Katliamdan 22 yıl sonra: Önce adalet sonra barış

22 yıl önce 8 binden fazla Boşnak, Sırp ordusu tarafından katledildi. Topraktan kemikler çıktıkça yara tazeleniyor. Soykırımdan sağ kurtulanların en büyük beklentisi ise adalet

Katliamdan 22 yıl sonra: Önce adalet sonra barış

Gülten SARI

BOSNA-HERSEK- Dört bir yanında dumanlı ve de görkemli dağlar yükseliyor Bosna'nın. Dağların taşlarından bile ağaç fışkırıyor. Yeşilin en koyu tonu. Tam 4 bin 600 bitki türüyle endemik açıdan devasa bir zenginliğe sahip. Kim bilebilir ki bu dağlar, bu ormanlar Sırplar tarafından Boşnaklar'ı kuşatmanın bir aracına dönüşüp ülkeyi koca bir mezarlığa çevirecek.

Ülkenin dört bir yanı koca bir mezarlık. Sıra sıra uzayıp giden beyaz taşlar her yerde. Hala kemikler fışkırıyor topraktan. Ancak bir kişinin bedeninin tüm uzuvlarını tek bir yerde bulmak da zor. Katliamın izlerini silmek isteyen Sırp askerler, bedenleri öldürdükten sonra da farklı yerlere taşımış. Bulunamasın, hesap sorulamasın diye.

Katliamdan 22 yıl sonra: Önce adalet sonra barış - Resim : 1

Srebrenitsa Soykırım Anıtı-7 bine yakın Boşnak'ın mezarı bulunuyor

Katliam mekanlarını dolaştıkça, tanıkları dinledikçe "Neden?" sorusu kendini daha güçlü hissettiriyor. Savaşa kadar bir arada yaşayan, komşuluk eden ve aynı işyerlerinde ekmeği bölüşmüş Boşnaklar ve Sırplar. Hiçbiri bu topraklara sonradan gelmiş değil. Hep bir aradalar.

Anlatılardan biri Hıristiyan Sırplar'ın Müslümanlığı seçen Boşnakları asla affetmediğiydi. Yüzyıllar boyu bir "ihanet" olarak görmüşler bu tercihi. Sırp askerlerinin Boşnakları öldürürken "Türk" diye seslenmeleri de bu görüşü doğruluyor.

Onlarca nedenden sadece biri olsa da "ihanet" meselesi, bu güzel topraklara tek başına sahip olma hırsı Sırp liderliğinin gözünü kör etmiş olsa gerek ki tarihin en kanlı katliamlarından birine girişmekten çekinmemişler.

Sırp ordusu tarafından Srebrenitsa'da gerçekleştirilen etnik temizlik girişiminin üstünden tam 22 yıl geçti. Temmuz ayı bu açıdan Boşnaklar için hüzün ayı olarak da nitelendirilebilir. Tanıkların anlatıları, katliamın yaşandığı mekanlar yaranın ne kadar taze olduğunu gözler önüne seriyor. Srebrenitsa bugün Sırp yönetimi altında.

Katliamdan 22 yıl sonra: Önce adalet sonra barış - Resim : 2

Srebrenitsa'daki Soykırım Anma Müzesi'ndeki katliamı anlatan fotoğraflardan biri

ADALET YERİNİ BULMADAN BARIŞ NASIL GELSİN?

Yakınlarını kaybeden ya da kaybetmeyen hemen tüm Boşnaklar'ın birleştiği ortak bir talep var: Adalet. Barış ikinci planda. Çünkü adalet gelmeden barışın gelmeyeceğine inanıyorlar. Adaletin yerini bulması için de bekledikleri ilk adım Sırp liderliğinin inkarcı tavrını bırakıp soykırım gerçeği ile yüzleşmesi.

Adalet talebini 20 yıllık suskunluğunu bozarak dile getiren Nedzad Avdic, 1995 yılındaki katliamdan kurtulan çok az sayıda kişiden biri. Anıt Mezar'da, Lahey Adalet Divanı'nda yaptığı tanıklığın konuşması ziyaretçilere dinletiliyor.

