BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen: Sadece Antep'te değil, Türkiye genelinde işçiler arasında bir kaynama var
Osman ÇAKLI
İSTANBUL – “İşçi eylemleri ne anlatıyor?” dosyamızın ikinci bölümünde Birleşik Tekstil Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası Genel Başkanı Mehmet Türkmen’den Antep ölçeğindeki işçi eylemlerini dinliyoruz. Antep, yakın dönemde Şireci Tekstil’de yaşananlar ile oldukça çarpıcı örneklerin ortaya çıkabildiğini gösterdi. İş bırakan Şireci işçileri fabrikaya dönsün diye AKP’li Belediye Başkanı Fatma Şahin’in işçilere işvereni övmesi, grevin bitmesi için elinden geleni yapması yalnızca sermayeyle kurduğu ‘dostluğuyla’ ilgili değildi. Sendikacı Mehmet Türkmen’e göre polisin, askerin ve belediye başkanlarının işverenin yanında saf tutmasının tek nedeni vardı: Korku.
Kentin sermaye sahiplerinin ve kenti yönetenlerin neyden korktuklarını, Şireci’de işçi pratiğinin ne anlattığını, aynı zamanda ‘dip dalga’ tartışmalarının sahada nasıl gözlemlendiğini Türkmen anlatıyor.
‘İŞÇİLER SENDİKA DEFTERİNİ KAPATMIŞTI’
İstanbul, Bursa, Kocaeli, İzmir gibi kentlerde sanayi tarihsel olarak daha köklü, haliyle işçi mücadele kültürünün de Antep’e göre daha “gelişkin” olması gibi bir durum var. Andığım bu kentler ile Antep arasındaki gözlemin işçilere yansıması nasıl?
Evet, Antep’e kıyasla bu kentlerde sendikalı olma ve işçi mücadele kültürünün daha gelişkin olması doğru. Çalışma vb. koşullar açısından da kısmen daha iyi bir tablo var. Sarı ve bürokratik sendikaların hâkimiyeti altında olsalar da sonuçta işçilerde asgari de olsa sendikal örgütlülük kültürü var. Bunu işçi mektuplarından da görüyoruz. Sendikalara karşı da eylemler yapıyor işçiler. Antep’in daha özgün bir durumu var.
Nasıl bir özgünlük?
Antep’in işçi isyanları az buz bir gelenek değil. 1970’lerde yaşanmış örnekler var. Esasen 1990’lar sonrasında burada ciddi bir sanayileşme oldu. Şu anda beş tane OSB var ve 7’ye kadar çıkacak. Antep’te 500 bine yakın işçiden bahsediyoruz. Türkiye’nin yüz ölçümü olarak en büyük OSB’si burada. Ağırlıklı olarak iplik ve halı üzerine sanayi var. Arkasından gıda iş kolu geliyor. Gıda iş kolunda da tekstilde olduğu gibi gelişkin bir örgütlenme ve mücadele deneyimi yok.
2000’lerin başından beri Başpınar’da çok sayıda direniş yaşandı. 2012’de 5 binden fazla işçi 12 gün süren fiili bir grev yaptı. En son geçen yıl şubat ayında bir ay boyunca 34 fabrikada iş bırakma eylemleri oldu. Şimdi de geçtiğimiz ağustos ayında yaşananlar… Bunların hepsinin tamamı ya sendikasız işçilerin yaptığı fiili grevlerdi ya da Emek Partisi’nin, bir derneğinin öncülük ettiği direnişlerdi. Bir de sendikaya rağmen yapılan eylemler vardı. Üç konfederasyonun adını Başpınar’da ansanız, size küfrederler. 2010’dan sonra Antep, Başpınar’da işçiler sendika defterini tamamen kapattı.
Neden?
2010’a kadar yaşanan bir sürü örnek var. Sendikaların patronla işbirlikçi anlayışı, gizlice ya da açıktan işçilerin satıldığı örnekler var. Hak-İş’e, Türk-İş’e ve DİSK’e bağlı sendikaları işçiler tehdit olarak algılıyor. 2010’dan sonra Antep’te onlarca işçi grevi oldu. İşçilerin hiçbiri sendikalara başvurmadı. Sendikal bürokrasi Türkiye genelinde bir tahribat yarattı, doğru. Ancak Antep’te bu çok daha fazla oldu. Bu nedenle Antep’te işçi inisiyatifiyle açığa çıkmış işçi eylemi daha fazladır.
'İŞÇİLER HÂLÂ ÖN YARGILI ANCAK KAZANIMLAR GÜVEN YARATIYOR'
Ne zaman değişti?
2019’da DİSK Tekstil’de göreve geldiğimde işçiler nezdinde sendika bir karşılık buldu. Sonra genel merkez tarafından süreç baltalandı. Ben görevden atıldım. Biz işten atılmış ya da çalışan işçilerle BİRTEK-SEN’i kurduk. Şireci’deki süreci de biz yürüttük. BİRTEK-SEN öncülüğünde yürüyen süreçler var. İşçiler hala sendikalara karşı ön yargılı.
‘TÜRKİYE GENELİNDE BİR KAYNAMA SÖZ KONUSU’
Dipte bir dalga hep konuşuluyor. Bunun Antep özelindeki potansiyeli ne, Türkiye’deki diğer işçi eylemleriyle birlikte değerlendirdiğinizde süreci nasıl kavrıyorsunuz?
