Siyaset bilimci Demirer: Dengeci politikaların sonuna gelindi
Doç. Dr. Yücel Demirer, seçim yasası değişikliğiyle HDP'nin zayıflatılmak istendiğini belirterek, ancak son 30 yılda bu tür müdahalelerin tutmadığını hatırlattı.
![Siyaset bilimci Demirer: Dengeci politikaların sonuna gelindi](https://i.artigercek.com/2/1280/720/storage/old/news/135069.jpg)
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kapatılmak istenmesi, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, seçim barajının düşürülmesi hazırlıkları Ankara siyasetindeki sıcaklığını koruyor. Siyaset Bilimci Doç. Dr. Yücel Demirer, HDP’nin kapatılması ve yeni seçim yasası hazırlıklarını, "Son derece kılcal bir hesaplama" olarak değerlendirdi. Mezopotamya Ajansı’ndan Selman Güzelyüz’ün sorularını yanıtlayan Demirer, yaşananlara karşı mücadele biçiminin örgütlü ve sokaktan geçtiğine işaret etti.
Siyaset bilimci Doç. Dr. Yücel Demirer’in sorulara yanıtları şöyle:
‘BARAJ DÜŞÜRÜLEREK HDP’NİN ZAYIFLATILMASI UMULUYOR’
Muhalefeti "barajla küçültme" hesaplarının yapıldığına dair tespit ve değerlendirmeler var. 12 Eylül’de bir nevi "anti-Kürt kalkanı" olarak getirilen yüzde 10’luk barajın, bugün düşürülmek istenmesini nasıl değerlendirmek gerekiyor?
Türkiye’de seçim yasası, ekonomik paket, Kanal İstanbul Projesi, HDP’nin kapatılması konusunda yaratılan hava, bunların hepsinin içeriğinden önce, bunların hepsinin yan yana getirilip, bir bütün halinde üzerinde düşünülmesi gerekiyor. Bu konuda yapılacak önemli hata, bunları spesifik, sanki normal havalarda bir yasa değişikliği düşünülüyormuş gibi bir izlenimle yorumlamak olur. Bunların hepsi yan yana konulduğunda, ciddi bir algı yönetimi ve siyasal süreci belirleme araştırması var. Sorunuza gelecek olursak, seçim yasasında bir değişiklik yapılacağı ve seçimlere bundan sonra girileceği artık çok yüksek bir olasılık. Hepimizin bildiği gibi, iktidar bloğu tek parça değil ve birden fazla bileşenden oluşuyor. O birden fazla bileşenin Türkiye coğrafyası içerisindeki oy tabanı, tarihsel geçmişi, güçlü olduğu alanlar ve zayıf olduğu alanlar arasındaki farklar, bu müzakereyi zorlaştırıyor. Örnek olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin işine yarayacağı düşünülen dar bölge sistemi, Milliyetçi Hareket Partisi için bir zaaf halini alıyor. Keza bir zamanlar Kürdi partilerin engellemesi için çok uzun dönemlerde kullanılan yüzde 10’luk baraj, şimdilerde biraz daha geri çekilmek isteniyor.
Burada özellikle bu geri çekilme aşamasında sahneye gelecek partilerin, HDP’yi zayıflatması umuluyor. Burada son derece kılcal bir hesaplama var ama şunu kesinlikle söyleyebiliriz ki yapılan adil, demokratik bir yasa değişikliği değil. Yasanın aksayan yönlerini düzeltmek, ülkenin selameti ve demokratik gelişiminden çok, iktidarın ömrünü uzatmak için yapılan bir müdahale ve algı yönetimi...
‘HDP TABANI BU TÜR MÜDAHALELERLE DEĞİŞMEZ’
Hazırlıklar ve hesaplamaların iktidara getirisi olur mu?
Önümüzde bir yasa metni yok ama yapılan yorumlarda, barajın belli bir seviyenin altında tutulmasından, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusundan oy alma ihtimali olan bazı küçük partilerin seçime girme konusunda cesaretleneceği ve bunun da HDP’nin oyunu azaltacağı konusunda bir öngörü var. Bunların tümü spekülasyon. Çok değişik araştırma şirketlerinin yaptığı incelemelere göre, HDP’nin oy oranında bir düşüş görülmüyor. Ben bunu söylerken sadece bu ay, bu hafta, bu yıl için konuşmuyorum. Türkiye’de HDP ve onun öncülleri gibi partilerin belli bir oy tabanının bu tür müdahalelerle değişmediğini neredeyse 30 yıldır görüyoruz. Bu bağlamda bu sadece tahmindir. Benim için de tahmin yapmak risklidir ama ben HDP’nin oy oranında bir düşüş beklemiyorum.
