Erdoğan ve Avusturya aşırı sağı: Birbirini destekleyen düşmanlar

'Erdoğan'ın sürekli Holokost göreceleştirmesi, Avrupa'daki en büyük iki Türk azınlık topluluğuna ev sahipliği yapan Almanya ve Avusturya'ya yönelik düşmanca tavrının karakteristiğiydi.'

Erdoğan ve Avusturya aşırı sağı: Birbirini destekleyen düşmanlar

Moment Dergisi’nin Avrupa Editörü olan Liam Hoare, Newlines Magazine’e Türkiye-Avusturya ilişkilerini değerlendiren bir makale kaleme aldı. Bir yanda İslamcılığın renklendirdiği Türk milliyetçiliği, diğer yanda özellikle Avrupa ve Avusturya'ya yayılan İslam ve Türk karşıtlığı ırkçılığının birbirini besleyip güçlendirdiği savunulan makalenin geniş bir özeti aşağıda:

'14 Mayıs Cuma sabahı, İsrail ile Hamas arasındaki son savaş sırasında, Viyana'daki başbakanlık ve dışişleri bakanlığı binalarının üzerine İsrail bayrağı dikildi, Avusturya Şansölyesi Sebastian Kurz'un 'dayanışma işareti' olarak nitelendirdiği eşi görülmemiş bir eylemdi.

Bu karar sonrası İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, Avusturya'nın başkentine yapacağı ziyareti iptal etti; Avusturya'nın eski cumhurbaşkanı Heinz Fischer, hareketin ülkenin kalıcı tarafsızlığını baltaladığı konusunda uyardı: Son derece karmaşık bir çatışmanın ortasında açık bir partizanlık eylemiydi. Avusturya Uluslararası İlişkiler Enstitüsü müdür yardımcısı Cengiz Günay Newlines'a verdiği demeçte, kararı 'popülizm ve bir tür siyasi sembolizm' olarak niteledi.

Günay, bu uygulamanın bir tepkiye yol açmasının kaçınılmaz olduğunu ve en dikkat çekici tepkinin Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan geldiğini söyledi. Pazartesi günü Erdoğan'ın tepkisi geldi: 'Avusturya devletine lanet ediyorum...'

Avusturya İçişleri Bakanı Karl Nehammer'ı 'Türk karşıtı açıklamalar' yapmakla açıkça eleştiren Erdoğan, 'Müslümanların Yahudilere uyguladıkları soykırımın bedelini ödemesini istiyorlar' dedi. Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg ertesi gün Türkiye'nin büyükelçisini bakanlığa çağırdı ve Erdoğan'ı İsrail-Filistin ihtilafının 'ateşe petrol dökmekle' suçladı.

Erdoğan'ın sürekli Holokost göreceleştirmesi, Avrupa'daki en büyük iki Türk azınlık topluluğuna ev sahipliği yapan Avrupa Birliği ve özellikle Almanya ve Avusturya'ya yönelik düşmanca tavrının karakteristiğiydi.

Nisan 2017'de yapılacak anayasa referandumu öncesinde Almanya'daki Erdoğan yanlısı mitingler yetkililer tarafından iptal edildiğinde Erdoğan, 'Almanya'da Nazizmin bittiğini sanıyordum ama hâlâ devam ediyormuş gibi görünüyor' dedi.

Haziran 2018'de, o zamanlar aşırı sağ Özgürlük Partisi (FPÖ) tarafından kontrol edilen Avusturya İçişleri Bakanlığı'nın Türkiye Genel Müdürlüğü'ne bağlı 60 imamı sınır dışı etme kararı almasının ardından da Kurz'un 'dünyayı haç ve hilal arasında bir savaşa doğru yönlendirdiğini' söyledi.

Avusturya sağı ise yabancı düşmanı ve göçmen karşıtı gündemini beslemek için Erdoğan, Türkiye ve Türkleri birbirinin yerine geçebilen öcüler olarak kullanıyor. 'Daham statt Islam' (İslam yerine evde) veya 'Wien darf nicht Istanbul werden' (Viyana İstanbul olmamalı) gibi önceki FPÖ seçim sloganlarını akla getirdiğinizde bunu daha iyi anlamak mümkün.

