'Almanya da Afrin'de yaşananlardan sorumludur'
Tehdit Altındaki Halklar Kurumu Ortadoğu Raportörü Dr. Kamal Sido ile Afrin’e yönelik harekatı konuştuk.
Ayşegül KARAKÜLHANCI DUMAN
ARTI GERÇEK- Dr. Kamal Sido, Afrinli Kürt tarihçi. Eğitimi için Suriye'den Moskova'ya gitti. Moskova'da tarih, doğu araştırmaları okudu ve Rusya Bilimler Akadamisi'nde doktorasını yaptı. 1990'dan beri Almanya'da yaşıyor. Marburg şehrinde 2003-2006 yılları arasında Yabancılar Dairesi Danışma Kurulu Başkanı olarak çalıştı. Birkaç yıldır Hür Demokratik Parti'de (FDP) aktif politika yapıyor. Kamal Sido, 2006'dan bu yana Almanya'nın Göttingen kentindeki Tehdit Altındaki Halklar Kurumu'nda (Gesellschaft für bedrohte Völker), Ortadoğu Raportörü olarak görev yapıyor. Ayrıca Kamal Sido'nun bir de 1994'de Almanya'da yayınlanmış olan Kürtçe konuşma kılavuzu var.
Dr. Sido ile hem Afrinli bir Kürt olması, hem Ortadoğu uzmanı bir tarihçi olması, hem de uzun yıllardır Almanya'da yaşayan ve Almanya politikasını bilen biri olarak, Türkiye'nin Afrin'e askeri müdahalesini, Almanya'nın, Rusya'nın, ABD'nin tutumunu Artı gerçek için konuştuk.
- Afrin'i tanıyan ve savaş zamanında da orada bulunmuş biri olarak şu anda Türkiye'nin Afrin'e karşı yürttüğü askeri müdahalesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Afrin, Suriye’nin kuzeybatısında Halep’e bağlı bir kanton. Yüzölçümü yaklaşık 2000 km2 olan Afrin’in 360 köyü vardır. 2011 verilerine göre %95’i Kürtler’den oluşur, çoğunluğu Sünni Müslüman’dır. Daha sonra buraya Kürtler’le barış içinde yaşayan Araplar da yerleşmişlerdir. Ayrıca Mabata yerleşim yerinde 10 ile 20 bin arası Alevi Kürt yaşamaktadır. Bunların yanı sıra birçok Ezidi köy vardır; çoğu göç etmiş olmasına rağmen halen aşağı yukarı 20 bin Ezidi olduğu tahmin ediliyor. Burada Müslümanlık’tan dönen yaklaşık 500-1000 bin arası Hıristiyan bir azınlık var. 2015’de bölgede bulunduğumda, Ermeniler, Hıristiyanlar, Aleviler ve Ezidiler’le yaptığım röportajda, hepsinin savaşla ilgili gelecek korkuları olduğunu gördüm. Çünkü Türkiye ordusunun gittikçe aldığı "İslami Ordu" formundan korktuklarını dile getirdiler: "Allahuekber" nidalarıyla saldıran askerlerin yanı sıra, TBMM Başkanı’nın bu savaşı "cihat" olarak nitelemesi, korkularının yersiz olmadığını gözler önüne seriyor. Bu savaşa desteğini esirgemeyen Diyanet İşleri, müftülerine, vaazlarında ordunun muzaffer olması için "müminlerin dualarını eksik etmemeleri" çağrısında bulundu. Bu yüzden gayrı müslümler bir taraftan IŞİD’den ve her zaman şeriat devleti için savaşmış Suriyeli diğer gruplardan korkarken, şimdi bir de Türkiye ordusundan korkuyor. Azınlıkların yanı sıra kadınların da cihatçıların kazanmasından büyük endişeleri var. Çünkü öyle bir durumda zorunlu kapanma gelecek. Ancak Afrin’de kadınlar şu anda istedikleri gibi sokaklarda dolaşabiliyorlar. Yalnızca Sünniler’in yaşadığı Afrin’e komşu bölgelerde ise bu kesinlikle yasak. Türkiye ordusunun cihatçılarla Afrin’e girmesi durumunda en çok da kadınlar baskı altına alınacaklar.
