‘Bu sadece 54 Trendyol işçisinin değil, Türkiye’deki milyonlarca işçinin sorunu’

‘Bu sadece 54 Trendyol işçisinin değil, Türkiye’deki milyonlarca işçinin sorunu’
DGD-SEN Genel Başkanı Neslihan Acar’a göre Trendyol işçi haklarına “çökerek” biriktiriyor. Taşeron şirketler üzerinden yapılan belirli süreli sözleşmeler ile hakları gasbedilen işçiler uzun ve meşakkatli bir sürecin sonucunda isyanını ifade edebiliyor.

Osman ÇAKLI


İSTANBUL – Giderek artan enflasyon ile alım gücü daralan emekçi sınıflar Türkiye’de son yıllarda yaygın biçimde iş bırakma yöntemine başvuruyor. 2022 ve 2023 içerisinde kamu emekçilerinden, tekstil işçilerine, metal işçilerinden, inşaata, belediye ve kurye işçilerine kadar çeşitli sektörlerde çalışan emekçilerin son dönemdeki eylemlerine tanıklık ediyoruz. Raporlara göre; Türkiye’nin hem en büyük 500 sanayi kuruluşunun üretimden net karı hem de işçi sınıfı yoksulluğu giderek büyüyor.

Peki, bu büyümenin arka planında neler yaşanıyor? Bunun en güncel örneklerinden biri, e-ticaret pazarının en büyüklerinden olan Trendyol deposundan kovulan işçilerin yaşadıkları. “İşçiler kimsesiz” sloganıyla dikkatleri Trendyol deposuna toplayan işçilerin örgütlendikleri Depo Liman Tersane ve Deniz İşçileri Sendikası (DGD-SEN) Genel Başkanı Neslihan Acar ile Trendyol deposunda olup bitenleri konuştuk.

Söyleşi dizisinin sonraki bölümlerinde Anadolu’nun muhtelif kentlerinde işçilerin sermaye sınıfının karşısına dikilme cüretlerini, tekilmiş gibi görünen işçi eylemlerinin gelecekte hangi potansiyelleri taşıdığını, Türkiye ölçeğinde Umut-Sen Sözcüsü Başaran Aksu ile Birleşik Tekstil Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası Genel Başkanı Mehmet Türkmen’den dinleyeceğiz.

‘ÖRGÜTLENEMEYECEK ŞEKİLDE DİZAYN EDİLMİŞ’

Şu an en güncel işçi direnişlerinden birisi Trendyol deposundan kovulan 54 işçi. Milyonlarca yığın içerisinde oldukça sembolik sayılabilecek bir işçi grubu mevcut ama oldukça da mücadeleci refleksler gösteriyorlar. Çalışma ortamının zorlukları ve öznel koşulları neler?

Tüm depolarda ağır çalışma koşulları, yaygın meslek hastalığı ve ciddi ücret gaspları ile çalışıyor depo işçileri. Trendyol, Amazon, Hepsiburada vb. e-ticaret sitelerine ürün yetiştirmeye çalışan işçilerin taşıdıkları ağırlık gıda ve diğer depolara göre hafif olsa da yoğun tempoda çalışma ve aralıksız mesaili çalışma çok yaygın. Özellikle Trendyol depolarında çok genç ve ağırlıklı olarak üniversite öğrencileri çalışıyor. Gençler bazen kişisel ihtiyaçlarını karşılamak ya da çoğu zaman okulu bırakarak aile geçimini üstlenmiş durumdalar. Esenyurt deposunda yaklaşık altı yüz işçi çalışıyor. Trendyol depolarında beş ayrı taşeron, belirsiz süreli iş sözleşmesini yaygın olarak örgütlenmenin önüne engel olarak koyuyor.

Hangi sonuçları elde etmeye çalışıyorlar?

Böylelikle tazminat maliyetlerini sıfırladığı gibi iş yasasının da denetlenmeyeceği güvencesi ile faaliyetine devam ediyor.

En kritik sorun ne?

Burada en kritik sorun belirli süreli iş sözleşmesi ve çoklu taşeron çalıştırmadır. Depo fiili olarak örgütlenemeyecek şekilde organize edilmiş.

‘TÜRKİYE’NİN SORUNU’

Çeşitli hak gaspları sadece bu 54 işçiye mi özel?

Bu 54 işçinin sorunu değil. Türkiye’deki milyonlarca işçinin sorunudur.

Neden?

Belirli süreli iş sözleşmesi yaygın olarak Türkiye genelinde uygulanmaya başladı. Son 2 senedir çok sık karşılaşmaya başladık sendikalı olan BSH gibi büyük fabrikalarda dahi işçiler geçici sözleşmeler ile işe alınıyor ve 6 ayı dolmadan kapı dışarı ediliyor. Bu konfederasyonların ve milyonlarca işçinin bu dönem önüne koyması ve militan mücadeleler örgütlemesini de acil olarak planlaması gereken bir süreç. Çünkü kıdem tazminatı fiili olarak gasbediliyor.

