Sömürgecilerin getirdiği Hutu-Tutsi ayrımından Ruanda Soykırımına: 30. yıldönümünde 1 milyondan fazla kurban unutulmadı

Sömürgecilerin getirdiği Hutu-Tutsi ayrımından Ruanda Soykırımına: 30. yıldönümünde 1 milyondan fazla kurban unutulmadı
Eski sömürgecilerin seyirci kaldığı, Fransa'nın eli kanlı yönetimi desteklediği soykırım 30. yıldönümünde anıldı. Hutu-Tutsi ayrımının kalktığı, herkesin Ruandalı sayıldığı ülke kendi yönünü bulmaya çalışırken, Avrupa'nın tartışacağı çok şey var.

Artı Gerçek - İsrail'in 7. ayındaki Gazze Savaşı nedeniyle soykırım tartışmalarının tırmandığı dönemde, Ruanda Soykırımı, 30. yıldönümünde anıldı. Anma törenlerine öncülük eden Ruanda Devlet Başkanı Paul Kagame, katliama yol açan koşulların ülke siyasetinde bir daha var olmasına asla izin verilmeyeceğini söyledi.

KAGAME: SOYKIRIM SAF HALİYLE POPÜLİZMDİR

Kagame çifti, başkent Kigali'de yaklaşık 250 bin kişinin naaşının bulunduğu soykırım anıtına çelenk koyma törenine 37 misafir liderle birlikte katıldı. Kagame, "Soykırım saf haliyle popülizmdir, çünkü sebepler siyasidir, çareler de öyle olmalıdır. Bu nedenle siyasetimiz etnik köken veya din temelinde örgütlenmiyor ve bir daha asla öyle olmayacak. Halkımız bir daha asla ölüme terk edilmeyecek" dedi.

DEVLET BAŞKANI SUİKASTIYLA BAŞLADI

Güneydoğu Afrika ülkesi Ruanda'da büyük çoğunluğu Tutsi topluluğundan bir milyondan fazla insanın katledildiği süreç, 6 Nisan 1994'te Ruanda başkenti Kigali'ye yaklaşan uçağın iki füzeyle düşürülmesiyle başladı. Tanzanya'daki barış görüşmelerinden dönen uçakta bulunan dönemin Ruanda Devlet Başkanı Juvenal Habyarimana ve Burundi Devlet Başkanı Cyprien Ntaryamira öldü.

RUANDA YURTSEVER CEPHESİ'YLE SAVAŞIRKEN

Emekli Genelkurmay Başkanı Theoneste Bagosora başkanlığındaki ordu, geçici hükümet oluşturdu ve saldırıdan Paul Kagame liderliğindeki Ruanda Yurtsever Cephesi'ni (RPF) sorumlu tuttu. Uganda'da sürgündeki Ruandalı Tutsilerin örgütü RPF, Hutu topluluğundan olanların hakim olduğu Ruanda yönetimiyle uzun yıllardır silahlı çatışma içindeydi ve Uganda tarafından başkent Kigali'ye doğru ilerliyordu.

ILIMLI SİYASİLER ORTADAN KALDIRILDI

Habyarimana suikastının komplocuları, öncelikle Başbakan Agathe Uvilinhiyimana, Anayasa Mahkemesi Başkanı Joseph Kavaruganda'nın yanısıra bazı bakanlar ve muhalefet partilerinin liderleri dahil ılımlı siyasetçilerden kurtuldu. Bu suikast silsilesi her türlü direniş çabasını büyük ölçüde baltaladı. Komutanlar, yerel yetkililer ve siyasi uzmanlar tarafından desteklenen Bagosora'nın 'intikam' çağrısı tüm medyada yayımlandı.

KATLİAMLAR BİR GÜNDE ÜLKEYE YAYILDI

Aynı zamanda Habyarimana suikastından birkaç sonra Hutu yetkililerin kalesi Gisenyi bölgesinde Tutsilere yönelik ilk katliamlar başladı. Ertesi gün katliamlar başkent dahil 6 bölgeye yayıldı. Başkanlık Muhafızları, jandarma, milisler (Interahamwe) ve sıradan insanlar palalarına, tarım aletlerine ve diğer kesici aletlere sarılıp belgelere veya komşularına göre 'Tutsi' olarak tanımlanan insanları yok etti.

RPF'NİN KONTROLÜ SAĞLAMASIYLA DURDU

RPF'nin Ruanda'nın kuzey ve doğusunda bölgeler ele geçirmesiyle biraz olsun azalmaya başlayan şiddet dalgası, Mayıs ve Haziran 1994'te RPF'nin kontrol etmediği bölgelerde devam etti.

