İşten çıkarılan İBB işçileri direnişte: Yerel yönetim düzeyinde bir KHK örneği
Yağmur Kaya
+GERÇEK- Eylemlerinin 44. gününde kitlesel bir çağrı yapan işten atılan İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) işçileri, 3 defa resmi müzakere gerçekleştirmelerine rağmen İBB yönetiminin henüz olumlu bir adım atmadığını, bir sonuca ulaşamadıklarını belirtti. Saraçhane'de düzenlenen basın açıklamasına EHP, TÖP. ÇHD, İşçi Emekçi Birliği ve Kaldıraç destek verdi.
İşe dönmek için çağrıda bulunan İBB işçileri, taleplerini bir kez daha yineledi:
"Haksız uygulamalar nedeniyle yaşatılan mağduriyetler için İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu kamuoyu önünde özür dilemesi,
Haksız ve hukuksuz bir şekilde işten çıkarılan bütün çalışanlar koşulsuz şartsız işe iade edilmesi, İBB'deki hukuksuz işten çıkarmaların sona ermesi."
Basın açıklamasında ise şunlar kaydedildi:
'MASUMİYET KARİNESİ ALENEN ÇİĞNENİYOR'
Bugün İBB yönetiminin bizleri haksız ve hukuksuz bir şekilde işten atması üzerine başlattığımız direnişimizin 44. günü.
Bildiğiniz gibi İBB yönetimi 2019 yerel seçimlerinden sonra el değiştirdiğinde merkezi yönetimin çeşitli engelleme girişimlerine maruz kalmış, ancak bunlarla kamuoyu desteğini arkasına alarak mücadele etmenin bir yolunu hep bulmuştu. Pek çok anayasal suça bulaşmış, Cumhuriyet tarihinin en şaibeli İçişleri Bakanı'nın meclisteki bütçe görüşmeleri sırasında "İBB'de 557 terörist çalıştırıldığı" yönündeki beyanının üzerinden çok geçmeden güvenlik soruşturmaları gerekçe gösterilerek, haklarında hiçbir yargı kararı bulunmayan kişiler İBB yönetimi tarafından peş peşe işten çıkarılmaya başlandı. Barış akademisyeni olmak, Gezi Parkı eylemlerine katılmak, Ali İsmail Korkmaz anmasına katılmak, Roboski ve Halepçe katliamlarını protesto etmek gibi nedenlerle hakkında soruşturma yürütülüyor olması kişileri işten çıkarmaya gerekçe olarak sunuldu. Evrensel hukukun en temel ilkelerinden biri olan "masumiyet karinesi"nin alenen çiğnenmesi, fiili AKP-MHP koalisyonundan görmeye alışık olduğumuz pratikler olsa da değişim vaadiyle kitlelerin umudu olmuş bir muhalefet yönetimi tarafından bunun hayata geçirilmesi yakın geleceğimiz hakkında, maalesef çok da iyi şeyler söylemiyor. Demokratik toplumların en temel insan hakları kapsamında tanımladığı fikir hürriyeti kapsamındaki bu eylemlerin soruşturulması başlı başına bir fecaatken, bu soruşturmalar nedeniyle insanların işlerinden atılması bambaşka bir terör biçimi olarak karşımızda duruyor.
2019 seçimlerinden sonra İBB yönetimi tarafından sıklıkla dile getirilen demokratik ilkeler vurgusu, bugünlerde yöneticiler tarafından başka bir bağlamda dahi telaffuz edilemiyor. Anayasal güvence altındaki temel hakların kullanılmasının insanı sivil ölüme götürecek bir zinciri tetiklemesi olasılığı hepimizi tekinsiz bir şimdiye sıkıştırıyor.
'YEREL YÖNETİM DÜZEYİNDE BİR KHK ÖRNEĞİ'
İBB yönetiminin İstanbul'un 2050 Vizyonu'nu hazırlaması için özellikle barış akademisyenlerinden oluşan bir ekibi davetle işe aldığı gerçeği ortada. Buna rağmen bu kişiler işten çıkarılırken "işverene yalan beyanda bulunmak"la itham edildiler. Böylece Süleyman Soylu'ya "haberimiz olsaydı işe almazdık" diyebileceklerdi. Bunun ne anlama geldiği hakkında herkesin daha fazla düşünmesinde yarar var. Bakınız, bilhassa kimliğinizden dolayı davet edildiğiniz bir yerde kimliğinizi gizlemekle itham ediliyorsunuz. Bunun sonucunda da SGK'ye işten çıkarılma bildiriminiz "KOD 42" olarak giriliyor. Yani merkezi yönetimin KHK'ler ile yaptığı damgalamanın bir benzerine layık görülüyorsunuz. Bunun adını çok net koymak gerektiği kanaatindeyiz. Bu işten çıkarma biçimi yerel yönetim düzeyinde KHK'dir. Tazminat hakkınız elinizden alınıyor, işsizlik maaşına başvuramıyorsunuz, damgalandığınız için bir daha iş bulmanız olanaksız hale getiriliyor. Kısacası sivil ölüme mahkûm ediliyorsunuz. Bu nedenle İBB'nin uyguladığı KOD 42'yle işten çıkarma pratiğinin merkezi yönetimin KHK rejiminden hiçbir farkı yok.
