Sevilay Çelenk: 'Barış' söz dağarcıklarımızdan çıkarılmaya çalışıldı
Yeşil Sol Parti’nin Diyarbakır milletvekili adayı Sevilay Çelenk, partisinin seçimlerde çok büyük bir umut kaynağı olduğunu söyledi. Çelenk, “Bir toplumsal barış gerekiyor, sadece Kürt sorunu bağlamında bir barış talebi de değil bu” dedi.

Cengiz Anıl BÖLÜKBAŞ – Oğulcan ÖZGENÇ
ANKARA - Milletvekili aday listelerinin Yüksek Seçim Kurulu’na teslim edilmesiyle gözler partilerden aday olan isimlere yöneldi. Bu süreçte aday gösterilen önemli isimlerden biri de Yeşil Sol Parti'nin Diyarbakır milletvekili adayı Sevilay Çelenk.
Çelenk Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema bölümünde öğretim üyesi iken barış imzacısı olması nedeniyle 6 Ocak 2017 tarihinde 679 sayılı KHK ile görevinden ihraç edildi. Türkiye'nin sivil toplum alanında tarihsel ağırlığa sahip kurumlarından biri olan Mülkiyeliler Birliği'nin 2012-2014 yılları arasında genel başkanı oldu.
Uzunca bir süredir kadın mücadelesi içerisinde de yer alan feminist yazar ve akademisyen Çelenk ile çocukluğunun geçtiği Diyarbakır’dan aday gösterilmesini, ihraç edilmesini, Kürt sorununu, tüm saldırılara karşı büyüyen kadın mücadelesini konuştuk.
‘YEŞİL SOL PARTİ'DE MÜCADELE ETMEK GURUR VE HEYECAN VERİYOR’
Daha önce HDP Danışma Kurulu'nda idiniz. Önümüzdeki seçimlerde Yeşil Sol Parti’nin Diyarbakır 6. sıra milletvekili adayı oldunuz. Adaylık süreciniz nasıl ilerledi?
Bu süreçte adaylık bütün partiler için zordu. İttifaklar var, bileşenler var… Başvurular çok. Siyasete kadınlardan da büyük ilgi var ki bu çok olumlu bir durum. Yeşil Sol Parti için ve genel olarak Emek ve Özgürlük İttifakı için de bu sürecin titizlikle yürütülmüş, zorlu bir süreç olduğunu biliyorum. Yeşil Sol Parti’ye geçiş süreci, siyasi yasak ihtimali, bileşenlerden gelenler vs. hepsi aday listelerinin oluşturulmasında ciddi bir çalışmayı gerektirmiştir muhakkak, ki öyle olduğunu bugün aday tanıtım toplantısında HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da söyledi. Bu süreçte adaylığı düşünüp düşünmediğimle ilişkili kendi çevremden gelen sorulara partiden bu yönde bir öneri olursa bu dönem siyasette yer almaya hazır hissettiğimi, katkımın olacağını düşündüğümü ifade etmiştim. Partiye de bu yönde öneriler olduğunu biliyordum. Zaten HDP Danışma Kurulu üyesiyim bir yandan da. “Ben zaten buradayım. Her türlü destek olurum,” adaylık düzeyinde bir katkımın olacağı düşünülürse zaten müzakere ederiz diye düşünüyordum ve nitekim bu sürece bu biçimde dahil oldum. Çok onur duydum. Yeşil Sol Parti, bu seçimler için çok büyük bir umut kaynağı. Yeşil Sol Parti’nin bir parçası olup seçim sürecinde mücadele etmek gurur ve heyecan veriyor.
‘DEĞİŞMEYEN TEK ŞEY BARIŞ TALEBİNDEKİ ISRAR’
2017 tarihinde Barış İmzacısı olduğu için KHK ile Ankara Üniversitesi’nden ihraç edilen 21 akademisyenden biri de sizdiniz. O dönem mevcut savaş politikalarını eleştirip barış talep ediyordunuz. O günden bugüne değişen ve değişmeyen neler var? Kürt sorunu ve barış hakkında ne düşünüyorsunuz?