Ayrıca Erdoğan’ın dediği gibi, Türkiye bu bölgeye Suriyeli Arap mültecileri yerleştirmeyi düşünüyor. Zannedersem Türkiye, Kürtler’i yokederek bölgedeki demografik oluşumu Türkleştirerek, Araplaştırarak, İslamlaştırarak tamamen değiştirmeyi istiyor. Siyasi tabanda Kürtler’in bu bölgede sadece %35 oranında bulunduğu yalanını ortaya atarak, yaptığını meşrulaştırmak peşinde.
-Sizinle konuşmadan bir kaç saat önce Köln'de Afrin savaşına karşı Almanya çapında merkezi bir yürüyüş yapıldı. Savaş karşıtı Kürt, Türk, Alman, Arap kişi ve demokratik kurumlar katıldı. Talep edilen şey Almanya'nın Türkiye ile silah ticaretini durdurması ve Afrin hava sahasının Türkiye'ye kapatılması için Almanya'nın etkin rol almasıydı. Almanya bu savaşa dahil değilmiş gibi davranıyor. Almanya'nın tutumu hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Afrin her gün havadan vuruluyor; topçu birlikleri karadan ağır ateş altında tutuyor bölgeyi; Almanya’dan satın alınan silahlar ve tanklar kullanılıyor, örneğin Leopard II; büyük olasılıkla F-16 savaş uçaklarının attıkları füzeler de Alman ithalatı. Ayrıca TSK, NATO’nun lojistik donanımını (sözgelimi telekomünikasyon) kullanmakta. Bu yüzden Alman hükümeti de bu savaşa katılmış durumdadır ve gerçekleşen katliamdan da sorumludur.
-Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in geçtiğimiz perşembe günü yaptığı, Türkiye'ye satılan tankların modernizasyonunun şimdilik yapılmayacağını, silah satışınınsa gelecek yeni hükümet tarafından belirleneceğinin açıklamasını nasıl buluyorsunuz? Bu gerçekçi ve samimi bir açıklama mı?
- Hayır, şu anki hükümetin bu konuda sözünü ciddiye alamıyorum, çünkü büyük koalisyonun politikasına güvenmiyorum. Geçmiş yıllarda güttükleri yanlış politika, zaten başka türlü düşünülmesine izin veremez! Türkiye’nin hem ülke içindeki politikasını destekledi Almanya, hem de Suriye konusunda yaptıklarını: Türkiye, Suriye’deki radikal islamcıları sanırsam Alman hükümetinin bilgisi dahilinde destekledi. Türkiye ne NATO için, ne de Avrupa Birliği adayı olarak güvenilir bir ortaktır! Bu yüzden bizim, Tehdit Altındaki Halklar Kurumu olarak talebimiz, Alman Federal Cumhuriyeti’nin Türkiye politikasını temelden değiştirmesidir. Almanya’da yaşayan halkların çoğu, hangi partiden olursa olsun, Alman hükümetinin Türkiye politikasının değişmesini bekliyor ve hükümetin bu talebi yerine getirmesi gerekiyor. Afrin’e karşı açılmış savaşın ve silah sevkiyatının durdurulması, Kürt otonom bölgesinin tanınması, Türkiye hapishanelerindeki tüm siyası tutukluların salıverilmesi, düşünce özgürlüğünün yeşerebileceği bir ortamın doğrulması için, barışcıl ve demokratik tüm yöntemlerle Alman hükümetine baskı yapmamız gerekmektedir. Bunların hepsi olursa, sadece o zaman, bu ülkeyle tekrar ikili ilişkilere girilebilir.
-Sizce bu baskı Köln’deki yürüyüş gibi eylemlerle başarıya ulaşabilir mi?
