Bayık'tan geri çekilme açıklaması: 'Sürece ivme kazandırmak istedik'
PKK'nin çekilme kararına ilişkin konuşan Cemil Bayık, 'provakasyon' ihtimaline ve 'süreç neden ilerlemiyor' kaygılarına karşı böyle bir adımı atarak 'sürece ivme kazandırmak istediklerini' belirtti. Bayık, devleti adım atmamakla eleştirdi ve 27 Şubat çağrısındaki Önder'in sözlerini hatırlattı.
Artı Gerçek - PKK'nin öncü kadrolarından KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, PKK'nin 26 Ekim’de Türkiye'den çekilme kararı ve sürece ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Fırat Haber Ajansı’na (ANF) konuşan Bayık, Türkler ile Kürtlerin tarihsel ilişkinlerine değinerek, “1071’de Kürtler, Alpaslan ordusu yanında yer almasalardı, Bizans kesinlikle yenilgiye uğratılamazdı. Osmanlı doğuyu, yani Kürdistan’ı sağlama aldıktan sonra Arabistan ve Avrupa’ya yönelmiştir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Kürtlerle ittifak kurulmasaydı Türklük Anadolu’nun içlerine sıkışan bir bozkır beyliğine dönüşürdü. Ne var ki, sonra Kürtlere sırt çevrilmiştir” diye konuştu.
DEMOKRATİK ENTEGRASYON NEDİR?
"Devlet Bahçeli geleceğimiz geçmişimizle belirlenir, diyor ama tutarlı bir yaklaşım göstermiyor" ifadelerini kullanan Bayık, "1923 sonrası Türk devleti ile Kürtler birbirinden uzaklaştılar. Çünkü kimlikleri, dilleri ve kültürleri inkar edildi, yok olma sürecine sokuldu. Bu durum Kürtleri Türkiye Cumhuriyetinden duygu ve düşüncede kopardı. Rêber (önder) Apo, Türk-Kürt tarihi kardeşliğini gerçekleştirmek açısından bu durumun aşılması gerektiğini vurguluyor. Bunun da demokratik entegrasyonu sağlayacak yasalarla mümkün olacağını söylüyor. Türk devleti ile Kürtler arasındaki kopukluk ancak demokratik entegrasyon yasalarıyla giderilebilir. Demokratik entegrasyon da, Kürtlerin hukuki olarak haklarının tanınması temelinde sistem içine alınmasıyla olur. Yoksa entegrasyon olmaz. Entegrasyon, ne asimilasyon ne erime ne de Türkleşmedir. Kürt; kimliği, dili, kültürü ve öz yönetimiyle var olacaktır” ifadelerini kullandı.
'DEVLET SIRRI SÜREYYA ÖNDER'İN AÇIKLAMASINI BİLİYORDU'
Öcalan'ın 27 Şubat'ta yaptığı metninden devlet yetkililerinin de bilgisi olduğunu söyleyen Bayık, Sırrı Süreyya Önder’in çağrıya ek olarak söylediği sözlerin de açıklamaya eklenmek istendiğini ancak devlet yetkililerinin 'sözlü olarak söylenebilir’ dediğini aktardı.
Devlet ile mutabakat sonucu Sırrı Süreyya Önder'in sözlü şekilde açıklama yaptığını ifade eden Bayık, "Bu aslında yazılı metinde belirtilenlerin demokratik siyaset ve hukuki gerekliliklerin yerine getirilmesiyle gerçekleştirilebileceğini devletin de kabul etmesi oluyor" vurgusu yaptı.
'SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ PAZARLIKLA OLMUYOR'
Silah yakma töreninin 'bir irade beyanı olduğunu' ifade eden Bayık'ın açıklamasının devamı şöyle:
"Ancak var olan sorunlar sadece bunların yerine getirilmesiyle çözülmeyeceğine göre, o zaman çağrıda Sırrı Süreyya Önder’in sözlü söylediklerinin pratikleşmesi önemli olmaktadır.
Rêber Apo’nun Devlet Bahçeli’nin çağrısı karşısında ortaya koyduğu inisiyatif önceden yapılmış bir pazarlık sonucu olmamıştır. Siyasi mücadeleler ve söz konusu sorunların çözümü böyle pazarlık ve kestirme söylemlerle olmuyor. Bunların bir mücadele süreci vardır; bunları yaratan çok boyutlu koşullar vardır. Bu açıdan "ne aldı, ne veriliyor" yaklaşımı, bu tür süreçlerin doğasını anlamamaktır.
