'Teknoloji ve uyuşturucu bağımlılığı beyin hastalığıdır'

'Teknoloji ve uyuşturucu bağımlılığı beyin hastalığıdır'
Bilal Ay: Teknoloji bağımlılığı fazla önemsenmiyor. Oysaki her bağımlılık bir beyin hastalığıdır. Her hastalık da belirli riskleri içerir. Buradaki risk ise sanılandan çok daha fazla.

Temiz Toğlum Derneği Genel Başkanı Bilal Ay, bağımlılık konusunda yaptığı açıklamada, "Bağımlılık bir beyin hastalığı ve bağımlı birey bir hasta. Her şeyden önce bunu bilerek ve kabul ederek meseleye eğilmemiz gerekiyor," dedi. Ay, uyuşturucu madde bağımlılığı ile teknoloji bağımlılığı arasında benzerlik olduğunu ve özellikle küçük yaştaki kişileri hedef aldığından riskin sanılandan büyük olduğunu söyledi.

Ay, teknoloji bağımlılığı ile ilgli de "Birincisi, uzaktan eğitimle birlikte, çocukların ekranla olan ilişkileri arttı. İkincisi ise, daha fazla evde kalındığı için, hemen herkes telefonla daha fazla ilgilenir hale geldi. Coronavirus ile ilgili aramalarda 10 milyardan fazla sonuç, sosyal medyada 3 milyardan fazla paylaşım ve bu paylaşımların da 100 milyardan fazla etkileşimi var. Dünya Sağlık Örgütü buna 'infodemi' adını verdi" dedi.

'UYUŞTURUCUYA İLK ADIM ATAN 10 KİŞİDEN 8'İ ESRARI DENİYOR'

Bilal Ay'ın konuyla ilgili açıklaması şöyle oldu:

"Uyuşturucu belası her geçen gün büyüyen bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Bugün, toplam uyuşturucu bağımlısı ya da uyuşturucuya bulaşmış kişi sayısı noktasında resmi bir açıklama yok ancak gerek uzmanlar gerek bazı kuruluşlar gerekse de devletin açıkladığı bazı istatistikler bize ciddi bir veri sağlıyor. Tabii bizim saha çalışmalarımızda elde ettiğimiz veriler de, ufuk açıcı oluyor.

Bugün ülkemizde çok çeşitli uyuşturucular kullanılıyor. Bu illete bulaşan her 10 kişiden 8'i, ilk olarak esrarı deniyor. Arkasından farklı uyuşturuculara, çok daha zararlılarına, doğru bir yönelim meydana geliyor. Örneğin son dönemde bir miktar da olsa etkisini yitiren sentetik kannabionidler yani bilinen adıyla bonzai. Bunlar öyle bir şey ki ilk kullanımda öldürebiliyor veya sakat bırakabiliyor. 15 günde beynin yüzde 60'ına zarar veriyor. Bırakılsa ve uzun süre kullanılmasa dahi beynin yüzde 15'lik kısmı iyileşmiyor. Bu maddeleri kullananların ortalama yaşam süresi 3 sene. Bir de örneğin metamfetamin denen bir madde var. Nörolojik sorunlara, psikolojik problemlere yol açabiliyor.

Özetle, zararsız uyuşturucu diye bir şey yok. Bunu da şundan ifade ediyorum. Bunları pazarlayan torbacılar 'ottur, zararı yoktur' diye gençleri kandırabiliyorlar. Ancak mesele hiç de öyle değil.

'TORBACILAR 'SİVİLCEYE İYİ GELİR, KİLO KAYBI YAPAR' VAATLERİYLE PAZARLAMA YAPIYORLAR'

Ayrıca, uyuşturucu da sadece uyuşturucu değil. Birçok kötü çıktısı daha var. Bir bağımlı yeni bağımlılara ve yeni bağımlılıklara kapı aralamakla kalmıyor bununla birlikte başka olumsuzlara da sebep oluyor. Ailesini perişan ediyor bu bir. Yakın çevresine zararı dokunuyor bu iki. Sadece ailesi bile düşünülse, bir bağımlı 4 kişiye zarar veriyor. Bu kadar mı? Maalesef değil.