‘BASİT SİYASET YAPMA BİÇİMİ UYGULANIYOR’
HDP’nin kapatılmasıyla ilgili tartışmalar sürüyor. Daha önce de birçok Kürt partisi kapatıldı, sonuçları oldu. Devlet, iktidar ve muhalefet açısından ayrı ayrı baktığınızda arka planda ne var ne yapılmak isteniyor?
Girişteki cümlemi tekrar etmek istiyorum. Bugün standart bir demokratik ülkeden söz edemeyeceğimiz için, bu tür hamleleri, siyaset bilimi sınırlarında, demokratik bir arayış çerçevesinde düşünmek mümkün değil. Demokratik zemini zayıflatan, ona karşı mücadele eden, sahiden sistemi bozan bir siyasi partinin kapatılma arayışından çok, iktidar blokunun iktidarını sürdürmek ve yeniden iktidara gelmesinde ciddi bir engel görülen oy potansiyelinin önünü kesmek için yapılmak istenen bir müdahaleden bahsediyoruz. HDP’nin kapatılması sürecinde neler olabileceğine ilişkin yaptırılan bir araştırmada, HDP’nin kapatılmasının sadece HDP’ye oy veren kitlede değil, aynı zamanda HDP’ye oy vermeyen, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayan yurttaşlarımızın da oy verme davranışlarını etkileyeceği ve bunları HDP’ye ya da onun yerini alacak siyasi partiye yönlendireceği şeklinde bir yorum var. Karar verilmiş ve rasyonel bir biçimde uygulanan bir parti kapatma sürecini izlemiyoruz. Bildiğiniz gibi bir partinin kapatılmasının birden fazla yöntemi mevcut ama bu yöntemlerden hiçbirisinin sağlıklı kullanıldığını görmüyoruz. Daha çok gündem oluşturma, yarattığı fırtınadan faydalanma arayışı var. Tekrar ediyorum. Bugün sahiden anlamak için uzman, siyasetçi ve bilimci olmaya gerek duyulmayan basit bir siyaset yapma biçimi uygulanıyor...
‘TÜRKİYE’DE KUTUPLAŞTIRMA SİYASETİNİN EN GELİŞKİN ÖRNEKLERİ UYGULANIYOR’
Nasıl bir siyaset biçimi?
Hukukun tamamen işlevsiz kaldığı, basın ve medya üzerinde müthiş baskı ve tek seslilik eşliğinde, siyasal alan da düzenlenme içerisinde. Türkiye’de kutuplaştırma siyasetinin en gelişkin örnekleri uygulanıyor. Bu kutuplaştırmanın sağlanabilmesi için belli bir sosyal-siyasal kesime Kürt meselesi eksenli ‘terörizm’ algısı üretiliyor. Yine bir başka kesime içi boş bir ekonomik paket veriliyor. Onun ötesindeki bir başka, biraz daha iyimser bir kesime anayasada yapılacak değişikliklerden bahsediliyor. Bunca yıldan sonra insan hakları, temel hak ve özgürlükler bağlamında yapılacak gelişmeler vaat ediliyor. Yani çoklu bir oy veren kesimin, değişik ihtiyaçlarına, gelir durumuna ve öncelik sıralarına göre farkı kutuplaştırma stratejileri izleniyor. Onun için herhangi bir siyasal adımı yalnızca ve tek başına değerlendirmek değil, o anda yürütülmekte olan, ona paralel siyasetle birlikte değerlendirmemiz gerekir.
‘KUTUPLAŞTIRMANIN SON DEMLERİNİ YAŞIYORUZ’
Muhalefet de HDP’nin kapatılması gündemine karşı ciddi bir itiraz geliştirmediği gibi konuya rutin bir gelişme-gündem olarak yaklaşıyor. Sizce muhalefetin bu konuda bir beklentisi ya da planı var mı?
Bu son derece önemli, milyonlarca insanın oyunu alan, ülkenin sadece belli bir yöresinde değil, sadece belli bir etnik, siyasal kesimi değil, ülkenin dört bir yanında ciddi bir kitle tabanı ve oy potansiyeli olan bir siyasi partinin kapatılma haberi ve bu tür gelişmeler gereğinden çok az ilgi görüyor. Bu, sonuna yaklaşmakta olduğunu düşündüğüm kutuplaştırma siyasetinin bir sonucu. Spesifik bir tarih vermek mümkün değil ama şu andaki gibi siyaset yapma biçiminin son demlerini yaşıyoruz. Yani artık kutuplaştırma üzerinden bundan 20 yıl, 10 yıl önceki gibi siyaset yapma imkânlarının bir süre sonra Türkiye’de geçerli olmayacağını düşünüyorum. Çünkü iletişim kanalları ve bilgi düzeyi, yolsuzluklar ve buna benzer pek çok örüntünün şeffaflık olmamasına rağmen bir biçimde görünür olma hali, artık bu algı yönetimini düşürecek gibi görünüyor.
