlu’ndan Erdoğan’a: Bir kişi çıktı, ‘ekonomiyi ben bilirim’ dedi, o gün yandık işte
Artı Gerçek - İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, iktidarın ekonomi karnesini değerlendirirken "Bir kişi çıktı, ‘Ekonomiyi ben bilirim’ dedi; yandık. ‘Ben ekonomistim’ dedi mi? Dedi. O gün yandık işte. Ekonomi yüzümüze bir daha gülmedi... Yakında enflasyonu suçlarsa, şaşırmayın. ‘Bütün suç enflasyonda’ derse, şaşırmayın" diye konuştu.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP Çatalca Belediye Başkan adayı Erhan Güzel ile birlikte; ilçenin kırsalında bulunan Muratbey, Ovayenice, Elbasan ve Çakıl mahallelerinde köy turu yaptı.
Turun ardından ilçe merkezine ulaşan İmamoğlu ve Güzel, Çatalca Cumhuriyet Meydanı’nda halkla buluştu. Meydanı dolduran vatandaşlar, İmamoğlu ve Güzel’e sevgi gösterilerinde bulundu. Halk buluşmasına katılan CHP Genel Başkan Yardımcısı Özgür Karabat, CHP Parti Meclisi üyesi Berker Esen, CHP İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün de İmamoğlu ve Güzel’e destek oldu. Konuşma yapacağı platforma eşi Dr. Dilek Kaya İmamoğlu ile birlikte çıkan İmamoğlu, vatandaşların ellerindeki dövizlere yine kayıtsız kalmadı.
İmamoğlu, “Ekrem abi seninle olan aşkımız, çiftçinin borcu gibi hiç bitmesin” dövizini okuduktan sonra, şunları söyledi:
'ÇİFTÇİYE 1 VER 10 AL, 2 VER 50 AL; BİR AVUÇ İNSANA 1000 VER, BİR TANE 1 LİRA GELMEZ'
"Kurban olurum sana. Allah korusun. Çiftçinin borcunu bitireceğiz. Çiftçiye, Çatalca'da güzel günleri daha fazlasını yaşatacağız. Çiftçiye desteklerimizi, tam iki katına çıkaracağız önümüzdeki dönemde. İstanbul'da çiftçiye 1 ver 10 al, 2 ver 50 al. Bak öyle bir şey bu. Bereket bu bereket. Bir avuç insana 1000 ver, bir tane 1 lira gelmez size. Bu bir avuç insana var ya, 1000 ver, hepsi gider. Onun için ver çiftçiye, bereket gelsin İstanbul'a kardeşim. Ver, üretene ver. Üretene ve üreten ahlaklı insanlara, bu güzel insanlara, bu memleketin yurdum insanına ver. Vereceksin. Emekliye ver. Emekliye vereceksin. Emeklinin başı öne eğildiği zaman, bu milletin başı öne eğik demektir. Bunlar saygıyı, hürmeti bile ezdiler. Emekliye verilecek 1 lirayı, ‘Bütçeye yük’ diye tariflediler. Doğru mu? Ama ‘Kanal İstanbul’ deyince gözleri böyle fır fır dönüyor bunların. İçinde bir para işareti var, onun adını söylemeyeceğim. Anladınız siz ne olduğunu. Ama bu memleketin, bu güzel şehrin havasını, suyunu, toprağını, çiftçisini, memleketin Boğaz’ını, o güzel coğrafyayı, tarihini, maneviyatını bu bir avuç insana, -bu kardeşiniz muhafızlık yapacak, 16 milyon İstanbullu muhafızlık yapacak- onlara yedirmeyeceğiz, yedirmeyeceğiz onlara"
'ÇİFTÇİNİN MAZOTUNU TRAKTÖRÜNÜN YANINA KADAR GÖTÜRDÜK'
"İBB, tarihinde ilk kez tarıma destek oluyor” diyen İmamoğlu şöyle devam etti:
“Hem de öyle böyle değil. 8.200’ün üzerindeki çiftçi sayımız nasıl oldu biliyor musunuz? Bir anda 10 katına çıktı. 700-800 kişiyken, 8.200’ün üzerindeki çiftçimize tohum verdik, fide verdik, mısır verdik, büyükbaş hayvan yemi verdik, arı yemi verdik, gübre verdik, mazot desteği verdik. Hem de çiftçinin mazotunu ne yaptık biliyor musunuz? ‘Yolda mazot harcamasın diye, traktörünün yanına kadar götürün’ dedim. Pendik’in Göçbeyli Köyü’ne uzak-yakın demeden nasıl hizmet ettiysek, diğer ucunda da Çatalca'nın bütün köylerine hizmet edip, bütün yapılan ihmallerin önüne geçtik. Geçmeye bu dönemde de devam edeceğiz.
