Yeşil Sol Parti'den Diyanet'e Kobanê Davası tepkisi: Adeta IŞİD'in sözcülüğüne soyunmuştur
Artı Gerçek - Yeşil Sol Parti Diyarbakır Milletvekili Serhat Eren, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Kobanê Davası’nda yargılanan siyasetçilerin toplumun “dini değerlerini temelden sarstığı” iddiasıyla cezalandırılması talebine sert tepki gösterdi. Eren, Diyanet'in son duruşmaya sunduğu dilekçede "sapkın" gibi ifadeler dahil, kullandığı dil hakkında "Üslup, IŞİD barbarlarının diline çok benziyor, değil mi?" dedi.
Diyanet, Kobanê Davası’na 2021'de katılma talebinde bulunmuş, bu başvuru ara kararla kabul edilmişti. Son duruşmada ise mütalaa üzerine dilekçe vererek, cezalandırma talebinde bulundu.
'ADETA IŞİD'İN SÖZCÜLÜĞÜNE SOYUNMUŞTUR'
Söz konusu dilekçe hakkında HDP Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenleyen Serhat Eren, Diyanet'in dilekçesini değerlendirdi. "Partimiz, rehin arkadaşlarımız ve avukatlarımız boşu boşuna yıllardır Kobanê kumpas davasında AKP iktidarının bu davayı IŞİD'in Kobane'yi düşürmemesinden dolayı boşuna söylemiyor arkadaşlar" diyen Eren, "İşte Diyanet İşleri Başkanlığı dilekçesindeki diliyle, adeta IŞİD'in sözcülüğüne soyunmuştur" ifadelerini kullandı.
Eren, "IŞİD barbarlarının Kürt halkını katletmeye çalıştığı dönemde sessiz kalan, IŞİD'e cihatçı diyerek saldırılarına karşı durmayan, o dönemde meydana gelen olaylardan sorumlu olan ve yargılanması gereken Diyanet İşleri Başkanlığı, arkadaşlarımızı cinayetle, yağmacılıkla, ahlaksızlıkla suçlamaktadır" dedi.
Eren'in açıklamasından öne çıkan bölümler şöyle:
ERDOĞAN'IN 'KOBANİ DÜŞTÜ DÜŞECEK' SÖZLERİNİ HATIRLATTI
"Bildiğiniz üzere 2014 yılında IŞİD barbarları, Kürtleri soykırımdan geçirmek, yerlerinden yurtlarından etmek için Rojava'ya saldırmıştı. O tarihten beri partimiz, dönemin iktidarı olan AKP ile çok yönlü temaslar içerisine girmişti. Partimiz ve halkımız iktidarın IŞİD'le ilişkisini kesmesini, Rojava'ya insani koridorun açılmasını beklerken, tam tersine AKP ve dönemin Cumhurbaşkanı 'Kobani düştü düşecek sözleriyle beklentilerini ortaya koymakla birlikte, aynı zamanda Kürtler nezdinde de büyük bir infiale yol açacak sözleri sarf etmişti.
Partimiz, Kürt halkına yönelik bu saldırılara karşı IŞİD barbarlığının bu soykırımcı yaklaşımına karşı bütün insanlığa duyarlılık çağrısı yapmış, herkesi bu saldırılara karşı durmak için harekete geçmeye davet etmişti. Partimizin bu açıklamasından önce zaten sokaklarda demokratik barışçıl gösteriler başlamış, partimiz bu açıklamayı yaptıktan sonra da yine IŞİD'in bu barbarlığına karşı demokratik ve barışçıl zeminde protesto gösterileri devam ederken Cumhurbaşkanı Erdoğan 'Kobani düştü düşecek sözleriyle bu demokratik barışçıl protesto protestoları provoke etmişti.
'EFKAN ALA KONTROL EDEMEDİĞİMİZ GÜÇLER DEMİŞTİ'
Erdoğan'ın bu sözlerinden sonra Varto'da bir yurttaşımız polislerce katledilmişti. Akabinde, dönemin içişleri Bakanı Efkan Ala, 'devlet içerisinde kontrol edemediğimiz bazı güçlerin olayları provoke ettiğini, provokasyonların başlamasıyla birlikte olayların çığırından çıktığını' söylemişti. Birçok insanın o dönemde ölümüne yol açan bu provokasyonların meydana gelişini o dönem hepimiz izlemiş, tanıklık etmiştik.