İşin bir diğer boyutu ise suç işleyerek başkalarına verdikleri zararlar. Bugün genel olarak baktığımızda cinayetlerin yüzde 60'ı, saldırıların yüzde 40'ı, tecavüzlerin yüzde 33'ü alkol ve madde kullanımıyla doğrudan bağlantılı. Bu zehre başlayanların yüzde 75'i merak ve arkadaş etkisiyle başlıyor. Bir bağımlı, eğer maddeye ulaşmak için para bulamıyorsa önüne iki seçenek çıkıyor. Ya hırsızlık yapacak ya da bilinen adıyla torbacılık yapacak. Yani her bağımlı bir torbacı adayı maalesef. Her torbacı da yeni bağımlı demek oluyor. 

Kamuoyunda torbacı olarak bilinen kişilerin pazarlama yöntemleri de dikkat çekiyor. Zehir tacirleri gençlerimizin her türlü zaafından faydalanacak stratejiler geliştirmişler. Örneğin sivilce problemi olan bir evladımıza sivilcelerini geçireceği vaadiyle ya da kilo problemi olan birine zayıflatır diyerek uyuşturucu verebiliyorlar. Eğer ki bu uyuşturucu bonzai ise zaten tek kullanımda bağımlılık yapıyor.

'TÜRKİYE'DE TEDAVİDE YENİ BİR PARADİGMA ŞART'

Uyuşturucu ile mücadele farklı alanlarda çalışmalar gerektiriyor. Arzın önüne geçilmesi gerektiği gibi talebin de bitirilmesi gerekiyor. Yoksa talep devam ettiği sürece, arz bir şekilde olacaktır. Bu işin narkotik ayağı, hukuk ayağı, okul ayağı, aile ayağı ve eğitim ayağı birlikte yürütülmeli.

Bizimle iletişime geçen bağımlılar üzerinden bir istatistik ile söyleyebilirim ki Türkiye'de tedavide başarı oranı düşük. Yüzde 1,5 civarında. Bunu yüzde 3 olarak ifade edenler de var. Biz de bu şekilde de dünya da farklı mı? Hayır oralarda da benzer tablolar mevcut. 

Mevcut duruma bakıp Türkiye'de tedavide yeni bir paradigmanın şart olduğunu söylemek hatta dünyada böyle olduğunu söylemek gerektiğini düşünüyorum. Biz dernek olarak tedavide başarı oranını yüzde 60'lara çıkartan bir uygulama üzerinde çalışıyoruz. Pandemi bittiğinde de bunu Sağlık Bakanlığı yetkilileri ile paylaşarak, bu alanda ciddi bir adımın atılmasına vesile olmayı hedefliyoruz.

Bağımlı aileleri hiç çekinmeden bize ulaşabilirler. Elimizden geleni yapacağımıza dair kendilerine adeta bir açık çek verebilirim.

Biz madde bağımlılığıyla mücadele noktasında ARGE çalışmaları da yürütüyoruz. Bunları da sizinle paylaşmak istiyorum.

1. Uyuşturucu ile mücadele, koronavirüsle mücadele ciddiyetiyle yapılmalı.

2. Sağlık Bakanlığının başkanlığında bir Uyuşturucuyla Mücadele Kurulu (UMK) kurulmalı.

3. Yeni tedavi metotlarıyla ilgili bir ÇARE ARGE Merkezi kurulmalı.

4. Tedavide yeni yaklaşımların önü açılmalı.

5. Cezaevlerindeki uyuşturucu suçlularına yönelik Islah ve Rehabilitasyon Merkezleri açılmalı.

6. Gerek devlet kurumlarının gerekse bağımlılıklarla mücadele eden STK'ların koordinasyonunu sağlayacak, mücadelede etkinliği arttıracak koordinasyon merkezi oluşturulmalı.

7. Bağımlı ailelerine, kendilerini koruyabilmeleri ve çocuklarına doğru şekilde yaklaşabilmeleri adına rehabilitasyon hizmeti verilmeli.

8. Uyuşturucu bağımlılığını ortaya çıkartan ailevi problemler başta olmak üzere, birçok konuda Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, bu toprakların değerlerini esas alarak bir çalışma planı hazırlamalı.

9. Sadece devlet ve STK’ların mücadelesi yeterli değil. 83 milyonu aktif bir şekilde bu mücadeleye katabilecek çalışmalar yapılmalı.

10. Milli Eğitim Bakanlığının öncülüğünde öğretmen, veli, öğrenci arasında iletişim kanallarının sürekli açık olacağını bir organizasyona gidilmeli.