Silahsız insanların toplu katledilmesi, ülke genelinde yaklaşık üç ay sürdü ve yüz binlerce kişinin ölümüne yol açtı. Tahminler zaman çerçevesine ve diğer kriterlere göre değişiklik gösterse de Ruanda hükümetine göre resmi ölü sayısı 1 milyon 74 bin 107. Uluslararası toplum ve Ruanda'da görev yapan BM birliği, ne önlemler almaları gerektiği üzerinde anlaşamadığından 1 milyondan fazla insanın doğranarak öldürülmesini izledi.

Sonunda soykırım, temmuzda Kagame liderliğindeki RPF birliklerinin başkente girmesiyle durduruldu. O tarihten beri RPF, kendisini Ruanda'nın tartışmasız iktidar partisi ve bölgedeki herhangi bir dış oyuncunun kilit ortağı olarak kabul ettirdi.

1994'teki trajik olaylar yüzünden harap olan, nüfusu azalan ve GSYİH'si düşen Ruanda, daha sonra toparlanıp ekonomik büyümeye girdi. Bu arada Afrika'nın Büyük Göller bölgesindeki siyasi manzara tamamen değişti.

1990'DA BAŞLAYAN KUTUPLAŞTIRMA ÇABALARININ SONUCU

1994'te 100 gün süren soykırımdan sağ kurtulan Tutsilerden biri olan Dafrosa, süreci şöyle anlattı: "Komşularımız bizden uzaklaştı ve biz kendimizi tecrit edilmiş halde bulduk. Bize yılan dediler. Bizi insan olarak görmekten vazgeçtiler. Bölgenin en büyüğü olmasına rağmen işlettiğim bara gelmez oldular. Alışveriş yapmamızın yasak olduğu pazarlar ve mağazalar ortaya çıktı. Bize yiyecek satmayı reddettiler; kasiyerler ‘Paranızı başka yere götürün’ dedi. 1990’dan 1994’e kadar siyaset insanları giderek daha fazla bölmeye başladı. Ayrışma olağan hale geldi. İlk başta bizim kilisemizde düşmanlık yoktu, ama diğer kiliselerde cemaat bölünmüştü, hatta Tutsileri kutsamayı bile reddettiler."

Araştırmalara göre soykırımın başlangıçta Tutsilerin tamamen ortadan kaldırılması olarak değil de rejimin RPF başta olmak üzere gerçek veya potansiyel muhaliflerine yönelik siyasi bir temizlik olarak planlandı. Ancak bu durum, hızla ve dramatik şekilde kontrolden çıktı.

FRANSA'NIN ROLÜ

Suçlamaların odağındaki bir aktör Fransa. RPF lideri Kagame, devlet başkanı seçildikten sonra, 2006-2009 arasında Fransa'yla diplomatik ilişkileri kesti, 2014'teki 20. yıldönümünde Fransa'yı 'soykırımda doğrudan rol oynamakla' suçladı, 2016'da soykırımda rolleri olduğu suçlamasıyla 20'den fazla Fransız yetkili hakkında soruşturma açtı.

MİTTERRAND'IN İŞLERİ

Nitekim Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un 2019'daki talimatıyla tarihçiler tarafından hazırlanan ve 2021'de yayımlanan rapora göre "Dönemin Cumhurbaşkanı François Mitterrand soykırımda önemli rol oynadı, Fransa, ırkçı katliamları teşvik eden rejime uzun zaman yatırım yaptı, soykırım hazırlığı konusunda kör davranan Fransa, soykırım yapan hükümete silah temin etti ve orduyu eğitti, soykırım sırasında sorumlularla ilişkisini kesmekte gecikti, zira RPF'yi tehdit olarak görüyordu".

PARİS RESMEN ÖZÜR DİLEMEDİ

Raporun yayımlanmasından 2 ay sonra Ruanda'yı ziyaret eden Macron, soykırımda dönemin Fransız yönetiminin rolünü ve sorumluluğunu kabul eden ifadeler kullansa da resmen özür dilemek yerine Fransa'nın affedilmesini istedi.

RUANDALILARA GÖRE FRANSA BAŞ SAVAŞ SUÇLULARINI KAÇIRDI

Fransa'nın, soykırımın sorumlusu Ruandalı yetkililerle, soykırımın doruk noktasına kadar yakın ilişkilerini sürdürdüğünü gösteren çok sayıda haber var. Hatta pek çok Ruandalı, 1994 yazında, Fransa'nın Ruanda hükümet yetkilileri içinden en yakın müttefiklerinin kaçmasına yardım etmek için ülkeye sınırlı sayıda askeri birlik gönderildiğine inanıyor (Turkuaz Operasyonu).

KAGAME, RUANDA'YI FRANSA'DAN KOPARDI

Dolayısıyla Kagame, Fransa'nın Ruanda'daki etkisini minimuma indirdi. Resmi düzeyde Ruanda, Fransızca dilini kullanmayı bırakıp İngilizceye geçti. Aynı zamanda Britanya Milletler Topluluğu'na da katıldı. İlk yıllarında ABD'den büyük destek alan Kagame hükümeti, daha sonra hem tarihsel hem de ekonomik nedenlerden dolayı giderek daha fazla Doğu'ya (örneğin Çin ve Birleşik Arap Emirlikleri) yönelen çok vektörlü bir ortaklık sistemi kurdu.

