Kadınlar barış için buluştu: Mücadelemiz özgür yaşam için
"Barış için 1 milyon imza" buluşmasında konuşan HDK Eşsözcüsü Meral Danış Beştaş, özgür bir yaşam için mücadele verdiklerini söyledi. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ise, Tişrin’de sivillerin katledilmesine tepki gösterdi.
Artı Gerçek - Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Kadın Meclisi, HDK’nin barışın toplumsallaşması amacıyla başlattığı “Barış için 1 milyon imza” kampanyası kapsamında kadın bileşenlerle bir araya geldi. Kadın Meclisi, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları’nın katılımıyla, Beyoğlu’nda bulunan HDK Genel Merkezi’nde buluştu.
Buluşmanın açılış konuşmasını yapan HDK Eşsözcüsü Meral Danış Beştaş, Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırılara dikkat çekti. Meral Danış Beştaş, “Sivillere yönelik saldırıların ihlal olduğunu ve bunları kınadığımızı söylüyorum. Bir barış olacaksa kadınlar bu barışı örecek. Toplumun yarısını oluşturan kadınlar olarak izleyici olmayacağız. Kadınların, savaşlarda barış mücadelesini sürdürdüğünü hepimiz biliyoruz” dedi.
'YENİ BİR HİKAYE YAZILABİLİR'
Özgür bir yaşam için kadınlar olarak mücadele edeceklerini vurgulayan Meral Danış Beştaş, şöyle devam etti:
“Barış, kadın özgürlükçü bir toplumdur. Barış, kadın katliamlarının sona ermesi, kadın düşmanı politikaların terk edilmesidir. Kadınlar barışı yalnızca istemekle kalmadılar, kalmayacaklar. Kadınlar adil, özgür ve çoğulcu bir toplumun inşası için mücadele eden en kıymetli öznelerdir. Kadınlar Türkiye'de barış için iradelerini ortaya koymaktan geri durmayacaklar. Kadın olmak bu ülkede başlı başına mücadele sebebiyken; bir de mülteci kadın olmak, işçi kadın olmak, Kürt kadın olmak, sosyalist bir kadın olmak, barış annesi olmak, hapishanede bir kadın olmak yani özcesi muhalif bir kadın olmak bizleri acı ve mücadele içinde pişirdi.
Savaşta yaraları saran tarafın kadın olduğunu da eklemek gerekir. Yine savaşın en çok kadınları vurduğunu söylemeye dahi gerek yoktur. Beyaz tülbentleriyle barışın sembolü haline gelen Barış Anneleri’nin toplumsal duruşu ve barış karşısındaki ödün vermeyen yaklaşımları bu anlattıklarıma en yakın örnektir. Barış ve uzlaşma süreçlerine kadınların anlamlı katılımını teşvik etme ve toplumsal cinsiyet perspektifini müzakerelere dahil etme çabalarının çok şeyi değiştireceği şüphesizdir. Bizler yeni bir hikaye yazabilir ve dünyanın gidişatını barış üzerinden şekillendirebiliriz.”
HATİMOĞULLARI: BÜTÜN DÜNYA BİR SAVAŞ EŞİĞİNDE
Daha sonra konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Barış için bir milyon imza” kampanyasının startının verildiğini hatırlatarak, kadınlar olarak barışa bugün neden bu kadar ihtiyaç duyduklarını ve kampanyanın barışa nasıl hizmet edebileceğini anlatacaklarını söyledi.
Bütün dünyanın bir savaş eşiğinde olduğunu belirten Tülay Hatimoğulları, şunları söyledi:
“Bugün dünyada yaşanan ekonomik kriz ve sermayenin yaşamış olduğu krize baktığımızda hem Ortadoğu’da hem Rusya ve Ukrayna savaşına baktığımızda dünya, apaçık bir şekilde 3’üncü Dünya Savaşı’nın arifesinde. Bu yaşanan koşullar bir ve ikinci dünya savaşlarını hazırlayan koşullarla çok benzerlik gösteriyor ve bunun tüm dünyayı kaygılandırması gerekiyor. Sadece Ortadoğu, Rusya ve Ukrayna’yı değil bütün dünyayı kaygılandırması gereken bir durum.