‘CHP DENGE POLİTİKASIYLA DEVAM EDEMEZ’
Muhalefetin HDP’nin kapatılma olasılığına rağmen parçalı olma halini Türkiye siyasetinin geleneksel çizgilerini hatırlayarak anlayabiliriz. Bunu sık sık söylüyorum ama yine söyleyeceğim. Örneğin ana muhalefet partisi CHP… Herhangi bir ülkedeki tipik sosyal demokrat bir partiden bahsetmiyoruz. Aslında CHP, bir parti olsa da ya da biz kolaylık olsun diye parti desek de bir grup ya da nerdeyse bir cephe. Cumhuriyet Halk Partisi içindeki çeşitli bloklar arasındaki denge politikası, bu sessizliğe neden oluyor. Ama şunu da söylemek istiyorum; bu tür denge politikalarının ömürleri hep oluyor. Bu denge politikasıyla CHP’nin devam edeceğini düşünmüyorum. Hatta çok uzak olmayan bir dönemde bu politikaların terk edileceği, görece farklı bir tutum takınılacağı konusunda biraz umudum var.
Tutum değişikliği hangi yöne evrilir?
Dengeci politikalardan daha net, daha siyasal bedellerin göze alındığı, günü kurtarmak değil de daha ilkesel bir politika yapmaya doğru gidileceğini umuyorum. Belki de tek çarenin bu olduğunu düşündüğüm için böyle görüyorum ama şunu söyleyebilirim ki Türkiye’de artık dengeci, dönemi kurtarmaca politikalarının sonuna gelindi.
İktidarın, muhalefeti yarattığı gündemler üzerinden sürüklediği yaygın bir eleştiri. Bu eleştirilerden biri de Millet İttifakı’nın "milliyetçi cepheye karşı milliyetçi argümanlarla cevap vermesi" oluyor. İktidarın argümanlarına muhalefetin alıcı olmasını nasıl okuyorsunuz?
Türkiye siyasi yaşamında yapılan tüm değerlendirmeler, bizi bir biçimde Türkiye siyasetinin temel gelişim özelliklerini hatırlamaya götürüyor. Bugün Cumhuriyet Halk Partisi’nin standart kitabi bir sosyal demokrat parti olmadığını, işte Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bir merkez sağ ya da liberal parti olmadığını söyleyebiliriz. Daha çok bloklar, ayakta kalmaya muktedir olmak üzere çeşitli burjuva blokları arasındaki yan yana duruşlardan bahsediyoruz. Onun için de Türkiye siyasetinin başlangıcından itibaren, çünkü bu sadece son 10-20 yılın meselesi değil, bir geçişme, kendisinin olmayan söylemi zaman zaman ödünç alma, ödünç almaktan çekinmeme ve özellikle devletin temel kurucu söyleminin birtakım özelliklerini tartışmasız kabullenme gibi bir mesele var.
‘TARİHTE EŞİ OLMAMIŞ SİMGESEL SİYASET UYGULANIYOR’
Kürt meselesi konusunda iktidar bloğunda olduğu gibi ana muhalefet çevresinde de bir geçişme, bütünlük ve benzerlik var. Cumhuriyetin başlangıcından itibaren Türkiye’nin siyasal çizgilerinin gelişiminin evrimine baktığımızda bu böyle. Bir kere bunu hesaba katmamız gerekiyor. Onun dışında bu tarihsel özellik dışında, tarihte eşi olmamış bir algı yönetimi ve simgesel siyaset uygulamasına Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde rastladık. Açıkçası muhalefet çok yakın zamanlara kadar bununla baş edemiyordu. Bu simgesel siyaset ile baş etmenin en önemli özelliklerinden bir tanesi, elinizden siyasal araçlar olması gerekir.
Biraz açar mısınız?