- Bu tür eylemlilikler, sadece barışcıl yapıldığı sürece hükümete baskı uygulayabilir. Örneğin kurumumuz cuma günü Berlin’de dışişleri bakanlığının önünde, hatta polisin bile bizi desteklediği güzel bir aksiyon gerçekleştirdi.
Ancak bir çok şehirde Kürt davası adına polislerle kavgacı şekilde karşı karşıya gelmek, bence yanlış, çünkü hem davaya yardımcı olan bir eylemlilik biçimi değil, hem de barış içindeki ortak yaşamı tehlikeye atmakta. Polisle kooperasyon gereklidir, çünkü Kürtler’in imajına zarar veren davranışlar sergileniyor. Ben, düzenleyeceğim bir yürüyüşe aşırı solcuların katılmalarını engellerdim. Çünkü radikal solcu grupların arasında, sadece polisle çatışmaya girmeyi isteyen oluşumlar var. Bu, Kürt davasına destek vermez.
-Batı kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyor. Silah lobisini destekliyor. Barışcıl yöntemlerle bu sorunlara nasıl dikkat çekmek lazım?
- Örneğin, Türkiye dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Almanya’da mevkidaşı Sigmar Gabriel’le makamında buluşup, çay içtiğinde, bizim kurumumuz bakanlığın önünde bir aksiyon gerçekleştirdi: "Sayın Gabriel, Çavuşoğlu’yla çay içtiniz, gelin bir de bizimle çay için de, sattığınız o silahlarla ne yapıldığını konuşalım" demek için bir stand hazırladık. Çok da etkili oldu.
-Daha geniş bir çerçeveden bu çatışmaya baktığımızda, Rusya’nın tavrını nasıl buluyorsunuz?
- Rusya Ortadoğu ve Suriye’de jeopolitik çıkarlarını koruyor. Bu uğurda Kürtler’i kullanmak istedi. Kürtler’i destekleme tehdidiyle Türkiye’yi korkutmaya çalıştı ve korkuttu da. Ancak kısa süre sonra Rusya yüz değiştirdi. Şu anda Ankara, Moskova’yla çok yakın çalışıyor. Bu demek değil ki arkadaşlar. Çünkü Putin, Erdoğan’ın zayıf noktasını tanıdığından, kendisi için Suriye’de ne önemliyse, onu hayata geçirmeye çalışıyor. Ve Putin’in bu politikası Kürtler’e zarar verdi.
-Peki Türkiye’nin Rusya’yla hem dost, hem düşman olmasından bölgede Kürtler’e istediğini yapmasına ABD ne diyor?
KS: ABD tabiki Türkiye’yi önemli jeopolitik durumundan dolayı kaybetmek istemiyor. Bu yüzden ABD Türkiye’yle anlaşmaya çalışıyor. Ancak Erdoğan, batının bakış açısından yaklaştığı durumu anlamıyor. Benim umudum, Putin’den yanaydı; çünkü Putin olaylara çabuk tepki verebiliyor -Amerika gibi değil. Orada senato var, başkan var, Pentagon var... Cumhuriyet siyasi yapısında hareket etmek daha çok zaman istiyor.
-Sizce Moskova’nın Türkiye'ye desteği orta vadede devam eder mi?
- Okuduğuma göre, şu aralar cihatçılar nedeniyle ufak bir sürtüşme var aralarında: Erdoğan cihatçıları bırakmayacak ve Putin de bunu biliyor. Benim ümidim Amerikalılar’da ve Pentagon’da: Çünkü Amerikan Silahlı Kuvvetleri hem Irak’ta hem de Suriye’de IŞİD’e karşı Kürtler’le birlikte savaştı. Kimin Batı’nın dostu olduğunu, kimin radikal İslam'ı desteklediğini çok iyi biliyor. Alman ordusunda da bunu bilenler var, ancak Almanya’da dışişleri bakanlığı bunu anlamak istemiyor.