Devlet Bahçeli çağrı yapınca, Rêber Apo da ‘siyasi ve hukuki boyuta taşıma gücüm var” demiştir. Şu andaki sürece bir diyalog süreci demek daha doğrudur. Devlet, savaşın durmasına ihtiyaç duymuştur; Rêber Apo da bu durumu, Kürt sorununun çözümü açısından olumlu bir sürece evriltmek istemiştir.
Esas olarak siyasal ihtiyaçlar, ekonomik sorunlar ve başka etkenler böyle bir sürecin başlamasını beraberinde getirmiştir. Devlet, demokratikleşme temelinde kendini böyle bir çözümün aktörü yapabilecek mi, bunu zaman gösterecek.
'SİLAHLARI BIRAKANLAR ÖZGÜRCE SİYASET YAPMA HAKKI BULACAK MI?'
Biz sürecin var olması için bazı konulara dikkat edebiliriz. Zaten sürekli sorumlu ve hassas davranıyoruz. Ancak artık devletin önemli adımlar atması gerekiyor. PKK feshedildi, silahlı mücadele bırakıldı. Bu atılan adımların gerçek olarak anlamlı hale gelmesi için devletin yapması gerekenler var. Özgürce demokratik siyaset yapılabilecek mi? Silahlarını bırakanlar Türkiye’ye döndüğünde özgürce siyaset yapma ve demokratik örgütlenme imkanı bulacaklar mı? Kuşkusuz bunlar sadece bir savaşçı ya da yeni katılan biri için değil, Rêber Apo’yu ve ilgili herkesi kapsamalı. Buna feshedilen PKK yönetimi de dahildir. Bunun yasası ve siyasi adımları atılmadan başka adımların hiçbir anlamı olmaz.
Biz bu yönlü adımların atılması için üzerimize düşeni yaptık. Bunun iradesini attığımız adımlarla gösterdik. Bu açıdan halkımız, dostlarımız ve demokrasi güçleri sıra devlette, top devletin sahasında yönlü söylemlerde bulunuyorlar.
'PROVAKASYONLARA KARŞI BÖYLE BİR ADIM ATTIK'
26 Ekim’de Sabri arkadaşın yakın zamanda Türkiye sınırları dışına çekilen gerillalarla yaptığı açıklama, hareketimizin barış ve demokratik toplum amacını gerçekleştirmedeki kararlı iradesini ortaya koymaktadır. Çatışma riski olan yerlerde barış karşıtı bazı çevrelerin provokasyon yapma ihtimalini de göz önünde tutarak böyle bir adım attık. Kuşkusuz bu adımımız da Rêber Apo’nun perspektifleri doğrultusunda olmuştur. Bu önemli adımları atmamıza rağmen, Rêber Apo ile yapılan bazı görüşmeler dışında, AKP-MHP iktidarı bir adım atmadı. Meclis'te oluşan komisyon uzun zamandır çalışmasına rağmen ne Rêber Apo ile görüştü ne de demokratik siyaset yapma özgürlüğünü sağlayacak siyasi ve hukuki adımlar attı. Kamuoyunun beklentilerine rağmen demokratikleşmenin önünü açacak adımlar atılmaması, 'süreç neden ilerlemiyor' kaygısı yarattı. Biz, devlete başta Rêber Apo’nun umut hakkı ve özgürlüğü olmak üzere demokratik entegrasyon yasaları çıkarılması çağrısı yaptık. Ancak sürecin önemine denk bir yaklaşım görmedik. İşte böyle bir ortamda böyle bir adımı atarak tıkanma tartışmalarının yapıldığı bir zamanda sürece ivme kazandırmak istedik.
'DEMOKRATİK ENTEGRASYON YASALARI BİR AN ÖNCE ÇIKMALI'
Rêber Apo bir süredir İmralı’da yapılan görüşmelerde Barış ve Demokratik Toplum sürecinin ikinci aşamaya geçmesi gerektiğini vurguluyordu.
Özcesi, devletin özgürlük ve demokratik entegrasyon yasalarını bir an önce çıkarması gerekir. Öyle sadece silah bırakılmasını öngören politika ve yasayla bir yere varılamaz. Çağrıda belirtilen siyasi ve hukuki gerekliliklerin yerine getirilmesinden söz edilmesi bu nedenledir. Zaten değerli yurtsever devrimci ve barış militanı Sırrı Süreyya Önder’in 27 Şubat’taki Barış ve Demokratik Toplum Çağrısını okuduktan sonra belirttikleri de bunu ifade ediyordu. Biz attığımız adımla sürecin yeni bir boyuta evrileceğine inanıyoruz.