‘İŞSİZLİK KORKUSU YÜKSELDİKÇE ÜRETİM-PERFORMANS BASKISI ARTIYOR’

Koşulların ağırlaşması karşısında öfkesini kusan çok az bir işçi grubu var, neden?

İşçiler daha fazla yoksullaşıp ve borçlandıkça işe bağımlı hale geldi. Şuan kıpırdamamak üzere pozisyon alıyorlar ama ne kadar devam ettirilebilir kısa bir zaman sonra görmüş olacağız. Kriz koşullarında işçilerin ekonomik sıkıntıları daha çok hissetmesi işsizlik korkusunu da yükseltiyor. Bu da patronlar için bulunmaz bir nimet. Daha fazla üretim, daha fazla hız ve performans dayatması, yasal 8 saat olan çalışma sürelerini kimi yerlerde çift vardiya 16 saate çıkarmış durumdalar. Bekâr olan işçilerin ciddi bir kısmı depolarda 24 saat aralıksız çalışıyor. Ücret gaspları bu dönem işçilerin en büyük sıkıntıları arasında, itiraz dahi edemeyecek şekilde yoksullaştırılmış işçi, itirazı ve mücadeleyi gelecek günlere havale edebiliyor.

Az işçi ile daha fazla iş, işçilere ciddi psikolojik rahatsızlıklar, meslek hastalığı, ölüm olarak geri dönüyor. Emek alanı boş, ne siyasi partiler ne de sendikalar ses çıkartıyor! Haliyle işçiler kimsesiz, patronla baş başa bırakılmış oluyor. Onlar da işçilerin tepesine çöktükçe çöküyor.

Neslihan Acar

‘BİRBİRİNİ KİTLESEL HALDE TETİKLEYECEK DURUMDA DEĞİL’

İşçiler geçen yıl da e-ticaret sektöründe çalışan ve Türkiye gündemine yerleşen bir direniş başlatmıştı. Peki, bu tarz direnişler, hak arama çabasındaki işçiler arasında sessiz kalma eğilimini kırma potansiyelini taşıyor mu?

İşçiler birbirlerini izliyor özellikle depo işçileri sosyal medyayı çok yakından takip ediyor ve birbirlerine ulaşabilecek ağları hızlıca kurabiliyor. Memlekette ki herhangi bir direnişi de izliyorlar kazanıp kaybettiğini, işçilerin nasıl konuştuğunu, hangi talepleri öne çıkarttığını da. Özellikle Amazon ve Alibaba gibi tekellerin dünya çapında örgütlenmesi var. Bu örgütlenmeler ile de bağımız var. Birbirini takip etmede de kolaylaştırıcı oluyoruz. İşçiler bu ülkede 40 yıldır sistematik olarak kaybediyor, zaman zaman direnişlerle kısmi kazanımlar elde ediyorlar ama bu direnişler ve kazanımlar da birbirini kitlesel halde tetikleyecek durumda değil.

Ama 2022’nin başında yaşadığımız seri haldeki direnişlerin çoğunun kazanım ile sonuçlanması memleketin seçime gittiği bir süreçteki dinamiklik motivasyon yarattı. İşçiler arasında “buradan olmaz”, “biz yapamayız”, “yan yana gelinmez”, “işçiler birbirlerine sahip çıkmaz, yarı yolda kalırız” hissiyatının biraz dışına çıktı. Çünkü genel olarak işçiler kendi komite ve meclisleri ile örgütlenip ayağa kalktılar ve bir parça da olsa hak kazandılar. Kazanımlar mutlaka moral üstünlüğü sağlasa da sendikaların bu kazanımları doğru değerlendiremeyip ve taban örgütlenmelerini sağlamadığı sürece ne kadar etkisi oluyor şimdilik ölçmek zor. Biz, örgütlenme yaptığımız iş yerlerinde komiteler üzerinden örgütleniyoruz ve yıllara yayılan süreçte işçilerle eğitim ve sorunlara dair birlikte bir mücadele hattı örerek yoldaşlaşmayı sağlayabiliyoruz ve bunun sonucunda bu direngen ve çözüme odaklı militan mücadeleler örgütlenebiliyor.

‘İŞÇİLER KİMSESİZ’

İşçi eylemlerinde artık devletin güvenlik ve yürütme aygıtlarının dâhil olduğunu görüyoruz. Son dönemde daha keskin ve açıktan taraf olunan bir biçim dikkat çekiyor. Kimi zaman yasalar da çiğnenebiliyor. İşçi isyanlarının yaygınlaşmasından, diğer işçilere sirayet etmesinden mi korkuluyor?