Antep’te bu dönem ortaya çıkan direnişlerin okuması elbette var. Türkiye genelinde bir kaynamanın olduğunu düşünüyorum. Bu Antep için de geçerli. Çünkü, Türkiye genelinde işçilerin içerisinde bulunduğu durumdan bağımsız değerlendirmiyorum. İşçi ücretleri çok hızlı eridi. Enflasyon karşısında işçiler ezildi. İşçiler hiç olmadığı kadar, şiddetli biçimde yoksullaştı. Antep’te işçi ücretleri diğer kentlerin çok altında değil, onu söyleyeyim. Zam dönemlerinde bu tür tepkiler oluyor. Ancak Şireci eylemi kırılma noktasıydı.
‘BÜTÜN KENTE YAYILMASINDAN KORKTULAR’
Şireci’de çok çarpıcı bir örnekle karşılaştık. AKP’li Antep Belediye Başkanı Fatma Şahin, grevdeki işçilere “Şireci dediğiniz adam sizin çocuklarınız okula gitsin diye okul yapan bir adam” dedi. Fatma Şahin açıktan grevin bitmesi için her şeyi yaptı. Bu pratiğin arkasında ne var, neyden korkuyorlar?
Şireci’de işçiler her zam dönemi eylem yaparlar. Bu sefer ki yayılmanın nedeni kazanım. Polisin, devletin baskısı oldu. 2 bin işçi, grev sürerken işten atıldı, biz bunları engelledik. Yıllar sonra Başpınar’da ilk kez işçiler fabrika önünde beklemenin dışında eylem yaptılar. Fatma Şahin’in korkusu da buydu. Bütün Antep’e yayılmasından çekindiler. İşçiler bin lira fark istemişti. O parayı verememesinden değil ama işçinin kendi gücüyle talebini elde etmemesiydi. Böyle bir kazanım patronların aleyhine olacaktı. İnatla, Fatma Şahin’i devreye sokarak her yolu denediler. İşçiler hem örgütlü ve kararlı hareket etti.
EMEP Antep Milletvekili Sevda Karaca da orada önemli bir etken oldu.
Sevda Karaca faktörü çok önemliydi. Bir tarafta Fatma Şahin grevi kırmaya çalışırken, bir tarafta Sevda Karaca doğrudan işçilerin temsilcisi gibi hareket etti. İşçiler de yalnız olmadığını hissetti. Patronlar işçileri ezerek ve dağıtarak içeri almayı tercih eder. İçerde birliğin sürmesini istemezler. Ama geri atmak zorunda kaldılar. Bundan sonra 8 fabrikada da iş bırakma oldu. Biri hariç kimse işten atılmadan süreci tamamladı ve olumlu bir örnek oldu.
‘KÖKLÜ BİR DEĞİŞİM OLMADI ANCAK YÜZLERİNİ SOLA DÖNÜYORLAR’
Peki, bu ilişkiler kalıcılaşıyor mu?
9 yaşında bir çocuk işçiyken sürece girdim. Yıllara yayılan bir gözlemimi paylaşmak isterim. Antep’te işçi hareketinin öne çıkardığı işçi profili, daha mücadeleci ve görece daha ileri bir noktadaydı. İşçilerin politik bilinçleri daha sekülerdi ve mücadeleye daha dönüklerdi.
2000’ler sonrası AKP’nin yarattığı gerici hâkimiyet, toplumun geniş kesimlerine yayıldı. İşçi sınıfı içerisinde tarikatlar, cemaatlar, dincilik, AKP’nin gerici politikaları etkili oluyor. Ancak bir yerde bıçak kemiğe dayanıyor. Aynı tarikattan, cemaatten ya da partiden bile olsa maddi çelişki mücadeleyi baskılayamıyor. 2012 yılında Başpınar’da grevine destek vermek isteyen sol çevreleri fabrikadan kovdular. Muhafazakârlar süreci yürüttü. Yeni kurulmuş sendika olmamıza rağmen 34 fabrikanın 25’ine doğrudan müdahale edip sürecin parçası olduk. İşçiler gelip bize teşekkür ettiler sonra. OVP ile işçilere saldırı çalışmalarının olduğu bir dönemde zam dönemlerinin dışında bütün Başpınar’da bir çatı altında birleşmeyi tartışıyoruz. Bu işçiler arasında da yaygınlaşıyor. Sadece bıçak kemiğe dayandığında değil, fabrikalarda sürekli ve kalıcı bir sendikaya ihtiyaç olduğunu söylüyoruz.
Dönüşüm oluyor mu?
İşçiler 10 yıl öncesine kadar Başpınar’da sol-sosyalist yapılara mesafeliydi. Daha önceden de milletvekilleri geliyordu, işçileri ziyaret ediyordu. Sevda Karaca’nın Yeşil Sol Parti listesinden seçildiğini Emek Partisi Milletvekili olduğunu biliyorlar. İşçiler, Sevda Karaca’yı değil AKP’li Fatma Şahin’i kovdular. Bu bize bir şey anlatıyor bence. Bunu abartmayalım ama verdiği anlamı da küçümsemeyelim. Bugün ki sınıf mücadelesinde patronla, devletle karşı karşıya gelmeleri halinde yanında durulması, işçilerin sola döndüğünü gördük.
Başka bir fabrikada da haftalık izinle ilgili sorunlar oldu. Sevda Karaca Meclis’te gündeme getirdi, patron saldırısı ters tepti. Geri çekmek zorunda kaldılar. Burada böyle bir potansiyel olduğunu söyleyebilirim.
Yarın: Umut Sen Sözcüsü Başaran Aksu anlatıyor
‘Bu sadece 54 Trendyol işçisinin değil, Türkiye’deki milyonlarca işçinin sorunu’