Ancak, Erdoğan'ın Türkiye'deki Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından hızlanan otoriterliğe dönüşüyle ​​aynı zamana denk gelen Avusturya-Türkiye ilişkilerinde yaşanan bozulma kelimelerin ötesine geçiyor.

Türk hükümeti, Deniz Yücel ve Max Zirngast gibi bağımsız Alman ve Avusturyalı gazetecileri tutukladı, gözaltına aldı ve Avusturya vatandaşlarını casus olarak toplamaya çalıştı ve Kürtler de dahil olmak üzere Avrupa'daki muhalifleri ve Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi'ni (AKP) eleştirenleri hedef aldı.

Avusturya İçişleri Bakanlığı, Erdoğan'ın Avusturya'nın içişlerine karışmasından ve Avusturya'daki Türklerin müdahalesinden sık sık şikayet ediyor. Gözlemcilere göre, çoğu yasadışı olmasa da, casusluk içerdiğine inanılan bu müdahale, Erdoğan'ın kendisini Avrupa'ya giden ezilen Türk göçmenlerin şampiyonu ve İslam dünyasında bir lider olarak kurma hedefiyle bağlantılı.

2020 yazının başlarındaki ses, siren ve helikopterin sesiydi. Haziran ayının sonlarında bir süre için, Viyana merkez tren istasyonunun güneyinde, nüfusun yüzde 51'inin yurtdışında doğduğu veya Avusturya vatandaşlığına sahip olmadığı geniş, işçi sınıfı bir bölge olan Favoriten sokaklarında günlük itiş kakışlar yaşandı.

Bir tarafta Kürtler, özellikle Kürt feministler ve Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) sempatizanları ve onların soldaki müttefikleri, Viyana'daki radikal sol sahnenin merkezi olan Ernst-Kirchweger-Haus'tan geliyordu. Karşı çıkanlar, ağırlıklı olarak genç erkek, sağcı Türk milliyetçileriydi. Sosyal medyada aktif olan ve sosyal medyadan etkilenen bu gençlerden bazılarının aşırı milliyetçi Bozkurtlar örgütünün iki parmaklı selamını yaparak yumruklarını havaya kaldırdığı görüldü.

Avusturyalı siyaset bilimci Thomas Schmidinger bu gösterilerin başlangıçta kendiliğinden gelişen spontane olaylar olduğu değerlendirmesi yaptı. Ancak Nehammer, Mayıs ayında Avusturya basınına yaptığı değerlendirmede, Erdoğan'ın yalnızca Favoriten'deki olayları değil, aynı zamanda İsrail-Hamas arasındaki son tırmanış sırasında Viyana'da gerçekleşen İsrail karşıtı gösterileri de etkilediğini gösteren 'açık kanıtlar' olduğunu söyledi.

Gazeteci ve Yeşiller Partisi aktivisti Thomas Rammerstorfer, Erdoğan'ın ve Bozkurtların destekçilerinin -Erdoğan'ın 'birçok Bozkurt'un istediği güçlü lider' olduğunu söyledi- Avusturya Yahudi Öğrenciler Birliği'nin protesto gösterileri düzenlediği bir mitingde bir karşı gösteriye katılanlar arasına karıştığını belirtti. AKP'nin Viyana merkezli bir şubesi de Facebook'ta Hamas'ın roket saldırılarını desteklediğini açıkladı.

Sol liberal Der Standard gazetesi, çatışmalardan sonraki günlerde, Erdoğan'ın sesinin 'Favori'deki Türk toplumunda birçok oturma odasına ulaştığını' bildirdi. Schmidinger, Erdoğan hükümetinin 'Türk toplumunu birçok farklı düzeyde etkileyebileceğini' söyledi.

