Tuncer Bakırhan: Bahçeli’nin 22 Ekim çıkışı bölgesel fırtınanın Ankara'ya yansıması, dönüşmeyen yolda kalır
Meclis grup toplantısında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Bakırhan, bölgesel gelişmelerin Ankara'ya yansıması olarak Bahçeli'nin 22 Ekim çıkışını hatırlattı ve 'artık bölgedeki tüm güçler değişmeli' dedi. Erdoğan ile görüşme takvimine de değinen Bakırhan, Meclis'i göreve çağırdı.

Artı Gerçek - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin Meclis Grup Toplantısı'nda "çözüm sürecine" dair açıklamalarda bulundu ve Meclis’i göreve çağırdı.
Konuşmasında, CHP'nin kurultay davası ve Erdoğan ile DEM Parti görüşmesine de değinen Bakırhan'ın açıklamaları kısaca şöyle:
'MADIMAK KATLİAMI'
Madımak, bizlere ayrımcılığın, inkârın ve nefretin nasıl korkunç sonuçlara yol açtığını bir kez daha gösterdi. O oteldeki alevler sadece bir binayı değil, bu ülkenin birlikte yaşam umudunu da yakmaya kalktı. DEM Parti heyeti olarak yarın yapılacak anmaya katılacağız. Canlarımızı bir kez daha hatırlayacak, adalet talebimizi haykıracağız. Çünkü bu dava, insanlık onurunun davasıdır.
ORMAN YANGINLARI
Yıllardır orman yangınlarına karşı önlem alınması gerektiğini söylüyor, bu konuda Meclis’te çeşitli çalışmalar yürütüyoruz. Ancak bugün yaşananlar, bu uyarıların dikkate alınmadığını ve ortaya çıkan felaketlerin ihmallerin sonucu olduğunu açıkça gösteriyor. Sorumlular derhal tespit edilmeli ve gerekli yaptırımlar uygulanmalıdır. Bizler, nerede olursa olsun, tek bir ağaç için bile ses çıkarmaya, önlem alınması için mücadele etmeye devam edeceğiz.
GÜVENLİK HARCAMALARI
Üçüncü Dünya Savaşı geliyor. Artık dünya da bu gerçeği konuşmaya başladı. Bu sistem, çözümü savaşta arıyor. Silah satışlarıyla sermaye biriktirmek, enerji yolları üzerinden sisteme nefes aldırmak istiyor. NATO’nun 2025 Zirvesi’nden çıkan sonuçlara baktığımızda, yaklaşan dünya savaşının ayak sesleri net biçimde duyuluyor. Milyonlarca insan açlıkla boğuşurken, işsizlikle kavrulurken, temel hak ve özgürlükler her yerde askıya alınmışken, NATO ülkeleri askeri harcamalarını milli gelirin yüzde beşine çıkarmayı planladıklarını ilan ettiler. Oysa dünya güvenliği daha fazla silahla değil, daha fazla adaletle; daha fazla bombayla değil, daha fazla demokrasiyle sağlanabilir.
'EMPERYAL ENERJİ KORİDORU'
Dünya sistemindeki değişim arayışlarının en sert ayak sesleri Ortadoğu’da yankılanıyor. İran ve İsrail arasında yaşanan gerilim, bölgesel güç dengelerini yeniden şekillendiriyor. Suriye’deki çalkantılar, Irak’taki istikrarsızlık ve enerji koridorları üzerindeki rekabet birbiriyle bağlantılı dinamiklerdir. Hint-Avrupa Enerji Koridoru Projesi’ni anlamadan dünya siyasetini ve Ortadoğu’daki gelişmeleri doğru kavrayamayız. Bu proje, Batı’nın enerji ihtiyacını karşılamayı amaçlayan tam anlamıyla emperyal bir enerji koridorudur. Bunun için jeopolitik dengeleri altüst ediyorlar. Ancak her jeopolitik altüst oluş, milyonlarca insanı acı, yoksulluk ve ölümle karşı karşıya bırakıyor.