Polis tüm eylemlerde doğrudan taraf olarak katılıyor. Bu dönemi diğerlerinden ayırt eden bir yöntem var. Yani artık perdesiz, doğrudan dâhil olduğu videolara da yansıyor sürekli tarafını patronlardan taraf ilan etmekten çekinmiyor. Bir seçim süreci yaşadık ve hemen ertesi gün seçimin tüm aktörleri çeşitli bahaneler ile alandan çekildi. Kimse oy aldığı kitlesine teşekkür edecek ya da yenilmişlik hissini toparlayacak bir söylem yahut eylem geliştirmedi. Kazanan da kaybeden de at başı durumun faturasını emekçilere kesmiş durumda. Direniş boyunca istisnasız tüm parti vekillerini aradık depodaki yasa dışı uygulamaları gündem ettirebilmek için ama maalesef çok azına ulaşabildik. Meclis tatil olduğu için bir şey yapamayacaklarını söylediler. Bakanlık, işçileri tamamen terk etmiş durumda, sendikalar konfederasyonlar sessiz, bir avuç sendika bürokratı ile basın açıklaması yaparak yasak savıyor.

Krizin faturası ağırlaşıyor ve önümüzdeki dönemde bakanın açıkladığı orta vadeli planda da gözüktüğü gibi krizin tüm yükü emekçilere bırakılmış. Faturayı emekçi milyonlar ödeyecek. Memlekette herkes susmuşken asla ses istemiyorlar. Her hak diye sokağa çıkana dizginsiz bir şiddet, gözaltı bekliyor ve onlarca dava açılıyor. Gözaltına alınırken dayak yiyorsunuz ah deseniz polise mukavemet suçu oluşuyor ceza alıyorsunuz ve buna kimse itiraz etmiyor. Her türlü hukuksuzluk kitleler nezdinde de kanıksanmış durumda. Devlet bundan güç alıyor ve artık kendini gizleme ihtiyacı dahi duymuyor. Yani Trendyol işçilerinin söylediği gibi “işçiler kimsesiz.”

‘DGD-SEN ETRAFINDA TOPLANAN İŞÇİLER OLUYOR’

Siyasallaşma yaşanıyor mu, kalıcı ilişkiler oluyor mu?

Bunu bizim için cevaplayayım. Son 3 yıldır direnişlerde ve örgütlenmelerde yol yürüdüğümüz işçilerle kalıcı ilişkiler oluşmaya başladı. Havzalarda depoların, fabrikaların ve yaşadığı alanın sorunlarına dair sorumluluk alan işçi önderleri belirginleşiyor ve DGD-SEN etrafında toplanıyor bu arkadaşlar. Güven ilişkisi, yoldaşlaşma ve çeşitli sınanmalar etrafında gelişiyor. Amazon depo işçileri kendi iş yeri özelindeki sorunlarla boğuşurken bugün uluslararası örgütlemenin doğrudan yürütücüsü oldu. Yine Migros depo işçileri komite, konsey ve meclisleri etrafında eğitim ve havza düzeyinde örgütlenmelerini devam ettiriyor. CarrefourSA işçileri bu komiteler ile arasındaki bağını güçlendirip havzada meclisin bir parçası oluyor. Trendyol işçileri önümüzdeki süreçte Alibaba gibi bir tekele karşı tüm dünyada mücadelenin taşlarını atacak yolu örgütleyebilir duruma gelebilecek potansiyeli taşıyor. Sermaye ve devlet sömürüyü sadece iş yerinde değil, kentinde, köyünde tüm yaşam alanında örgütlüyor. Biz tüm örgütlenmelerimizi bu çoklu saldırıya karşı sağlamlaştırıp biriktirme üzerine yapıyoruz.

Peki, genel düzeyde olmuyor mu?

Bağımsız bir sınıf hareketini yaratmak ve işçilerle birlikte bunun koşullarını tartışıp yol yöntem geliştirmek her direnişte sorulan işçiler siyasallaşıyor mu siyasallaşmıyor mu sorusunu daha net cevaplayabilmeyi mümkün hale getiriyor. Şu an mevcut durumda sendikaların sadece ekonomik mücadele verdiği onu da kendini ve patronu yıpratmayacak şekilde yaptığı ortamda işçilerin kalıcılaşması genel düzeyde çok zor.

İşçiler tüm bu süreçlerden ne öğreniyor?

Tüm bu süreçlerden işçilerin öğrendiği şu; tek başına ve bir iş yerinde sorunları çözmek mümkün değil, direnişe çıkan işçi eğer öncüsü sağlamsa dostu-düşmanı ayırt ederek tüm hayatı boyunca pasifte olsa dostunun yanından ayrılmıyor. İşçilerin siyasallaşması ve kalıcılaşması öncüsü ile ilgili diyebilirim.

Yarın: BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen anlatıyor

Öne Çıkanlar