Özellikle şimdi 3. Dünya Savaşı arifesi diye tanımladığımız bir dönemden geçerken savaşın ve çatışmaların en fazla yoğunlaştığı Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasında yaşananlara dönüp baktığımızda halkların ne kadar acı çektiğini kanın ve gözyaşının ne kadar aktığını hepimiz görüyoruz. Bütün dünya bu süreci izleyip görüyor. Buradan bir kez daha altını çizmek isterim ki bu savaş ve çatışmaların küresel ölçekte yaygınlaştığı bir dönem gerçekleşirse ki ümit ediyoruz bunlara asla tanıklık etmeyiz birinci ve ikinci dünya savaşından farkı ne olacak?."
‘SAVAŞ KARARLARINI ERKEKLER VERİYOR’
Tülay Hatimoğulları, konuşmasının devamında şunları belirtti:
“Dünyada her kesimin üzerine düşen görev ve sorumluluğun ne kadar büyük olduğunu buradan bakarak bilince çıkarmak ve ona göre adımlar atmaya ihtiyacımız var. Bu coğrafyada ve dünyada barışa her zamankinden daha çok ihtiyaç olan bir dönemden geçiyoruz. Yanı başımızda 2010 yılından bugüne ‘Arap Baharı’ adı altında bu coğrafyada yaşananlara dönüp baktığımızda emperyalist güçlerin burayı Arap kışına halkların kışına çevirdiği bir dönemden geçerken biz bu coğrafyanın sadece bir kaç sene yaşadıkları deneyime ve ödediği bedellere baktığımızda barışa ne kadar ihtiyacımız olduğunu bir kez daha görüyoruz.
Bugün Gazze’de 50 bin üzerinde kadın ve çocuk hayatını kaybetti son bir yıllık süreçte. Suriye’de yaşanan gelişmelere baktığımızda coğrafya adeta kan gölüne dönmüş durumda. Küresel sistem kendini yeniden kurarken ve konumlandırırken, burada halkların ne düşündüğü, neyi amaçladıklarına bizler bakıyoruz. Bugün elbette emperyalist güçlerin verdiği paylaşım savaşlarında halkların burada filizlenen mücadelelerini hep beraber görüyoruz ve bunlara da tanıklık ediyoruz. Sevgili kadınlar bu savaşların kararlarını bizler vermiyoruz. Bugün küresel savaşların, bölgesel savaşların kararlarını erkekler ve erkek egemen sistem veriyor. Sermaye düzeni veriyor bunun kararını.
ROJAVA DENEYİMİ
Dünyaya dönüp baktığımızda kadınlar dünya sermayesinin sadece yüzde 1’i yakınına sahipken, yüzde 99’una erkekler sahiptir. Bu güç, bu savaşlara karar veriyor. Yine dönüp baktığımızda aslında üreten kadınlardır. Bugün dünyada bütün üretimin neredeyse yarısından fazlasını diyebileceğimiz bir oranda kadınlar hayatı yeniden üretiyor. Ancak bu savaş ve bu çatışma süreçlerine kadınlar karar vermediği halde en ağır bedeli ödüyor.
Bakın sadece Rojava topraklarından değerlendirdiğimizde; 50 seneye yakındır devam eden Kürt halkının bölgede vermiş özgürlük mücadelesinin sadece Rojava deneyimine dönüp baktığımızda kadınların hayatı nasıl kurduğunu, nasıl geliştirdiğini, özgürlükçü bir sistemin ve özyönetimin nasıl oluştuğunu görebiliyoruz. Demek ki kadınların var olduğu siyasi, toplumsal olarak etkin oldukları bir siyasi hat geliştiği zaman kadın özgürlükçü anlayışla bir süreç geliştiği zaman bunun nelere kadir olabileceğini Rojava deneyiminden görebiliyoruz.
'TiŞRiN’DE YAŞANANLARA SEYİRCİ KALAMAYIZ'
Biz burada barışı talep ederken, barış için sevgili kadınlardan ve Türkiye halklarından bir imza talep ederken, ne yazık ki yanı başımızdaki coğrafyada Suriye’de savaş ve çatışma devam ediyor. Tişrîn Barajı’nda 8 Ocak’tan bugüne kadar sivillere dönük sayısız bombardıman gerçekleşti. Siviller hayatlarını kaybediyor. Tiyatro sanatçısı sevgili Bave Teyar katledildi. Yine aynı şekilde PYD Genel Meclis üyesi Menice Haco Heyder katledildi.