UZUN BİR YARGILAMA DÖNEMİ

1994 sonlarında Tanzanya'da kurulan Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi, soykırımla ilgili 61 şüphelinin mahkum edilmesinin ardından 2015'te kapandı. Daha önde gelen şüpheliler onlarca yıl kaçak kaldıktan sonra yakalandı ve Ruanda'nın kendi iç adalet sistemi yaklaşık 2 milyon davayı daha ele aldı.

HUTU-TUTSİ AYRIMI NERDEN KAYNAKLANIYOR?

Batı'nın Ruanda Soykırımı'nı 'Hutular'ın 'Tutsiler'e yönelik, yani etnik gruplar arası vahşete indirgeyen anlatısına bir süredir soru işaretleri yöneltiliyor. Moskova Yüksek Ekonomi Okulu Afrika Araştırmaları Merkezi'nden Andrey Maslov ve Angelina Pşeniçnikova'nın RT'de yayımladığı araştırmaya göre bu kategorilerin kullanıldığı dönemde Tutsiler ile Hutular aynı dili konuşuyor ve aynı bölgede yaşıyordu. Tarihsel olarak aynı toplumun parçasıydılar ve birbirleriyle yakın etkileşim içindeydiler.

İki Rus uzmanın etnik ayrım iddiasıyla ilgili değerlendirmesi şöyle:

"Geleneksel Afrika toplumlarında melez kimlik çok daha yaygındı; bir kişi genellikle çeşitli sosyal ve kültürel gruplarla özdeşleştirilirdi ve sosyal yapı, insanların yaşamları boyunca sosyal kimliklerini birçok kez 'değiştirmelerine' izin verirdi."

"'Tutsiler' ile 'Hutular' göç, asimilasyon ve toplumdaki işbölümü gibi karmaşık örtüşen süreçlerin bir sonucu olarak tanındı. 'Tutsiler'in sığırları vardı ve genellikle daha büyük gelirleri ve daha fazla silahları vardı. ‘Hutular’ toprakta çalışıyordu. Sömürge öncesi Ruanda toplumunda 'Tutsiler' geleneksel kalıtsal aristokrasiyi temsil ediyordu. Her iki grup da aynı dili konuşuyordu, gelenek ve görenekleri tek bir kültürün parçasıydı. Kültürel sınırlar sıklıkla bulanıktı ve bu, çatışmalara karşı bir panzehir görevi görüyordu."

"Örneğin, 'Tutsi' topluluğunun bir üyesi 'Hutu' olabilir veya bunun tersi de geçerli olabilir. Bazı kişiler her iki grubun da parçası değildi ya da kendilerini her iki grubun üyesi olarak görüyorlardı. Avrupa terimleriyle tek bir ulustular, ama farklı sosyal grupları temsil ediyorlardı."

"Bununla birlikte, Alman ve daha sonra Belçikalı sömürgecilerin, özellikle Avrupalıların sayısı az olduğundan, Ruanda-Urundi'nin (modern Ruanda ve Burundi'den önceki sömürge bölgesi) nüfusunu etkili şekilde yönetme ve kontrol etmenin bir yoluna ihtiyaçları vardı. Bir sömürge yönetimi modeli ararken, o zamanlar Avrupa'da popüler olan ırksal teorilere başvurdular. Bu asılsız teorilere göre kuzeyden geldiği iddia edilen uzun boylu 'Tutsiler', kalabalık 'Hutular'dan doğuştan üstündü."

'FRANCAFRİQUE'İN ÇÖKÜŞÜNÜN BAŞLANGICI'

(İki grup arasında ihtilaflı ve kanlı bir süreçle 1962'de bağımsızlık ilan edilmesi ve Hutu yanlısı yönetim kurulması sonrası) "İktidara gelen suçlular, Hutuların çıkarlarını koruma adı altında destekçilerini bir araya getirerek, insanları sınıfsal nefreti körükleyerek şiddete kışkırttı. Bu arada silah tedarikçileri ve kaçakçılarının da aralarında bulunduğu dış güçler çatışmadan para kazandı. Aynı zamanda kendi gündemini meşrulaştırmanın ve liderlik konumunu korumanın bir yolu olarak Batı için de uygundu. Ama sonuçta Fransa, Ruanda Soykırımı'ndan olumsuz etkilendi. Aslında Francafrique'in çöküşü ve Paris ile Afrika arasındaki ilişkilerde bugün doruğa ulaşan krizin tarihi, 1994 yılına dayanıyor." (Dış Haberler)

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar