Göç yolları

Böyle büyük acılar yaşanırken, sevdiklerinin mezarını bile bilmeyen insanların yanında senin kayıplarının “kıymeti” ne ki? Cumartesi Anneleri 30 yıldır evlatlarını arıyor...

Göç yolları

Küçükken, yaş aldıkça her şeyin kolaylaşacağını ve huzurlu geçeceğini sanırdım. Tecrübelerin getirdiği dinginlik, hayata daha berrak bakmak elbette yaşla gelir. Ama sevdiklerimizi kaybetmenin acısı bambaşkadır. Nasıl başa çıkacağımızı bilmediğimiz alanlardır bunlar. Kendimizi daha çok sorguladığımız, daha çok dinlediğimiz dönemler...

Kayıplarla birlikte yaşayamadıklarımız içimizde ağırlık yapar.

Gençlik yıllarımız okul, meslek, aile kurma telaşıyla geçer. Kimimiz aynı yerde kalır, kimimizse başka yerlere göç ederiz. Kimi zaman istekle, kimi zaman zorunlulukla... Mesken, aslında geçici bir yerleşim gibidir. Gittiğimiz yerleri yurt edinemeyiz çoğu zaman. Geride bıraktıklarımızın değerini, yaş aldıkça fark ederiz. Sevdiklerimiz hayattan göçtükçe...

21. yüzyılda göç hikâyeleri arttı. Güvenli bir gelecek için düşülen yollar... Bazıları içinse savaşlardan kaçış, hayatta kalma çabası. Kamplarda geçirilen yılların zorunluluğu. Ev olamayan geçici yerler. Sokaktan, dilden, kültürden koparılış.

Zorunlu meskenlerde yok sayılmak.

Yaşamını sıfırlamak, yeniden tutunmaya çalışmak.

Yetişkin yaşlarda hayata tutunmak, bazı beceriler gerektirir. Bu beceriler gökten inmez. Yeni yerin kültürüne alışmak, kabul görmek için çabalamak gerekir. İş bulmak, çocuklar varsa onları korumak. Duygusal olarak güçlü kalmak...

Bunları yapabilenler yeni yerlerini ev haline getirebilir. Ama bir ülkede kamp kamp gezip oturum izni beklemek bambaşka bir zorluktur.

Çadırlarda, soğukta, yağmurda, binlerce insanla yaşamak... Her şeyden yoksun olmak...

Geleceği bilememek!

Göçmenlik, arafta kalmaktır aslında. Ne oralısındır artık, ne de buralı...

Gücün yettiğince hayatı devam ettirmeye çalışırsın.

Bazen de alışır, sarılırsın yeni meskenine.

Bu yer çoğu zaman Batılı bir ülkedir. Sosyal devlet olanakları, kişisel özgürlükler, fırsat eşitliği vardır. Geldiğimiz yerlere göre daha rahattır.

Ama kapitalist sistemde herkes çalışır. Robotlaşır. Sınırlı özgürlükler içinde yurdundan ve sevdiklerinden kopuk yaşarsın.

Sonra bir gün düşünürsün:

"Ne için? Neden?"

"Değer mi?" diye sorarsın kendine...

Sevdiklerinin ölmesi ve bir daha görememek...

İşte bu kişisel hikâyeler aslında toplumsal meselelerin bir parçası. Hepimizi kendi hikâyemizle baş etmeye iten, başkalarını görmemize izin vermeyen sistem, daha çok yalnızlaşmamıza ve birbirimizin dertlerini fark etmememize neden oluyor.

Hayatta her şey politiktir.

Bu sorunları çözebilmek için bir takım hizmetler devreye giriyor: sosyal görevliler, psikologlar, eğitmenler...

Kişisel gelişim videoları, koçlarıyla "yalnızca kendinden sorumlusun" söylemi etrafımızı sarıyor.

"Önce kendi iç yolculuğunu yap, önce kendini kurtar" deniyor sürekli.

Ama bizler topluluklar halinde yaşayan varlıklarız.

Dünyada olup biten her şey nasıl birbirine bağlıysa, biz de önce ailemize, sonra sokağımıza, sosyal çevremize, iş çevremize aitiz.

Aidiyet hissimiz böyle oluşur.

Ama kapitalist sistem, tüm bu sosyal normları yıkarak bizleri bireyselleştiriyor.

Toplumsal barış için mücadele eden insan sayısı giderek azalıyor.

Bunun bir nedeni, bu insanların artık fiziksel olarak bu dünyadan göçmeleri. Diğer nedeni ise gördükleri baskılar karşısında yılmaları.

Ama hâlâ direnenler, ses çıkaranlar var.

Kurtuluşun birlikte olacağına inananların yaşama tutunma bağları daha güçlü.

***

Bu hafta Kayıplar Haftası!

Öyle kolay değil kaybettiğini aramak. Oturursun en üryan halinle, sorarsın “Nerede?”

Götürenler, seni de götürür, yıldırmak, korkutmak için. Direnirsin, cop yersin, direnirsin, sürüklenirsin, direnirsin işkence görürsün ama yine de direnirsin, yılmadan, usanmadan.

Cumartesi Anneleri/İnsanları acılarını ve kayıplarını unutmadan üretmeye, hak aramaya devam ediyorlar.

Yıllar geçiyor; kayıpların akıbeti hâlâ soruluyor.

Bu kayıplar, sistemler tarafından zorla yaşamdan koparılan sevdiklerimizdir.

Dünyanın birçok ülkesinde bu böyle.

Sisteme karşı duran, düzeni sorgulayan, haksızlıklara boyun eğmeden direnen insanlara ve çevresindekilere sistematik işkence uygulanıyor.

O zaman, kişisel olarak edindiğin mesken bile bir lüks haline geliyor.

Arkanda bıraktıkların...

Kendine kızıyorsun.

Böyle büyük acılar yaşanırken, sevdiklerinin mezarını bile bilmeyen insanların yanında senin kayıplarının “kıymeti” ne ki?

Cumartesi Anneleri 30 yıldır evlatlarını arıyor...