'PARTİMİZE KARŞI İNTİKAM YAKLAŞIMINA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ'
Kobani'nin düşmesi ve Rojava'nın IŞİD'in kontrolüne geçmesi hayali boşa düşen iktidar partisi, yıllar sonra Kobani protestolarını partimizi tasfiye etmek, partimize ve halkımıza karşı intikam davasına dönüştürdü. 3 yılı aşkın süredir Kobani kumpas davası bu intikam yaklaşımının bütün yönlerine tanıklık etti arkadaşlar.
'SANIK OLMASI GEREKENLER MAĞDUR ROLÜNÜ OYNUYOR'
AKP iktidarı, içişleri bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, MİT, devletin bütün güvenlik birimleri.... O dönemde meydana gelen provokasyonlara müdahale etmeyen bu güvenlik birimleri, o dönemde yaşamını yitiren insanlardan, bu durumdan sorumludurlar.
Her biri bugün Kobani kumpas dosyasında sanık olarak yargılanması gereken bu kurumlar, bugün mağdur rolünde Kobani kumpas davasına 'mağdur' sıfatıyla dahil olma çabası içerisine girmişler, adeta yarış içerisine girmişlerdir.
'SORUMLULUKTAN KURTULMAYA ÇALIŞIYORLAR'
Kürtlere karşı açılan bu intikam davasında müdahillik yarışına giren bu kurumlar, asıl hesap vermesi gereken kurumlardır. Asıl sorumlu olan bu kurumlardır. Bu kurumlar tarih önünde Türkiye halkları nezdinde kendilerini aklamak sorumluluktan kurtulmak için kumpas davalarıyla arkadaşlarımızı sorumlu tutmaya çalışmaktadırlar.
'GERÇEĞİ TERS YÜZ EDEN BİR DAVA'
Onca insanımızın yaşamını yitirmesine sorumlu olan bu yetkililer, bugün Kobani davasında asıl sorumlu ve suçlu olanlardır. Kobani, kumpas davası gerçeği ters yüz eden bir davadır. Sorumlu olanların mağdur, mağdur olanların sorumlu olmaya çalışıldığı bir davadır aynı zamanda.
'DİYANET, IŞİD'E MEŞRUİYET ZEMİNİ SUNDU'
İşte o dönemin sorumluluk kurumlarından biri de Diyanet İşleri Başkanlığı'dır. O dönem IŞİD barbarlığını, İslamiyet adına 'cihatçı' olarak addeden değerlendiren Diyanet işleri Başkanlığı, IŞİD'in bu saldırılarına meşruiyet zemini sunan bir başkanlıktır.
'DİLEKÇEDE SALDIRGAN BİR DİL VAR'
Diyanet İşleri Başkanlığı, devam eden Kobani kumpas davasında Cumhuriyet savcısının sunmuş olduğu mütaalaya karşı yargılanan siyasetçilerimize, yargılanan arkadaşlarımıza, ahlak sınırlarını aşan, haddini aşan bir değerlendirmeyle arkadaşlarımıza saldırmıştır. Saldırgan bir dil kullanmıştır bu dilekçede.
'BUGÜN EZİDİ SOYKIRIMI'NIN YILDÖNÜMÜ'
Bakın arkadaşlar bugün 3 Ağustos, Şengal'de IŞİD'İn gerçekleştirmiş olduğu katliamın yıldönümü. O katliamda dini inancı farklı olduğu gerekçesiyle yüz binlerce Ezidi katledildi. Yüz binlercesi yerinden yurdundan edildi. Binlerce Ezidi kadın köle pazarlarında pazarlarında satıldı.
