İstanbul neden susuz kalıyor? 'Hiçbir politikacı evlerde su tasarrufu yapın diyemez'
Osman ÇAKLI
İSTANBUL – İstanbul'un kuzeyinde geçen hafta yaşanan aşırı yağışların Arnavutköy, Başakşehir ve Küçükçekmece'de yol açtığı selde iki kişi öldü. Ancak İstanbul barajlarındaki doluluk oranı, konut alanlarındaki sel görüntülerine rağmen son 10 yılın en düşük seviyesinde seyretmeye devam ediyor. İSKİ'den yapılan açıklamaya göre, aşırı yağışın ardından doluluk oranı aylar sonra ilk kez yükseldi ama artış, sadece yüzde 0.15 seviyesinde kaldı. İSKİ'nin "tasarruf" çağrıları da, sele rağmen yerli yerinde duruyor.
Uzmanlar, İstanbul'un susuzluk sorununun sürdürebilir biçimde çözülmesi için betonlaşmanın azaltılması gerektiğini söylüyor, "Yeraltına sızmayan hiçbir su, su haline gelemez. Düşen yağış hiçbir şekilde su formuna betonlaşmadan dolayı ulaşamıyor" diyor. Üstelik, İstanbul'daki susuzluk sorununun çözülmesi için tam da su altında kalan bölgelerde, yani Kuzey Ormanları ve çevresinde yapılaşma uyarısında bulunuyorlar. Yani esasında, susuzluk sorunu ile selin sebebi aynı...
Peki, İstanbul’un su sorunu nasıl kronikleşti? İSKİ "tasarruf" çağrısı yapıyor ama aşırı su tüketiminin nedeni yalnızca konutlar mı? İstanbul’da suyun korunması için ne yapılmalı? Bu soruları su ve ekoloji aktivisti Prof. Dr. Beyza Üstün, İSKİ Genel Müdür Yardımcısı Bengü Çelikdelen ve Kuzey Ormanları Savunması'ndan Başar Toros'a yönelttik.
‘KENDİ ABONELERİMİZE TASARRUF ÇAĞRISI YAPTIK’
İSKİ’nin Artı Gerçek ile paylaştığı bilgilere göre İstanbul’da 17'si aktif olmak üzere 22 gölette tarımsal sulama yapılıyor. İstanbul’daki toplam tüketimin ortalama yüzde 75'i konut, yüzde 20'si sanayide kullanılıyor. Park bahçe sulamasında ise 2022 yılında 23 milyon metreküp su tüketimi gerçekleşti. Tasarruf tedbirleri çerçevesinde İBB, 28 Ağustos’ta, su tüketimini azaltmak amacıyla İstanbul’daki bahçe ve peyzaj sulama aboneliklerini geçici olarak durdurduğunu açıkladı. Ancak onlarca Organize Sanayi Bölgesi’nin (OSB) kullandığı su ya da açtığı kuyuyla ilgili resmi bir veri bulunmuyor.
İSKİ Genel Müdür Yardımcısı Bengü Çelikdelen, İSKİ olarak kendi abonelerinden sorumlu olduklarını ve azalan su kaynağından dolayı da kendi abonelerine tasarruf çağrısında bulunduklarını ifade etti. Çelikdelen, 2560 sayılı kanuna atıfla görevlerinin DSİ’nin yaptığı barajlardan alınan suyun İstanbul’a verilmesi sırasındaki basıncı ayarlamak ve bakımını yapmak dışında sorumluluklarının bulunmadığını kaydetti.
‘TASARRUFLA ÇÖZÜLMEZ’
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ise sosyal medyadan geçen ağustosta yaptığı açıklamada, şunları söylemişti: “Tüm vatandaşlarımızı su kullanımında çok daha dikkatli ve tasarruflu olmaya davet ediyorum. Kuraklık tehlikesi kentimizi ve ülkemizi tehdit ediyor.”
Bu, aslında bir İBB Başkanı'nın ilk su tasarrufu çağrısı da değildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da İBB Başkanı olduğu dönemde, İstanbul’un doğal kaynaklarının ve ormanlarının mevcut nüfusa nefes olamayacağını söylemişti.
Ancak İstanbul her geçen yıl plansız şekilde büyümeye devam etti. Gelinen aşamada kente su temin etmek için Kırklareli’nden Düzce-Bolu hattına borular döşendi. İstanbul yine de susuzluk alarmları vermeye devam etti. Akabinde ise yetkililer İstanbulluları muslukları sıkmaya çağırdı. Su ve ekoloji aktivisti Prof. Dr. Beyza Üstün’e göre İstanbul’un su sorunu tasarrufla çözülebilecek düzeyde değil. Üstün, bu durumun farklı nedenlerini şöyle anlattı:
“Su en temel gereksinimdir, su olmazsa gıdasız kalabilirsiniz, bu tüm canlılar için geçerlidir. Suyu azaltarak ya da kıtlaşarak, vücudunuza daha az almak hastalıklara neden olabilir.”
‘EVLERDE TÜKETİLEN İLE SANAYİ VE REZERV ALANLARIN TÜKETİM HIZI KARŞILAŞTIRILAMAZ’
Peki İstanbul nasıl bu hale geldi? Geniş çevrede soruya verilen cevap ortak: “İstanbul büyük bir çekim merkezine dönüştürüldü.”
