'Memurların maaşlarını alamayacakları dönem de gelecek'
Türkiye’de IMF’li ya da IMF’siz bir küçülmenin mutlaka yaşanacağına dikkat çeken Prof. Dr. Aziz Konukman ekonominin gidişatını Artı Gerçek’e değerlendirdi.
Esra KOÇAK MAYDA
ARTI GERÇEK - Türkiye ile ABD arasındaki Rahip Brunson kriziyle belirginleşen doların artışı durdurulamıyor. Merkez Bankası'nın (TCMB) rezerv opsiyonu mekanizması kapsamında döviz imkanı oranı üst sınırını yüzde 45’ten yüzde 40’a düşürüp piyasaya döviz likiditesi sağlamasına rağmen, doların bu hafta başından itibaren başlayan tırmanışı sürüyor.
Bu tırmanış daha ne kadar devam edecek? Doların ateşi sönecek mi? Türkiye bu ekonomiye daha ne kadar dayanabilir? Türkiye'deki ekonomik gidişata dönük merak edilen soruları İktisatçı Prof. Dr. Aziz Konukman’a sorduk.
"AKP yıllardır sorunları halının altına süpürdü" diyen Konukman, IMF’li ya da IMF’siz Türkiye’nin frene basma zamanının geldiğine dikkat çekti.
"AKP CUMHURBAŞKANI'NIN BAŞLATTIĞI TARTIŞMANIN İÇİNDE"
- ABD ile zedelenen ilişkiler sonrasında dolar rekor seviyelere ulaştı. Bu süreci biraz tarif eder misiniz? Türkiye ekonomik olarak neler yaşıyor? Bu durum sadece bir döviz artışı olarak tarif edilebilir mi?
Türkiye faiz konusunda Cumhurbaşkanı'nın başlattığı tartışmanın içinde. Dalgalı kur sisteminin içerisinde yani. Böyle bir yapıda hem faizi, hem dövizi kontrol edemiyorsunuz. Doları kontrol etmenin biricik aracı faiz. Siz döviz kıtlığı yaşayan bir ülke olduğunuz için bunu aşmaya uğraşacaksınız. Yerli üretim yaparken dış girdilere bağımlıysanız, döviz kıtlığı yaşamanız kaçınılmazdır. Örneğin doğalgaz, ham petrol gibi enerji kaynaklarınız dışardan geliyorsa döviz kıtlığı yaşarsınız. Bu yapısal bir durumdur.
Bugüne kadar ne yapıldı: Yüksek faiz, düşük kur... Faizinizi yüksek, kurunuzu düşük tutarsanız dışardan para gelir, sizde ihtiyacınız olan dövizi bulursunuz, çarklarınızı çevirirsiniz. Uzun vadede dışa bağımlılığınız sürer ama siyasal iktidar olarak otoyollar, köprüler yaptırırsınız. Ama sorunları da bu şekilde halının altına süpürürsünüz. AKP yıllardır bunu yaptı.
"DÖVİZ BAĞIMLIĞI EROİN BAĞIMLILIĞI GİBİDİR"
- Peki nerede tıkandı AKP?
Türkiye anlattığım bu sistemi sürdürebilmek için en son 466 milyar 657 milyon dolar borçlandı. Sistem bunu gerektiriyor. Bu borcun üçte ikisi özel sektöre ait. Devlet değil artık özel sektör borçlu. Geçmişte para boldu. 2008 yılını hatırlayın. Dünya ekonomisi krize girince Merkez Bankası şirketler batmasın diye hepsini finanse etti. FED para arzının artmasına izin verdi, piyasayı paraya boğdu. O paraların bir kısmı da yüksek faiz ve düşük kurla bizim büyümemizi finanse etti. Sonra Amerika verdiği paraları toplamaya başladı. FED üç kez, dört kez faiz yükselteceğim diyerek paraları topladı. Şimdi döviz eskisi gibi bol gelmiyor. E, siz ihracat patlaması da yapamıyorsunuz, ithalatınızı da kısamıyorsunuz, böylece dövize bağımlılığınız aynı afyona, eroine bağımlılık gibi sürüyor.
- Ne yapılması lazım tüm bunlara karşı?
