Özdağ’ın Kılıçdaroğlu’na desteği: ‘Rejimin nüfuzuna ilişkin yanlış tespitler söz konusu’
Özdağ-Kılıçdaroğlu anlaşmasını değerlendiren gazeteci Hakkı Özdal, şoven demagojinin kriz dönemlerinde etkin olabildiğini ve bu açıdan da riskin büyük olduğunu söyledi. Siyaset Bilimci İsmet Akça da, önümüzde yıllarda yaşanacak sorunlara dikkat çekti.

Cengiz Anıl BÖLÜKBAŞ
ANKARA - Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, 28 Mayıs’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda, 7 maddelik protokol üzerinde uzlaştığı Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na parti olarak destek kararı aldıklarını açıkladı.
Peki uzlaşılan protokoldeki maddeler ne anlama geliyor? Destek kararın seçimlerin ikinci turu ve siyasete nasıl yansıyacak?
Gazeteci ve yazar Hakkı Özdal, muhalefetin iktidarın elde ettiği sonucu kolaycı bir ‘milliyetçilik dozunun etkisi’ ile okumasının “kapitülasyon anlaşması”nın önünü açtığını belirtirken, muhalefetin geniş kesimlerin ekonomik sorunlarının çözümüne ilişkin anlaşılır bir program öne süremediğini söylüyor.
Siyaset Bilimci İsmet Akça ise, niteliksel olarak milliyetçiliğin Türkiye’nin siyasal alanının rengini önemli ölçüde belirlediğini dile getirirken, radikal milliyetçileşme dalgası durdurulamadığı taktirde önümüzde yıllarda Türkiye’de önemli sorunlar yaratabileceğine dikkat çekiyor.
‘REJİMİN SOSYAL VE SİYASAL NÜFUZUNA İLİŞKİN YANLIŞ TESPİTLER SÖZ KONUSU’
Gazeteci Hakkı Özdal’a göre, imzalanan protokol oldukça sıkışık ikinci tur takviminde yeni bir destek bloku kazanmak isteyen muhalefetin, biraz da alelacele kabullendiği bazı politik tavizlerin resmileşmesi olmuş durumda. Seçimin hemen sonrasında, ‘negatif kampanya’ diye bir kavram da kullanarak, özellikle göçmen sorunu üzerinden bir ‘yeni dil’ kurma çabasının ortaya çıktığını belirten Özdal, metnin kendisinden çok onu ortaya çıkaran koşullar üzerinde durmak daha yararlı olacağı görüşünde.
Tahmin ve temenni ettiğinin oldukça gerisinde bir sonuç elde eden muhalefet bileşenlerinin, kolaycı bir okumayla, iktidarın elde ettiği sonucu ‘milliyetçilik dozunun etkisi’ ile okumasının bu “kapitülasyon anlaşması”nın önünü açtığını vurgulayan Özdal, Erdoğan rejimi ve bileşenlerinin sosyal ve sınıfsal nüfuzunun nesnel koşullarını tespit etme konusunda baştan yapılan yanlışların söz konusu olduğuna dikkat çekiyor:
‘Boş tencere’ mefhumunun kendiliğinden sonuçlar üreteceğine dair beklenti, iktisadi süreçleri verilere indirgeyen ve özellikle emekçi sınıflara karşı apatik pozisyona sürüklenen bir tutumla birleşti, doğal olarak. Kılıçdaroğlu’nun, kampanyanın geneline teşmil olmayan, süreksiz ve istikrarsız bazı çıkışları sayılmazsa, geniş kesimlerin ekonomik sorunlarının çözümüne ilişkin anlaşılır bir program öne sürülemedi. Erdoğan ve ittifakının, devletin tüm olanakları ve gücünü ölçüsüzce kullanmasının ve hiçbir ilke tanımayan şoven-dinci demagojisinin sonuçlar üzerinde elbette etkisi var. Ama bu demagojiye direnç gösterecek mevzi de en büyük oy kütlesinin, yani ücretli emeğin saflarının içinde oluşturulmalıydı.”
‘TEHLİKELİ POGROM RİSKLERİ BARINDIRIYOR’
Protokolün esas olarak iki kritik maddesinin olduğunu ifade eden Siyaset bilimci İsmet Akça ise, bunlardan birisinin mülteci meselesi diğerinin de yargı kararı sonrası atamayla belediye başkanı tayin etmesi olduğunu söylüyor.
