'Onları tanıyorsunuz susmayın'

TBMM Genel Kurulu’ndaki görüşmelere 6 insan hakları savunucusunun tutuklanması damgasını vurdu.

'Onları tanıyorsunuz susmayın'

Sibel HÜRTAŞ

Büyükada’da eğitim çalışmasındayken gözaltına alınan Uluslarası Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser, İnsan Hakları Gündemi Derneği Yönetim Kurulu üyeleri Günal Kurşun ve Veli Acu, insan hakları aktivisti Özlem Dalkıran ve eğitmenler Peter Setudtner ile Ali Gharavi’nin tutuklanması, TBMM’deki Genel Kurul görüşmelerine damga vurdu. Milletvekilleri, AKP’lilere "Onları tanıyorsunuz; susmayın" diye seslendi.

TBMM Genel Kurulu’nda milletvekilleri, tepkilerini şöyle dile getirdi:

CHP MİLLETVEKİLİ ŞENAL SARIHAN: Eğer adalet insan haklarını sağlayacak ise bir ülkede, insan haklarını savunanları da korumakla sorumludur. Eğer insan haklarını savunmakta olan bireyler, ki insan hakları devlet kaynaklı ihlallerdir, devletin kendi kendisine karşı insan hakları savunucularını koruma altına alması o ülkenin demokratik bir yapıya sahip olması anlamına gelir. Ama, dün akşam çalışmalarımız sırasında 10 insan hakları savunucusu önce yargılandı, daha sonra da 4'ü bırakıldı, 6'sı tutuklandı. Buradaki problem nedir? Buradaki problem bir ihbarla yakalanmış olmalarıdır ve o ihbarın hemen ertesinde devlet yetkililerinin, gözaltına alınmış olan bu kişilerin ajan oldukları yolundaki iddialardır. En yetkili makamlar, emreden makamlar ki insan hakları savunucularının yargıdaki istismara karşı, yargının tehdidine karşı da korunması gibi bir hakları vardır. Bu hak yerine, en yetkili, en üstteki makam Sayın Cumhurbaşkanı tarafından eğer birileri suçlanırsa, bu bellidir ki Türkiye'de adalet sistemi aslında tek adamın emriyle yürümektedir ve buradan artık bir yargıcın bağımsız karar verebilme olanağı yoktur.

Referandum sonucunda karşımıza çıkmış olan anayasa değişikliği esas olarak adaleti tam da göbeğinden vurmuş durumdadır. Bu sebeple, biz burada ne denli çalışma yaparsak yapalım, usulle ilgili, şekille ilgili, "Efendim, başkanları çoğaltalım, onların çoğunluğu için de önemli ve adil kararlar çıkaralım." gibi iddialarımız havaya gidecektir. Esas olan, hepimizin önce aklımızı, önce kafamızı adalet duygusuyla donatmak ve oradan, ülkenin, insanlığın yararına ve insan hakları için adaleti sağlamaktır.

HDP MİLLETVEKİLİ MİTHAT SANCAR: Büyükada'da toplantı halindeyken bir baskın sonucu gözaltına alınan on insan hakları savunucusu bir süredir gözaltındaydılar ve bu gözaltı süresince hem Hükûmet yetkilileri hem Cumhurbaşkanı hem de Hükûmete yakın medya günlerce yoğun bir şekilde bu insanları hedef gösterdi, bu insanları suçlu ilan etti. Bir yargı düzeninin varlığından, bırakın bağımsız bir yargı, herhangi bir yargı düzeninin varlığından söz edebilmeniz için bu konudaki evrensel ilkeleri en azından asgari düzeyde hayata geçiriyor olmanız lazım. Masumiyet karinesini bu kadar açık ihlal eden yayınlara ve açıklamalara karşı herhangi bir işlem yapılmadı. Biliyorsunuz, mahkemeleri etkilemeye yönelik açıklamalar suçtur aynı zamanda. Masumiyet karinesini ihlal eden açıklamalar da suç oluşturur. Bu kampanyayı yürüten herhangi bir basın organıyla ilgili herhangi bir işlem yapılmadı. Ülkede artık çok kolay linç hukuku uygulanabilmektedir çünkü bağımsız ve tarafsız yargı diye bir şey yok artık. Linç hukuku bu ülkenin temel yargı ilkesi hâline gelmiştir. İstediğiniz kişi hakkında istediğiniz suçlamayı yapacaksınız ve bu kişiler hakkında da mahkemelerden istediğiniz kararları çıkaracaksınız.

ONLARI TANIYORSUNUZ; SUSUYORSUNUZ

İnsan hakları savunucuları da "Herkes için adalet" diye hayatlarını ortaya koyuyorlar. Geçmişte adalet mücadelesi, insan hakları mücadelesi yürütenlerin bir kısmı AKP'de milletvekili oldular. O insanlarla ben de insan hakları mücadelesindeyken birlikte çalıştım. Bugün "ajan" diye tutuklanan o arkadaşlarımızın hepsiyle bu insanların da ortak çalışmaları oldu ama onlar bugün, bu kadar büyük bir adaletsizliğe, haksızlığa uğrarken bu arkadaşlar susuyorlar. Bunun vebali ağırdır, herkes tarih karşısında, toplum karşısında, inanıyorsa Allah katında bunun hesabını vermek zorunda kalacaktır.