'CUMHURİYET NE DİYOR BİLİYOR MUSUNUZ?'
Hizmetlerimizi partizanlıktan uzak bir anlayışla gerçekleştiriyoruz. Ben memleketimin hiçbir insanını birbirinden ayırmadım ki, belediye başkanını birbirinden ayırayım. Bunlar öyle yapmaz. Parti devleti kurmak istiyorlar, söyleyeyim. 100 seneyi aşmış, Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş, Allah'ın bir lütfu, bir çift mavi göz gelmiş, milletimizin atasıyla, dedesiyle Cumhuriyeti kurmuş, bize emanet etmiş ve bize görev vermiş: Bu şehri, bu ülkeyi koruyun, insanlarına saygı gösterin. Cumhuriyet ne diyor biliyor musunuz? Her insan eşit. Yok birbirimizden farkımız biliyor musunuz? Hiç kimsenin birbirinden farkı yok. Birbirinden şu kadar üstünlüğü yok, şu kadar. Cumhuriyette yönetici nasıl bakar biliyor musunuz? Gülerek bakar. Yönetici vatandaşına şefkatle bakar. Yönetici, vatandaşına sert bakamaz. Talimat veremez. Had bildiremez. Cumhuriyette yönetici, vatandaşına bakarken haddini bilecek haddini. Öyle oy verenmiş, oy vermeyenmiş… Yok, o devir bitti. Öyle mülk sahibi falan yok. Mülk sahibi, 86 milyon yurttaş. Onun için, ‘Ben karar verdim, olacak!’ O iş bitti kardeş. Kanal İstanbul gibi felaket projelerine nasıl ‘dur’ dediysek, ‘dur’ demeye devam edeceğiz. Asla izin vermeyeceğiz.
'KIRIK SANDALYE”Yİ HATIRLATTI'
İstanbul’da görev yapan 39 belediye başkanına, ilçelerine yaptığım her ziyaret için davetiye yolladım. Hiç ayrımcılık yapmadık. Çünkü niye biliyor musunuz? Ben ilçe belediye başkanıyken, bir kez bile ziyaretime gelinmedi. Randevu vermediler. Telefonuma bakılmadı. Ben, kendime yapılmasını istemediğim bir şeyi başkasına yapmayacak kadar, sizler gibi güzel, sizler gibi iyi anne-baba terbiyesi aldım, anne. Onun için ben kendime yapılmasının istemediğin bir şeyi, başkasına yapmam. Doğrusu da budur. Oysa, sadece İstanbul'un sorunlarını konuşmak için, mesela Sayın Cumhurbaşkanı'ndan defalarca, yıllarca randevu istedim. Doğru mu? Verdi mi? Ayrımcılığa uğradık. Böyle bir şey olabilir mi? Bir kere bile randevu vermedi. Sadece ilk seçildiğimizde, fazla ısrarcı olunca, 30 tane büyükşehir belediye başkanını davet etti. Hatırlar mısınız? Ne tesadüfse, 30 kişinin orada herkesin önünde ismi yazıyor, bana kırık sandalye denk geldi. Bak, bak, bak. Hatırlıyor musunuz? Az kalsın düşüyorduk. Allah'tan sporcuyum da yerden böyle ayağa kalktık hemen yani. Sonra da bana demez mi? ‘Bak israf ediyorsun, sandalyeyi kırdın.’ Dedim ki, ‘Vallahi birincide değil ama ikincide daha sağlam oturuyorum da ondan’ dedim.
'BU NASIL BİR KİBİR?'