Türkiye’de yaygın bir ‘mülteci karşıtı milliyetçiliği’ denebilecek toplumsal hal olduğunu vurgulayan Akça, daha önce Suriyeli mültecilere yönelik can kaybıyla da sonuçlanan saldırıları hatırlattı. Seçim sürecinde neredeyse tüm siyasi cenahların büyük oranda mülteci karşıtlığını tetiklediğini vurgulayan Akça’ya göre, bu siyaset tehlikeli pogrom riskleri barındırıyor.
HDP’nin kazandığı belediyelere yönelik kayyım atamalarının iktidarın en anti demokratik uygulamalarından biri olduğunun altını çizen Akça, Millet İttifakı’nın yargı kararı ve belediye meclisinin yeniden seçimini ön görmesine rağmen, protokolde ise bir atamanın söz konusu olduğunu belirtti. Akça, atamanın asgari demokrasi ilkeleri açısından kabul edilebilir bir durum olmadığı görüşünde.
‘ŞOVEN DEMAGOJİ KRİZ DÖNEMLERİNDE ETKİLİ OLABİLİYOR’
Özdağ ile Kılıçdaroğlu’nun anlaşmasının sandığa dair çok hacimli sonuçlar üretmesini beklemediğini ifade eden Özdal, etkinin daha dolaylı ve uzun vadeli olarak, egemen siyasetin içindeki milliyetçi, devletçi dozun artması yönünde olacağı değerlendirmelerinin akla uygun göründüğünü söyledi. Ancak Özdal’a göre, Türkiye’nin ertelenmiş ve yığılmış sorunlarının seçimden sonra nasıl bir manzara ortaya çıkaracağını ve bu sonuçlara kimin politik olarak daha hazır olduğunu da hesaba katmak gerekiyor:
“İster dinci ister seküler kılıfla gelsin, şoven demagojinin kriz dönemlerinde etkin olabildiğini biliyoruz. Bu açıdan da riskin büyük olduğu ortada. Ama hem bu nedenle, hem de emekçi sınıfların talep ve çıkarlarını doğrudan temsil eden bir politik hattın tesis edilebilmesi, yani mevcut koşullardaki en büyük eksikliğin giderilebilmesi için, özellikle sola büyük bir görev düştüğünü de söylemeliyiz. Böyle bir hattın kurulması için verilecek mücadele, gerek siyasal gerekse ekonomik olarak oldukça zorlu bir döneme gireceği anlaşılan ülkemizde, karanlık tabloyu değiştirmek için tek seçenek olarak önem kazanıyor.”
‘MİLLİYETÇİ DALGA TÜRKİYE’DE ÖNEMLİ SORUNLAR YARATABİLİR’
Radikal milliyetçi dalgayı sadece nicel bir mesele olarak görmediğini ifaden ede İsmet Akça, Meral Akşener’in Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıkışında da bu milliyetçi dalganın etkisini görüldüğünü belirtti. Niteliksel olarak milliyetçiliğin Türkiye’nin siyasal alanının rengini önemli ölçüde belirlediğini dile getiren Akça, bu dalganın ilerleyen yıllarda Türkiye’de önemli sorunlara sebep olabileceğine işaret ediyor:
“Emek ve Özgürlük İttifakı’nın yüzde 10’luk bir oyu söz konusu. Bunun önünü kesmek istiyorlar. Hem siyaset alanın hem de devlet içerisindeki çeşitli iktidar ağlarının burada net bir duruşu var. HDP bir sonrası süreçte olası anayasa tartışmalarında kendisi kilit parti olarak tarif ediyordu. Hedefi bu yöndeydi. Bunun karşısında milliyetçi dalga var. Cumhur İttifakı kampanyasını Kılıçdaroğlu’nu terörle ilişkilendirerek yaptı. İkinci tur müzakerelerinde hem Cumhur hem Millet İttifakı milliyetçilik üzerinden siyaset yapıyor. Bu radikal milliyetçileşme dalgasının bir şekilde durdurulamaması önümüzdeki yıllarda Türkiye’de önemli sorunlar yaratabilir.”