Anayasa değişiklikleri Ak Parti’nin vaatlerine aykırı...

Anayasa değişiklikleri Ak Parti’nin vaatlerine aykırı...
Başkanlık önerisi, tutarlı bir anayasal yönetim modeli arayışı değil, tamamen Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilme niyet ve başarısına endeksli kişisel...

Başkanlık önerisi, tutarlı bir anayasal yönetim modeli arayışı değil, tamamen Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilme niyet ve başarısına endeksli kişisel bir yönetim modeli zorlamasıdır.

Ertuğrul GÜNAY*

Türkiye’nin gündemi, ülkenin yönetim biçimini değiştirmeyi amaçlayan Anayasa değişikliği tartışmalarına kilitlendi. İktidar sözcüleri, ‘Türk Tipi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ diye ‘acaib’ bir isim taktıkları bu değişiklik, ‘olmazsa olmaz’ bir ihtiyaçmış gibi ısrarlı, telaşlı bir kampanya sürdürüyorlar. İşin garibi, sözcülerin çoğu -toplumun unutkanlığına sığınıp- bu öneriyi baştan beri dile getiriyorlarmış gibi bir tutarlılık iddiası içine de giriyorlar.

Oysa gerçek bu söylemle bağdaşmıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2002’den 2015’e kadar katıldığı bütün seçimlerde -2015 dışında- millete sunduğu vaatlerin arasında ‘Başkanlık Sistemi’ veya benzer bir model kesinlikle yer almıyor. Tam tersine, parlamenter demokrasinin güçlendirilmesinden ve anayasal yapının buna göre tahkiminden uzun uzun söz ediliyor.

Örneğin, katıldığı ilk genel seçim olan 2002 Bildirgesinde "demokrasi / yeni anayasa / anayasal devlet" konularında şöyle yazılıyor:

"Akparti demokrasiyi, halkın geniş boyutlu katılımı ile sürekli geliştirilmesi gereken bir süreç olarak görmektedir. Bu kapsamda, çoğulcu ve katılımcı demokratik siyasal sürecin sivil toplum örgütlerine açılması ve karar konularında ilgili toplum kesimlerinin görüş ve önerilerinin alınması sağlanacaktır." (S.35)

"Partimiz hukuku, korkutmanın ve cezalandırmanın değil, adaleti sağlamanın aracı olarak görmektedir." (S.41)

"Hukuk alanındaki reformlara yeni bir anayasa yapılarak başlanmalıdır. Partimiz, yeni anayasanın devlet, toplum, birey arasında yapılan bir toplumsal sözleşme niteliğinde olmasından yanadır." (S.42)

"Merkezi idare reformuna Başbakanlıktan ve devlet bakanlıklarından başlanacaktır… PARLAMENTER SİSTEMİN İLKELERİNE UYGUN OLARAK Başbakanlığın koordinasyon işlevini yerine getirmesi kolaylaştırılacaktır." (S.57)

Görüldüğü gibi, 2002 Bildirgesi katılımcı demokrasi, hukuk devleti, yeni anayasa konusunda bugün her kesimin destekleyeceği önermeler içermekte ve yönetim biçimi konusunda "parlamenter sistemin ilkelerine uygun olarak" vurgusuyla ‘sistem tercihinin’ altını çizmektedir.

2007’DE KUVVETLER AYRILIĞINA ÖZEL VURGU

2007 Seçim Bildirgesi de yeni anayasanın demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ilkelerine uygunluğunun yanı sıra parlamenter sisteme özel olarak vurgu yapmaktadır; dahası cumhurbaşkanının yetkilerinin buna göre yeniden değerlendirileceğine işaret etmektedir:

"Yeni anayasa, CUMHURİYETİMİZİN DEĞİŞTİRİLMEZ TEMEL NİTELİKLERİ OLAN demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkelerini tam olarak hayata geçirmeli, bireylerin haklarını en etkili şekilde korumalı…"(S.21)