Bu tam da 21. yüzyılda tüm insanlığın gözü önünde gerçekleşti. Bu insanlığa karşı suçlar tam da insanlığın gözü önünde gerçekleşti. Peki hangi zihniyette yapıldı bu katliamlar? Tam da bugün Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yayınladığı fetvaya benzer fetvalarla yaptı bu katliamı IŞİD. Bugün Diyanet, Kobani davasına gönderdiği dilekçeyle adeta savcılık rolüne soyunmuş, bu haksız hukuksuz davayı haklı gösterme çabası içerisine girmiştir.
'KATLİAM FETVALARININ BİR BENZERİ'
Açıkça söylüyoruz. Diyanet'in bu yaklaşımı ve gönderdiği dilekçe, IŞİD'in Kobani ve Şengal'i işgal ederken yayınladığı katliam fetvalarının bir benzeri ve devamı niteliğindedir. IŞİD'in Kürtler için yayınladığı 'Katli vaciptir' fetvasının benzerini Diyanet, dava dosyasına gönderdiği dilekçesiyle ortaya koymuştur.
'DİLEKÇEDE ÖNCE KENDİ REKLAMINI YAPMIŞ'
Bakar mısınız? Diyanetin gönderdiği dilekçesinde önce kendi reklamını, "Toplumun dini, ahlaki ve manevi değerlerini sürekli canlı tutmak amacıyla İslam dininin temel kaynaklarına dayalı, doğru ve güncel bilgiyle toplumu din konusunda aydınlatmak, inanç, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmek, ibadet yerlerini yönetmekle görevli olan başkanlığımız, toplumun dini, ahlaki ve manevi değerlerini sürekli ayakta tutan bütün insanlığın barış ve huzuruna katkı sağlayan İslam, dini ile ilgili her konuda referans alınan en etkin ve saygın bir kurumdur" sözleriyle yaparak devamında şunları söylüyor: Davaya konu kişilerin, yani yargılanan siyasetçi arkadaşlarımızın fiil ve davranışları "bu durumu temelden sarsan ve telafisi imkansız sonuçlara sebep olmaktadır. Nitekim vicdanlara hitap eden din hizmetlerinde itimat ve güvenin kaybolması halinde boşluk kabul etmeyen bu alanın çeşitli sapık akım ve gruplara kalacağı tartışmasızdır."
'IŞİD BARBARLARININ DİLİNE ÇOK BENZİYOR'
Bu dil ve üslup, IŞİD barbarlarının diline çok benziyor, değil mi? Dilekçesinde tam da bunu ortaya koymuş. Partimiz, rehin arkadaşlarımız ve avukatlarımız boşu boşuna yıllardır Kobani kumpas davasında AKP iktidarının bu davayı IŞİD'in Kobani'yi düşürmemesinden dolayı bir intikam davasına dönüştürdüğünü boşuna söylemiyor arkadaşlar.
'ADETA IŞİD'İN SÖZCÜLÜĞÜNE SOYUNMUŞTUR'
İşte Diyanet İşleri Başkanlığı dilekçesindeki diliyle, adeta IŞİD'in sözcülüğüne soyunmuştur. IŞİD barbarlarının Kürt halkını katletmeye çalıştığı dönemde sessiz kalan, IŞİD'e cihatçı diyerek saldırılarına karşı durmayan, o dönemde meydana gelen olaylardan sorumlu olan ve yargılanması gereken Diyanet İşleri Başkanlığı, arkadaşlarımızı cinayetle, yağmacılıkla, ahlaksızlıkla suçlamaktadır arkadaşlar.
Bütün kimlikleri ve inançları ötekileştiren, yalnızca devletin tekçi politikalarına hizmet eden Diyanet İşleri Başkanlığı, hukuk metni değil, iddianameden ibaret olan mütalaaya karşı görev sınırlarını aşarak dosyayla ilgili adeta iktidarın taleplerini sunan bir fetva niteliğinde dilekçe göndermiştir dava dosyasına.
'İKTİDAR SAVCININ MÜTAALASINA GÜVENMEMİŞ OLACAK Kİ...'