Barış talep ettikleri için katledildiler. Tiyatroya, sahneye bomba düştü. Hakikaten de sevgili Bave Teyar’ın katledilmesi sahnelere, sanata kanın nasıl aktığını bize gösteriyor. Oysa bu insanlar oraya barış nöbetini tutmaya gitmişlerdi. Buradan çağrımızı yineliyoruz; Türkiye’de mevcut iktidar bir yandan ‘barış elini uzatıyorum’ derken, öte yandan Tişrîn’de sivillerin bu şekilde katledilmesine izleyici kalamayız. Barışı bundan dolayı istiyoruz. Demokratik zeminde onurlu bir barış tesis edilsin istiyoruz. Barış için ya mutlaka ya bir yol açacağız, ya bir yol bulacağız.
Değerli Türkiye halkları bizler çoğu zaman Kürt sorununu görmezden gelebiliyoruz. Oysa Kürt sorunun bu coğrafyada yaratmış olduğu tahribatı Türk halkına ve diğer halklara, işçi, emekçilere kadınlara ödetilen bedeller bağlamında değerlendirdiğimizde ne kadar büyük bir bedeli toplum olarak bir bütün olarak ödediğimizi hep birlikte görmek durumundayız. Bunları görürsek daha çok barış talep edebiliriz. Bunların acısını hissedersek daha çok barışı talep edebiliriz. Savaşın yarattığı yıkımın kadınlar açısından değerlendirdiğimizde gece gündüz konuşsak da zaman bunları anlatmaya yetmez.
SAVAŞ ARACI OLARAK TACİZ VE TECAVÜZ
Savaşlarda tarih boyunca kadınlara dönük sistematik tecavüz ne yazık ki bir savaş aracı olarak kullanılmıştır. Bunu kabul etmek mümkün değil. Günümüzde devam eden savaş ve çatışmalarda yine aynı şekilde kadın bedenine karşı yürütülen taciz, tecavüz ve istismarı yine bir savaş aracı olarak görüyorlar. 21’ yüzyıldayız. 21. yüzyılda da bu böyle görülüyorsa bunu kabul etmemiz asla mümkün değil ve buna karşı en güçlü şekilde mücadelemizi sürdüreceğiz. Barış olursa neleri kazanırız fotoğrafına bakmak ve o fotoğrafı büyütmeye ihtiyaç olan bir dönemden geçiyoruz.
ÖCALAN’IN KOŞULLARI SAĞLANMALI
Bugün bu ülkede barış tesis edilirse 50 seneye yakındır devam eden Kürt sorunundaki savaş ve çatışmaların son bulması halinde Türkiye nelere uyanabilir. Bugün Sayın Öcalan üzerinde İmralı’da devam eden ve şimdilik az da olsa kapısı aralanmış olan tecridin tamamen kalkması, Sayın Öcalan’ın ifade ettiği o 7 maddelik yaklaşımını geliştirmek yanı sıra Sayın Öcalan’ın artık barışla ilgili çalışabilecek bütün koşullarının sağlanması halinde Türkiye halkları neler kazanır, biz kadınlar neleri kazanırız onun fotoğrafını en iyi şekilde çizmek ve görünmesini sağlamak gibi bir görevimiz var.
KAMPANYAYA DESTEK ÇAĞRISI
Depremzede kadınların taciz ve tecavüze farklı istismarlara ve şiddete, o konteynırlarda neler yaşadığını bilmediğimiz kadınların bir evleri barınacakları yerleri olsun diye barış istiyoruz. Buraya bütçe ayrılsın ve bütün Türkiye toplumunun algısı buraya dönsün diye barış istiyoruz. Barış biz kadınların elleriyle gelecektir. Barış asla birilerinin ifade ettiği gibi pasif ve edilgen olan değil barış asla bir geri adım değil, tam tersi cesurların işi.
Çünkü barışmak için sorunla hakiki bir yüzleşmeye ihtiyaç var. Hakiki tarihsel bir yüzleşme sağlayabilenler barışabilir. Biz kadınlar barışa olan inancımızla gerçeklerle yüzleşmek, barışı bu coğrafyada tesis etmek için elimizden gelen her türlü çabayı ve çalışmayı sürdüreceğiz. Bu anlamıyla HDK’nin başlattığı imza kampanyası çok önemli ve değerlidir. Buradan bütün Türkiyeli kadınlara seslenmek istiyorum; sevgili kadınlar demokratik bir ülkede yaşayabilmek için, kanın akmasını engellemek için, barışa huzura ve adalete kapıların açılması için lütfen hiç üşenmeyin ve barış için sizler de bir imza atın.” (MA)