Suyun en yoğun kullanıldığı üretimlerin İstanbul ve çevresinde olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Üstün, sanayilerin sıkıştıkça gizli kuyular açtığını, suyu daha fazla kullanabilecekleri çözümler aradıklarını belirtti. İstanbul ve Trakya’nın kuyulardan çekilen suların büyük çoğunluğunun sanayiye ait olduğunu sözlerine ekleyen Üstün, şu ifadelerle devam etti:
“Bunun verisi yoktur. İSKİ verileri yalnızca aboneliklerle ilgilidir. Endüstriyel atığın yükü, evsel atıktan daha fazladır. Su rezervi alanları vardır, ormandan meraya ve çalılıklara kadar. Bu alanlar yalnızca suyu değil, karı da tutar ve yer üstü ile altını besler. Yaşama rezerv sunarlar. Siz bütün bu rezervlerin üstüne otobanlar, havalimanları, madenler, enerji sahaları yaparsanız; bu rezervin karşılığını yaşam alamaz. Bu nedenle hiçbir politikacı ‘evlerde tasarruf yapın’ diyemez. Evlerde de fazla sarfiyat vardır ama bu oran hiçbir zaman sanayi ve rezervin tüketilme hızıyla karşılaştırılacak düzeyde değildir.”
‘GÜNDE 150 LİTRE TÜKETİLMEZSE HASTA OLUNUR’
Üstün, su rezerv alanlarının tüketilme hızıyla İstanbul için su arama projelerinin hızının aynı olmaması nedeniyle, ne getirilirse getirilsin suyun yetmeyeceğini ifade etti:
“Politikaları düzenlemediğiniz sürece daha çok Melen’den daha çok Bolu’nun muhtelif derelerinden daha çok su almak zorunda kalırsınız. Az su kullanma diye hiçbir canlının yükümlüğü yok. Kişi başı günde en az 150 litre su tüketmezse insanlar, hasta olurlar. Çünkü ya gıdasından ya da hijyeninden veriyordur. Dolayısıyla bu mahkûm etmek anlamına geliyor. Tasarruf etmek çok tehlikeli bir sözcüktür, israfı azaltmak ise başka bir şeydir. Bu halka içerisinde en son tasarruf gelir.”
‘SU HAREKETLİLİĞİNİ BOZMAK YAŞAMIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ SONA ERDİRMEKTİR’
Su rezerv alanı olan kuzey ormanlarının koşulsuz korunması gerektiğini vurgulayan Üstün, her canlının suya ihtiyacının olduğunu bunun da hayati olduğunu kaydetti. İstanbul’un beton dokusunun azaltılması gerektiğine işaret eden Üstün, şöyle devam etti: “Her tarafın beton olduğu bir kenttin beton dokusunu azaltmamız lazım. Yeraltına sızmayan hiçbir su, su haline gelemez. Düşen yağış hiçbir şekilde su formuna betonlaşmadan dolayı ulaşamıyor. Bu alanların korunması gerekiyor ki yaşam beslenebilsin ve sürebilsin. Bütün bunlara izin verip göz yuman politikacılar ‘suyumuz yok oldu’ demesin. Bizim bu kadar üretime ihtiyacımız var mı? Suyun hareketliliğini bozmak, yaşamın özgürlüğünü sona erdirmektir.”
‘İNSANLARA TASARRUF ÇAĞRISI SORUNU KOTARMAZ’
Kuzey Ormanları Savunması aktivistlerinden Başar Toros’a göre kuzey ormanlarında devam eden inşaat faaliyetlerinin ve gelecekte yapılması planlanan projeleri tartışmadan insanlara tasarruf çağrısı yapmak anlamsız:
“Siz İstanbul’u AB’nin Çin’i haline getirmeyi düşünürseniz, bu sanayi yapısıyla suyu tutma şansınız yok. Çünkü çılgınca bir doğa yağması var ve ucuz emek karşılığında. İnsanlara tasarruf çağrısı yapılıyor ancak sorun böyle kotarılamaz.”
‘İSTANBUL’UN SUYU YOK’
İstanbul’un kendi doğal kaynaklarının artık yetmediğini sözlerine ekleyen Toros, İstanbul’un suyunun olmadığının bilinmesi gerektiğine vurgu yaparak şöyle devam etti: “İSKİ her gün bir takım rakamlar veriyor fakat İstanbul, Trakya ve Düzce’ye kadar olan sulara el koymasa zaten suyu yok.”
‘YAĞMAYI KONUŞMADAN SUSUZLUK SORUNUNU KONUŞMANIN ÖNEMİ YOK’
Yağacak yağmurla barajların dolmayacağını kar yağması gerektiğini ifade eden Toros, bu bağlamda da sorunlar olduğuna dikkat çekti: “Samanlı dağları, Düzce-Bolu dağları, Kocaeli tepeleri vs. gibi yerlere kar yağdığında su var olabiliyor. Ancak buralar da taş ocağı yapıyorlar. Bu ocaklar da yeraltına sızan suları patlatmalarla yok ediyor.”
Araştırma: Sıcak hava dalgalarının inkar edilemez nedeni iklim krizi