Burada sistemde kısa vadede eski günlere dönmek istiyorsanız, bu kurun ateşini söndürmek istiyorsanız faizi yükseltmeniz lazım. Fakat Tayyip Erdoğan faiz lobisi diyerek bir sahte düşman yarattı, tıpkı dış güçler gibi. Bu sahte düşmana karşı 'faizleri yükseltemem kardeşim, hatta tam tersine faizleri düşürmemiz lazım' dedi. Hatırlayın, faizleri düşürmeyen Merkez Bankası başkanını hain ilan etmişti. Ancak bu politika tıkandı. Yıllardır örtülü faiz denilen bir uygulamayla faiz yükseltildi. Yine anımsayalım, Cumhurbaşkanı Erdoğan Londra’ya gitti ve orada "Ben tek başına Cumhurbaşkanı seçilirsem faizleri düşüreceğim" deyince ortalık karıştı. Dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ortalığı temizleyebilmek için faizleri yükseltti. Ama gecikmeli faiz artırımı yaptıkları için doların ateşi sönmedi. Oyunun kuralları şöyle; eğer dövizler yükseliyorsa hemen para kurulunuzu toplayıp faizi yükselteceksiniz. Cumhurbaşkanı'nın inadı yüzünden bunlar olmadı.
Dış güçler, faiz lobisi diyerek bu sorun çözülemez. Sıcak para ancak güvendiği ortama gelir. Konuyu çarpıtıyorlar. ABD ile Brunson krizi çıkmış. Tamam, 5 TL’nin üzerine çıkmasının nedeni bu ama hükümetin izlediği politika bunu buraya getirdi. Brunson mu vardı o zaman? Politika faizi 14,75’e gelinceye kadar ABD ile ilişkilerde bir problem var mıydı? Gayet güzel fotoğraflar veriliyordu. Yandaş medya da bu algı yönetimine çanak tuttu.
CHP iktidarda olsaydı ve kurlar bu aşamaya gelseydi, Cuma hutbelerinden başlayarak bu kesimler sokağa dökülürdü. Ama şimdi çıt yok. Şu an şirketler iflas kuyruğuna girmiş durumdalar. Bunu Ankara Sanayi Odası Başkanı söyledi. Ticaret Kanunu'na göre birçok şirket iflas durumunda ama banka kredileriyle, yapılandırmalarla ölmüş bir şey canlıymış gibi gösteriliyor.
"IMF FRENİ GELECEK"
- Türkiye’nin IMF ile masaya oturması da konuşuluyor. Bu ekonomiyi nasıl etkileyecek, hatta vatandaşa nasıl yansıyacak bu durum?
Senin ekonomini soğutman lazım. Yüz günlük şaşalı yatırım projelerini durdurduğunu söylemen lazım. Ama bu siyasal iktidar bunu yapamıyor. Çünkü seçim beyannamesinde bunları pompalayarak geldi. 3. Köprü, Kanal İstanbul gibi devamlı ekonominin büyüme oranını yüksek gösterecek ve bununla böbürlenecek bir yol haritası çizdi. Büyüme tam gaz devam edecek demek. Ama bu adamlar dövizin ateşini söndürmek istiyorlarsa, tam tersine ekonomiyi soğutmaları gerekiyor. Bunu Erdoğan kabul etmiyor.
İşte tam da burada bir IMF freni gelecek. Erdoğan bunu yapmazsa alacaklılar bunu yapacak. 200 milyar dolar sizin bir yıl içerisinde çevirmeniz gereken para bunun 57 milyar doları cari açık. Geri kalanlar kısa vadeli borçlarınız. Bu parayı bulamazsanız bu çarklar dönmeyecek. İstediğiniz kadar büyüdük biz deyin, projelerden bahsedin.
Önünde sonunda IMF’li ya da IMF’siz frene basma dönemine gireceğiz. Bu ise işsizlik ve devalüasyon demek. Şu anda iyi kötü varolan işinizle evinizi çeviriyordunuz ama şimdi işinizi kaybetmekle karşı karşıya kalacaksınız. Örneğin memurlar bir maaşlarını almayacaklar Yunanistan’da olduğu gibi. Türkiye böyle bir döneme doğru gidiyor. Bunun aile bütçesindeki sonuçlarını tahmin dahi etmek istemiyorum.