Zamanın ruhuyla hesaplaşmak: Kürt Özgürlük Hareketi’nin stratejik devrimi ve eleştiriler
Bu süreçlerde her siyasal organizasyon büyük zorluklar yaşar ve ciddi risklerle karşı karşıya kalır. Değişim ve dönüşüm diyalektiğinin kaçınılmaz bir sonucu olan bu tehlike, risk ve kırılganlıkların altını kalın çizgilerle belirtmekte fayda var.

Abadulmelik Ş. BEKİR
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın devletle yürüttüğü süreç, önemli bir aşamaya gelirken yoğun tartışmalar da devam ediyor. PKK’nin feshedilmesi gibi lokal, bölgesel ve küresel düzeyde yansıması olan bir gelişmenin tartışılması elbette ki oldukça normal bir durum. Sürecin farklı perspektiflerden tartışılması, eleştirilmesi ve önerilerin gelmesi önemli. Öcalan ve Hareketi, Kürt sahası kadar dışındaki kesimlerin de bu sürece fikirsel katkı sunmasını önemsemektedir. Nitekim Öcalan, 27 Şubat açıklaması ve ardından yapılan görüşmelerde herkese sürece katılma çağrısı yapmıştır.
Siyasal, toplumsal değişim süreçlerinin zorluğu gözetildiğinde işin bir tarafı ve en fazla etkileneni ve etkileyeni olan Kürt Özgürlük Hareketi’nin bu süreci yürütmedeki stratejisi belirleyicidir. Sürecin hızlı ilerlemesi, bazı gelişmelerin layıkıyla ve olması gerektiği gibi tartışılmasını sekteye uğratsa da başladığı günden itibaren temel gündem durumundadır. Bu bağlamda tartışmaların bir yanı Kürt Özgürlük Hareketi’nin değişim dönüşüm ekseninde kendi içine dönük olurken öteki yanı dışarıya yönelik gerçekleşmektedir. Genelde dogmatizmle malul Ortadoğu toplumlarının, özelde milliyetçilik zehri enjekte edilen kesimler ile varlık sorunu yaşayacak düzeyde baskılanan Kürt toplumunda değişimin zorluklarının daha çetin olması beklenen bir gerçeklik. İki yüz yıllık inkar, elli yıllık çatışmalı süreç ve son olarak on yıllık ağır saldırı dalgasının ardından aynı anda hem barış başlığıyla silahlı mücadele yöntemini devre dışı bırakmanın hem de Demokratik Toplum başlığıyla değişim ve dönüşümü gerçekleştirmenin her liderliğin cesaret edebileceği ve her siyasal organizasyonun başarabileceği bir iş olmadığı herkesin takdir edeceği bir husus olsa gerek. Öcalan ve Hareketi, bu iki zorlu işi bir arada yapmaya çalışmaktadır.
İç dinamiklerde dönüşüm ve stratejik öncelikler
Bu süreçlerde her siyasal organizasyon büyük zorluklar yaşar ve ciddi risklerle karşı karşıya kalır. Değişim ve dönüşüm diyalektiğinin kaçınılmaz bir sonucu olan bu tehlike, risk ve kırılganlıkların altını kalın çizgilerle belirtmekte fayda var. PKK, elli yıllık mücadele serüveninde benzer süreçlerden geçtiği için bu süreçlerin neler getirdiği ve nelere dikkat etmesi gerektiği konusunda büyük bir deneyim ve birikime sahiptir. Nitekim Öcalan ve Hareketi’nin sürecin başından beri yürüttüğü stratejiye bakıldığında değişim süreçlerinin yarattığı risk ve kırılganlıkları gözeterek hareket ettiği, Barış ve Demokratik Toplum İnşası başlıklarından ikincisine öncelik verildiği görülmektedir. Öncelikle iç dinamiklerin zihnen berrak hale gelmesini, mücadele yol ve yöntemlerinde netleşilmesini ve hedefe kilitlenilmesini her şeyin önüne koyulduğu anlaşılıyor. Öcalan’ın değerlendirmelerinin önemli bir bölümünü değişime ayırması ve Hareketi’nin de şimdilik enerjisinin büyük çoğunluğunu içe yönelik harcaması buna işaret ediyor.