'İSRAİL'İN ADIMLARI ENERJİ HATTININ BOYUTUNU ORTAYA KOYUYOR'
7 Ekim sonrası İsrail’in attığı adımlar da bu küresel hegemonya mücadelesinin enerji hatları boyutunu açık biçimde ortaya koyuyor. “Sorunlu” görülen bölgelere yapılan müdahaleler peş peşe geliyor. Ancak bu müdahaleler bugüne kadar halklara huzur getirmedi. Ortadoğu bugün, bitmek bilmeyen savaşlar ve etnik-dini gerilimlerle Demokratik Ortadoğu Birliği ve özgür yaşam vizyonu arasında kritik bir eşiğe dayanmış durumda.
"DEMOKRATİK ULUS" FİKRİ
Bu nedenle, bölgede atılan her adımı çok önemsiyoruz. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde hükümet kurma çalışmalarının bir an önce tamamlanmasını temenni ediyoruz. Çünkü Ortadoğu’daki tüm senaryoların merkezinde Kürt halkı yer alırken, Bölgesel Hükümet’in kurulması hayati önemdedir. Kürtler başta olmak üzere tüm bölge halklarının iç istikrar ve demokrasi yönünde adımlar atması, kalıcı barış ve çözüm için güçlü bir zemin yaratabilir. Bütün halkların farklılıklarını yaşayabileceği “demokratik ulus” fikri, Ortadoğu’daki etnik ve mezhepsel gerilimleri sona erdirebilir. Biz buna inanıyoruz, bu doğrultuda hareket ediyoruz ve mücadelemizi bu çizgide kararlılıkla sürdüreceğiz.
'BÖLGESEL FIRTINANIN ANKARA'YA YANSIMASI'
Bahçeli’nin 22 Ekim çıkışı, bölgesel fırtınanın Ankara’daki ilk yansımasıdır. 27 Şubat’ta Sayın Öcalan’ın çağrısı, stratejik dönüşümün mihenk taşı olmuştur. 12 Mayıs’ta kongre kararlarının açıklanmasıyla birlikte Türkiye ve PKK pozisyon almaktadır.
Bu kronolojiyle Türkiye, hem Ortadoğu’daki risklerden korunabilir hem de iç barışını canlandırabilir. İbn Haldun’un tarih anlayışına göre: “Toplumlar aklı ve iradesiyle tarihini yazar; kader ise kendi seçimlerinin sonucudur.”
22 Ekim, 27 Şubat, 12 Mayıs… Bu tarihler, yılların birikimiyle kaderimizi omuzladığımız günlerdir. Artık söz de karar da bu topraklardadır. 22 Ekim, 27 Şubat ve 12 Mayıs; kendi kaderini yazmanın tarihleridir.
Bölgedeki ideolojiler, örgütler, siyasi yapılar—hepsi dönüşmek zorundadır. Dönüşmeyen yolda kalır, yolda kalan ise yönünü kaybeder.
Artık kimse sadece taktik oyunlarla, oyalamalarla süreci götüremez. Yüz yıllık geçmişin yükü sırtımızda; yüz yıllık geleceği inşa etmenin sorumluluğu omuzlarımızdadır.
TÜRK - KÜRT İLİŞKİLERİ
Bölge baştan yazılıyorsa, Türkiye’nin stratejisi de yeniden doğmalıdır. Bu stratejiye ruh verecek olan, Türk-Kürt ilişkilerinin demokratik zemine çekilmesidir. Demokrasi bu toprakların kalbi, barış ise yaşam nefesidir! Allah’ın izniyle beraber nefes alacağız, beraber güçlü olacağız
Sayın Öcalan, Ortadoğu’nun karmaşık siyasi tablosunda barışın pusulasını cesaretle çiziyor! Kürt sorununun çözümünden bölgesel dengeye uzanan geniş bir perspektifle hareket ediyor. Sayın Öcalan’ın barışın maestrosu olduğu artık inkâr edilemez!
Bakın, herkesi ciddiyete ve tefekküre davet ediyoruz. Sayın Öcalan, tek bir çağrısıyla 52 yıllık çatışmayı bitirme iradesini gösterdi; milyonlarca insanın desteğini alarak toplumsal barışın önünü açtı. Sadece Türkiye’nin iç barışına değil, Suriye’den Irak’a uzanan coğrafyanın demokratik dönüşümüne de fener tutuyor.