Önce değişmeyen şeye bakarsak, o dönemden bugüne hiç değişmeyen şey barış talebindeki ısrar. Barış imzacısı akademisyenler çok zor zamanlardan geçtiler. Bu zorluğu da hiçbir zaman politik niteliğinden yalıtılmış biçimde bir mağduriyet dili içinde ifade etmediler. Fakat elbette ki zor bir süreçti. Barış imzacısı akademisyenlerin çalışma hayatları, buradaki yaşam çevreleri, kendilerini gerçekleştirdikleri birçok alan ellerinden bir anda gitti. Fakat geri adım atmadılar ve boyun eğmediler. Barış talebinin arkasında durdular. Ben de onlardan sadece biriyim. Değişmeyen şey bu.
Bir yandan da giderek vahimleşen şeyler var. Barış isteğinin kriminal bir talep olarak görülmesinde sınır tanınmaması. 7 Haziran’dan, 10 Ekim’den sonra her gün daha da belirgin bir biçimde “Barış” kavramının tehlikeli bir kavram olarak görüldüğüne tanık olduk. “Barış” söz dağarcıklarımızdan çıkarılmaya çalışıldı. Meselenin değişen boyutunu barış fikrinin gündemin büsbütün gerisine itilmesi oluşturuyor.
Bir toplumsal barış gerekiyor, sadece Kürt sorunu bağlamında bir barış talebi de değil bu. Toplumun farklı kesimleri birbirine o kadar düşmanlaştırıldı ki çok daha geniş bir toplumsal barış talebinin çok daha güçlü bir biçimde ifade edilmesi ve bu yönde büyük bir çabanın herkes tarafından, demokratik bir Türkiye için ortaya koyulması gerekiyor. Elbette bunun en önemli ayaklarından biri de Kürt sorunu.
İhraç edildiğiniz dönemde Doçent idiniz. Profesör olacaktınız. Okul yönetimi size "İmzayı çekersen profesör yaparız" dedi. Buna rağmen imzanızı çekmediniz. Sonrasında ihraç edildiniz. Bu tavır AKP döneminde akademinin değişimini de ortaya koyuyor. Hükümet tarafından en çok saldırıların gerçekleştiği alanlardan biri de akademi oldu. Akademinin dönüşümüne ilişkin ne düşünüyorsunuz? İktidar değişikliğinde nasıl bir akademi hayal ediyorsunuz?
Her ittifakın barış imzacıları ile ilişkili bir tutumu var. AK-MHP iktidarınki belli. Bu iktidar değişecek. Millet ittifakı açısından bakarsak, Kılıçdaroğlu’nun zaten barış imzacılarının bir hafta içinde görevlerine döneceğine dair sözü var. Bir yandan da bu geri dönüş, esasen, bizim kendi mücadelemizin bir sonucu. Bu yüzden aslında bunun böyle bir vaat olması da gerekmiyor. Biz zaten hukuk mücadelemizi kazandık. Hepimizin, Anayasa Mahkemesi'nin barış için imza vermenin ifade özgürlüğü kapsamında olduğuna dair gerekçeli kararı çerçevesinde, hakkımızdaki davalardan beraat etmemiz neticesinde zaten görevlerimize dönmemiz gerekiyordu.
Geri dönecek olmamız bizim hukuk mücadelemiz ve sağlam duruşumuzla da ilişkili bir şey. Geri dönülecek ve büyük ölçüde çökertilmiş olan üniversite ve üniversite nosyonu yeniden ayağa kaldırılmaya çalışılacak. Akademi, başta sosyal bilimler alanı ve köklü kurumsal tarihleri olan üniversiteler olmak üzere çok büyük bir tahribat yaşadı. Dolayısıyla bu tahribatı geri döndürmeye çalışmak, özerk ve akademik özgürlüklere sahip çıkan bir üniversite inşa etmek için uğraşmamız gerekecek. Zor bir süreç olacak ama biz dışarda hiç birbirimizden kopmadık, dayanışma ağları hiç esnetilmedi. Okullarımızda geri dönüşümüzü bekleyen ve bizimle bu süreçlerde dayanışma içinde olan arkadaşlarımız da var. Dönüşümüzde, bu dayanışma ağları sayesinde yeni bir süreç başlayacak. Yeniden inşa edeceğiz. Emek ve Özgürlük İttifakı ile Yeşil Sol Parti zaten “Bu suça ortak olmayacağız” diyen tarafta, bu inşa için büyük umut ve çaba vaat eden tarafta yer alıyor.