Henüz 17 yaşındaymış savaş sırasında. Sokaklarda, okullarda çok sayıda ölüme şahit olmuş. Ancak Birleşmiş Milletler (BM) askerleri Srebrenitsa'ya geldiğinde bu işkencenin biteceğine inanmış o da pek çok Boşnak gibi. Nispeten de çatışmasız bir dönem olmuş 1993-95 arası.

Hollandalı askerlerle futbol oynayıp, onlardan bir parça yemek alabilmek için saatlerce yanlarında dururmuş. Tıpkı diğer Boşnak çocuklar gibi. Kimi zaman alırmış da ama çoğu zaman aç bir şekilde evine dönermiş.

Katliamdan 22 yıl sonra: Önce adalet sonra barış - Resim : 3

Soyrıkımdan sağ kurtulan Nedzad Avdic

BİZİM ÜSTÜMÜZ BAŞIMIZ YIRTIK, ASKERLERSE YENİ FORMALARLA FUTBOL OYNARDI

O günlerden hatırladığı detaylardan biri de Hollandalı askerlerle yaptıkları maçlar. O maçlarda Boşnak çocuklarının üstü başı yırtıkken, askerler yeni ayakkabı ve formalarla sahaya gelirmiş.

"Arkadaş olarak görüyorduk onları. Ama saldırı başlayınca kaçıp gittiler. Arkalarından bağırıyorduk: Bizi yalnız bırakmayın!"

"BM askerleri bizi terk edince yalnız kaldık. Ormanlarda saklanmaya başladık ölümden kurtulmak için. 10 Temmuz günü babam bana, 'Ya annen ve kız kardeşlerinle Potoçari'ye git ya da benimle Tuzla'ya gel' dedi. Ben de babamla gitmeye karar verdim. Çünkü daha çok erkekleri öldürüyordu Sırp askerleri."

BM'nin ana merkezi Potoçari'de olduğu için de kadınlar ve çocuklar daha çok oraya sığınmak için yollara düşmüş.

Srebrenitsa'da sıkışan 10-15 bin kişi topluca kaçışa başlamış. Orman içinde pek çok ceset ve yaralı görmüş. Hatırladığı şeylerden biri de Sırbistan tarafından havadan bombalanmış olmaları. Bunu Sırbistan'ın, "Biz savaşa katılmadık" iddiasına karşılık söylüyor.

Kaçışın kimi yerlerinde mayın tarlalarından geçmişler. 13 Temmuz'da büyük kaçış Sırp askerleri tarafından durdurulmuş. "Kimseye zarar vermeyeceğiz, çıkın" çağrıları üzerine saklandıkları ağaçların arkalarından çıkmış binlerce kişi.

Bu sonun bir başlangıcı olmuş binlerce Boşnak erkek için. Elleri bağlı vaziyette kamyonlara doldurulup Zvornik kentinde bir okula götürülmüşler. Öncesinde yere yatırılıp "Yaşasın Kral, Yaşasın Sırbistan" diye dakikalarca bağırmaya zorlanmışlar.

O sırada da yaralı olanların yanlarından alınıp götürüldüğüne, arka tarafta Sırp askerleri tarafından infaz edildiğine şahit olmuş. Okula götürülüşleri sırasında silahlı Sırplar'ın hakaret ve şiddetine maruz kalmışlar. Onlara eşlik eden tankların üzerinde "Ölüm Kraliçesi" yazıyormuş.

Hatta askerlerden biri Boşnak bir esiri tanıyıp, "Ben kimim tanıdın mı" diye sormuş. Boşnak erkek de, "Tabii ki sen benim iş arkadaşımsın" yanıtını verince de "Sen kimi tanıdığını söylüyorsun bakayım" nidaları eşliğinde dövülmeye başlanmış.

"SIRP SİVİLLER TANIKLIK ETTİ"

Kimi Sırp sivillerin olup bitenden habersiz olduğunu iddia etmeleri karşısında ise, Avdic, "Ben kamyonun arkası kısmında, evlerinin balkonundan kamyonlarla götürülüşümüzü izleyen Sırplar'ı görüyordum. Biri ihbar eder, yardım gelir diye umuyordum. Ama belli ki kimisi işini kaybetmemek, dışlanmamak ya da bu zulümün bir başka kurbanı olmamak adına sustu" yorumunda bulunuyor.

"Su istiyorduk bir damla bile olsa su. Ama vermiyorlardı. Bazen damla damla veriyorlardı. Bir ara öleceksem önce su içip sonra öleyim diye düşündüm."

Okula geldikten sonra da "Kızılhaç takas yapacak" deyip, 5'er kişilik gruplar halinde dışarı çıkarılmışlar. Öncesinde de kıyafetleri çıkartılmış. İnfaza gittiklerinin bilinciyle atmışlar her adımlarını. Yürürken ayağına bir sıvı yapışmış Avdic'in: İnsan kanı.

14 Temmuz günü sıra Avdic'e gelmiş ve beş kişiyle birlikte infazın gerçekleştirildiği alana götürülmüş. "Yat yere" emrinin ardından taranmaya başlamışlar. Tam beş kurşun isabet etmiş gövdesine.

ÖZGÜRLÜĞE KAÇIŞ BAŞLIYOR

"Ah anam ben niye ölmüyorum, her yanım delik deşik" diye geçirmiş içinden. O şekilde kıvranırken, ölüler arasında hareket eden birini görmüş ve ona seslenmiş. O sesin sahibi "ellerimi çöz" diye bağırmış. Avdic sürüklenerek o kişinin yanına varmayı başarmış ve karış taraf ağzıyla ellerindeki ipi çözebilmiş.

Onun yarası daha hafifmiş, kurşun kafasını sıyırıp geçmiş. Böylece ikilinin özgürlüğe kaçışı da başlamış. Yol arkadaşı Avdic'in yaralarını sarmış, ona yemek ve su bulmuş. 20 Temmuz'un sonunda nihayet Boşnak askerlerinin kontrolündeki bir köye varmayı başarmışlar. Kadın ve çocuklar etraflarında gözyaşı dökmüş.

Avdic'in aklına babasının da sağ olabileceği düşüncesi gelmiş ama ne babası ne de amcaları kaçmayı başarmış. Yıllar sonra amcalarından birinin kemikleri farklı yerlerden bulunup defnedilebilmiş. Annesi ve kız kardeşleri ise kurtulmayı başarmış. Ancak Avdic yaşadıklarının detaylarını hiçbir zaman ailesine anlatmamış. Kurtulmayı başaran "kader arkadaşı" ise yurt dışında yaşamaya başlamış.

20 YIL SONRA KONUŞTU

Bir süre Bosna'nın başka şehirlerinde yaşayan, yarım bıraktığı okulunu bitirip üniversite eğitimi de alan Avdic'in içinde yeniden Srebrenitsa'ya dönme isteği uyanmış.

"Bir şey beni Srebrenitsa'ya çekiyordu. Burada kalmak bir "terapi" gibiydi benim açımdan. Kendimi başka bir ülkede yaşarken düşünemiyordum. Bir firmanın geri dönenlere iş imkanı sağladığını duydum ve döndüm. Bir yıl boyunca orada çalıştım ama bu da kötü bir tecrübeydi. Pes etmedim. Başka bir işe girdim ve orada daha sonra eşim olacak kadınla tanıştım.

20 yıllık suskunluğun ardından Avdic konuşmaya karar vermiş; çünkü Sırp liderliğinin soykırımı inkarını kabullenememiş. Kararı verdiği günden bu yana da elinden geldiğince tanıklığını, yaşadıklarını tüm dünyaya anlatmaya çalışıyor.