11. Devlette ve özel şirketlerde madde bağımlılığından kurtulan bireylerin çalışabileceği kadrolar açılmalı.

12. RTÜK, olumsuz rol modellerle ilgili daha aktif bir denetleme mekanizması geliştirmeli. Örnek rol modeller teşvik edilmeli.

13. Gençlerin sosyal, sportif ve kültürel faaliyetlere katılabilecekleri alanların sayısı hızla arttırılmalı.

14. Mahalle kültürünün yeniden ortaya çıkartılmasını sağlayacak adımlar atılmalı. İmar planları bu gözle yeniden incelenmeli.

'PANDEMİ ÖNCESİ 4 SAAT OLAN TEKNOLOJİ KULLANIMI BUGÜN 8 SAATİ AŞTI'

Ülkemizde gözlemlediğimiz maalesef teknoloji bağımlılığı fazla önemseniyor. Oysaki her bağımlılık bir beyin hastalığıdır. Her hastalık da belirli riskleri içerir.

Buradaki risk ise sanılandan çok daha fazla. Özellikle 0-2 yaş arası teknoloji kullanımı çocukların zihinsel gelişimini olumsuz etkiliyor. Çocukların ileriki yaşamlarına da etki edecek şekilde doğru ile yanlışı ayırt edebilme becerileri zarar görüyor.

Pandemi süreci, bu durumu tabii ki olumsuz yönde etkiledi. Birincisi uzaktan eğitimle birlikte, çocukların ekranla olan ilişkileri arttı. İkincisi ise, daha fazla evde kalındığı için, hemen herkes telefonla daha fazla ilgilenir hale geldi. Coronavirus ile ilgili aramalarda 10 milyardan fazla sonuç, sosyal medyada 3 milyardan fazla paylaşım ve bu paylaşımların da 100 milyardan fazla etkileşimi var. Dünya Sağlık Örgütü buna 'infodemi' adını verdi.

'TÜRKİYE'DE 3 MİLYON KİŞİ TEKNOLOJİ BAĞIMLISI'

Yine pandemi öncesi 4 saat civarında olan teknoloji kullanımları bugün 8 saati aştı. Bununda bir olumsuz dönüşümü olacak elbette.  Telefondan ayrı kalamama korkusu, yeme içme bozuklukları, bel, boyun ve göz ağrıları, uyku problemleri gibi sorunlarla karşılaşmaya başlayacağız.

Bu yüzden, teknoloji bağımlılığını ciddiye almalıyız. Çocuklarımıza yemek yedirmek için, onları susturmak için ellerine telefon, tablet vermek, televizyonun karşısına oturtmak asla masum şeyler değil.

Türkiye’de 62 milyon internet, 54 milyon sosyal medya kullanıcısı mevcut. Bu rakamların da artış eğiliminde olduğu açık. Yine Türkiye’de gençlerin yüzde 20’si, bu bağımlılığın tehdidi altında.

Bugün Türkiye’de yaklaşık 3 milyon kişinin teknoloji bağımlısı olduğu öngörülüyor. Gün geçtikçe de artacağından endişe ediyoruz. Çünkü, bugün maalesef her çocuk telefon ve tabletle birlikte büyüyor. Teknolojiden faydalanmaktan bahsetmiyorum. Bahsettiğim şey bir bağımlılık ve her bağımlılık da bir esaret oluyor maalesef.

'BİLGİSAYAR OYUNLARINI EN ÇOK 25-44 YAŞ ARASI OYNUYOR'

Türkiye’de 2018 yılında bilgisayar oyunlarına kayıtlı kişi sayısı 30 milyon iken, bu rakam 2019’da 32 milyona yükseldi. Yaş gruplarına bakıldığında ülkemizde en çok oyunu yüzde 35 ile 25-35 yaş arasındakiler oynuyor. Yüzde 28,6 ile 35-44 yaş, yüzde 21,9 ile ise 18-24 yaş grubu bunu takip ediyor. Kadınların yüzde 42,8’i erkeklerin yüzde 57,2’si oyun oynuyor. Bu oyunlar masum değil. Bizim sokak oyunlarımıza benzemiyor. Sosyal iletişim becerilerine darbe vuruyor. Aile ve arkadaşlık ilişkilerini zayıflatıyor. Sağlık problemleri ortaya çıkartabiliyor. 