Tabii işin esprisi ama bu gerçek. İBB Başkanı'na, yani 16 milyon insanının Belediye Başkanı’na randevu vermemek, yanıt vermemek; bu nasıl bir kibir? Başka da bir randevu talebimize yanıt almadım zaten. Onlar zannetti ki, İmamoğlu'nu yok sayarsak, İmamoğlu'nun işlerine engel olmaya çalışırsak, İmamoğlu da böyle yerine sinecek, bir dahaki seçimi de İstanbul'da kolayca alırız zannettiler. Öyle mi? Pışık! Biz öyle pes eder miyiz? Mümkün mü? Etmeyiz. Ben hayatımda, bir tek şeyi hiç yapmadım. Asla yılmadım. Ama yıldırdım. Ama yıldırırım onu söyleyeyim. Ne kadar kötülük yaparsa yapsınlar, biz ne yaptık biliyor musunuz? Daha fazla çalıştık. Engel çıkardılar; daha çok koştuk. O yüzden 5 yılda, onların dönemine göre daha az gelir elde ettiğimiz halde, onların 2 katı iş yaptık. Bereket geldi bütçemize, İstanbul'umuza. 31 Mart günü, hep birlikte sandığa gideceğiz. Doğru mu? İstanbul'u ne yapacak? Bir kez daha gücünü gösterecek mi? Eşit, adil hizmet üreten, vatandaşı ayırt etmeyen, herkese eşit bakan, 650 bin anneye çocuk kartı verirken, 100 bin gence burs verirken, çiftçiye destek dağıtırken ya da 600-700 bin haneye destek verirken, Allah aşkına bir kişiye Ekrem İmamoğlu, ‘Hangi partidensin’ diye sorar mı? Vatandaşı ayırt etmeye asla müsaade etmeyiz biz.
'MİLLETİN EFENDİ OLDUĞUNU ANLAYACAKLAR'
İşte vatandaşını bir gören bizler, sizlerle birlikte bu seçimi tekrar kazanacağız. Ve 31 Mart'tan sonra, her şey çok daha güzel olacak. Çünkü, 5 yıl boyunca engelleyici tavrın işe yaramadığını görecekler bu pazar günü. Engellemenin yanlış olduğunu, ‘o parti, bu parti’ demenin yanlış olduğunu, bu halkımız onlara öğretecek. Milletin efendi olduğunu anlayacaklar. Anlayacaklar mı? Çatalca gösterecek mi bunu? Ne olacak ondan sonra biliyor musunuz? Hemen geri adım atacaklar. Yöntem değiştirecekler. Uyguladıkları planın yanlış olduğunu görecekler. Geri adım atacaklar. Hem de tam vites. Bakın; yıllardır imzalamadıkları projelerimizi tek tek imzalayacaklar. Engeller tek tek kalkacak. O yüzden 31 Mart'tan sonra her şey çok güzel olacak. Sizin sayenizde biliyor musunuz? Siz, yanlış yapana haddini bildiren insanlarsınız. Benim yurdum insanı, benim hemşehrilerim, 16 milyon İstanbullu yanlışa evet demez. Vicdanıyla, ahlakıyla hareket eder.
'BİR KİŞİ ÇIKTI, ‘EKONOMİYİ BEN BİLİRİM’ DEDİ, O GÜN YANDIK İŞTE'
En büyük meselemiz hayat pahalılığı değil mi? Yüksek enflasyon değil mi? Mayıs seçimlerinde vaatler verdiler mi? ‘Her şey güzel olacak’ dediler mi? Hayat pahalılığı iki kat arttı. Bakın; yıllardır akla, bilime, ekonomi kurallarına aykırı işler yaptılar. Biz de ceremesini çekiyoruz. Çiftçi ceremesini çekiyor. Emekli ceremesini çekiyor. Öğrenci ceremesini çekiyor. İftarı huzurlu bir şekilde hazırlayamayan bir ailenin sıkıntısını düşünsenize. Bu politikalar niye oldu? Niye oldu biliyor musunuz? Bir kişi çıktı, ‘Ekonomiyi ben bilirim’ dedi; yandık. ‘Ben ekonomistim’ dedi mi? Dedi. O gün yandık işte. Ekonomi yüzümüze bir daha gülmedi. Hatırlıyor musunuz; bir bakan dedi ki, ‘Gözümüzdeki parıltıya bakın’ dedi. Ne parıltı kaldı ne bakan. Şimdi ne diyor? ‘İyi ücret veriyoruz ama iki ayda eriyor.’ Doğru mu? Size bir şey söyleyeyim mi? Yakında enflasyonu suçlarsa, şaşırmayın. ‘Bütün suç enflasyonda’ derse, şaşırmayın. Şimdi o yüzden zam vermeye devam etmek zorunda. Enflasyon karşısında her şeye eriyecek. ‘Zam vermeye gerek yok, nasılsa verdiğimiz eriyor’ diyen bir ekonomi aklını bana biri öğretsin, biri söylesin bunu. Vallahi billahi, biri anlatsın bana.