Kobani Kumpas Davasını, soruşturma aşamasından şimdiye kadar sürekli bir şekilde talimatla yürüten iktidar, savcının - mütalaa demeye dilim varmıyor - iftira belgesine güvenmemiş olacak ki aynı zamanda Diyanet’i devreye sokarak arkadaşlarımız aleyhine haksız olarak açılan bu davaya fetva vermiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı bu dilekçe ile AKP-MHP iktidarının sözcülüğüne soyunduğunu göstermiştir.
'BABANIN ÖZ KIZINA ŞEHVET DUYMASI HARAM DEĞİL DİYEN DİYANET...'
Bütün insanlığın barış ve huzuruna katkı sağladığını iddia eden bu kurum, tecavüzcü ve barbar IŞİD katliamlar yaparken onları fetvalarında masum cihatçı olarak gösteriyor. “Babanın öz kızına şehvet duyması haram değil” diyen, 9 yaşındaki kız çocuğunun evlenebileceğini söyleyen, sapık akımlara adeta icazet veren, Alevilerin ibadet yerleri olan cemevlerine statü verilmesini “kırmızı çizgi” olarak değerlendiren, Süryanilere ait manastır ve kiliselere el konulmasına sessiz kalan, halkı yoksulluk ve açlığa mahkum edilirken milyonluk araçlara binen Diyanet ve kurum yetkilileri topluma ve arkadaşlarımıza ahlaktan ve hukuktan bahsedemez. Kendisini yargı yerine koyup arkadaşlarımızı hüküm giymiş gibi itham edemez. Hakkı da değil haddine de değil.
'DİNİ DEĞERLERİ İKTİDARIN ÇIKARLARI DOĞRULTUSUNDA ARAÇSALLAŞTIRIYOR'
1993’te Sivas’ta canlarımız diri diri yakılırken, Diyarbakır’da Suruç’ta, Ankara Garı önünde insanlarımız katledilirken, hatta Diyarbakır’da İstasyon Meydanındaki cami duvarı kanla boyanırken Diyanet İşleri Başkanlığı barış ve güven içinde yaşamanın önemini anlatmaya gayret edip davalara katılmak için müdahil oldu mu? Tarikat yurtlarında meydana gelen vahşetlere bir gün olsun ses çıkardı mı? Karaman’da Ensar Vakfı’nda, İmam Hatip Mezunları Derneği misafirhanelerinde çocuklar istismara uğradığında, Aladağ’da kız yurdunda çocuklar ihmaller zinciri ile çıkan yangında yanarak can verdiğinde ülkeye dinin istismarı suretiyle zarar verdiğini beyan etti mi? Elbette yapmadı. Kaldı ki Kobanî Kumpas Davasında insanları katleden sorumlular ortadadır ve Diyanet İşleri Başkanlığı partimize saldırarak gerçek sorumluları korumaya çalışmaktadır. İşte asıl ahlaksızlık budur, bütün bunlara karşı sessiz kalmaktır. Asıl ahlaksızlık, dini değerleri iktidarın çıkarları doğrultusunda araçsallaştırmaktır.
'DİYANET KÜRTLERİN CENAZE İŞLEMLERİ SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA SESSİZLİĞE GÖMÜLMÜŞTÜR'
Buradan Diyanet İşleri Başkanlığına soruyoruz. Siz hangi din adına hareket ediyorsunuz, hangi dini referans alıyorsunuz? Nasıl milyonlarca Kürdü “sapkın eğilim” olarak tanımlama hadsizliğini gösterebiliyorsunuz?
İktidarın aparatı olan Diyanet’in Kürtlere karşı düşmanlık yarışına yeni katılmadığını çok iyi biliyoruz. “Bütün insanlığın barış ve huzuruna katkı sağlayan saygın bir kurum” olduğunu iddia eden Diyanet İşleri Başkanlığı, 2018’de Afrin’de Kürtlere yönelik saldırı yapılırken yatsı ve sabah namazı sonrası Fetih Suresi’ni okutarak savaş çığırtkanlığını yapmıştır. Kürtlerin cenaze işlemleri söz konusu olduğunda büyük bir sessizliğe gömülmüş; Garzan Mezarlığı iş makineleriyle yıkılırken, Kilyos Mezarlığından çıkarılan cenazeler kaldırım altlarına gömülürken sesiz kalmıştır.
Yıllar sonra kemikleri ailesine gönderilen Agit İpek’in durumuna sessiz kalan Diyanet İşleri Başkanlığı; Kürt kimliğini ölüsüyle dirisiyle yok sayma, ölüye saygısızlık ve yas hakkını tanımama siyasetine karşı ses çıkarmayarak bu suçlara ortak olmuş bir kurum olarak barıştan, ahlaktan, kardeşlikten, manevi değerlerden bahsedemez. Biliyoruz ki, Diyanet İşleri Başkanlığı her dönemde tarihi çarpıtarak, iktidarların çıkarları doğrultusunda onu biçimlendirmiş, halkın yanında olmaktansa daima iktidarların savunuculuğunu yapmış, felaketler karşısında kadercilik anlayışı ile halkın rızasını üretme çabasında olmuştur.
'AHLAKSIZLIĞA ORTAK OLANLAR IŞİD GİBİ MAHKUM OLACAKTIR'
Bir tarafta suçlu olan devletin bütün kurumlarının, diğer tarafta demokrasi ve özgürlük mücadelesinin temsilciliğini yürüten arkadaşlarımızın olduğu bu kumpas davasında er veya geç hakikatler ortaya çıkacaktır. En başından beri söylediğimiz gibi tarafsız ve bağımsız olmayan, bu dosyaya özel olarak yetkilendirilmiş heyetin rehin olarak tuttuğu siyasetçilerin IŞİD barbarlarına karşı ortaya koyduğu tutum bizim için bir onurdur.
'KUMPASIN MİZANSENLERİNİN DEVAMI'
Kobanî Kumpas Davasında her gün hukuk ve siyaset tarihine utanç olarak yazılan yeni hukuka aykırılıklar yaşanmaktadır. Mahkemenin bu şekilde çeşitli kamu kurumlarını davaya dahil etme çabası kumpasın mizansenlerinin devamıdır. Diyanet İşleri Başkanlığının Savcının iftiranamesinden sonra arkadaşlarımızın cezalandırılması için uzun uzadıya yapmış olduğu gayrı ahlaki, gayri hukuki bu değerlendirmesine, arkadaşlarımızın cezalandırılması için yaptığı bu fetvaya karşı yargılanan arkadaşlarımız ve partimiz hukukun üstünlüğü, demokrasi ve barış mücadelesini sürdürecektir. Bu haksızlığa, ahlaksızlığa ortak olanlar da hem vicdanlarda hem de bir gün bağımsız ve tarafsız mahkemelerde, uluslararası hukuk mekanizmaları önünde tıpkı IŞİD barbarları gibi mahkum olacaktır. Bundan asla şüphemiz yok."
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI'NIN DİLEKÇESİNDE NE DENİYOR?
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, HDP’li siyasetçilerin yargılandığı Kobanê Davası’na HDP’lilerin “dini değerleri temelden sarstığı” gerekçesi ile katılma talebinde bulunduğu ortaya çıkmıştı.
Dilekçede, şu iddialar yer almıştı:
"Toplumun dini, ahlaki ve manevi değerlerini sürekli canlı tutmak amacıyla İslâm dininin temel kaynaklarına dayalı doğru ve güncel bilgi ile toplumu din konusunda aydınlatmak, inanç, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, ibadet yerlerini yönetmekle görevli olan Başkanlığımız; toplumun dini, ahlaki ve manevi değerlerini sürekli ayakta tutan, bütün insanlığın barış ve huzuruna katkı sağlayan, İslâm Dini ile ilgili her konuda referans alınan en etkin ve en saygın bir kurumdur.
Davaya konu kişilerin fiil ve davranışları, bu durumu temelden sarsan ve telafisi imkânsız sonuçlara sebep olmaktadır. Nitekim vicdanlara hitap eden din hizmetlerinde itimat ve güvenin kaybolması halinde boşluk kabul etmeyen bu alanın çeşitli sapık akım ve gruplara kalacağı tartışmasızdır." (HABER MERKEZİ)