-Şu anda Almanya'da yazılan hemen hemen tüm yazılarda, Kürtler’in yanlız bırakıldığı söyleniyor. Sizce de böyle mi?
- Bu olasılıklı. Çünkü uluslararası politikada "her zaman dost" ya da "her zaman düşman" gibi kalıcı tanımlamalar yok. SPD’li Egon Bahr’ın dediği gibi, "uluslararası politikada her zaman çıkar önemlidir, demokrasi ya da insan hakları değil!" Bu yüzden Kürtler’in ilk etapta birleşmeleri, enternasyonal sahnede demokratik ve barışcıl bir portre çizmeleri ve azınlık haklarını tanımaları gerekmektedir.
-Tayyip Erdoğan Afrin'de yalızca YPG'ye karşı değil, İŞİD'e karşı da savaştığını, oradaki halkı "iki terörist gruptan" korumak için bu müdahaleyi yaptıklarını söylüyor. Bu iddiayı nasıl yorumluyorsunuz?
- Erdoğan Afrin’de IŞİD’e karşı savaştığını söylüyor, evet, ama bu doğru değil. Afrin’de Kürtler’e karşı savaşarak, Kürtler’i zayıflatarak aslında IŞİD’e destek vermiş oluyor. Ayrıca Erdoğan’a destek veren aşırı islamcı Kürtler de var. Onlara karşı da dikkatli olmak gerekiyor.
-Peki bu savaş yakında biter mi? Sizce nasıl devam edecek?
- Ümidim, ABD’nin yakın zamanda tepki vermesi ve Erdoğan’ı durdurması. Eğer bu olmazsa, YPG’ye iş düşüyor. YPG savaşçı ve deneyimli bir güç -ve kaçmayacaklar. Bu savaş çok uzun sürecektir; belki YPG yenemeyecek Türkiye ordusunu, ancak TSK da orayı alamayacak. Olan, sivil halka olacak. Yine insanlar kaçmak zorunda kalacak. TSK bombardımanından tüm bölge harap edilecek. Bir başka çıkış da, Ankara ile Moskova arasında sürtüşme çıkması olabilir.
-Türkiye’de savaş karşıtı insanların, demokratik çevrelerin "barış" kelimesini ağızlarına almaları dahi artık yasak. Yine de savaşa muhalif olmaya çalışabilirler mi bu baskı ortamında?
- Birkaç gün önce yazar Doğan Akhanlı buradaydı ve Afrin’de kendisini savunanların, aynı zamanda Türkiye topraklarındaki Kürtler ve demokratik düşünen tüm insanlar için de mücadele ettiğini belirtti. Türkiye vatandaşları bugün, en ufak eleştirinin yasak edildiği bu ortamda ayağa kalkıp bu baskıya karşı çıkmazlarsa, durumun daha kötüye gideceğinin farkında değiller. "Darbe" girişiminden sonra Erdoğan’ın sadece diktatör olacağı bekleniyordu, ama bununla yetinmeyip, terör rejimini tekrar başlattı.
-Tehdit Altındaki Halklar Kurumu'nun (Gesellschaft für bedrohte Völker) misyonu ve çalışmaları hakkında biraz bilgi verir misiniz?
- Dünyada baskı altındaki etnik ve dini azınlıkların sözcüsü olan GfbV uluslararası bir insan hakları örgütüdür. İnsanlık suçu işleyen kişi, kuruluş ve devletlere karşı, kurbanların haklarını savunan kurumumuz, sorumluluların ve destekçilerin isimlerini korkmadan açıklıyor. Kurbanlardan daha sonra fail olsa da, onlara göz yummuyor, yaptıklarının sorumluluğunu üstlenmeye çağırıyoruz. Birleşmiş Milletler, kurumumuza BM’nin ana organlarından biri olan Ekonomik ve Sosyal Konseyi’ne danışmanlık statüsü vermiştir. Böylelikle BM kurullarında konuşma hakkımız bulunmaktadır ve Avrupa Konseyi çalışmalarına katılabiliyoruz.