"Bu kötülüğe karşı konuşmam, savaşmam lazım. İş vardiyam dışında hak, hukuk için mücadele veriyorum. Başım dik bir şekilde Srebrenitsa'ya döndüm ve ben buradayım diyebiliyorum. Siyasiler soykırımı tanırlarsa normal Sırp vatandaşları da tanır. Yahudi Holokost'unun tanınmaması kurbanların yakınlarını nasıl hissettirirdi? İşte ben de öyle hissediyorum şu an. Bunca zulümden sonra barış nasıl gelsin ki? Barış zor, bir illüzyon, adalet yok! Barıştan önce adalete ihtiyacımız var."

BARIŞ KADINLARIN ELİNDE YEŞEREBİLECEK Mİ?

Srebrenitsa'da barışın yeniden tesis edilmesi için atılan küçük ama değerli adımlar da var. Bunlardan biri 2000 yılında resmi olarak çalışmalarına başlayan Sara Srebrenitsa Derneği. Gönüllülerle birlikte 70 kadar kadın ve genç barışı kurabilmek, Sırp ve Boşnak toplumları arasında yeniden teması sağlayabilmek için büyük bir enerji ile çalışıyor.

Katliamdan 22 yıl sonra: Önce adalet sonra barış - Resim : 4

Boşnak dernek üyesi Zehta

Onlardan ikisi Boşnak Zehta ve Sırp Valentine. Zehta katliamdan önce kentten çıkmayı başarabilmiş ama iki oğlu orada kalmış. Daha sonra iki oğluna kavuşsa da yaşadıklarını bir daha asla yaşamamak için Sara Srebrenitsa Derneği'nde görev almaya karar vermiş. Valentine ise bu kente sonradan gelmiş, "Önce kendi çocuklarım sonra da buradaki tüm insanların çocukları için daha iyi bir gelecek yaratabilmek adına bu dernekte çalışmaya başladım" diye anlatıyor süreci.

"Boşnak kadın arkadaşlarım vardı ve onların yaşadıklarını dinledikçe kendimi kötü hissediyordum."
Barışı kurma çabasında ne kadar etkili oldukları sorulduğunda Valentine'in yanıtı net: Siyasetçilerden daha etkili olduk. NATO silahla öldürmeyi durdurdu, evet doğru. Ancak bizim yeniden bir arada yaşamak ve komşuluk kurmak durumunda olan insanlar arasında bir bağ yaratmamız gerekiyor. Düşmanlıkları yok etmeye çalışıyoruz. Siyasetçilerin konuşmaları nefret dolu. Biz de bundan nasibimizi alıyoruz. 'Casus, hain' gibi ithamlara maruz kalıyoruz. Hatta ben dernekteki çalıştığım için 'Sırplar'ın yüz karası' olarak suçlandım.

Katliamdan 22 yıl sonra: Önce adalet sonra barış - Resim : 5

Sırp dernek üyesi Valentine

Zehta ise Srebrenitsa'ya dönen ilk ailelerden. Bu yönüyle büyük bir cesaret örneği. Dönüşü, "Bu dönüş bizim için de çok zordu, bizimle yeniden yaşamaya alışması gereken Sırplar için de" sözleriyle tanımlıyor Zehta. Hatta, şehre ilk geldiğinde gitmeye zorlanmış. Oğulları okulda aşağılanmış ama o pes etmemiş.

"Oğlumu aşağıladıklarında ona, 'Gül ve güzel hikayeymiş de. Asla üzüldüğünü, etkilendiğini gösterme. Senin üzerinde hakimiyet kurmalarına izin verme' nasihatları veriyordum. Şimdi bu sorunlar büyük ölçüde geride kalmış ve uyum adına önemli adımlar atılmış.

Bosna'yı ve içinde yaşayan milletleri bekleyen sorunlara karşılık bulunacak çözümler, şimdilik büyük ölçüde siyasetçilerin nefret söylemlerine kurban gitse de; aynı acıyı bir daha yaşamayı istemeyenlerin adalet ve barışın tesisi için gösterdiği irade üzerinden daha iyi bir gelecek kurma umudu her zaman canlı.

katliam Srebrenitsa Bosna