‘DİYARBAKIR ÇOK BÜYÜK BİR NEFES ALACAK’
Memleketiniz olan Diyarbakır'dan aday gösterildiniz. Çocukluğunuzdaki Diyarbakır nasıldı? Memleketinizden aday gösterilmek nasıl bir duygu?
Diyarbakır bütün kentler gibi çok köklü değişiklikler geçirdi. Çocukluğumuzun bağlar, bahçelerle dolu kentlerinin hepsi gibi değişti, dönüştü… Hızlı kentleşme sorunlarıyla birlikte gerçekleşen muazzam bir büyüme söz konusu. Çocukluğumuzun Diyarbakır’ı kent merkezi olarak görece küçük, yeşil ve ferahtı. Çok sıkışık değildi. Biz o zamanlarına denk geldik. Ben, annemin memleketi olan Maden’de dünyaya geldim. Zaten Maden ve Diyarbakır çok yakındır birbirine. Ama bir iki yıl sonra babamın memleketine Diyarbakır’a taşınmışız. Diyarbakır zorunlu göçlerle, köy boşaltmalarla çok değişti ve dönüştü. Ama Diyarbakır ne yaparlarsa yapsınlar müthiş bir şehirdir. Bütün o sokağa çıkma yasakları döneminin tahribatına rağmen hala binlerce yıllık bir medeniyetten kalan bir ruhu ve görkemi taşır.
Çok kültürlü uzun bir tarihi var. Bu da o özgürlükçü atmosferi yaratan ve oraya nüfuz eden bir şey bence. Bugün elbette bu güvenlikçi politikaların yarattığı tahribat, hızlı ve çarpık kentleşme ve bütün bunlarla ilişkili olarak derin bir yoksulluk var. Yerinden edilmiş olanların yaşadığı büyük güçlükler. Son yıllarda bu güçlükler Türkiye’de birçok başka yerde de olduğu gibi tahayyül edilemez bir yoksulluk düzeyine, can yakıcı bir geçim sıkıntısına dönüşmüş durumda. Yoksulluğun getirdiği başka risklere açıklık hali var herkes için. Kadın ve çocuk yoksulluğu var. İşsizlik, bilhassa eğitimli ve genç nüfusu da kapsayan işsizlik büyük sıkıntı. Ama Diyarbakır, herkes için yine Diyarbakır. O güzel şehir...
Çözüm sürecinin bitmesinin ardından iktidarın saldırılarının en çok arttığı kentlerden biri de Diyarbakır oldu. Şehirde çok büyük yıkım yaşandı. Politik, kültürel, sosyal ve toplumsal olarak birçok dönüşüm yaşandı. Seçimden sonra nasıl bir Diyarbakır düşlüyorsunuz?
Seçimlerden sonra Diyarbakır çok büyük bir nefes alacak. Diyarbakır çok yara almış bir şehir. “Bir şehir bu kadar yaralanmamalı” dediğimiz çok zaman oldu. Zaman zaman içe dönen ve suskunlaşan bir Diyarbakır var. Tabii ki var böyle anlar. Fakat mücadele hiç bırakılmıyor, çok güçlü ve dinamik bir kent. Kent sakinlerinin deneyimlerine bağlı olarak politik refleksleri güçlü. Ama suskunlaşan ve içine dönen anları da var şehrin. Bu seçimlerden sonraki bir dönüşümde; cumhuriyetin ikinci yüzyılına daha demokratik bir ülke olarak girme çabası ortaya konulursa ve herkes üzerine düşeni yapma gayretinde olursa sadece Diyarbakır değil bütün Türkiye güzelleşecek. Bütün Türkiye’nin buna çok ihtiyacı var.
