Reisin vicdanından balık tezgahına: Yavru balıklar avlanmamalı
Osman ÇAKLI
İSTANBUL - Aşırı avlanma ve yavru balıkların avlanması, denizlerdeki eko sistemi tahrip eden ve balıkların tükenmesine neden olan etkenlerin başında geliyor. Geçtiğimiz günlerde İstanbul ve Bursa'da balık pazarlarının tezgahlarında yavru kılıç balığı bulunması hem tepkiye neden oldu hem de bu gerçeği bir kez daha hatırlattı.
Denizde avlanıp balık tezgahlarında teşhir edilen yavru balıklar yalnızca kılıç balığı da değil. Yıl içerisinde balık tezgahlarında avlanması yasak balıkları görmek mümkün. Sualtı fotoğrafçısı, yazar ve deniz biyoloğu Dr. Mert Gökalp ile yavru balıkların avlanmasının yol açtığı sorunları ve yapılması gerekenleri konuştuk.
BALIKLAR REİSİN VİCDANINDA
Türkiye bir yarımada ülkesi olmasına rağmen balıkçılık hep eleştiri konusu oldu. Yaşar Kemal, 1978 ‘Deniz Küstü’ romanında, İstanbul’un çürüyen doğasını anlatırken, Marmara Denizi’nde balıkların nasıl yok edildiğine geniş yer ayırmıştı. Deniz Küstü’nün yayımlanmasının üzerinden “Bir zamanlar” diye başlanan cümle kuracak kadar zaman geçti. Mert Gökalp’e göre geçmeyen, değişmeyen hatta kötüleşen denizlerin durumu ve balık popülasyonlarının azalması. Gökalp, sosyal medya hesabından avlanması yasak balıkların tezgahlarda görünür olmasını eleştiren ve bu balıkları ifşa eden isimlerden. Peki Türkiye’de balık avcılığı ne durumda ve kurallar neler?
Kuralların ne olduğunun tam olarak bilinmemesinin önemli bir sorun olduğuna dikkat çeken Gökalp, denetimsizlik ve kâr hırsına odaklı yaklaşımın neden olduğu sorunlara dikkat çekti:
"Bir sürü sıkıntı var. Balıkları, balıkçılık ekonomisine, reisin vicdanına bırakırsanız süreç para kazanma duygusuyla ilerler. Her balığın üreme dönemi ve üreme olgunluk dönemleri var. Mesela lüferin, 27 santimetrede sağlıklı seviyede ürediği varsayılır. Bizde nedense 23 santimetre dikkate alınıyor. Üreme olgunluk uzunluğu Türkiye’de her balık türünde aşağı çekilmiş durumda.”
‘SONRA BAKTILAR BALIK YOK’
8-9 santimetrelik balıkların dahi avlandığını sözlerine ekleyen Dr. Gökalp son günlerde kamuoyunun dikkatini çeken yavru kılıçbalığı örneğini hatırlattı:
“Avlanan kılıç balıkları belki 4-5 aydır denizde. Hepsi yavru. 150 santimetreye gelebilen bu balığı 40-50 santimetrede avlamaya başlıyoruz. Yani bir kez üremeden avcılığını yapıyoruz. 18 ve 19. yüzyılda herkes bu hatayı yaptı. Sonra baktılar balık yok. Akabinde düzenlemeler, yasaklar uygulanmaya başladı. Devletler, büyük cezalar getirip teknelere el koymaya kadar gitti. Sonra ne oldu? Vazgeçildi.”
'KAÇ KİŞİ KILIÇ BALIĞI GÖREBİLDİ?'
Marmara’yı terk eden ilk balıklardan birinin kılıç balığı olduğunun unutulmaması gerektiğine işaret eden Gökalp, bunun nedenini ise yalnızca endüstriyel balıkçılık olmadığına dikkat çekti. Nedenlerden bir diğeri de deniz kirliliğine bağlı oksijen seviyesinin azalması:
“Balıklar Marmara’ya girmemeye başladı. Yine de bir miktar görülen balıklar olabiliyor. Kılıç balıklarıyla ilgili Türkiye’de büyük bir araştırma maalesef yok. Ancak, kaç yaşında erişkin olduğu ne zaman ürediği belli. Bizdeki veriler TÜİK’e gelen veriler ama ne kadar gerçek olduğunu bilmiyoruz. Sularımızda ne kadar kılıç balığı olduğunu bilmiyoruz. Kaç kişi kılıç balığı gördü hayatında?”
‘DENİZLER POLİTİKAMIZ YOK’
Gökalp, az rastlanan türlerden biri olan kılıç balığının yavruyken avlanmasının nesillerini tehlikeye atacağının altını çizdi. Mert Gökalp’in çektiği ‘Lüfer’ adlı belgeselde İstanbul Deniz Ürünleri Hali’nde nesli tükenmekte olan balıklarla birlikte, avlanma boyuna ulaşmamış çok sayıda balık görülüyor. Kontrol memurlarının olmadığı zaman, her türlü yasağın delindiği sistem Gökalp’e göre bütünüyle sorunlu.
Memurlar denetim yapsalar dahi cezaların caydırıcı olmadığına dikkati çeken Gökalp, avcılıkla ilgili Türkiye’de yapılabilecek olan kuralların ‘basit’ olduğunu belirtti:
“Her yer av alanı olamaz. Belli bölgeler koruma alanı olmalıdır. Bu bölgelere endüstriyel balıkçılık ve sportif avcılık giremez. Kurallara uymayanların avcılık lisansları ellerinden alınır, caydırıcı para cezaları verilir. Ancak ceza yok, yaptırım yok. Bunun dışında kaçak avcılık da çok yaygın. Türkiye’nin balıkçılıkla alakalı bir takım birimleri mevcut. Fakat buradaki insanların oluşturduğu kanunlar yeterli değil. Avcılık ve kirlilikle alakalı denizlere dair politikamız yok. Kıyısal alanları talan ediyor, yuvalama alanlarını tahrip ediyorsanız bu balıkların sağlıklı şekilde üremesini nasıl bekleyebilirsiniz ki? Bir denizler politikamız olması gerekiyor. Marmara denizi gibi bir iç denizimiz var. İnanılmaz zengin bir deniz. Denizin içinde ne yaşıyor bilmiyoruz. Bilmediğimiz için koruyamıyoruz. Denizcilik bakanlığı hatta balıkçılık bakanlığı olmalı. Bir düzen olmadığı için 30-40 km ağlarla göç yolları kapatılıyor. Bu ağların göç yollarında ne işi var? İç denizlerde sayıları bu kadar fazla olan kayıklarla av yapılır mı? Yaşar Kemal, ‘Deniz Küstü’ romanında aslında bir hikaye anlatmaktan öte bir uyarıda bulunuyordu.”