AKP, Avusturya'da resmi olarak bir parti olarak kurulmamış olsa da, Uluslararası Demokratlar Birliği (UID) onun için bir lobi örgütü olarak tanımlanıyor. UID, Schmidinger'in 'AKP'ye yakın' olarak tanımladığı Avusturya'daki 'bir dizi dernekten' sadece birisi…

Türk devletinin Diyanet aracılığıyla, Türk sosyal ve dini yaşamının çeşitli yönlerini düzenlemeye çalıştığı bir çatı örgüt olan Avusturya'daki Türk Kültür ve Sosyal İşbirliği Türk İslam Birliği olan ATIB ile ilişkisi vardır. ATIB, Avusturya'da Erdoğan'ın uzun kolu olarak tanımlanıyor. 2018'de örgüt, camilerindeki imamların maaşlarının Türk devleti tarafından karşılandığını doğruladı.

Gri Kurtlar hakkında 2018 tarihli bir kitabın yazarı olan Rammerstorfer, Türkiye'nin Viyana, Salzburg ve Bregenz'deki büyükelçilik ve konsolosluklarında çalışan dini ataşelerin Avusturya'nın cami şemsiye örgütleriyle doğrudan bağlantısı olduğunu söyledi.

Rammerstorfer, Türkiye'nin Milli İstihbarat Teşkilatı'nın Viyana'da faaliyet gösteren yaklaşık 'birkaç düzine' ajanı ve 'resmi olarak hizmet için çalışmayan ama bilgi veren muhbirleri' olduğuna inanıyor. Schmidinger, Favorin'deki olaylarda Türk istihbaratının 'ikinci sırada' olduğunu ve Haziran ayı sonlarında doğrudan çatışmalara yardımcı olduğunu söyledi.

Geçen yılın Ekim ayında ise Amerikan The New York Times gazetesi, özel bir polis komisyonunun 'Türkiye'nin gizli servisinin, Favorin'deki şiddetli çatışmaları kışkırtmak ve göstericiler hakkında bilgi toplamak için kışkırtıcıları işe aldığı' sonucuna vardığını bildiriyordu.

Avusturya'daki Türk casusluğunun boyutu, geçen Eylül ayında 53 yaşındaki İtalyan vatandaşı Feyyaz Öztürk'ün Viyana polisine teslim olmasıyla ortaya çıktı. Öztürk, devletin kendisinden Kürt-Avusturyalı siyasetçi ve Erdoğan eleştirmeni Berîvan Aslan’ı öldürmesini istediğini iddia etti.

Rammerstorfer, eski Yeşiller Partisi'nden Avusturyalı politikacılar Peter Pilz ile Sosyal Demokrat Parti'den (SPÖ) ve Avrupa Parlamentosu (MEP) üyesi Andreas Schieder'in 'Bugüne kadar polis koruması altında' olduğunu söyledi. Bu isimler, Türk istihbaratının da bilinen hedefleridir. 2018'den 2020'ye kadar 30'dan fazla Avusturyalı ülkeye girdikten sonra Türkiye'de gözaltına alındı ​​ve İçişleri Bakanlığı Türk gizli servislerinin onları ajan olarak işe almaya çalıştığı tahmin ediliyor.

Avusturya istihbaratıyla konuşan Schieder, Ankara merkezli düşünce kuruluşu Siyasi, Ekonomik ve Sosyal Yardım Vakfı (SETA) tarafından yayınlanan bir raporda Kürt yanlısı bir aktivist olarak adlandırıldıktan sonra Türk gizli servisi tarafından hedef alındığını düşündüğünü söyledi.

Ancak kendisine Aslan'ın aksine polis koruması teklif edilmedi. Schieder, SETA ve Ankara tarafından finanse edilen diğer düşünce kuruluşlarının, sağcı Türk milliyetçiliğine sözde akademik bir cila verdiğine ve Türk hükümetinin Türk halkı arasında milliyetçi ve entegrasyon karşıtı duyguları 'hazırlayabildiği' başka bir araç olduğuna inanıyor.

Avusturya'nın Erdoğan'ın otoriterliğine tepkisi, Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkmak ve bugün sadece ismen var olan katılım müzakerelerine resmi bir son verilmesi çağrısında bulunmak oldu. Avusturya Dışişleri Bakanlığı'ndan bir sözcü, 'Türkiye son birkaç yıldır sürekli olarak Avrupa ve Avrupa değerlerinden uzaklaşıyor. Türkiye'nin hukukun üstünlüğü ve insan hakları da dahil olmak üzere pek çok alandaki politikaları, AB'ye katılım adayı statüsüyle pek uyumlu değil' dedi.