‘KADINLAR BİR ARAYA GELMENİN YOLUNU AÇIYOR’
AKP döneminde kadınlara ve haklarına yönelik çok büyük saldırılar yaşanıyor. Kadın cinayetleri her geçen gün artıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkıldı. 6284 Sayılı Kanun seçim döneminde yeniden hedefte. Kadın hareketine ve mücadelesine yönelik çok büyük bir baskı var. Ancak buna rağmen kadınların her geçen gün büyüyen bir mücadelesi var. Bu saldırılar ve kadınların mücadelesi hakkında ne dersiniz?
Kadın mücadelesi mütemadiyen güçlenen ve bir araya gelişlerle yükselen bir mücadele. Bütün toplum küçük küçük fragmanlara ayrıştırılırken, siyasetler zaman zaman bu handikapa sürüklenirken kadınlar bir araya gelmenin yolunu açıyor. Çok uzun zamandır kadın hareketini, kadın örgütlerini bir araya getiren Kadın Koalisyonu var. Yirmi yıllık bir mücadelesi var. İstanbul Sözleşmesi üzerindeki saldırılar sırasında bir araya gelen ve birçok örgütün temsil edildiği EŞİK platformu var.
EŞİK, çok yeni olmasına rağmen çok güçlü. İstanbul Sözleşmesi’ni hep gündemde tuttu. Önümüzdeki günlerde depremin yarattığı mağduriyetler kadınlar açısından daha zorlu süreçleri karşımıza getiriyor. Orada da kadın örgütlerinin büyük önemi var. Tek tek bu ağlarda varlıklarını sürdüren, KAMER, KCDP ya da en yeni Ben Seçerim gibi yapılanmalar var. Bunların hepsi bizleri çok güçlendirdi, birlikte doğdu ve güçlendi. Asla vazgeçmediler. Sokaklardan, mücadeleden, bir arada durmaktan vazgeçmediler. Bu çok kıymetli. Çünkü kadınların sorunları çok gerçek. Şiddet çok gerçek, kadın katli çok gerçek. Yoksulluk, işsizlik, baskı, kadınların ikincil konuma indirgenmesi çok gerçek. Kadınlar bunların hiçbirini kabul etmiyor. Büyük bir mücadeleyle bunların hepsine karşı koyuyorlar.
‘KADINLAR MÜCADELE ETMEYE DEVAM EDECEK’
Uzunca yıllardır feminist kadın mücadelesinin içerisindesiniz. Aday olduğunuz Diyarbakır'da da Adalet Kaya gibi kadın mücadelesinin önemli isimlerinden biri de listede. Diyarbakır'da kadın mücadelesi de uzunca süredir saldırılara maruz kalıyor. Aynı zamanda HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi gibi kadın haklarını hedef alan partilerin mecliste olması öngörülen bir dönemde feminist kadınların seçilecek yerlerden aday gösterilmesinin ve mecliste olmasının önemi nedir?
Kadınlar mecliste hep bulundu. Hiçbir dönem daha az riskli değildi. Kadın kazanımlarına saldırı üzerinden pazarlıklar yürüten erkek ittifakları yeni bir şey değil. Hep varlardı. Buna karşı hep mücadele edildi ve edilecek. Tabii ki AKP-MHP iktidarı esas bu mücadelenin birikimini ve kazanımlarını hedef aldı. Yok etmeye odaklandı. Ama kadınlar buna izin vermeyecek. Bu tek başımıza hiçbirimizin gücü değil. Birbirimizden güç alarak bu mücadeleyi yürüteceğiz. Orada ittifak kurulurken bile 6284 sayılı kanuna yönelik bir pazarlıkla karşımıza geldiler. Bu bize geri adım attıracak bir şey değil. Kadınlar saldırıların katmerleşeceğini hep biliyorlardı. Ancak bu yılgınlığa sürükleyecek bir şey değil. Zor bir mücadele olacak ama kadın mücadelesi hep öyleydi. Mücadeleye devam edilecek.
Yeşil Sol Parti'nin gençlik rap seçim şarkısı tanıtıldı: Hatin em
Yeşil Sol Parti'nin Siirt 3. sıra adayı Abdullah Çetin oldu