Özgür Özel açıkladı: Tengioğlu, İBB'ye giderek 'İmamoğlu'na suikast yapılacak' demiş

Grup toplantısında konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, kendisine saldıran Selçuk Tengioğlu’nun Ocak 2025’te İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne giderek 'Koğuşta birlikte yattığım arkadaşlara talimat verildi. İmamoğlu’na suikast yapılacak' dediğini duyurdu.

Özgür Özel açıkladı: Tengioğlu, İBB'ye giderek 'İmamoğlu'na suikast yapılacak' demiş

Artı Gerçek - CHP Genel Başkanı Özgür Özel, grup toplantısında yaptığı konuşmada, kendisine yönelik saldırı ile ilgili konuştu. Özel, saldırgan Tengioğlu ile ilgili de çarpıcı bir bilgi verdi.

Salona girişinde alkışlanan Özel'e CHP Grubu destek verdi. CHP'liler, "Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz" sloganını attı.

Konuşmasına Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ı anarak başlayan Özel, "Üç vatan evladının idamının 53. yıl dönümüydü. Deniz Gezmiş'i, Hüseyin İnan'ı, Yusuf Aslan'ı mezarları başında, aileleriyle, yol arkadaşlarıyla biz yoldaşları olarak andık. Onların direnişini, antiemperyalist mücadelesini, Türkiye için barışı, kardeşliği savunmalarını, tam bağımsız Türkiye idealini, Filistin'e sahip çıkışlarını bir kez daha hatırladık. Ben de üç fidanımızın önünde bir kez daha burada saygıyla eğiliyorum" dedi.

ÖNDER'İN SIRRI

Özel'in konuşmasından satır başları şöyle:

"İstanbul'daydık ve bir barış güvercinini, bu Meclis'te hem çok uzun süreler birlikte görev yaptığımız, Meclis Başkanvekilliği görevi üstlenmiş ama ömrü boyunca kardeşliği savunmuş, barışı savunmuş olan bir güvercini yolcu etmeye gittik. Aslında o gün sadece Sırrı Süreyya Önder'in, sadece barışın, kardeşliğin konuşulması gereken bir gündü. Ben de bir emaneti vardı. Emaneti şuydu: Bir "Cumhuriyet Şarkısı" filmini izleyip izlemediğimi sormuştu. O anda izlememiştim. Daha vizyona gireli bir hafta olmuştu olmamıştı. "O filmi bir izle, bir görüşelim" dedi. Ben de İstanbul İl Başkanımız bir tarafımda, bir tarafımda Ekrem Başkanımız, o günlerde tutuklanmış olan Ahmet Özer'in kızı ve oğlu, gençlik kollarımızla birlikte bir sinema salonuna gittik ve gözyaşları içinde o filmi izledik. Döndük Ankara'ya, geldik. "Bir kahve içelim, filmi konuşalım" dedim. Sıkça yapardık, sıkça kahve içer, sohbet ederdik, siyaseti değerlendirirdik. Dedi ki: "Ne gördün?" Ben nasıl bir Atatürk gördüğümü, filmin ne mesajlar verdiğini söyledim. Dedi ki: "Hah, şimdi içim rahat etmiştir" dedi. Dedim: "Niye?". "Ben ölene kadar sana bir emanet vereceğim" dedi. "Bir yük vereceğim. Sana emanet." "Nedir?" dedim. "O filmin senaryosunu ben yazdım." dedi. "E niye söylemiyorsun?" dedim. Tabii o zamanlar şeytanlaştırıldığı dönem. Partisine selam verene, bizim gibi bayramda bayramlarını kutlayana, Meclis'e girdiğimizde hatır sorana, selam verene "Siz terörle iş birliği yapıyorsunuz." denen, onların şeytanlaştırıldığı, hedef gösterildiği, her an her saldırıya açık oldukları bir dönem. Dedi ki: "Ya ben dersem filmde emek veren diğerlerinin emeğine yazık. Bu film bolca izlensin isterim. 'Sırrı Süreyya'nın filmi' derler, başka bir yere çekerler. O yüzden ben nasıl bir Atatürk anlatmışım, bir senden dinleyeyim." dedi. Memnun oldu. Dedi ki; "Ben ölene kadar bu sır sana emanet." "Ne gün ölürüm, bunu söyle, millet bilsin." Öldü. Sırrını söyleyeceğimiz gün, Sırrı abinin, onu sıfırlayıp öbür dünyaya, cennete yollayacağımız gün başka bir şey oldu. Bir saldırı gerçekleşti ve maalesef en büyük üzüntüm odur ki, canımı yakan odur.

"ÖNDER'İN YAPTIKLARI KONUŞULACAKKEN SALDIRI KONUŞULDU"

Yoksa o evlat katili bizim canımızı yakamaz. Canımı yakan, o gün uzun uzun Sırrı Süreyya Önder'in yaptıkları konuşulacakken, hayatı konuşulacakken, barış, kardeşlik konuşulacakken saldırı konuşuldu. O yüzden sadece bir üzüntü içindeyim.

SALDIRGANIN BAĞLANTILARINA ULAŞMAK DEVLETİN GÖREVİ

Açık olmak, net olmak lazım. Saldırı bize, bana, size, hepimize yazılmış bir açık mektuptur. Bir ihtar çektiler. İlk gün dediğim yerdeyim. Hiçbir siyasi partiyi, oluşumu bu işten doğrudan sorumlu tutmuyorum. "Şu yapmıştır, bu yaptırmıştır." asla demem. Kimin yaptığını araştırmak savcının, polisin, devletin görevidir. Bütün bağlantılarına ulaşmak görevleridir. Burada Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimi, iktidarının 23. yılında bir büyük sınav verecek. Eğer bu işin uzandığı her yere kadar dosdoğru bir soruşturma ve kovuşturma yapılırsa ne ala. Hiçbir problem yok. O güne kadar ben bu yükü kimsenin sırtına vuramam. Ama işin ucu bir yerlere gittiğinde tıkanırsa o zaman o bir yeri de, bunun üstüne gitmeyeni de konuşmak benim hakkım olur.

'BİRİLERİ BİZE PLANI BOZUYORSUN DİYOR'

Ama birileri bize şunu söylüyor. Diyorlar ki: "Biz Türkiye'yi bir noktaya getirdik, bir şeye karar verdik. Siz bu kararın önünde engelsiniz. Siz direniyorsunuz, itiraz ediyorsunuz. Hatta yaptığımız işi darbe olarak nitelendirip bu kurduğumuz planı bozmak için emek ediyorsunuz, mücadele veriyorsunuz. Sokağa çıkıyorsunuz, meydanları dolduruyorsunuz. Her hafta bir yerde miting, her çarşamba bir yerde miting, sürekli gündemde tutuyorsunuz. Durun, oturun, Ankara'ya dönün ve partinizde oturun." Bunu da çok net bir şekilde mektubu kalın kalın yazarak yollamışlar. Kimi yolluyor? Bir evlat katilini. Diyor ki: "Evladını öldürmüş, sana mı kıymayacak? Evladını öldürmüş birinin eli sana değdi. Bugün eli boştu, yarın başka bir şey olabilir." diyor. Bu saldırıyı önceden gelip planlayıp, görünerek, ona iki saat orada biz beklettik ve sana sokakta saldırttık." diyor. Yoksa AKM'de yanı başıma da oturtabilirlerdi onu.

"CESARETİN VARSA ELİNİ DOLDUR DA YOLLA"

Saldırıya bir cevabımız olacak. Yarın akşam Beyazıt Meydanı'ndayız. Cumartesi Van'dayız. 19 Mayıs'ta İzmir'deyiz. Cevabımız budur, cevabı okudunuz mu! Hadi oradan! Gazi partisi o mektubu böyle okur kardeşim. Hadi şimdi o evlat katilini çıplak yollayana söylüyorum. Cesaretin varsa elini doldur da yolla.

"ATTIKLARI YALANLARI UNUTUP SUSANLAR VAR"

Burada dedim ki saldırı olduğunda kimseyi mesul tutmuyorum. Açılan telefonu önemsiyorum ve buradan sonra atılacak adımlara, bizim soruşturma açısından da, Kartal Kaymakamı açısından da, tutuksuz yargılanma açısından da o kötücül akılla yani bize ayar veren, tehdit eden, darbe kurgulayan kötücül aklı sahiplenme fırsatı, imkanı da var şimdi iktidarın önünde. Bir fırsat olarak ondan ayrışma ve bu süreçte yapılanların özeleştirisini verip demokratların safına katılma imkanı da var. Hodri meydan, kullanın bakalım bu imkanı. 48 gün geçti. Güya 30. gün birbirimizin yüzüne bakamaz halde olacaktık. Evlatlarımızın yüzüne bakamaz halde olacaktık. 48 gün ilk günden bugüne atılan bütün yalanlar perişan oldu ama bir yandan da şunu hatırlayalım: 10 yaşında çocuğu evde bırakıp anasını alıp götürmeler, çocuğun kulağındaki küpeye dedektör tutup altın saplı kaydedin alın deyip çocuğun kulağındaki küpeye saldırılmalar, karton, karton kumbaradan birikmiş 3 bin lirayı tutanak altına alıp evde ele geçirilen para diye kaydetmeler hep bu 48 günün utançlarıdır.

