Ah o son 90 dakikalar…

Ah o son 90 dakikalar…
Mevcut statüde 32 takım kozlarını 8 grupta paylaşıyor, ilk ikiler yollarına devam ediyor. Birileri son saniyeye kadar çarpışırken, kimileri malum tatil yapabiliyor. Kimi zaman sahada yaprak oynamıyor, bu oyunun ruhuna inanıyorsanız, elbet bozuluyorsunuz.

Katar’da grup aşamasının sonuna geldik. Malum son maçlarda ulusların kaderi belli oluyor. O son 90 dakikalarda nefesler tutulurken, kimi zaman yaşananlar da futbol meftunlarının gözüne batıyor.

Mevcut statüde 32 takım kozlarını 8 grupta paylaşıyor, ilk ikiler yollarına devam ediyor. Birileri son saniyeye kadar çarpışırken, kimileri malum tatil yapabiliyor. İlk iki müsabakada işini bitirenlerin aşırı rotasyona gitmesi, yer yer rakip seçmesi, kimi zaman sahada yaprak oynamaması veya tarafların etliye sütlüye dokunmazken işi abartması... Ne ararsanız buluyorsunuz, bu oyunun ruhuna inanıyorsanız, elbet bozuluyorsunuz.

Dünya Kupası tarihinin en büyük kepazeliği

Müsaadenizle yeri gelmişken geçmişe dönmeli, Dünya Kupası tarihinin en büyük kepazeliklerinden birini anlatmalı...

Tarihler 25 Haziran 1982'yi gösterirken, Avusturya ile Federal Almanya kozlarını paylaşıyordu. Başlama vuruşu öncesinde Şnitzelciler lider, Cezayir ikinci, Panzerler üçüncü sırada yer alıyordu.

1982 Dünya Kupası’nda el ele turlayan Alman ve Avusturyalı futbolcular sarmaş dolaş…

Aslında her şey Afrika temsilcisinin ilk maçında Jupp Derwall'in talebelerini 2-1 devirmesiyle başlamıştı. Şüphesiz bu mücadele, Dünya Kupası tarihinin en büyük sürprizlerinden biriydi. Ağları bulanlardan Rabah Madjer, beş yıl sonra da Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde bu sefer Bayern Münih'i üzmüş; topukla attığı gol jeneriklere girmişti.

Rachid Mekhloufi'nin talebeleri Avusturya'ya boyun eğmiş, Şili'yi 3-2'lik skorla yenmişti. Fakat küçük bir sorun vardı. O tarihte grupta son maçlar aynı anda oynanmıyordu. Oysa bir önceki turnuvada Peru'yu böyle yine ayrı saatteki bir karşılaşmada 6-0'lık skorla deviren ev sahibi Arjantin final biletini cebine atmıştı. Fakat FIFA akıllanmamıştı.

İhtimaller belliydi. Sosis diyarının topçuları kazanamadıkları sürece eleniyorlardı. Almanya'nın bir veya iki farklı galibiyetlerinde her iki takım da el ele üst tura çıkıyordu. Üç farklı üstünlükte ise Viyana'da gözyaşları sel olacaktı.

Acaba evdeki hesap çarşıya uyacak mıydı...

Gijon’da utanç

1980'de Almanya'yı Avrupa şampiyonu yapan Horst Hrubesch, 10. dakikada ağları bulmuştu. Gijon'da tribünleri dolduran 82 bin meraklı göz sahada olan bitene anlam veremiyordu. Ekranları başındaki milyonlar atak bekliyor fakat yaprak oynamıyordu.

Mücadeleyi Almanya'ya aktaran ARD spikeri Eberhard Stanjek, utanç kelimesini kullanıyor, Avusturyalı meslektaşı Robert Seeger, izleyenlere başka kanala geçmelerini öneriyordu. Bir iki oyuncu, arkadaşlarına inat mücadele etse de tribündeki futbol meftunlarının sabrı taşmıştı. İspanya'da beyaz mendil sallama geleneği bir anda hayat bulmuş, iki takım “dışarı” davet edilmişti. İzleyiciler olanı biteni kabullenemiyordu; “Cezayir” tezahüratı stadyumda yankılanıyordu. Fakat her şey nafileydi; son düdükle beraber işkence bitmiş; daimi müttefikler yoluna devam etmişti.

1938’de Almanya’nın Avusturya’yı ilhak ettiği ve tarihe “Anschluss” olarak geçen olaya gönderme yapan manşetler bile gazeteleri süslemişti.

Sahada bu piyesin parçası olan futbolculardan Alman savunma oyuncusu Karl-Heinz Förster, bir ‘saldırmazlık paktı’nın olduğunu söylerken Avusturyalı Walter Schachner, yıllar sonra devre arasında her iki ülkenin yöneticilerinin maçın 1-0 bitmesi konusunda anlaştıklarını açıklamıştı. Hiçbir şeyden haberi olmadığını da vurgulayan eski futbolcu, sahada canını dişine takan birkaç istisnadan biriydi. Zaten onunla Alman Wolfgang Dremmler mücadele etti dersek yeriydi...