Nelson Mandela’nın hapiste geçirdiği 27 yılda “Barış bizim elimizde” dediği gibi, İmralı’da da yaklaşık 27 yıldır barışın bu topraklarda mümkün olduğu çağrısı yankılanıyor. İmralı’daki düşünsel zenginlik, etnik ve mezhepsel çatışmaların yerini demokratik çoğulculuğun alacağı “Demokratik Ulus” modelini ortaya seriyor.
Bu model, bölgedeki tüm halklara kimliklerini yaşayabilecekleri devrimci bir siyasi ufuk açıyor! Kadın özgürlüğü, ekolojik yaşam ve demokrasi üçgeninde yeni bir toplumsal sözleşme sunuyor. Bütün engellere rağmen bunu gerçekleştirmenin mücadelesini veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz.
Tam da burada Antik Yunan mitolojisindeki Sisifos’u hatırlatmak gerekiyor. Sisifos, tanrılar tarafından lanetlenir. Cezası, büyük bir kayayı dağın zirvesine çıkarmaktır. Ama zirveye her yaklaştığında kaya aşağı yuvarlanır ve Sisifos yeniden başlamak zorunda kalır. Sisifos, kaya her düştüğünde yeni bir şey öğrenirdi: Hangi yoldan gitmeli, nerede duraklamalı, neresi daha kolay.
Biz de geçmiş barış girişimlerinden dersler aldık. Daha deneyimliyiz, daha hazırlıklıyız! En önemlisi, taşı her seferinde yukarı çıkarma kararlılığı gibi, soluksuz bir mücadeledeyiz. Sisifos, kayayı iterken kendine bir ritim bulmuştu. Barış sürecinin de kendine has bir ritmi var; bu ritmi bozmaya çalışanlar başarısız olur! Biz de barışın inşasını ona yakışır bir ritimle sürdüreceğiz. Olgun, kararlı ve sabırlı bir şekilde barışı sarsılmaz bir temel üzerine inşa edeceğiz.
DEM Parti olarak sürecin ciddiyetine layık davranıyoruz. Siz de görüyorsunuz; Amerika’dan Almanya’ya, oradan da İngiltere’ye dünya çapında barış diplomasisini örüyoruz. Türkiye’de ise bütün siyasi partilerle, emek örgütleriyle, meslek kuruluşlarıyla, işveren çevreleriyle ve inanç örgütleriyle masaya oturuyoruz. Barışta herkesin tuzu olması gerektiğini anlatıyoruz.
Parti heyetimiz, önümüzdeki günlerde Sayın Cumhurbaşkanı ile buluşacak. Bu görüşmeye büyük önem veriyoruz. Bölgesel kaos tırmanırken, iç barışımızı güçlendirmek için daha çok konuşmalıyız.
ERDOĞAN İLE GÖRÜŞME
Sayın Erdoğan ile yapacağımız görüşmeyle, herkesi kapsayan bir demokrasi, hukuk ve iç barışı sağlayacak yol haritasının ortaya çıkmasını umut ediyoruz. Heyetlerimizin yapacağı görüşmelerin ardından, Türkiye’ye nefes aldıracak, çözümün rotasını sağlamlaştıracak ve barış iklimini somut yaşama yayacak gelişmelerin en kısa sürede hayata geçmesini bekliyoruz. Temennimiz bu yöndedir.
İç barışı kurmanın yolu, demokratik siyaset kanallarını güçlendirmekten geçiyor. Bakın, 9 yıldır Kobane Kumpas Davası, demokratik siyasete yönelik saldırının bir simgesi hâline geldi. Gerekçeli karar açıklandı. 33 bin sayfa da olsa, 100 bin sayfa da olsa bu dosya bir siyasi kumpasın ve demokratik siyasete müdahalenin belgesidir! Artık siyasi davalar aracılığıyla siyaseti dizayn etme zihniyetinden vazgeçilmelidir.