İktidarın simgesel-siyasal uygulamasına, sadece yazdığınız makaleyle cevap veremiyorsunuz. Buna karşı ne ile cevap veriyorsunuz? İşte HDP, belediyeleriyle bir zamanlar cevap veriyordu ya da CHP, son seçim başarısından sonra edindiği belediyelerle cevap verdi. Ama bu simgesel alanda yürütülen algı yönetiminin, verilen cevapların içinde gelişeceği bir zemin olmadığı için de bu cevaplar gelişemiyordu. Ve bu bağlamda muhalefetin iktidara bir tabiiyetinden bahsedebilirdik ama özellikle kitle iletişim araçlarındaki gelişmeler ve özellikle de sosyal medyanın verimli kullanımıyla öte yandan yavaş yavaş muhalif belediyelerin bütçelerini binalarına asarak, makam aracı kullanmayarak, aldıkları maaşları kamuoyuna açıklamalarıyla ve benzeri yöntemlerle bunlar yavaş yavaş dağılıyor. Bir de algı yönetimi ve simgesel siyaset, ancak belli dönemlerde ve belli bir dozaj içerisinde kullanırsanız işlevli olacak konular. Yani öyle kritik bir dönemde, öyle bir simgesel hamle yaparsınız ki çok etkili olur. Ama özellikle son 5-10 yıldır Adalet ve Kalkınma Partisi’nin algı yönetimi ve simgesel siyaseti temel araçlarından birini yaptığını görüyoruz. Ama uzun erimde bunun çok etkili olacağını düşünmüyorum. Yani bir bütün olarak, Türkiye’de simgesel siyasetin etkisinin görece azalacağı bir döneme giriyoruz.
Bu noktada muhalefet ne yapmalı?
Siyaset alanlarda, sokaklarda, fabrikalarda, tarlalarda yapılan bir eylem, bir aktivite. Sosyal medya üzerinden ya da simgesel alanda odalarımızda yalnız bulunduğumuz ortam ve mekânlarda yapılacak siyasetin sınırlılıkları mevcut. Çok özel bir dönemden geçtiğimiz akılda tutulmalı. İkincisi uzamış ve artık otoriterliğin ötesine çoktan geçmiş bir baskıyla karşı karşıyayız. Bu koşullarda direnmekten başka hiçbir çaremiz yok. Bu tamamıyla uzun erimde hazırlık ve sabır gerektiren toplum ve siyasal alanın değişik kesimlerini bir araya getirmeye yönelik politikalar üretilmesini gerektiren bir durum. Siyaset örgütlü olarak yapılan bir aktivite. Bireysel çabaların sınırları artık fark edilmek zorunda ve her ne ise o şemsiye herkesin anlamlı bulduğu bir şemsiye altında siyasal faaliyetini örgütlemesi gerekiyor. Bunun zemini var. Bırakın siyasal olarak karar vermiş ve enerjisi olan aktörleri, artık işinden gücünden gündelik manşet derdinde olanlar için dahi çok görülebilir çelişkiler bağlamında siyasal olarak çok verimli bir dönemin içindeyiz. Aslında bunun zemini bence çoktan var. Bugün çelişkiler itibariyle Türkiye Cumhuriyeti tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar yoksulluğun, açlığın, yolsuzluğun, baskının, hukuksuzluğun en uç örnekleri veriliyor. Tabi ki bunun zemini var ama bunun üretilmesi ve buna yanıt verilmesi için bir siyasal araç, bir duruş, bir program gerekiyor. Bu, entelektüel çabanın, sivil toplum faaliyetinin taşıyamayacağı ağır bir yük. Siyasal alanda söz siyasetle verilir, siyasetle verilen yanıtın yolu da siyasal örgütlenmedir.
‘DEMOKRATİK AÇILIMIN ACİL, ÖRGÜTLÜ VE İLKELİ OLMASI GEREKİR’
En son HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın da muhalefete önerdiği ve genel anlamda Kürt siyasetinin demokratik değerler zeminde buluşma çağrılarını nasıl görüyorsunuz?
Demokratik değerlerden son derece uzaklaşıldığı bir dönemde bu tabi ki anlamlı bir çağrı. Ama içinden geçilen dönem itibariyle şurayı vurgulamak istiyorum; bugün demokrasi ve bazı kavramların kullanımı arasında fark var. Yani bu blok içerisinden Sayın Demirtaş’ın yaptığı bu çağrının bileşenleri konusunda çok dikkatli olunması gerekiyor. Bunun sadece bu anın ihtiyaçları doğrultusunda değil, Türkiye siyasetinin temel dinamikleri tarihi üzerinde çok bütünlüklü bir değerlendirme yapılarak verilmesi gerekiyor. Çünkü demokratik açılım ve çıkış arayışının her şeyden önce bir acil, iki örgütlü ama onun yanında da ilkeli olması gerekiyor. Sadece bugün çabucak bir çıkış, bu karanlığı çabucak bir yırtış için, yarın bizi zor durumda bırakacak cepheleşmeler ve bağlaşıklıklar içinde olunmaması çok önemli bir gereklilik.