"…kısa, öz ve açık olmalı; yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki ilişkiler PARLAMENTER SİSTEM ESAS ALINARAK açık, net ve anlaşılabilir bir şekilde belirlenmeli; bu çerçevede CUMHURBAŞKANININ KONUM ve YETKİLERİ YENİDEN TANIMLANMALI; temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye geçiş sağlanmalıdır. Yeni anayasa en geniş toplumsal uzlaşmayla hazırlanmalıdır." (S.22)

2007 Genel Seçim Bildirgesinde Ak Parti ilk bildirgede olduğu gibi ‘parlamenter sistem’ tercihini açıkça belirtirken, bu kez "kuvvetler ayrılığı" ilkesine özel olarak vurgu yapmaktadır. Bildirge bununla da yetinmemekte, 1982 Anayasasında Cumhurbaşkanına verilmiş olan abartılı yetkilere gönderme yaparak, bu konum ve yetkilerin parlamenter sistem çerçevesinde ‘yeniden’ tanımlanacağına işaret etmektedir.

Yeni Anayasa ihtiyacı 2011 Genel Seçim Bildirgesinde de yine özel bir başlık olarak yer almaktadır; bu ihtiyaç özgürlükçü, çoğulcu demokrasi anlayışının güvencesi olarak sunulmaktadır.

"İleri demokrasi" deyiminin ilk kez kullanıldığı Bildirgede, bu deyim "bireylerin ve toplumdaki farklı kesimlerin bütün yönleriyle kendilerini özgürce ifade ettikleri zeminlerin inşa edilmesini gerektiren çoğulcu ve özgürlükçü demokrasi anlayışı" olarak açıklanmaktadır. (S.19)

"Çoğulcu ve katılımcı demokrasi, tüm vatandaşların devlet imkan ve kaynaklarından eşit ve adil biçimde yararlanması ve herkesin hayat tarzına, kültürüne, inancına saygı gösterip kendini ifade etmesinin sağlanması anlamına gelir. Bunun için Ak Parti siyasetinde insanından korkan, her farklılığı düşmanlık olarak gören…CEBERUT SİYASET anlayışına yer yoktur." (S.20)

Bu "çoğulcu ve özgürlükçü demokrasi anlayışının esasını, bireyin ve bütün yurttaşların haklarını güvence altına alan demokratik bir anayasa vizyonu oluşturmaktadır." (S.20)

"Türkiye’nin önüne koyduğu büyük hedeflere ulaşmasının yolu, ‘Yurtta Sulh/Cihanda Sulh’ ilkesini hayata geçirmektir."(S.23)

"Yeni Anayasanın mümkün olan en geniş katılımla hazırlanmasını, tüm toplumsal kesimlerin taleplerini yansıtan bir toplum sözleşmesi olmasını arzu ediyoruz." (S.28)

2011 BİLDİRGESİNDE BAŞKANLIĞIN ADI BİLE YOK

Hatırlayalım ki, 2011 Bildirgesinin yayınlandığı dönem öncekilerden farklıdır.

2002 ilk, 2007 ise -oldukça fırtınalı bir dönemin ardından gidilen- ikinci genel seçimdir. Partinin ‘Başkanlık Sistemi’ konusunda olgunlaşmış, kararlaştırılmış bir fikri varsa bile, dönemin koşulları gözetilerek bu öneri yapılmamış olabilir.

Oysa, bu bildirgelerde bununla yetinilmemiş, ‘parlamenter sistem’ tercihi açıkça ve altı çizilerek ifade edilmiştir.

2011 Seçimine giderken ise durum oldukça farklıdır. Partinin seçimi kazanacağı konusunda toplumda en küçük bir duraksama yoktur; öyle de olmuştur. Öte yandan, iktidar kadrolarından gelen bir Cumhurbaşkanı seçilmiştir ve 2007’den bu yana görevinin başındadır. Ekim 2007’de Cumhurbaşkanının doğrudan genel oyla seçileceği, Eylül 2010’da da yeni ve oldukça kapsamlı Anayasa değişiklikleri halk oyuyla kabul edilmiştir.

Bu koşullarda yeni anayasa gereksinmesinden söz ederken Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ‘Başkanlık Sistemi’ konusunda oluşmuş bir görüşü olsa, bu görüşün seçim bildirgesine yazılmasının önünde hiçbir engel kalmamıştır.

Buna karşın, 2011 Seçim Bildirgesinde de ‘Başkanlık Sistemi’nin adı bile geçmemektedir.

Dokuz yıla yaklaşan önceki iktidar sürecinin de ayrıntılarıyla yer aldığı bildirgede, Parti’nin "yapacaklarını vaat ettiği ve vaat ettiklerini yaptığı" ısrarla vurgulanmakta ve bu anlayış -şimdi ironik çağrışımlar yapsa da- veciz bir iddiayla ifade edilmektedir: "Ne aldanan, ne de aldatan olmadık!" (s.29)

BAŞKANLIK 7 HAZİRAN’DA GÜNDEME GELİYOR

Adalet ve Kalkınma Partisi seçim bildirgelerinde Başkanlık Sistemi önerisi -sn Erdoğan’ın 14 Ağustos 2014’te Cumhurbaşkanı seçimini kazanmasından sonra- ilk kez 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde yer almaktadır.

Bu bildirgelerde yeni Anayasa ihtiyacı, öncekilere göre çeşitli tekrarlarla çok daha uzun olarak anlatılmaya çalışılmakta, konuyu Başkanlığa getirmek için kendi içinde çelişen açıklamalara yer verilmektedir. Ülkeyi 2002’den 2015’e kadar mevcut Anayasa çerçevesinde parlamenter sistemle ‘iyi’ yönettiği iddiasını taşıyan bir parti için, şimdi başka bir yönetim modeli önermenin kendi içinde çelişmesi elbette kaçınılmaz bir durumdur.

Bu iki bildirgedeki temel tez, Cumhurbaşkanının artık doğrudan genel oyla seçilmesine dayandırılmaktadır. Oysa Avrupa’da başta Avusturya, Polonya, Potekiz gibi birçok ülkede Cumhurbaşkanları genel oyla seçilmekte, buna karşın ülke parlamenter demokrasi ile yönetilmektedir.

Kaldı ki, Başkanlık sistemi Cumhurbaşkanının genel oyla doğrudan seçilmesinin doğal ve zorunlu sonucu olsaydı, bu düzenlemenin 2007 ve 2010 Anayasa referandumu sırasında dillendirilmesi gerekirdi. Oysa, 2007’de Cumhurbaşkanının genel oyla seçimine ilişkin Anayasa değişikliği yapılırken de, 2010’da yeni bir Anayasa referandumuna gidilirken de konu kesinlikle dile gelmemiştir.

Alıntılar yaptığımız Seçim Bildirgeleri ve 10 yılı aşkın süredir yaşananlar, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin üç seçim boyunca Başkanlık Sisteminden söz etmediğini açıklıkla ortaya koymaktadır. Resmi belgelerle de görüldüğü üzere, Başkanlık önerisi, tutarlı bir anayasal yönetim modeli arayışı değil, tamamen sn. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilme niyet ve başarısına endeksli kişisel bir yönetim modeli zorlamasıdır.

Bu durum karşısında tüm yurttaşlar, -özellikle de seçimler boyunca Ak Parti’nin vaatlerine inanmış olanlar- 2011 Bildirgesinde yazılı olan "ne aldanan, ne de aldatan olmadık" cümlesi üzerinde herhalde yeniden düşünmek ihtiyacı duyacaklardır.

(Kaynak: Dosya Arşivi – Ak Parti)

* Hukukçu, eski Kültür ve Turizm Bakanı

Öne Çıkanlar