Şunları da ifade etmiş olayım; Teknoloji bağımlısı öğrencilerde yoksunluk durumu yüzde 74 oranında saptanırken, bağımlı olmayanlarda yüzde 10 civarında.

İnternette geçirdiği zamanı gizlemek için yalan söyleme davranışı, bağımlıların yüzde 38’inde bağımlı olmayanların yüzde 4’ünde görülüyor. Bağımlıların yüzde 33’ü diğer öğrencilerin yüzde 4’ü internette geçirdiği zamandan suçluluk duyuyor.

'0-2 YAŞ GRUNBUNUN EKRANLA TEMAS ETMEMESİ GEREKİYOR'

Çocukların çok büyük bir bölümünün teknoloji ile ilişkisi sağlıklı bir ilişki değil. Neredeyse doğar doğmaz bir ekrana maruz kalıyorlar. Aileler, rahat etmek, yemek yedirmek, ağladığında susturmak gibi gerekçelerle çocuklarını bir şekilde "ekran"a maruz bırakıyorlar ancak çocuklarına ne kadar büyük bir kötülük yaptıklarının maalesef farkında değiller.

Bugün 0-2 yaş grubunun ekranla temas etmemesi gerekiyor.  2-6 yaş da ise 1 saat aşılmamalı. Hatta bir lise öğrencisi bile günde 2 saati aşan teknoloji kullanımlarından uzak durmalı. Ancak az evvel de ifade ettik, günlük kullanım 8 saatleri bulmuş durumda.

Aşırı teknoloji kullanımı çocuklara bir çok zarar veriyor. Beynilerinde hasar meydana gelebiliyor. Çocukların ve gençlerin teknoloji kullanımları aileleri tarafından onları sıkmadan bir denetim içerisinde tutulmalı. Belli aralıklarla, az evvel ifade ettiğimiz süreler aşılmamalı.

Her şeyden önce teknolojiyi amacıyla uygun kullanmalıyız. Bizim güzel bir atasözümüz var azı karar, çoğu zarar diye. Bunu kendimize rehber edinirsek esasen ciddi bir aşama kaydetmiş sayılabiliriz.

'HER EVE BİR TEKNOLOJİ SEPETİ ÖNERİYORUZ, HERKES EVE GELDİĞİNDE TELEFONLARINI BU SEPETE ATABİLİR'

Aileler çocuklarını süre kısıtı ile korurlarken, kendileri de aynı hataya düşmeyecekler. Elinde saatlerce telefonla ilgilenen bir anne baba çocuğunu bu konuda eğitemez. Dahası, çocuğunun ne yaptığından haberi dahi olmayabilir.

Biz her eve bir teknoloji sepeti öneriyoruz. Herkes eve geldiğinde, cep telefonları bu sepete atarak işe başlamalı. Acil durumlar dışında da, telefonlarına dokunmamalı. Tablet ve bilgisayar gibi aletler, evin salonunda kullanılmalı. Bu sayede denetlenebilirlik artmalı. Günün belli saatleri dışında bilgisayar oyunu oynanması tamamen yasaklanmalı. Televizyon sürekli açık tutulan bir araç olmaktan çıkartılmalı. Ayrıca, evler teknoloji odaklı düzenlenmemeli. 

Ayrıca ev içinde iletişim kanalları açık tutulmalı. Birlikte zaman geçirilecek aktiviteler planlanmalı. Aile bireylerinin çeşitli hobilere yönlendirilmesi sağlanmalı.

Evlerde sofra hareketi diye nitelendirdiğimiz bir hareket başlatılmalı. Kesinlikle teknolojik aletlerin başında ya da onlarla birlikte yemek yenmemeli. Aileler, yemekte iletişim halinde olmalı.

Bu konu maalesef ülkemizde yeterli ilgiliyi göremiyor. Son dönemde bir miktar zararları anlaşılsa da, geniş kitleler açısından sorunun büyüklüğü tam olarak kavranabilmiş değil. Oysa biz Temiz Toplum Derneği olarak, çocuğun elinde sigara olmasıyla telefon olması arasında fazla bir fark göremiyoruz. Her ikisinin de zararlı olduğunu söylüyoruz." (HABER MERKEZİ)

Öne Çıkanlar