Bu bağlamda Kürdistan’ın dört parçası ve diasporada çok katmanlı bir şekilde örgütlenen Kürt Özgürlük Hareketi’nin içinde yoğun bir tartışma ve değerlendirme süreci başlamış durumdadır. Hareket öncelikle süreci kendi yapısıyla tartışmaya ve iç dinamiklerini buna göre hazırlamaya odaklanmıştır. Bir yandan geçmişin muhasebesi yapılmakta öte yandan değişim dönüşümün neden ve nasılı kapsamında yeni mücadele yöntemleri ve örgütsel modelleri geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bu stratejinin gerekçeleri makul olmakla birlikte, dışa yönelik ayağın da ihmal edilmesinin kimi riskleri beraberinde getirme ihtimali yüksektir. Gözlemlediğim kadarıyla şimdiye kadar bu veçhede bir zayıflık görülmektedir. İçe dönük yürütülen tartışmalara paralel olarak bileşenlerle daha yoğun bir tartışma, ittifaklarla da daha iyi bir ortaklaşma ve koordinasyon, muhalefete yönelik daha yoğun bir temas ve markaja ihtiyaç olduğu görülüyor. Aksi taktirde süreçte siyasi boşlukların yaşanması mümkündür. Bu ihtiyaçtan kaynaklı olsa gerek Öcalan son videolu açıklamasında siyasetin boşluk kabul etmediği gerçekliğine dikkat çekmektedir.
Saldırı biçimleri ve ideolojik muhataplıklar
Süreçle birlikte hem Öcalan hem de Özgürlük Hareketi’ne yönelik yoğun bir ideolojik saldırı dalgası mevcut. Öncelikle eleştiri ve saldırıları iyi kategorize etmek ve buna göre yaklaşım geliştirmek önemli. Birincisi ırkçılıkla zehirlenmiş kesimlerin saldırıları var. Bu kesimler, sürecin içeriği veya gidişatından ziyade ret ve inkar politikalarının gereği olarak Kürtlere ilişkin her şeye kategorik olarak karşı çıkan ve saldıran kesimlerdir. Bu kesimlerin karşı kefesinde ise Kürtlük adına deyim yerindeyse taş üstüne taş koymamış, sert mücadele dönemlerinde de PKK karşıtlığı üzerinden kendini güvene almayı esas alan marjinal bir kesim var. Özellikle sanal alemde olan bu kesimin, pratik yaşamda herhangi bir organizasyon şeklinde somutluk kazanma durumları olmadığı için gerçekten bir toplumsal kesim mi yoksa bir odak tarafından yönlendirilen algı operasyonu elemanları mı olduklarını bilmek ve netleştirmek zordur. Net olan “Kürt milliyetçisi” adı altında kullandıkları sinkaflı, kışkırtıcı ve saldırgan dil ile Kürt kelimesini özdeş kılmak ve Kürt kelimesine ilişkin negatif algı oluşturma çabası içinde olduklarıdır. Bu kesim de sürecin içeriğiyle ilgilenmediği için yine mücadele gerekçesidir. İkincisi Kürt Hareketi’nin kritik süreçlerinde dar hesaplara dayalı hareket eden kesimlerin karalamaları olmaktadır. ‘99 sürecinde PKK yapısına, “bize katıl” çağrılarına kadar varan dar hesapçı pratiklere benzer söylem ve yaklaşımlar bu süreçle birlikte tekerrür etmektedir. Özgürlük Hareketi’nin halkların yumurta küfesini sırtında taşımasının sonucu olan kapsayıcı politikaları yanlış değerlendirilerek ortak mücadele zeminine halel getirecek bu hesapçı yaklaşımlara karşı dikkatli olmak ve gerekli tedbirleri almak önemli olmaktadır.