'HANİ FAİZ DÜŞMANDI? FAİZ ALDI BAŞINI GİDİYOR'
Enflasyonu siz yarattınız. Hani faiz düşmandı? Faiz aldı başını gidiyor. Öyle değil mi? Tutabiliyor mu faizi? Bakın; milyarlarca dolar bozdular sırf bu seçim için. Neymiş? Dolar artmayacakmış! Tutabiliyorlar mı doları, Euro’yu? Tutamazlar. Enflasyon düşmez. Enflasyonu istediği kadar suçla. Suçlu sizsiniz. Siz, ekonomiyi yönetemediniz. Siz, bir de kalktınız Kanal İstanbul projeleri için parayı vermeyi göze alıyorsunuz, ihaleleri yapıyorsunuz. Ama emeklilere vereceğiniz birkaç lirayı, emekliye fazla görüyorsunuz. Neymiş? Para eriyecekmiş. Kanal felaketine para verirken güzel, emeklinin başı öne eğilirken, ona vereceğiniz parayı bütçeye yük görüyorsunuz. Dertleri başka. Bakın onların derdi millet değil. Onların derdi millet olmaz. Onların derdi millet olsa, emeklinin yanında olurlar. Onların derdi millet olsa, mülakatı kaldırırlar mıydı? Kaldırırlardı. Ama kaldırmazlar. Çünkü işlerine gelmez. İki tane laf diyecek. ‘Mülakatı kaldırın’ diyecek; demiyor. Çünkü, daha yapacakları kötülükler var.
'2023’TE VERDİKLERİ VAATLERİ TUTTULAR MI?'
Bakın; bir yıl geçti neredeyse seçim geçeli. 2023’te verdikleri vaatleri tuttular mı? Hayır. Yokmuş gibi davranıyorlar. Biz gayret gösteriyoruz, çok çalışıyoruz, adil oluyoruz, dürüst hizmet yapıyoruz. Onun için kasamızda bereket var. Eskiden, ‘Çalıyor ama çalışıyor’ derlerdi, öyle mi? Şimdi onu biz yok ettik. Ne çalması ya? Hem çalmıyor hem de çalışıyor. İşini yapacak bu memleketin insanı, bu memleketin yöneticisi. Bizden önceki 5 yılda, 147 kez, çoğu da rutin denetleme, rutin denetleme yapmışlar Büyükşehir Belediyesi’nde. Bu kardeşinizi, 5 yıl bile değil, 3 ayımızı çaldılar biliyorsunuz, tam bin 19 kere soruşturmaya gelmişler. 1,5 günde bir müfettiş bir kapıdan giriyor. O daha çıkmadan, öbür kapıdan öbürü giriyor. Ben bundan şikayetçi değilim. Niye? Devlet işi yapıyoruz biz. Tabii ki teftiş yapılacak. Ama kendileri, kendilerine bunu yapmazken, bize onun 10 katını yapmışlar. Yani aslında ne yaptılar biliyor musunuz? Bize dürüstlük madalyası verdiler, dürüstlük. Dürüstlüğümüzü onlar tescilledi, biz de onların yalanlarını tescilledik. Nedir yalanları biliyor musunuz? Hatırlar mısınız; 2019’da ne dediler? ‘Gelirseler, bunlar sosyal yardımları kesecekler.’ Biz ne yaptık? 6 kat arttırdık. Kimin dürüst, kimin iftira attığını milletimiz gördü. Şimdi ne olacak biliyor musunuz? Dürüstlük kazanacak. Vicdan kazanacak. Biz, icraatçıyız. Biz, halkçıyız. Bizim işimiz icraat, hizmet, yatırım. Onların işi ihanet, israf." (ANKA)