Gijon’daki saldırmazlık paktını eleştiren kimi taraftarlar tribünde para gösterirken…

Rezil bir şekilde tur atlayan Almanya, finale kadar yükselse de İtalya'ya boyun eğmişti.

İşte o Afrika ekibi, 1982 Dünya Kupası'nda kendisine yapılanı, 2010 Afrika Uluslar Kupası'nda bir başkasına yapıyordu. Grubun son maçında Angola ile Cezayir'in berabere kalması, iki ülkeye de yetiyordu. Taraflar gol atmak için kılını bile kıpırdatmıyor, mücadele başladığı gibi bitiyordu. Mali eleniyordu.

Aradan yaklaşık 1.5 sene geçmişti ki yine İspanya'da oynanan bir maç. bu sefer Avrupa futbolunda bardağı taşırmıştı.

Endülüs’te 11 farklı raks

21 Aralık 1983’te İspanya, Sevilla'da Malta’yı ağırlıyordu. Gruptaki son maçta ev sahibine galibiyet yetmiyordu. Tabelada 11 fark yazmadığı sürece, 1984 Avrupa Futbol Şampiyonası’na Hollanda gidiyordu.

İşte bu ahvâl ve şerait içinde Erkan Göksel’in ilk düdüğüyle Endülüs’te raks başlıyordu. O zamanlar elinde bayrakla takılan Özcan Oal çizgide yerini alırken, öbür tarafta da Yahya Diker görev yapmıştı. Soğuk bir havada oynanan maçın henüz başında kazanılan penaltıyı Senor direğe nişanlamış, ilk kurşunu Santillana sıkmıştı. İlk yarının ortalarında Degirogio’nun şutu savunmadan sekerek Buyo’yu geçtiğinde tüm İspanya buz kesmişti.

İşte Maltalıların çılgın gol kutlamaları, kısa sürede kopacak kıyametin habercisi olmuştu. Santillana’nın kafasında başka planlar vardı. Bir zamanlar adı yedek golcüye çıkmış Real Madrid efsanesi, arka arkaya golleri sıralamış, soyunma odasına 3-1 İspanya’nın üstünlüğüyle gidilmişti.

Umut Boğa’nın ekmeğiydi. Rincon, Santillana’ya nazire yapmaya kalkınca bir anda Maltalılar donuyor, Hollandalıların ise yürekleri ağzına geliyordu. Bir anda skor 5-1 olmuştu. İspanyolların duracağı yoktu. Savunmadan kopan Maceda da iki golle çorbada tuzum olsun dediğinde işler kızışmıştı. Ev sahibi beş gol daha bulsa liderliği ele geçiriyordu. Daha karşılaşmanın bitmesine 27 dakika vardı…

Önce Rincon hat-trick yapmış, ardından Santillana kendisinin dördüncü, takımının dokuzuncu golünü atmıştı. Rincon bir defa daha fileleri havalandırınca, Benito Villamarin Stadyumu’nun tribünlerini dolduran yirmi bine yakın taraftar havalara uçuyordu. Sarabia, Boğaların 11. golüne imza atarken, maçın başında penaltı kaçıran Senor kendini affettiriyordu: 12-1.

Uzatmalarda Gordillo’nun attığı 13.gol sayılmasa da imkânsız denen olmuş, ikinci yarıda atılan dokuz golle ev sahibi 11 farkı bulmuştu. Makarası da çok olmuştu. Tevatüre göre hakemleri tanıyan bir satıcı Erkan Göksel'e kemer hediye etmek istemiş, İspanya Büyükelçimiz Göksel'e “Beş senedir buradayım. ama benim Türkiye için yapamadığımı siz 90 dakikada yaptınız” demişti.

Yoluna devam eden İspanya, 1984 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda final oynamışsa da kupa Fransa’nın olmuştu. Onların grup aşamasında Almanya’yı son dakika golüyle elemesi üzerine de Türkiye’nin çim sahalardaki yazgısı değişmişti. O sonuçtan sonra Panzer’lerin hocası Derwall Galatasaray’a geliyor, ülkemizde futbol Rönesans’ı yaşanıyordu.

İspanya'da 18 ay arayla oynanan iki karşılaşmadan sonra futbolun abecesi yeniden yazılmış; elemelerdeki son maçların aynı anda oynanmasına karar verilmişti. Temiz sanılan oyun aslında uzun süredir kirliydi...

1983’te İspanya, Malta’yı 12-1’lik skorla devirip Avrupa Şampiyonası bileti almıştı. O karşılaşmayı Erkan Göksel yönetmişti. 1982 Dünya Kupası’ndaki Avusturya- Federal Almanya skandalından 1.5 yıl sonra yine benzeri İspanya’da yaşanmış, bundan sonraki organizasyonlarda da grup maçları aynı saatte oynanmıştı.

Ali Murat Hamarat: Spor tarihçisi, spor yazarı. BirGün gazetesinde yazıyor. İstanbul Üniversitesi'nde hukuk okuyup bir dönem asistanlık yaptıktan sonra gazeteciliğe başladı. Eurosport'un internet sitesinde genel yayın yönetmenliği yaptı. Radyo ve televizyona programlar hazırladı. 2017'den beri #tarih dergisi'nde yayın kurulu üyesi.

Öne Çıkanlar