HDP MİLLETVEKİLİ MERAL DANIŞ BEŞTAŞ: "Büyükada operasyonu" olarak bilinen ve maalesef gözaltına alındıktan sonra günlerce manşetlerde casuslukla ve başka şekillerde haklarında iddialar ileri sürülen insan hakları savunucularından İdil Eser, Veli Acu, Günal Kurşun, Özlem Dalkıran, Peter Steudtner ve Ali Gharavi tutuklandı. Neden tutuklandı biliyor musunuz? Örgüt üyeliğinden tutuklandı, Türk Ceza Kanunu'nun 314/2'nci maddesine muhalefetten, örgüt adına suç işlemekten.

Bu arkadaşların birkaçını çok yakından tanıyorum. Örneğin, Özlem Dalkıran bir dönem Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi'nin kuruculuğunu, iki dönem başkanlığını ve basın sözcülüğünü yaptı. Yine, Günal Kurşun da Af Örgütünde çalışan, yakından tanıdığım ve Adana'da ikamet eden bir arkadaşımızdı. İlknur Üstün serbest bırakıldı; Kadın Koalisyonundan kadın hakları alanında çok önemli çalışmalar yapan, Türkiye'de kadına yönelik şiddetin, ayrımcılığın, hukuksuzluğun son bulması için çok büyük çabaları olan, emeği olan bir arkadaşımız. Diğerlerinin de hepsinin CV'sinde benzer olaylar var. Nalan Erkem, Nejat Taştan; diğerleri de aynı durumda.

Şimdi, niye bunu anlatıyorum? Gerçekten bu dönemde insan hakları savunucularının, Türkiye'de değil sadece, dünyada da bilinen, birçok çalışmada imzası bulunan ve tek amaçları insan haklarını korumak ve kollamak olan bu şahısların örgüt üyeliğinden tutuklanması aslında skandaldır, aslında dehşet vericidir. Peki, diyeceksiniz ki: "İddialar ne? Böyle boş söylüyorsun da." Emin olun -sürem yok ama- iddiaları duysanız benimle aynı görüşte olursunuz. Mesela, Günal Kurşun Adana'da öğretim üyeliğinden ihraç edildi ve hakkında propagandadan Adana'da dava açıldı. Suçlama ne, biliyor musunuz? "İhraç edildin, hakkında propagandadan dava var ve byLock kullanan Ali Çamkömürü isimli biriyle -tutuklu olmayan, hakkında soruşturma olmayan biriyle- görüştün." bir cümle; bu iddiayla Günal Kurşun şu anda cezaevinde.

Yine, diğerlerinde, mesela, Özlem Dalkıran'a yönelik isnat "Siz FETÖ'den tutuklanan Profesör Doktor İştar Tarhanlı'yla telefonla görüşmüşsünüz." şeklinde bir iddia var. Yine, İdil Eser'in iddiaları arasında, şüpheli olarak sorulan sorular arasında Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'yla ilgili yazışmaların çantasında bulunduğunu, ona dair birkaç belgenin, yani "Tutuklandılar.", "Şu cezaevindeler." ve belki de "Basın açıklamaları var." -burada çok net değil- bundan dolayı tutuklanmışlar.

Gerçekten, herhâlde Türkiye kadar örgüt üyesi bol bir ülke kalmayacak bu gidişle, herkes örgüt üyesi olmaya aday. Bu yol, yol değil. Bunların örgüt üyesi olmadığını, bütün dünya bildiği gibi bizler de biliyoruz.

HDP MİLLETVEKİLİ ERTUĞRUL KÜRKÇÜ: Eğer "adalet" denilen müessesenin bir ucunda devlet ve onun organları varsa öbür ucunda da yurttaşlar ve insan hakları kuruluşları var; bu ikisinin karşılıklı ilişkisi içerisinde "adalet" denilen şey bir süreç olarak her yerde yaşanıyor ancak Türkiye, insan hakları savunucularının korunması konusundaki uluslararası sözleşmelerin altındaki imzasını yok sayarak, 9-10 insan hakları savunucusunu önceki hafta gözaltına aldı ve dün bunlardan 6'sı tutuklandı. Bu insanların hepsi bugüne kadar yurttaşlar arasında adalet fikrinin yaygınlaşması, devletin adliye organlarının evrensel insan hakları hukukuna göre çalışması ve Türkiye'de bütün çatışmaların son bularak onarıcı adaletin gerçekleşmesi konusunda gösterdikleri çabalarla tanınıyorlardı ve ne yazık ki adaletin "a"sından bile söz edemeyeceğimiz bir kovuşturma sonucunda, inanılması imkânsız bir sorgulama süreci sonucunda haksız bulunarak cezaevlerine kondular.

Şimdi, bu insanlar bu şekilde cezaevinde yatmaya devam ederken bizler burada adalet hakkında ne kadar haklı olarak konuşabiliriz?

HDP MİLLETVEKİLİ HÜDA KAYA: Bir zamanlar biz de, sizlerin sıralarında da olduğu gibi, pek çok arkadaşımız da insan hakları aktivisti idik. Kim olursa olsun zalime karşı, kim olursa olsun mazlumdan yana olma ilkemiz vardı arkadaşlar ve o günlerde bizim hayat tarzımızdan, bizim düşüncemizden, bizim inancımızdan olmayan, aydın, entelektüel, düşünen, vicdanlı, erdemli insanlar, kadın ve erkek insan hakları aktivistleri, düşünürler, yazarlar bizlerin yanındaydı. Bizim mücadelemize, bizim kılık, kıyafet, inanç özgürlüğü mücadelemize destek vermişlerdi ama ne yazık ki, öylesine iç acıtıcı ki onların destekleriyle bugün bu iktidar sıralarında olan insanlar tarafından o erdemli insanlar hapsediliyor, susturulmaya çalışılıyor, zindanlara gönderiliyorlar.

Genel Kurul TBMM insan hakları savunucuları