Başta da ifade ettiğimiz gibi direnişimiz bugün 44. gününde. Yani 44 gündür hiçbir geliri olmadığı halde Akbil kullanarak direniş alanına gelen işçilerin bir haysiyet mücadelesi sürüyor. Madalyonu tersten okuduğumuzda tablo daha trajik bir hal alıyor ama. 44 gündür bu zulmün teşhiri direniş alanında yankılanırken, tüm yöneticilerin birer makam odasının bulunduğu Saraçhane'den çözüme yönelik herhangi bir somut adım atılmadı. Gözden çıkarılanların bütün varlık gösterme çabalarına rağmen halen görmezden gelinmesinin, nasıl bir toplumsal gelecek tahayyülünün inşa edilmekte olduğunu hepimize hatırlatması gerekiyor.
Direnişimizin her aşamasının, en azından bizim tarafımızdan şeffaf yürütülmesi gerektiğiyle ilgili bir ilkeyi daha en baştan tanımlamıştık. Bunun gereği olarak İBB yetkilileri ile gerçekleştirdiğimiz işe iade talebimizi merkezine alan her müzakere görüşmesi sonunda kamuoyuna açık bir şekilde süreci anlatmaya çalıştık. İBB'den siyasi temsiliyeti de olan bir heyet talep ettiğimiz halde, meseleyi tekniğe indirgeyen 2 bürokratla muhatap kılındık.
'TEMSİLCİLER, İBB'NİN İLKELİ DAVRANMADIĞINI KABUL ETTİLER'
İlk resmi görüşmenin ilk anından itibaren İBB temsilcileri, haklılığımızı, maruz kaldığımız muamelelerin yanlışlığını, süreci çok kötü yürüttüklerini, İBB'nin yeterince ilkeli davranmadığını, iyi niyetimizin ve çözüme yönelik irademizin farkında olduklarını net bir şekilde kabul ettiler. İBB heyeti her görüşmede güvenlik soruşturması sürecinin hukuka ve anayasaya aykırı olduğunu, masumiyet karinesinin çiğnendiğini ve uygulamanın siyasi saiklerle başlatıldığını itiraf ettiler.
Zaman kazanma kaygısıyla hareket ettiklerini bilmemize rağmen meseleyi her boyutuyla ele alma girişimlerine karşı çıkmadık ve teknik olarak da açmaz olarak tarif ettikleri her konuda nasıl bir yol izlenebileceğini uzman avukatlarımızla birlikte tane tane anlattık. Ancak her defasında İBB heyeti toplantılara hazırlıksız geldi, bir sonraki toplantıda cevaplanmasını talep ettiğimiz konulara yanıt hazırlamadı, gayri ciddi bir tavırla toplantı yer ve saatini değiştirme teşebbüslerinde bulundu ve işçilerin kendini ifade etme girişimlerini toplantıyı terk etme tehdidiyle bastırmaya çalıştı. Önceki hafta cuma günü yaptığımız görüşme sonuçsuz kaldığı halde 4. görüşme için randevu vermekten bile imtina etti.
'BU ZORBA İRADEYE ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ'
Özetle, bugüne kadar yaptığımız 3 görüşmede, İBB tarafının iradesi tatmin edici bir çözüm ile masaya gelmedi. Bunun yalnızca bir işe iade yahut bir yerlerde iş bulunması meselesi olmadığını, hiçbir kabahati olmayan haysiyetli yurttaşlara yapılan muamelenin telafi edilmesinin belki bundan daha önemli olduğunu ne kadar anlatsak da karşı tarafa geçirmedik. Ancak bu tür ayak oyunlarını iyi tanıyoruz. Ve bunun karşısında nasıl mücadele edilmesi gerektiğini de iyi biliyoruz. Bu nedenle bugün burada gönül rahatlığıyla ifade edebiliriz ki, direnişimiz "İŞE İADE, GÜVENLİK SORUŞTURMALARI İLE İŞTEN ÇIKARTILMALARIN SON BULMASI, KAMUOYU ÖNÜNDE ÖZÜR DİLENMESİ" karşılanana kadar çok farklı zeminlerde sürecek! Asla yılmayacak ve bu zorba iradeye asla boyun eğmeyeceğiz!"