'Tüm sağlık hizmetlerinin kamusal olarak sunulması gerekiyor'
Onur HAMZAOĞLU
ARTI GERÇEK-10 yıl önce, 11 Mart 2011 tarihinde 9 büyüklüğündeki deprem sonrası, depremde en güvenilir yerin binaların içi olduğu söylenen Japonya'da, Fukuşima Nükleer Santrali'nde bir sızıntı gerçekleşti ve dünyanın en büyük nükleer afetlerinden biri yaşandı.
O tarihten bugüne baktığımızda ders çıkartıldı mı acaba diye sorguladığımızda Türkiye başta olmak üzere malesef ders çıkartan bir ülke veya bir iktidar görmek mümkün değil. Aksine hiç de o düzeyde teknolojiye sahip olmayan yeni santrallerin inşasına şahit oluyoruz.
Bir başka oldu; tam bir yıl önce Dünya Sağlık Örgütü tarafından Covid-19 hastalığının, "dünya genelinde bir salgına dönüştüğü" açıklandı. O günden bugüne olan gelişmelere baktığımızda o tarihte 116 bin olan hasta sayısı bugün 118 milyona ulaşmış, 4 bin 74 olan ölüm sayısı bugün 2 buçuk milyonu geçmiş durumda. Dönüp bakıyoruz bir ders çıkartılmış mı? Hayır, bütün ülkeler kendi gereksinimlerini karşılayacak şekilde mücadele etmeye çalışıyorlar. Ancak salgın ülkeler arası eşitsizlikler ile birlikte daha da yaygınlaşıyor ve can almaya devam ediyor.
Türkiye'de Sağlık Bakanlığı bir yıl önce bir vakanın saptandığını açıklamıştı. Bugün geldiğimiz nokta Türkiye'deki vaka sayılarının 2 buçuk milyonu geçtiğini ve Covid-19 hastalığı nedeniyle ölümlerin 29 bini geçtiğini görüyoruz. Bu süreç içerisinde gerçekten salgınla mücadelede yapılması gerekenler yapıldı mı? Diye sorulduğunda " Hiç olmasa da yapılmaya çalışılıyor" diye bir yanıt vermemiz mümkün değil. Hastalığın ilk ortaya çıkışının açıklanmasından itibaren halka gerçekler açıklanmıyor. Bir Bakan Yardımcısı'nın adıyla yurtdışı bir dergide yayınlanan araştırma makalesine göre; Türkiye'de şubat ve mart ayında 24 hastanın tedavisiyle ilgili bir çalışma yayınlandı. Oysa ilk bakanın 10 Mart tarihinde tanımlandığı ifade edilmişti. Bu bir önemli çelişki.
Onun dışında bu süreçlerde yapılması gereken en önemli mücadele araçlarından birinin aşılama olduğunu biliyoruz. Şu ana kadar tüm dünyada çok önemli kamu kaynaklarının desteğiyle gerçekleştirilen aşı araştırmalarının sonucunda 5 aşının kullanım özel izniyle birlikte kullanıma girdiği, buna rağmen dünya genelinde ancak 156 milyon doz aşı yapılabildiğini, Türkiye'de de 10 buçuk milyon doz aşı yapılabildiğini, toplamda 2 doz olması gereken bu aşılama süreçlerinde 2 buçuk milyon kişinin aşılandığını görüyoruz. Bunların önemli bir bölümünün sağlık emekçileri olduğunu düşünürsek. Bu ortalamanın yetersiz olduğunu söylemek gerekir. Çünkü dünya genelinde 4 milyar 500 bin kişinin Türkiye'de en az 58 milyon 800 bin kişinin bu hastalığa karşı bağışık olması yani aşılanması sağlanmadan bu Pandemi sağlanmayacak. Bütün bunlar biliniyor olmasına rağmen ülkeler arasında ortak mücadele geliştirilmiyor ve ülkelerde iktidarlar salgınla mücadele konsunda gerekenleri yapmıyorlar.
Neler yapılması gerekir? Özellikle fabrika ve madenlerin Covid-19 hastalığının bulaşma özellikleri dikkate alınarak düzeltilmesi gerekir. Havalandırmanın, kişiler arasındaki mesafenin düzenlenmesi gerekir. Toplu taşıma araçlarının ve okulların düzenlenmesi gerekir. Aşılama faaliyetlerinin de hızlıca yapılması gerekir. Ancak Türkiye'de şu ana kadar yeter sayıda aşı bağlantısı henüz yapılmış değil. Türkiye'nin yapılmakta olan aşı çalışmalarındaki durum itibariyle de sadece bir aşının klinik çalışmalkarın birinci aşamasında olduğu bilgisine sahibiz.
Onun dışında ne yapılması gerekir? Bu süreçte gördük ki; her 7 kişinin karşılığında bir aile hekimi hastalanmış durumda. Çünkü çalışma koşulları bu hastalığın gerektirdiği standartlarda değil. Çünkü çalışma alanları Sağlık Bakanlığı'na ait birimler değil. Kişilerin kendilerinin kiraladığı bierimler ve ekip halinde çalışmıyorlar. Bu dönemde eş zamanlı olarak aile sağlığı modelinin de bir an önce olması gereken gibi bölge ve nüfus temelli tümüyle kamusal hizmet sunulacak hale getirilmezi gerekiyor. Ancak tabiki bunlar yeterli değil. Biliyoruz ki Covid-19'un doğrudan etkileri dışında ikincil etkileri de var. Alınan tedbirler üzerinden kapatmalar ile ilgili etkileri var. Bunlar hem çocukların eğitimiyle ilgili gecikmelere neden oluyor hem de başta yaşlılar olmak üzere fiziksel ve zihinsel sağlığımızı tehlikeye sokuyor.
Evet birinci yıl dönümü itibariyle tekrar söyleyelim; tüm sağlık hizmetlerinin kamusal olarak sunulması gerekiyor ve bütün yurttaşların finansal garantilerinin alınması gerekiyor.