İddianamede de yok, olmayacak. Sorusu sorulamadı da, sorulunca cevabı alındı da, kanıtı da yok ama sadece alçakça tartışıldı. İmamoğlu birtakım insanlarla bir araya geldi. Büyük bir rüşvet çetesi vardı. Dediklerinin hiçbirisi HTS kayıtlarından çıkmadı. Şimdi sustular.

İMAMOĞLU'NA SUİKAST İDDİASI!

Arkadaşlar detaylarını paylaşsınlar. Bu yılın ocak ayında dünkü bebek, evlat katili saldırgan İBB’ye gelir. “Benim koğuşta birlikte yattığım arkadaşlar şimdi tutuklamaya sevk etmişler. Işık hızıyla da tutuklamışlar. Bu soru sorulmadıysa bir geri çağırsınlar. İBB’ye gelmiş. ‘Koğuşta birlikte yattığım arkadaşlara talimat verildi. İmamoğlu’na suikast yapılacak.’ demiş. İhbar etmeye geldim demiş.” Bakın nasıl bir koğuşta yatmış? Bu irtibatta olduğu arkadaşları kimmiş? Bizimkiler polisi çağırıp, iki kişi, iki polise vermişler. "Alın, dinleyin. Bu böyle iddiada bulunuyor." diye.

Kapıyı çalacak. "Ben iki evladın katili adamım. Yeni çıktım içeriden 3 yıl 4 yıl önce. Koğuş arkadaşlarımla irtibatım devam ediyor. İmamoğlu'na suikast emri aldılar, bilginiz olsun." diyecek. Savcı Bey, bir baktın mı o koğuşa ya? O koğuş arkadaşları nerede? Bizim konumuz ne? Bizim konumuz İmamoğlu'na suikast yapacak diyen adam dün herkesin gözü önünde ana muhalefet liderine saldırıyor. Bu adamı birileri böyle kullanıyor.

TUTUKLU ÖĞRENCİLERE DEĞİNDİ

Halen 44 arkadaşımız tutuklu. Bunlardan bir tanesi Elisa. Geçen hafta Bakırköy Kadın Cezaevi'nde kendisini ziyaret ettim. Keşke Elisa'nın hikayesini herkes duysa. 22 yaşında. Annesini kaybetmiş. Babasının iki evladından biri. Babası apartman görevlisi. Apartmanda çalışıyor, apartmanın çöpünü atıyor, merdivenlerini paspaslıyor, evlat okutmaya çalışıyor. Çok kabiliyetli. Yurt dışından, Amerika'dan, Avrupa'dan birçok okuldan burs kazanmış. %90'ını veriyorlar, 10'unu verecek para yok diye Amerika'ya, Almanya'ya gidememiş. %100 burslu kabul eden Belçika'da bir üniversitenin konservatuvarında okuyor. Fotoğrafçılık okuyor.

Türkiye açısından çok büyük bir fotoğraf sanatçısı, çok iyi bir fotoğrafçı yetişiyor. Belçika'da "Baban ne kadar yolluyor?" dedim. Yollayamıyor. "Nasıl geçiriyorsun?" dedim. "Çalışıyorum." Hangi işte? İki işte. 6 saat 6 saat garsonluk yapıyor. Bazı günler 6, bazı günler 8 saat yemek yemek fabrikasında hazır yemek dolduruyor. Bu ikisinden aldığı maaşla Belçika gibi yerde konaklıyor, yiyor, içiyor, yaşıyor. 2,5 senedir gelemiyor. Geldiği gün Türkiye'de üniversite öğrencilerinin tutuklanmasını duyuyor, protestoya gidiyor. Kendi yazmadığı ve yasalara göre suç olarak da saymadığı, "Bu eleştiridir yönetim biçimine." dediği bir dövizden dolayı Cumhurbaşkanı'na hakaretten yatıyor. Cumhurbaşkanı'na hakaret olduğu için birçok yönden kısıtlanmış. Ayrıca kalp hastası, böbrek hastası. Düzenli olarak doktor kontrolü gerekiyor ama 22 yaşında pırıl pırıl bir genç, yaprak gibi yaprak gibi böyle titriyor. Kadın cezaevinde tutuluyor. (HABER MERKEZİ)

chp Özgür Özel