CHP KURULTAYI DAVASI
Yine CHP’ye yönelik müdahaleler, Türkiye’deki topyekûn demokratikleşme sorununun ne kadar derin olduğunu gözler önüne seriyor. CHP’nin 38. Olağan Kurultayı’na dair açılan dava, 8 Eylül’e ertelendi. Kobane Davası, Kurultay Davası ve sürmekte olan onlarca siyasi davanın artık bu ülkenin gündeminden çıkarılması gerektiğini bir kez daha ifade ediyoruz. Türkiye’de sorunların çözümsüzlüğünü derinleştiren bu anlayış, herkese büyük zarar vermektedir.
Bu sabahın erken saatlerinde, önceki dönem İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in, belediye çalışanlarının ve siyasetçilerin gözaltına alındığını öğrendik. Yargı eliyle yapılan bu siyasi operasyonu reddediyoruz. Tunç Soyer, Türkiye’de barışı ve demokratik bir düzeni inşa etmek için var gücüyle çalışan bir siyasetçidir. Soyer başta olmak üzere, kalbi barışla atan siyasetçilerin üzerine yargı yoluyla gitmek, sorunları çözmez; bilakis daha da derinleştirir. Bu akıl tutulmasına derhal son verilmelidir.
Bu yöntemler defalarca denendi, ancak hiçbir sonuç alınamadı. Kumpas davalarından bir fayda sağlanmadı. Tunç Soyer’in gözaltına alınması değil, derhâl serbest bırakılması gerekir.
Bakın, haksızlıkların ve hukuksuzlukların son bulmasında, Türkiye’nin demokratikleşmesinde Meclis’e kritik görev düşüyor! Meclis’te Kürt meselesinin çözümünü ve Türkiye’nin demokratikleşmesini önceleyen bir komisyonun kurulması hızla hayata geçirilmelidir.
Bu süreç, bir madalyonun iki yüzü gibidir. Birinci yüzde demokratikleşme adımlarının atılması, ikinci yüzde ise silahsızlanma sürecinin yönetilmesi vardır. Silahsızlanma kapsamında, PKK’ye ilişkin bir yasanın çıkarılması sürecin yasal temelini oluşturacaktır. Bu sürecin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi, kardeşlik hukuku çerçevesinde bir kucaklaşmayı beraberinde getirecektir.
MECLİS'E ÇAĞRI
Bu ülkenin bütün yurttaşları kardeşlik hukuku içerisinde kucaklaşsın, selamlaşsın ve birlikte bu ülkenin geleceğini inşa etsin diye Meclis’i göreve çağırıyoruz. Komisyon sonuç alıcı şekilde çalışırsa Türkiye’nin önü açılır. Çünkü demokratik çözümün ve barışın ikameti Ankara’dır; mekânı Meclis’tir, muhatabı ise 86 milyon insandır. İçte huzurlu bir Türkiye’yi Ortadoğu’da istikrarın sigortası haline getirmek için herkesi siyaset yapmaya ve barışı büyütmeye davet ediyoruz.
DEM Parti olarak Ortadoğu siyasetini ve dinamiklerini sanırım en iyi bilen Türkiyeli yapılardan birisi biziz. Bu kapsamda Ortadoğu’ya dair hem aktif güç hem de fikri ve siyasi olarak yeni dönem için en güçlü öznelerden biriyiz, Kürtlerdir.
ÜÇÜNCÜ YOL
Üçüncü Yol yaklaşımımız, geleneksel ulus-devlet modelini aşan demokratik bir alternatif sunmaktadır. Farklılıkların zenginlik olduğu bir demokratik birlikteliği savunuyoruz! Kürdün farklılığının tanındığı Alevi'nin inanç hakkının tanındığı bir birlikteliği öneriyoruz. Üçüncü Yol bir pusuladır; demokratik bir ülkenin, özgür bir siyasetin ve toplumsal birliğin pusulasıdır.
Üçüncü Yol, NATO kaynak artışı istediğinde alkışlayıp; milyonlarca emekçi ve emekli zam zam istediğinde “ülke ekonomisi” bahanesiyle susturmak değildir. Üçüncü Yol, herkesin yastığa başını tok koymasını sağlamaktır. İşsizliğin haksızlığın hukuksuzluğun olmadığı emeklinin insanca yaşadığı bir zemini sunuyor. Demokratik bir toplumun, eşit ve adil bir hayat kurmanın rotasıdır Üçüncü Yol." (HABER MERKEZİ)