Hamdi Ulukaya: İki yıl gazetecilik yaptım, içeri alındım
ABD’nin en hızlı büyüyen gıda şirketlerinden Chobani'nin kurucusu iş insanı Hamdi Ulukaya, Erzincan’da yaşadığı dönemde bir gazete çıkardığını, daha sonra mesleğinden dolayı ‘içeri alındığını’ anlattı. Ulukaya, "Bir suç işlememiştim. Çıktığımda arkadaşlara, ‘Ben Avrupa’ya gideceğim’ dedim" dedi.
Hürriyet gazetesinden Çınar Oskay'a açıklamalarda bulunan Ulukaya’nın aktardıklarından bir kısım şöyle:
Devlete bakışınız nasıldı?
Jandarmaları severdik. Abilerim askere gidiyordu. Atış filan yaparlardı. Sonradan değişti, çatışmalar vesaire... Biz küçükken yoktu. Bir tek Dersim İsyanı hikâyelerini dinlerdik. Her yere işlemişti.
Mülkiye nasıl geldi size?
Dünya kadar insan var, hoca bir şeyler anlatıyor, birileri gitar çalıyor ama ben o havaya giremedim. Sonra Erzincan depremi oldu. Erzincanlılar Derneği’nde bir adam gördüm, ailesi ölmüş, Erzincan’a yönelik gazete çıkarıyor. Epey sohbet ettik. "Ben de kasabaya gazete çıkaracağım" dedim. Altı ay sonra çıkardık: "Erzincan İliç’in Sesi".
Neden?
Beğenmediğim şeyler vardı, haberler geliyordu, kullanıyorduk. Bir süre sonra herkes gazetenin çıkmasını beklemeye başladı. ‘Çeşmebaşı sohbetleri’ diye köşe yazıyordum. İki sene kadar yaptım bu işi, sonra beni içeri aldılar.
Gazeteciliğin şanındandır o... Hayırdır, ne olmuştu ki?
Aşırı gruplara girmişliğim yoktu ama insan haklarından, Kürt haklarından yana tutumum belliydi. Mahalleden tanıdık bir polis içeri aldı. Bir şeyler imzalattılar. Çıkarken, "Buraya gelip de senin gibi çıkan tek bir adam daha yok, çok şanslısın" dedi.
Gerekçeyi açıklamadılar mı?
Dünya kadar yazı vardı ama hepsi hikâye. Bir suç işlememiştim. Çıktığımda arkadaşlara, "Ben Avrupa’ya gideceğim" dedim.
İşkence gördünüz mü?
Hayır.
Hangi dönemdi?
93-94. Faili meçhul cinayetlerin, işkencelerin olduğu dönemler.
Ne oldu sonra?
- Markete gittim, "Ben Avrupa’ya gideceğim" diye konuşuyorum. Orada bir yabancı, "Aptal olma, Amerika’ya git" dedi. "Ben o emperyalist, kapitalist yere gitmem!" diye cevap verdim. "Fransa çok mu iyi, onlar herkesten faşisttir" dedi. Ertesi gün adamı markette bekledim ve "Amerika’ya nasıl gidebilirim" diye sordum.
Mülkiye’yi yaktınız yani...
E artık gitmem lazım. Annem bana bir kız bulmuş memlekette, sürekli anlatıyor, "Çok iyi bir kız, evlen, hep beraber yaşayalım" diye.
Kaçmanızın gerçek sebebi belli oldu!
(Gülüyor) Yok yahu! Gittim memlekete, dedim, "Sana söz veriyorum, üniversiteyi bitirip geleceğim, en fazla dört sene!" "Yok" dedi, "Gelmeyeceksin, orada Amerikalılarla evleneceksin." Sonra razı oldu, yolladı.
Zor oldu mu ayrılmak?
Hayatımın en net resimlerinden biri: Beyaz bir Kartal’dayım, yanımda küçük yeğenim, evin yanındaki iğde ağacının bir dalı... Hafiften yağmur yağıyor ve ben annemi hastaneye götürüyorum, iğne yapılacak. Annem iniyor, elini öpüyorum, sarılıyorum ve gidiyorum, annemi dikiz aynasında görüyorum...
Vedanız mı?
Evet. Uzun zamandır bu resmi düşünmemiştim... Yeğenim, "Amca neden ağlıyorsun" diye sordu. "Yok" dedim, "Cam açık, yağmur geldi yüzüme"... O hayattan kopuş o gündü. Bir daha oraya annemin mezarını ziyaret için gittim. (HABER MERKEZİ)