Yeşil Sol’un 'muhafazakar' adayı Bilgin: Hak mücadelemizde Kürtler ve sosyalistler hep yanımızdaydı
Cengiz Anıl BÖLÜKBAŞ
ANKARA - Milletvekili aday listeleri geçtiğimiz günlerde Yüksek Seçim Kurulu’na teslim edildi. Adaylığı kesinleşen isimler Türkiye’nin gündeminde. 2019’dan itibaren İşçinin Kendi Partisi Genel Başkanlığını üstlenen Cemal Bilgin de Yeşil Sol Parti’nin Yozgat birinci sıradan milletvekili adayı.
Bilgin, 1998- 2000 yılları arasında 20’li yaşlarındayken Çapa Hastanesi’nde hasta bakıcı olarak çalıştı. 2000- 2004 yılları arasında ise Hollanda’da kaçak işçi olarak çalıştı. Hollanda sonrası Çapa Hastanesi’ndeki işine geri dönen Bilgin, Eylül 2016’da Çapa Hastanesi’nde yaşanan, 40’a yakın işçinin yaşadığı bir besin zehirlenmesinin ardından işten çıkarıldı.
Kendisini “muhafazakar – milliyetçi” olarak tanımlayan Bilgin ile, Yeşil Sol Parti’den adaylığını, Yozgat’tan aday gösterilmesini, Kürt sorununu ve taşeron işçilerin durumunu konuştuk.
‘SESİMİZİ PATRONLAR DEĞİL BİZ DUYURALIM’
Sizi uzunca süredir taşeron işçilerin mücadelesinden tanıyoruz. Adaylık süreciniz nasıl gelişti?
Bu süreç arkadaşlar arasında konuşuluyordu. Nasıl bir yol izlesek diye. Sonuçta sendikal mücadeleyi, hak mücadelesini hem de işçilerin siyaset yapmasını savunuyoruz. Çünkü işçilerin haklarını alabilmesi için siyaset yapması gerekiyor. Hep patron ve düzen siyasetleri var. İşçilere hiç yer kalmıyor. İşçilerin hem emeğini gasp ediyorlar, geleceğini çalıyorlar hem de siyasetsiz bırakıyorlar. Bizim haklarımızı çalanlara oy veriyoruz. Sonra kapılarına gidip hakkımızı istiyoruz. Demek ki burada bir hata yapıyoruz. Bir de bizi kimlikler üzerinden ayrıştırmalarına izin vermememiz gerekiyor. Biz de bu politikalara ve iktidara karşı ne yapalım diye düşünürken aday olma kararı ortaya çıktı. Bizim sesimizi patron siyaseti duyurmasın, biz duyuralım.
Bizim hak mücadelemizde hep yanımızda devrimciler, sosyalistler vardı. Ben muhafazakar-milliyetçi bir aileden geliyorum. Kendimi de yadırgamıyorum kesinlikle. Herkes kendi mahallesinde hak mücadelesi vermeli. Türk ise Türk olmalı. Kürt ise Kürt olmalı. Ama taleplerini onurlu bir şekilde savunmalı. Aday olmamın sebeplerinden biri de bu. Biz çoğulcu, demokratik, birleşik ve kitlesel bir sınıf mücadelesini savunuyoruz.
‘MAZLUM HALKLARIN SİYASETİNİ YAPAN PARTİDE OLMAK İSTEDİM’
Kendinizi “muhafazakar – milliyetçi” olarak tanımlıyorsunuz. Ancak Yeşil Sol Parti’nin başka bir siyasal anlayışı var. Neden Yeşil Sol Parti’den aday oldunuz?
Bizim taşeron sistemine karşı verdiğimiz mücadelede bizleri TBMM’de en iyi şekilde temsil eden parti HDP idi. O zaman dönemin eş başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ idi. Taşeron işçilerinin emek mücadelesinin sesi ve sözü oldular. Hak mücadelemizde, direnişlerimizde, grevlerimizde HDP’liler yanımızda oldu. Devrimciler ve sosyalistler yanımızdaydı. Onlar dün bizim yanımızdaydı. Biz de bugün siyaseten onların yanında olmayı teklif ettik. Mazlum halkların siyasetini yapan partinin yanında olmayı istedim. Çünkü işçi sınıfı ile mazlum halklar yan yana mücadele etmeliler. Ondan dolayı Yeşil Sol Parti’den aday oldum.
Buradan devam etmek istiyorum. Türkiye’de uzunca yıllardır çözümsüz kalan bir Kürt sorunu var. Yeşil Sol Parti’nin en önemli taleplerinin başında da bu sorunun çözümü geliyor. Siz “milliyetçi – muhafazakar” biri olarak bu sorun hakkında ne düşünüyorsunuz? Çözüm önerileriniz neler?
Kürt meselesi çok derin bir konu. Ama şöyle tarif edebilirim: Emek siyasetiyle beraber bu sorunu tamamen ortadan kaldırabiliriz. Çünkü Yozgat’ta da bir işçinin hakları gasp ediliyor, Diyarbakır’daki, Van’daki bir işçinin de hakları gasp ediliyor. Aslında bakarsak düşmanımız ortak. Patron siyaseti bilinçli olarak ayrıştırıyor. Yeşil Sol Parti gelip Yozgat’ta siyaset yapabiliyor. Bunun önünde bir engel yok. Ama bizi bölüp parçalayan kimlik siyasetlerine izin vermememiz gerekiyor.
‘KÜRTLER DE BİZİMLE AYNI HAKLARA SAHİP OLMALI’
Türk ve Kürt işçilerin taleplerinin ve düşmanlarının ortak olduğunu ve çözümü emek siyaseti üzerinden tarif ediyorsunuz. Ancak Kürt bir işçinin kimliğinden kaynaklı başka talepleri de söz konusu. Anadilde eğitim, kendi kendisini yönetme, kimlik olarak tanınma gibi acil talepler…
Bir kere kesinlikle kendi dillerini konuşmaları gerekiyor. Ona kimse mani olamaz. Nasıl Türkçe bir dilse Kürtçe de bir dil. İnsanlar anadillerini özgürce kullanabilmeliler. Özellikle kamuda da birincil bir dil olarak yer almalı. Siyasiler bunun önünü açmalı. Yozgat’taki bir işçinin taleplerini nasıl savunuyorsak, Diyarbakır’daki bir işçinin taleplerini de savunmak gerekir. Biz nasıl haklara sahipsek Kürtler de aynı haklara sahip olmalı.
'HİÇBİR ZAMAN AKP'Lİ MHP'Lİ BİR SİYASETÇİ YANIMIZA GELMEDİ'
Oturup bu sorunları bir arada çözmemiz gerekiyor. Ancak bunun için öncelikle yan yana gelmemiz gerekiyor. Ben dara düştüğümüz zaman Kürtler, devrimciler, sosyalistler yanımdaydı. Bizim yanımıza hiçbir zaman AKP’li ya da MHP’li bir siyasetçi gelmedi. Direkt bize ‘terörist’ yaftası vurdular. Ben vatanımı, memleketimi sevdiğimi söylüyorum. Bana “sen Kürtlerle, Alevilerle, komünistlerle arkadaşlık yapma” diyorlar. Asıl ayrıştırıcı politika budur. Kürt halkının talepleri var ise bunu görmezden mi geleceğiz? Patron siyaseti işlerini gelince çözüm süreci başlatıyor, işlerine gelmeyince süreci bitiriyor. TBMM’de milyonlarca Kürdü bir yana bırakıyorum, bir insanın bile haklı bir talebi varsa o taleplerin karşılanması gerekiyor. Bizim sloganımız var “İşçilerin Birliği, Türkiye’nin Birliği” diye. Bu sorunun çözümü işçi mücadelesinin de güçlenmesine vesile olacak.
'YOZGAT'TA BİZ NİÇİN OLMAYALIM?'
24 Haziran 2018 Genel Seçimlerinde Cumhur İttifakı Yozgat’ta yüzde 78.1 oranında oy aldı. Yozgat hükümetin en çok destek aldığı illerden biri. Böyle bir ilde Yeşil Sol Parti’den aday olmanın zorlukları ve önemi sizce nedir?
Adaylığımdan itibaren memleketimden telefonlar gelmeye başladı. Elbette Yozgat’ta da mücadele etmemiz gerekiyor. Emekçilerin ve mazlum halkların mücadelesini orada da güçlendirmeliyiz. Hem Yozgat neden ‘milliyetçi-gerici’ olarak anılıyor? Özellikle buna karşı da Yeşil Sol Parti ve sosyalistler burada olmalı. Burada sosyalistlerin de hatası var. Yozgat’ı terk etmişler. Israrla, inançla, azimle Yozgat’ta mücadele yürütmeliyiz. Sosyalistler de bu konuda bir özeleştiri vermeli. Niçin biz orada yokuz mesela?
Beni adliyede, hastanede, kamuda çalışan taşeron işçiler arıyor. O kadar mutlu olmuşlar ki. Bir de yıllardır aynı siyaset vekil çıkartıyor orada. Bu siyaset Yozgat’ta taş üstünde taş koymamış durumda. Yozgat’tan inanılmaz bir göç var, insanlar büyükşehire ya da yurtdışına gidiyor. Neden ekonomik, siyasal, kültürel alanlarda Yozgat’ta bir şey yapılmıyor? Tam da bu yüzden Yozgat’tan aday oldum. Yeşil Sol Parti burada olmalı, daha demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir ortam için… Afiş de yapacağız, çalışma da yapacağım. Çünkü orası benim memleketim.
‘MÜSLÜMANLIK-MİLLİYETÇİLİK SİYASETİYLE ZENGİNLEŞTİLER’
Uzunca bir süredir Türkiye “muhafazakar- milliyetçi” bir iktidar tarafından yönetiliyor. Peki sizin dünya görüşünüz ile iktidarın arasındaki farklar neler?
Müslümanlık ve milliyetçilik siyaseti yaparak zenginleştiler öncelikle. Ama bir yandan da yoksullaşan milyonlar muhafazakar ve milliyetçi insanlar da var. Her iki taraf da aynı görüşten olduğunu söylüyor ama onlar bizi sömürüyor. Muhafazakarlık ve milliyetçilik böyle bir şey değil. Milliyetçilik - muhafazakarlık bana göre, emeğine, alınterine sahip çıkmak demek ya da işçinin hakkını vermektir. Kendimize “elhamdülillah müslümanız” diyoruz ama hırsızlık, yoksulluk, arsızlık bizde. Onun için, sosyalistler, devrimciler muhalefet değil iktidar olmalı. Değişimi bir de öyle görmek gerekir. Onun için Yozgat’ta Yeşil Sol Parti ile değişim yaşanmalı. Biz bugün var yarın yokuz ama tarihe de geçmemiz gerekiyor. “Yeşil Sol Parti Yozgat’ta siyasetini, görüşünü açıkladı” demeliyiz. Bir de bunu egemenlere bırakmamak lazım. Solcular, sosyalistler iktidara geldiğinde bir haksızlık olduğunda onu da biz dile getirmeliyiz. İstanbul’da belediye CHP’ye geçti. İşçinin gene hakkını gasp ediyor. İBB’nin önünde direnen işçiler var. Biz buna sessiz mi kalacağız? Milliyetçilik ve muhafazakarlığı buraya indirgemek de yanlış. Emeğin saflarına gelsinler, o zaman bakalım kim milliyetçi, kim muhafazakar, kim vatan haini… AKP’nin, MHP’nin bunca zamandır bir işçi grevine, eylemine gittiğini gördünüz mü? O yüzden ben bugün Yeşil Sol Parti’nin saflarındayız.
‘İŞÇİLER ARTIK AKP’NİN GİTMESİNİ İSTİYOR’
Siz de taşeron işçi olarak çalıştınız ve işçilerin mücadelesinde aktif olarak yer aldınız. AKP seçim öncesi yeniden taşeron işçilere kadro sözü verdi. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?
2000’li yıllardan önce kamuda kadrolu ve güvenceli çalışmak vardı. AKP’nin gelmesiyle beraber taşeron sistemi fütursuzca yayıldı. Ben yıllarca İstanbul Çapa Hastanesi’nde hasta bakıcı olarak çalıştım. Bir baktık ki zaman içerisinde herkes taşeron olmuş. Bu insanların psikolojisi bozdu. İnsanlar keyfi şekilde işten çıkarılıyordu. Mahkemeye gitsek yıllarca sürüyor. Taşeron firmaların sahipleri kimler mesela? Hepsi iktidarın yakınları.
Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu ile görüştük. Diğer partiler ile de görüşme yaptık. Bize en yakın HDP ile CHP davrandı. Orada AKP ve MHP’ye oy veren işçi arkadaşlarımız hata yaptıklarını, bunca zamandır oy verdikleri partilerin kendilerini nasıl sömürdüklerini fark etti. AKP 2015 seçimlerinde de bilboardlarda taşeron işçilere kadro vereceğini söylemişti. Biz o dönem AKP’ye oy vermeyeceğimizi belirttik. Taşeron işçiler iş vermedi o dönem. 7 Haziran’da tek başına iktidar olamadılar. İşçiler AKP’ye ve Erdoğan’a ders verdi. AKP verilen sözleri hiçbir zaman yerine getirmedi. Tam tersine taşeron sistemi yaygınlaştırdılar. Tekrardan kadroyu gündeme getirdiler. Ancak işçi sınıfı buna kanmayacak. Çünkü işçi sınıfı da artık değişim istiyor. Türkiye’nin dört bir yanından işçiler ile görüşüyoruz. İşçiler artık AKP’nin gitmesi istiyor.
Meclis’e girdiğinizde nasıl bir çalışma yürüteceksiniz? Neleri değiştirmeye çalışacaksınız?
Şayet seçilirsem işçinin, emekçinin, gençlerin, kadınların, mazlum halkların, göçmenlerin, esnafın sesi olacağım. Bunca zamandır bunun mücadelesini nasıl yürütüyorsak daha da büyüterek yürütmeye devam edeceğim. Dini, milliyeti, cinsiyeti ne olursa olsun bir kişinin dahi hakkı varsa onu gözetmemiz gerekiyor. Seçilmesem dahi mücadele nerede olursa olsun sürdürmeye devam edeceğim. “Biz zaferle değil seferle mükellefiz” diye bir söz var. Biz seferde mücadele edeceğiz her zaman.