Üçüncüsü ise Öcalan’ın siyaset yapma tarzına hakim olamayan ancak Kürt halkıyla mücadele ve gelecek ortaklığı yapan, sürecin karakterinden kaynaklı yeterince bilgi sahibi olmayan kesimlerin eleştirileridir. AKP-MHP iktidarının son on yıllık siyasi pratiklerinden kaynaklı haklı kaygıları olan bu kesimlerin iyi niyetli eleştirileri elbette yabana atılamaz. Kürt Hareketi bu kesimlerle sürecin demokrasi ve özgürlüklerin geliştirilmesi hedefiyle ortak mücadele zemininin geliştirilmesi için daha fazla bilgi akışı, tartışma ve ortaklaşma sağlamalıdır. Sürecin karakterini belirleme ve içeriğini ezilenler lehine doldurmak için bu kesimlerle daha fazla ortaklaşmak zaruri bir ihtiyaç olarak görülmektedir. Özellikle Öcalan ve Hareketi’nin ne yapmaya çalıştığı, aktarımın ötesine geçilerek kapsamlı bir şekilde bu kesimlerle tartışılmalıdır. Zira Kürt Hareketi’nin bu kesimlerin iktidarın tekçi ve anti demokratik karakteri başta olmak üzere birçok eleştirisinde hemfikir olduğunun bilinmesi önemli. İktidarın, bu süreci -şayet yapabilirse- rejimini içerde ve bölgede tahkim etmek için kullanacağı açıktır. Demokratik alanın ve özgürlüklerin gelişmesine karşı ciddi bir direnç içinde olduğu farkında olunan bir husustur. Demokratikleşme olmadan, özgürlüklerin alanı genişlemeden, basın, ifade ve örgütleme özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılmadan, yerel demokrasinin önü açılmadan ve en önemlisi bunun yasal gereklilikleri yerine getirilmeden Kürt meselesinde herhangi bir çözümün olmayacağını en fazla Öcalan ve Hareketi bilmektedir. Öcalan’ın ısrarla sürecin bir pazarlık meselesi olmadığını vurgulamasının temel nedeni budur. İktidar ya Türkiye’nin demokratikleşmesi için mevcut politikalarından vazgeçerek demokratikleşecek ya da bu sürecin yürümesi imkansızlaşacaktır. Kürt Hareketi, kapı arkasında sadece Kürtleri ilgilendiren bazı haklar üzerinden elde edilecek herhangi bir pazarlığın sonuçlarının, suya yazılmış yazı misali olduğunun bilincindedir. Büyük bir deneyim ve birikime sahip olan Kürt Hareketi bir yana sıradan bir okumaya sahip olan herhangi bir insan dahi Türkiye demokratikleşmeden herhangi bir pazarlığın ve yasal düzenlemenin hiçbir garantisi olmadığını bilir. İktidar ve devletin bu karakteri ve niyetlerinin farkında olmakla birlikte farklı mücadele yöntemlerini denemekten de geri durmayı siyasetsizlik olarak değerlendirmektedir. Öcalan ve Hareketi kesinlikle demokrasi ve özgürlüklerin Kürt halkı başta olmak üzere sol, sosyalist kesimler, işçi, emekçi, kadın ve gençlik hareketleri ile ez cümle ezilenlerin ortak mücadelesiyle geleceğine inanmakta ve asıl olarak da buna güvenmektedir. Bu süreci ise ortak mücadelenin olanak ve zemini olarak görmektedir.
Muhalefet, kaygılar ve ortak mücadele zeminleri
Bu gerçekliklerle birlikte Türkiye’de demokrasi güçleri ve klasik muhalefetin durumu da görülmektedir. Anayasasız bir ülkede bir kişinin konuştuğu ve yaptığı, toplumun ise kaygı içinde sustuğu bir gerçeklik var. AKP-MHP iktidarında son on yılda Türkiye’nin geldiği nokta ve yaşadığı çoklu kriz hali, Özgürlük Hareketi, sol sosyalist kesimler ve klasik muhalefetin somut mücadele koşulları ve düzeyi, bölgesel ve küresel gelişmeler aynı bağlama oturtulduğunda Öcalan’ın ne yapmaya çalıştığı önemli oranda görülecektir. Öcalan’ın siyaset yapma tarzına biraz hakim olan herkes 27 Şubat çağrısı ve ardından gelen açıklamalarının hangi gelişmelere yönelik bir hamle olduğu, avantaj ve dezavantajlar gözetilerek neyi hedeflediğini önemli oranda görür. Bu hamle murat edilen amaca ulaşır mı ulaşmaz mı başka bir tartışma konusudur. Ancak neyin amaçlandığının bilinmesi ve buna göre pozisyon alınması önemlidir.
Türkiye’deki siyasal tıkanma ve Öcalan’ın hamlesi
İktidarın bu süreçten murat ettiğinden azade Öcalan’ın süreçle amaçladığı politik hamlenin üç ayağı bulunmaktadır. Birincisi, değişen yeni jeopolitik gerçekliklere göre hareketini yeniden yapılandırmak ve Kürt sahasını ortak hukuk ve ortak tutumla demokratik ulus fikriyatında buluşturmaktır. İkincisi, mevcut konjonktürü değerlendirerek Türkiye, Suriye ve İran’ın demokratikleşmesi temelinde Kürt halkının tanınmasına dayalı yeni çözüm parametreleri oluşturmaktır. Bunu da kesinlikle ulus devletçi zihniyetle dışlanan tüm kesimlerin eşit katılımıyla ülkelerin demokratikleştirilmesi temelinde yapmayı hedeflemektedir. Yani bir yandan Kürdistan’ı aralarında paylaşan her bir ülkeyle birebir müzakere yürütür ya da yürütmeyi hedeflerken öte yandan bu dört ülke üzerinden tüm Ortadoğu’nun demokratikleşmesine vesile olacak bölgesel bir hamle yapmaktadır. Bu bağlamda meseleleri kapitalist modernitenin kanlı denkleminin dışına çıkararak Kürt meselesi başta olmak üzere bölgedeki etnik, dini ve mezhebi sorunların çözümünde yeni bir anlayış ve politik denklem kurma hamlesi yapmaktadır. Üçüncüsü, kapitalist modernitenin etnik, dini, mezhebi ve kültürel farklılıkları çatıştırmaya dayalı bölge dizaynına karşı bir müdahale olarak demokratik modernite çözümünü esas kılmak ve bunu sistem karşıtı ve dışı kesimlerle enternasyonal düzeyde örmek ve yeni bir yapılanma olarak somutlaştırmaktır.
Bu stratejinin ve hedeflerinin ne kadar başarılacağı elbette Özgürlük Hareketi’nin mücadele düzeyiyle ilgilidir. Bunun eleştirisi, tartışma ve değerlendirmesi ayrıca yapılabilir ancak beğenir ya da beğenmez, inanır ya da inanmaz, katılır ya da katılmazsınız niyet ve kapsamı budur. En azından farklı nedenlerle de olsa mesafeli duran, kaygı ve şüphesi olanın bu temelde ele alması, eleştirisini ve önerisini bu bağlamda yapması, tutum ve katkısını bu minvalde yapması daha verimli olur. Meseleyi Erdoğan’ın iktidarının ömrünün uzatılmasına karşı perde arkası pazarlıklarla Kürtlere birkaç hakkın tanınması ya da seçim endeksli bir al ver olarak izah etmek oldukça sığ ve yüzeysel ele almak olur. Kürt meselesinin küresel hale gelmesi, Özgürlük Hareketi’nin dört parça Kürdistan ve diasporadaki çok katmanlı yapısını, en önemlisi de bölgesel ve küresel gelişmelerin göz ardı edilmesi demektir.
Başa dönecek olursak Öcalan’ın ve Hareketi’nin oldukça zorlu iki işi birlikte yapmaya çalışırken enerjisinin önemli bir bölümünü iç dinamiklerine harcaması kimi eksiklikler ve boşluklar yaratsa da her şeye rağmen isabetli bir strateji yürüttüklerinin hakkını vermek gerekir. Adeta dayandığı sosyalist gelenek ve kendi yapı bozumuna soyunurken zorlanması, büyük risk ve tehlikelerle karşılaşması beklenen bir durumdur. Silahlı mücadele yönteminin devre dışı bırakılması ve PKK’nin feshi, bu süreçte yüksek risk ve tehlike yaratacak iki karardı. Öcalan ve Hareketi’ni ciddi anlamda zorlama ve kırılmalara neden olma ihtimali vardı ki bu yönde birçok beklenti de mevcuttu ve bu beklenti bazı kesimlerde hala sürüyor. Ancak her ne kadar büyük bir şok, duygusallık ve şaşkınlık yaratmış olsa da gelinen aşamada olası en büyük riskler başarıyla atlatıldı. Öcalan ve Hareketi ideolojik ve örgütsel bütünlük içinde hareket ederek bu zorlu aşamayı göğüsledi.
Kurucu siyaset ve geleceğin yönü
Son süreçte bir kez daha Öcalan’ın, Kürt siyasetindeki temel kurucu güç olma gerçeğinin yanı sıra Türkiye ve daha ötesi bölgesel düzeyde oyun kurucu aktörlüğü ve siyasetteki hakimiyeti teyit oldu. Sürecin devam etmesine paralel olarak önümüzdeki dönemde siyasi hamlelerinin daha etkili ve yoğun olacağı beklenebilir. İçe dönük tartışma süreçleri tamamlandıkça yeni yapılanmanın şekillenmesi hızlanacaktır. İdeolojik ve örgütsel yenilenmeyle birlikte içe harcanan enerjinin genel mücadele hattına aktarılmasıyla Kürt Hareketi’nin mevcut güç ve pozisyonunu hem kitlesellik hem de kurumsallaşma olarak kat be kat aşacak bir sürece gireceği açıktır. Sözün kısası devrimci hareket geçmişteki benzer dönemlerin deneyim ve birikiminden de yararlanarak değişim dönüşüm süreçlerinin yarattığı handikap, risk ve tehlikeleri büyük oranda yönetme başarısını gösterdi. Sonrası iç muhasebe ve tartışmalarla biriken ve biriktirilen enerjinin nitel değişim ve nicel büyümeye kanalize edilmesidir. Elbette hala bu sürecin ciddi tehlike, risk, zorluk ve dezavantajları olmakla birlikte geçmiş dönemin benzer pratiklerine bakıldığında avantajlarını kullanma aşamasına da girildiği ve Özgürlük Hareketi’nin kurucu bir siyasetle büyüme evresine girdiği açıktır.