'İYİ PARTİ MHP'DEN OY DEVŞİRECEĞİNİ SANIYOR'
Zaten Meclis komisyonu, demokrasi hedefini de isminde ortaya koymuştur. Sabri arkadaşın kamuoyuna yaptığı açıklama nettir. Süreci objektif olarak ortaya koymuştur. Böyle çok önemli bir konuda sadece iktidardan beklemek de yanlıştır. Demokrasi ve özgürlük güçlerinin örgütlü mücadeleleriyle iktidarın böyle bir adım atması için güçlü iradelerini göstermeleri gerekir.
İktidarın süreç karşıtlarını gerekçe yapması da doğru değil. Çünkü CHP başta olmak üzere muhalefetin çoğunluğu bu süreci destekledi. Sadece İyi Parti savaş rantçısı olarak süreç karşıtlığı yapıyor. Böyle yaparak MHP tabanından oy devşireceğini sanıyor.
'MUHALAFETE BASKILAR KUŞKU VERİCİ'
İktidar toplumsal desteği artırması gerekirken toplumsal desteği azaltacak politikalar yürütmeye devam ediyor. Bunların başında CHP’ye yönelik tutuklamalar, muhalif basına yönelik baskılar geliyor. Bu yönlü uygulamalar düşündürücü ve kuşku vericidir. Acaba toplumsal destek artarsa bazı adımlar atmak zorunda kalırız gibi bir yaklaşımla mı hareket ediliyor? Bu tür süreçlerde toplumsal desteği artırma hedeflenirken, tersi politikaların yürütülmesi bu tür şeyleri akla getiriyor. Bazı çevrelerin haklı olarak belirttiği gibi süreci dar parti çıkarları için araçsallaştırma durumu yaratılmış oluyor. Bu açıdan iktidarın sürece daha sorumlu yaklaşması gerekmektedir.
'SDG'YE SİLAH BIRAK DEMEK SOYKIRIM BIÇAĞININ ALTINA YATIN DEMEK'
Türkiye dışındaki örgüt ve varsa silahlı güçler söz konusu ülkelerin yönetimini ve halklarını ilgilendirir. Kuzey-Doğu Suriye özerk sisteminin kendi yönetimleri var. Kuzey-Doğu Suriye halkları 20 bin şehit vermiş. Bunun yarıya yakını Arap’tır. 20 bin şehidi ve on binlerce gazisi olan bir halka özgür ve demokratik yaşama kavuşmadan silah bırakın demek bu halka karşı büyük bir saygısızlık olur. Türk devleti ille de SDG silah bıraksın diyor. HTŞ’nin Alevilere ve Dürzilere yaptıkları ortadayken Kuzey-Doğu Suriye halklarına silah bırak demek kendinizi soykırım bıçağının altına yatırın demektir. Dürzilere diz çöktürselerdi yönlerini Kuzey-Doğu Suriye’ye çevireceklerdi. Bu gerçeklik ortadayken Kuzey-Doğu Suriye’ye silah bırak çağrısı yapmak açıkça başta Kürtler olmak üzere Kuzey-Doğu Suriye halklarına düşmanlıktır. Bu açıdan Rêber Apo’nun ve bizim karar ve değerlendirmelerimiz Türkiye ile ilgili olmaktadır.
'YENİ PARADİGMADA REEL SOSYALİZMİN ETKİLERİNDEN ARINILACAK'
Özgürlük Hareketimiz yeni dönemde yeni paradigma temelinde örgütsel sistemini ve mücadele araçlarını değiştirecektir. En başta da kendini reel sosyalizmin etkilerinden arındıracaktır. Klasik sosyalizmin ve Marksizm’in taşıdığı yetersizlikleri ideolojik, teorik, örgütlenme ve pratikleştirme gerçeğinde aşacak, demokratik toplum sosyalizmine göre ideolojik, teorik doğrultuda örgütlenip mücadele edecektir. Kadın özgürlüğü temelinde iktidarcı, devletçi tüm anlayış ve duruşlar bırakılacaktır." (MA)
PKK, Öcalan'ın onayıyla Türkiye'den çekilme sürecini başlattığını açıkladıGüncel
Türkiye'den geri çekilme kararı nasıl alındı, Öcalan ne dedi?Politika