Sözcü Erdoğan'ın öfke patlamaları konusunda ise şu yorumu yaptı: Bazı Türk temsilcilerin, Avusturya'nın ‘kendi toplumlarımızda çatışmayı kışkırtmak’ olarak gördüğü şeyi kınamasının ‘yükselen İslamofobinin bir işareti’ olduğu yönündeki iddialarını kategorik olarak reddediyoruz.

Ancak Avusturya aynı zamanda, Erdoğan'ın bu politikası karşısında bile Türkiye'yi 'önemli bir ortak' olarak görmeye devam ediyor. Bu nedenle Türkiye'yi kapsayan 'kapsamlı, gerçekçi ve inandırıcı bir komşuluk kavramının hazırlanmasını savunması' gibi içsel bir çelişkiye sahip.

Türkiye ile AB arasında ticaret ve yatırımın yanı sıra bilimsel, kültürel ve eğitimsel işbirliği olmasını savunuyor. Avusturya Dışişleri Bakanlığı sözcüsüne göre bu işbirliği 'göç yönetimini' de kapsıyor. AB'nin Türkiye'ye Suriye, Afganistan ve başka yerlerden gelen mültecileri Avrupa'nın dışında tutması için ödeme yaptığı Erdoğan ile 2016 mülteci anlaşması, bir anlamda her iki taraf için de faydalı oldu.

Anlaşma, Erdoğan'ın Almanya ve Avusturya'daki Türk topluluklarına baskı yapmak için kullanabileceği Türk hükümeti propagandası için malzeme sağlıyor. Nitekim, Avusturya'daki Türk seçmenlerin çoğunluğu yani yüzde 72’si 2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan'a oy verdi. Bir yıl önce de yüzde 73'ü anayasa reformları lehinde oy kullandı.

Günay'a göre, Erdoğan'ın müdahalesinin çözümü, onu kriminalize etmek değil, bunun yerine öncelikle onun kökenini anlamaktır: Avusturya'daki Türkler (ve genel olarak Müslümanlar) arasındaki yıldırma, dışlanma, gettolaştırma ve ayrımcılık hissini iyi görmek şart diyor. Ayrıca Türklerin kendi kimliklerini yüceltmek zorunda kalmadan bir aidiyet, kapsayıcılık ve katılım kültürüne sahip olmalarını teşvik etmeyi öneriyor.

Bununla birlikte, Avusturya ve Türk hükümetleri ve özellikle her iki ülkedeki sağcı muhafazakarlar için, bu durum karşılıklı olarak güçlendirici ve faydalı bir gerçeklik. İki tarafın da bu tür koşulları meydana getirmekte çıkarı olmadığı iddia edilebilir. Bir diğerini siyasi ve seçim kazançları için kullanabilir.

Gerçek şu ki, mesele ister ana akım siyasi ve kültürel İslamofobi veya yabancı düşmanlığı olsun, isterse neo-Naziler ve kimlik hareketi gibi parlamento dışı aşırı sağın iç faaliyetleri olsun, Avusturya sağı Erdoğan için yararlı bir düşman.

Aşırı sağ provokasyonlar veya saldırılar diyalektik olarak onun çıkarlarına hizmet ediyor. Buna karşılık, Erdoğan'ın Avusturya'nın içişlerine müdahaleleri de Erdoğan'ın karşı çıktığını iddia ettiği aynı sağcı akım için yemdir.

Schmidinger, 'Nihayetinde bunlar birbirinden kazanç sağlayan iki sağcı akım' yorumu yapıyor: 'Bir yanda İslamcılığın renklendirdiği Türk milliyetçiliği, diğer yanda özellikle Avrupa ve Avusturya'ya yayılan İslam ve Türk karşıtlığı ırkçılığı.'"

Kaynak: https://newlinesmag.com/reportage/erdogan-and-austrias-far-right-enemies-who-help-each-other/

erdoğan almanya avusturya Aşırı sağ sağ holokost